'Fıtrat değil cinayet'

Soma katliamında eşini kaybeden Gülfidan Köse, kazanın ardından Soma’ya giden Erdoğan’ın “bu işin fıtratında vardır” sözlerini hatırlatıyor ve soruyor: Bu katliam ihmalkârlık, iş güvenliğinin sağlanmaması, çalışan işçiye değer verilmemesi, denetimlerin yapılmaması ve para hırsının sonucudur. Bunlar fıtrat mıdır?

Hatice İkinci

Bundan tam beş yıl önce bugün, madencilik tarihinin en büyük katliamlarından biri yaşandı bu ülkede. Soma Kömür İşletmeleri A.Ş. tarafından işletilen maden ocağında çıkan yangında 301 maden işçisi yaşamını yitirdi. Katliamdan sonra ortaya çıktı ki, yıllardır işletilen bu ocakta en küçük bir iş güvenliği önlemi dahi alınmadığı gibi, çok kısa bir süre önce de ilgili bakan Taner Yıldız tarafından ziyaret edilmiş ve denetlenmişti.

O günlerde ambulanslarla taşınan yaralılar, kamyonlara yüklenen cesetler ve köylerde kazılan toplu mezarlarla ancak savaşlarda görebileceğimiz manzaralara şahit olduk. Bu büyük acımıza, bin yıl geçse de unutamayacağımız bir de fotoğraf eşlik etti: Başbakanlık Müşaviri olan Yusuf Yerkel’in bir madenci yakınını tekmeleyerek dövmesi.

Madenci aileleri beş yıldır çok büyük bir hukuk mücadelesi veriyorlar. Geldikleri nokta mı? Katliamın baş sorumlularından Soma Kömürleri A.Ş.’nin patronu Can Gürkan geçtiğimiz günlerde cezaevinden tahliye edildi, yakında tekrar ocağın başına geçeceği konuşuluyor. Can Gürkan, katliamda can veren her bir işçi için yalnızca beş gün yattı hapiste. Madenci ailelerinin avukatlarından Selçuk Kozağaçlı'ysa şu anda cezaevinde ve terör örgütü üyesi olduğu gerekçesiyle 11 yıl ceza aldı.

Ama biz bu ülkede, bunlara şaşırmayı bırakalı çok uzun zaman oldu.

Soma Katliamı’nda evladını kaybeden Elmas Kaya ve eşini kaybeden Gülfidan Köse'yle beş yıldır verdikleri hukuk mücadelesi ve kayıplarından geriye kalanları konuşmak için sözleştiğimizde, anlatacak çok şeyleri vardı. Ancak Elmas Anne, sözleştiğimiz gün hastaneden yeni çıktığı için bu söyleşiyi gerçekleştiremedi. Yakınlarından öğrendiğimize göre, son beş yıldır her 13 Mayıs’ın öncesini hastanelerde geçiriyordu Elmas Anne.

Gülfidan Köse on yedi yıllık eşi 39 yaşındaki Erdoğan Köse’yı kaybetti katliamda. İki çocuğu var, şimdi onlara babalık da yapıyor. Köse bize son beş yılda Soma’da hiçbir şeyin değişmediğini anlatıyor.

SORUMLULAR DOĞRU DÜRÜST YARGILANMADI

Soma Kömür İşletmeleri’nin patronu Can Gürkan geçtiğimiz günlerde tahliye edildi. Bununla başlayalım isterseniz, ne hissettiniz bu haberi aldığınızda?

Bu adalet değil. 301 can kayboldu, 301 canın değeri bu muydu? Adalet yerini buldu mu sizce, bu muydu bunların hak ettiği ceza? Almadığı önlemlerle bu kadar canı katletti. Ala ala “taksirle adam öldürmekten” 15 yıl hapis cezası almıştı. Görüyorsunuz onu da yatmadı, dışarıda şimdi. Beş yıl boyunca çok büyük bir mücadele verdik ama istediğimiz sonucu alamadık. Sorumluların bir kısmı doğru dürüst yargılanmadı, bir bölümü de hâlâ adalet önünde hesap vermedi. Erdoğan’ın siyasi baskıları yüzünden, mahkeme sürerken onun değiştirdiği hakimler, savcılar yüzünden adalet yerini bulamadı. Mahkeme heyetleri sürekli değiştirildi, avukatlarımız tehdit edildi, sonucu da bu oldu.

Can Gürkan, katliamda can veren her bir işçi için yalnızca beş gün hapis yatmış, bu sonuç çıkıyor ortaya.

