Emekçi alamayınca enflasyon da artmıyor: Enflasyon verileri iyileşmeyi değil yoksullaşmayı anlatıyor

Enflasyon yıllık bazda düşüyor. Ekim’de tek hanelisini görebiliriz. Kötü haberse şu: Yıllık değil iki yıllık enflasyona baktığımızda yüzde 40’lara varan fiyat artışı var. Ücretlerdeki nominal artışsa bu enflasyon oranını karşılamaktan çok uzak.

soL - Adile Kaya

Türkiye Enflasyon canavarını bir kez daha yeniyor mu?

Önce özetler...

Damat, düşen yıllık enflasyon rakamlarını göstererek, “enflasyonu kontrol altına aldık” dedi ama ücretliler için durum hiç parlak değil.

Birincisi, son iki yıl değerlendirildiğinde Enflasyon canavarı ücretleri mideye indirdi zaten: Enflasyon düşüyor ama son iki yılda ücretli kesime vuracağı darbeyi vurdu!

İkincisi, enflasyonun doğal sınırını belirleyen bir şey var: Fiyatlar belli bir düzeyin üstünde arttığında alışveriş bitiyor. Hani şu arz – talep meselesi. Enflasyonun düşüşünde önemli bir faktör bu: Özellikle yoksul emekçiler, artık satın alamıyor. Alınmayanın fiyatı da artamıyor!

Enflasyon yükselirken, “ekonomimiz büyüyor ama” diyenler, daralma ve işsizlik artarken “enflasyon düşüyor ama” diyor.

Bazı ekonomi yorumcularının haklı biçimde dikkat çektikleri gibi bir önceki yıl ya da bir önceki aya göre değişimden ziyade son iki yılın toplam fiyat artışını, aynı dönemde emekçilerin ücretlerinde, gelirlerinde yaşanan artışla kıyaslamak ve yoksullaşma dalgasını kabaca da olsa ölçmeye çalışmak gerekiyor. 2018 başından bu yana ortalama tüketici fiyat artışı yüzde 35-40 aralığında. Aynı dönemde ücretlerdeki artışın baskılandığı, çalışma koşullarının ağırlaştığı, ödenmeyen mesailerin arttığı ve tabii işsizlikteki yükseliş dikkate alındığında reel ücretlerin gerilediği, milyonlarca emekçinin çok kısa zamanda çok büyük bir yoksullaşma yaşadığı açık.

TEKELLER ENFLASYONU İYİ KULLANDI

Emekçiler yoksullaşırken elbette tüm bu artışlardan faydalananlar, fırsatçılık yapanlar da oldu, ki 2018 yılına ilişkin çeşitli verilerden (halka açık şirketlerin finansal verileri, İstanbul Sanayi Odası ilk 500 ve ikinci 500 sıralamalarındaki şirket bilgileri vb) bunu izlemek mümkün. Aslında maliyetlerini kontrol edebilen, söz konusu artışlardan birebir etkilenmeyen tekeller, sermaye grupları da fiyat artışlarını mal ve hizmetlerine yansıttı, yüksek enflasyon ve krizden fayda sağladılar. Sermaye gruplarının neredeyse tamamına borç ertelemeleri, yeniden yapılandırmalar, yeni kredi olanakları başta olmak üzere sağlanan ve bir bölümü doğrudan, bir bölümü dolaylı olarak kamu bütçesinden karşılanan destekler de buna eklenmeli.

Fiyat artışlarındaki yavaşlama ya da enflasyonun hız kesmesinin en önemli nedeni matematik. Ancak aynı matematik, iyileşme olarak sunulan tablonun ağır bir yoksullaşma dalgası olduğunu da ortaya koyuyor. 2018 yılının Eylül-Ekim aylarında en yüksek seviyelere çıkan enflasyon, Kasım ayından bu yana kimi iniş çıkışlara rağmen düşüş eğiliminde. Nitekim dün açıklanan Ağustos verilerine göre üretici fiyat endeksi (Yİ-ÜFE)’de aylık bazda yüzde 0,59 gerileme görülürken yıllık artış yüzde 13,45’e geriledi. Benzer şekilde tüketici fiyat endeksi (TÜFE) aylık bazda yüzde 0,86 artarken, yıllık artış yüzde 15,01 oldu. Eylül ayında iyileşmenin sürmesi, enflasyonun tek haneye düşmesi bekleniyor. Peki işler iyiye gidiyor, ekonomi toparlanıyor mu?

İYİLEŞMENİN MATEMATİĞİ: 2018 O KADAR KÖTÜYDÜ Kİ!