Adalet parası olanaymış, garibana adalet yokmuş bunların gözünde. Biz başımıza bunlar gelmeden önce de bu ülkedeki bu adaletsizliği, bu haksızlığı biliyorduk. Hükümetin bu halka yaptığı ayrımcılıkları, hukuksuzluklar, garibana yaptığı haksızlıkları, bunları hep biliyorduk. Bu ülkede işçiler ölüyordu, köylüler ölüyordu, kadınlar ölüyordu, çocuklar ölüyordu; bunları görüyorduk. Hangisinin peşine düşülüyordu ki, hangisi hak ettiği cezayı alıyordu? Benim eşim ölmeden önce de vardı tüm haksızlıklar, onunla da konuşurduk bunları. Zaten bunları göre göre, bir şey demeye demeye geldik bu günlere.

Bu mücadeleyi ben artık sadece eşimi kaybettiğim için vermiyorum, tüm bu haksızlıklar, bu adaletsizlikler için mücadele ediyorum. Ama burada bitmeyecek bu, peşini bırakmayacağız.

Bundan sonrasını nasıl sürdüreceksiniz?

Ankara’ya gitti dosyamız, Yargıtay’da şimdi. Sosyal Haklar Derneği diye bir derneğimiz var biliyorsunuz. Gelen sonuca göre Dernek olarak bir değerlendirme yapıp, karar vereceğiz. Olmazsa Ankara’ya gideceğiz, orada çeşitli şekillerde anlatacağız derdimizi.

Can Gürkan dışarıda ama avukatınız Selçuk Kozağaçlı cezaevinde. Terör örgütü üyesi olduğu gerekçesiyle 11 yıl hapis cezası aldı, takip edebildiniz mi gelişmeleri?

Tabi, buradan kalkıp mahkemesine de gittik, destek amaçlı, “Biz de onun yanında olalım” dedik. Selçuk Bey bizim davamızın en büyük takipçisiydi, savunucusuydu. Hep yanımızdaydı, hiç susmadı, onu susturmayı başaramamışlardı mahkemelerde. Davalarımızla ilgili aileleri, bizi bilgilendirirdi sürekli. Bizi savunduğu için zaten şimdi haksız yere cezaevinde yatıyor. Sırf bizim bu davamız nedeniyle, elini kolunu bağlamak için soktular onu cezaevine. Öyle düşünüyoruz biz.

GÖRDÜK İŞTE NEYİ DENETLEMİŞLER YILLARCA

Soma katliamının bir numaralı sorumlusu kimdir size göre?

Devlettir, hükümettir tabi ki, şirketten de önce. Maden şirketi onların himayesi altında çalışıyordu burada. Yıllarca madende hiçbir güvenlik önleminin alınmadığını da biliyorlardır herhalde. Duyardık biz, “denetime geldiler gittiler” diye. Gördük işte, neyi denetlemişler yıllarca.

Katliamın ardından Soma’ya gelen Erdoğan, “bunlar olağan şeylerdir, bu işin yapısında, fıtratında bunlar var” demişti, hatırlarsanız.

Onun inancında öyle olabilir, bizimkinde böyle bir şey yok. Bu fıtratlık bir şey midir? Onun inancında fıtrat olabilir ama bizim inancımızda cinayettir. Bu ihmalkârlık, iş güvenliğinin sağlanmaması, çalışan işçiye değer verilmemesi, denetimlerin yapılmaması ve para hırsının sonucudur. Bunlar fıtrat mıdır? Zaten bu facia da, göz göre göre geldi. Hepimiz bekliyorduk böyle bir şey olacağını. Eşlerimiz de söylüyordu bize zaten, başlarındaki patronun, mühendisin, teknikerin, işçilerin hep bunu konuştuklarını, kaza beklediklerini anlatıyorlardı. Aşağıda sıcaktan duramadıklarını, havasız kaldıklarını söylüyorlardı. “Bizim aşağıda başımıza bir felaket gelecek” diyorlardı, ama nasıl bir felaket geleceğini kestiremiyorlardı. Buna rağmen üzerlerinde çok büyük bir baskı vardı ve sürekli çalışmaya zorlanıyorlardı.

'İYİ Kİ MADENCİ TEKMELEYEN BİRİ DEĞİLDİ EŞİM'

O günlerde Başbakanlık Müşaviri olan Yusuf Yerkel bir madenci yakınına tekmelerle dövmüştü katliamın ardından Soma’da, o fotoğrafı görünce ne hissetmiştiniz?

Acımızın üzerine acı kattılar. Bakın ben eşimi kaybettim, ama diyorum ki iyi ki madenci tekmeleyen biri değildi benim çocuklarımın babası. Daha nasıl anlatayım?

Bu katliamdan sonra bir şey değişti mi Soma’da, maden ocaklarında?

Hayır, hiçbir değişmedi, her şey aynı. Devlet tarafından korunduğu için aynı çalışma sistemi de devam ediyor içeride. Cezaevinden çıkardıkları patronu da bakın görürsünüz, yine oranın başına getirecekler.

İşçiler korkuyorlar mı madene inerken?

Tabi ki korkuyorlar, çünkü her şey eskisi gibi hâlâ aşağıda. Ama çok büyük bir baskı var üzerlerinde, kimse sesini çıkaramıyor. “Şikâyet edersen işten atarım”, “Konuşursan işten atarım” gibi, “Tazminatını vermem”… Sürekli bunlarla tehdit ediliyor işçiler. Şikâyetleri var çalışma koşullarından, onlar da konuşmak istiyorlar ama seslerini çıkaramıyorlar ki. Sonuçta evlerine ekmek götürüyorlar, korkuyorlar işsiz kalmaktan. Susmak zorunda kalıyor, susturuluyorlar bir şekilde. Yani hiçbir şey değişmedi kazadan sonra, aynı tehlikeler devam ediyor. İşçiler korka korka iniyor madene. Hatta daha da beter oldu; şirket artık daha çok sıkıyor işçileri, daha büyük bir baskı var üzerlerinde. Madene inenler söylüyorlar bize, “Aşağıda soluk bile aldırmıyorlar bize” diyorlar.

Neler yapılıyor mesela?

Sekiz saat çalışıyorlardı eskiden, şimdi mesela on saat ya da daha fazla çalıştırılıyorlar. Ya da sekiz saat çalıştırıyorsa habire iş üstüne iş yüklüyorlar üzerlerine. İki katı kadar daha çok çalıştırılıyorlar.

DEVLET MECBUR ETTİ MİLLETİ MADENLERE İNMEYE

Ortalama işçi maaşlar ne kadar burada?

3 bin 400 - 3 bin 500, bu civarda.

Siz nasıl geçiniyorsunuz?

Eşimden kalan maaşla geçiniyorum.

Soma katliamından bu yana neler değişti hayatınızda?

Çok zorlaştı her şey. Artık babalık da yapmak zorundayım. Çok zor tabi, bunların hangisini anlatalım, anlatılacak gibi değil ki dertler burada. Eşimin acısı dört yıldan bu yana hiç azalmadı, acı hâlâ devam ediyor. Bu acılar geçmiyor, unutulmuyor. Çocuklarımızı ayakta tutmak için, onlara yaşam mücadelesini öğretmek için ayakta kalmaya çalışıyoruz işte. Dört yıldır tek bir güzel bir günümüz yok. Bir ben değilim tabi, buradaki tüm aileler böyle. Burada 301 kişi öldü ama geriye kalan ailelere bir bakın. Kimi aileler paramparça dağıldı, kimi çocuklar hiç toparlanamadı, kimi eşler hiç ayağa kalkamadı, bunlar nasıl telafi edilecek ki? Her sokağında acılar var artık buranın, kimisi babasının, kimisi kocasının, kimisi evladının acısını üzerinden atamadı. Bu acılara tahammül edilemedi, halen sürüyor ilk günkü gibi.

Bize eşiniz anlatır mısınız biraz, nasıl biriydi, biz nasıl bir insanı kaybettik?

Çok iyi birisiydi benim eşim. Kaybettiğimizde 39 yaşındaydı. Ailesine çok düşkündü. Bizi kimseye muhtaç etmek istemezdi. Sorumluluk sahibiydi. Çocukları için, bizim için çalışan, yaşayan birisiydi. En büyük hayali çocuklarını okutmaktı. İki çocuğumuz var. Şimdi oğlum üniversitede okuyor. Çok onurlu birisiydi. Yalancı-dolancı öyle birisi değildi. Onun sevgisinin gücüyle ayakta duruyoruz zaten. Hâlâ çocuklarımı onun sözleriyle, onun doğru bildikleriyle yetiştirmeye çalışıyorum. On yedi senelik evliydik. Sekiz sene madende çalıştı eşim.

Sorunlar çok buralarda. Eskiden tarımcılık yapıyorduk, bir arada tarlada çalışıyorduk, mutluyduk. Devlet buralarda tarımcılığı bitirdi, eşim ve diğer köylüleri o madenlere inmeye mecbur bıraktı. Devlet mecbur etti bu milleti, yoksa inmezlerdi. Burada köylerinde mutluydu insanlar. Buğdaylarını ekerlerdi, hayvancılıkla uğraşırlardı. Biz tütün ekerdik, burada bizim en önemli geçim kaynağımız tütündü. Biz de tütün yapardık, eşim madeni düşünmüyordu bile. Ama devlet buralarda tütüncülüğü bitirdi ve bizi buna mecbur bıraktı. Bu devlet bize kaderi böyle yaşattı işte.

Yusuf Yerkel, Can Gürkan… Onların çocukları da büyüyecek bu ülkede, onlara söylemek istediğiniz bir şey var mı?

Ne söyleyeyim, ben her çocuğun benim çocuklarım gibi onurlu bir babaya sahip olma gururunu yaşamasını isterim.