Öncelikle iyileşmenin büyük oranda matematik sonucu olduğunu söylemek gerekiyor. En önemli iki belirleyen, TL’nin değer kaybı ve petrol/enerji fiyatları artışı aynı şekilde devam etmediği için bir önceki yıla göre değişimi ifade eden enflasyonda aynı oranda artış gerçekleşmesi zaten mümkün değil. Ki yüksek oranlı artışın yaşandığı 2018 yılı Ağustos ayına göre hala yüzde 13,45 ve yüzde 15,01 ile kuvvetli artışlar söz konusu. -Oranların ne kadar doğru hesaplandığı tartışmalarından bağımsız.-

2018 yılının bütününde tüketici fiyatları (TÜFE) artışı yüzde 20,3 olurken, üretici fiyatları (Yİ-ÜFE) artışı da yüzde 33,64’e ulaştı. 2018’de TL’nin değer kaybı yüzde 32, petrol fiyat artışı ise yüzde 31 civarındaydı. Türkiye’de sanayi üretimin ithalata bağımlı yapısı, kur ve en önemli girdilerden biri olan petrol/enerji fiyatlarındaki artışın üretim maliyetlerine, dolayısıyla Yİ-ÜFE’ye hızlı bir şekilde ve neredeyse birebir yansımasına yol açıyor. Ek olarak kredi faizlerinin yükselmesi, büyük bölümü döviz bazında borçlu firmaların borç ödemelerinin artmasına bağlı olarak finansman maliyetlerinin yükselmesi de Yİ-ÜFE’deki rekor artışta etkili oldu.

YÜKSEK ENFLASYON GERİDE Mİ KALIYOR?

Eylül ve Ekim aylarında “matematik” ya da “baz etkisi” daha da kuvvetli çalışacak ve tek haneli enflasyon beklentisinin gerçekleşme ihtimali yüksek. Geçen yıl TL’nin hızlı değer kaybı ve petrol fiyatları başta olmak üzere emtia fiyatlarındaki artışın etkilerinin en fazla hissedildiği Eylül, Ekim aylarında üretici fiyatları artışı yüzde 50’ye yaklaşmış, tüketici fiyatları artışı ise yüzde 25’i geçmişti.

Ancak iyi haberler burada bitiyor. Kısa vadeli bakıldığında Kasım’dan itibaren matematik tersine çalışmaya başlayacak. Yani Eylül, Ekim’de tek haneli enflasyon görülse bile Kasım’dan itibaren yeniden çift haneye çıkma olasılığı çok yüksek. Uluslararası para bolluğuyla Türkiye’ye çok ucuz sermaye akışı olması, petrol fiyatlarında kuvvetli düşüş yaşanması, ihracatta çok kuvvetli bir artış yaşanması gibi gelişmeler olmadığı takdirde, ki her birine ilişkin önemli kısıtlar var. Orta vadeli bakıldığında ise matematiğe bile meydan okuyan belirsizlikler Türkiye kapitalizminin “kaderi”. Matematikle birlikte tüketici fiyatları düşüşünde en fazla etkisi olan yaş sebze-meyve fiyatlarındaki düşüşün önceki yılki yüksek fiyatlara bağlı olarak artan üretimin sonucu olduğu, tarımın piyasaya emanet edildiği koşullarda bir sonraki yıl tersi eğilimin güçleneceği söylenebilir. Bu yıl domatesten zarar eden çiftçi seneye başka bir şey ekebilir ve döngü tekrar edebilir. Türkiye’nin gıda fiyatlarında ithalat bağımlılığından ötürü uluslararası fiyatlardan etkilendiği ve nitekim işlenmemiş gıdanın tersine tahıl grubu ürünlerde dünyadaki fiyat artışlarına bağlı olarak önemli artış gerçekleşti. Benzer belirsizlikleri petrol fiyatları başta olmak üzere diğer temel girdi fiyatları için de öngörmek mümkün. Dünya ekonomisindeki yavaşlama fiyat artışlarını baskılamakla birlikte uluslararası sermayenin iç gerilimleri ve siyasi krizler artışları tetikleyebilir.

TÜKETİM MALLARI FİYATINDAKİ DÜŞÜŞÜN NEDENİ: KİMSE ALAMIYOR!

Son olarak 2019 enflasyon iyileşmesinde yoksullaşmayla birlikte baskılanan iç talep de önemli bir etken. Giyim, ayakkabı, dayanıklı tüketim malı fiyatlarındaki düşüş de buna işaret ediyor. Fiyatlar artmıyor ama zaten kimse de alamıyor! Daha doğrusu, fiyatlar, kimse alacak durumda olmadığı için artmıyor.