Banka ve finans emekçileri 1 Mayıs'ta

​Borç yeniden yapılandırmaları, finans balonunun büyüklüğü ve yarattığı riskleri görünür kıldı. Siyasi iktidar ve bankalar elele büyük bir sermaye kurtarma operasyonuna girişti. Bu girişim banka ve finans emekçileri için fazla mesailer ve daha ağır çalışma koşulları anlamına geliyor. Aynı zamanda ülke kaynaklarının sermaye çıkarları için nasıl hoyratça kullanıldığına tanıklık etmenin…

soL - İstanbul

AKP’nin iktidara geldiğinde 2002 yılının sonunda Türkiye’nin brüt kamu borç stoku 170 milyar dolar civarındaydı. Kamu borcunun toplam borç içindeki payındaki azalmaya rağmen 2017 sonunda 261 milyar dolara ulaştı. Dış borç stoku ise 130 milyar dolardan 453 milyar dolara çıktı. Aynı dönemde bankalar ve şirketler ağırlıklı olmak üzere özel sektörün dış borç stokunda rekor artış görüldü, 2002 yılında 43 milyar dolar olan özel sektör borcu, 2017 yılında 317 milyar dolara çıktı. Aynı dönemde banka kredilerinde de çok büyük bir artış görüldü. Hem sermayeye yönelik krediler hem de hanehalkı borçlanmasında muazzam artış görüldü. 2002 yılında toplam banka kredisi hacmi 48 milyar düzeyindeyken 2017 sonunda 567 milyar oldu. Bireysel kredilerin toplam krediler içindeki payı yüzde 5 civarından yüzde 24’e çıktı. Ancak 10 katı aşan büyüme tüm segmentlerde hızlı bir büyümeye işaret ediyor. 

Tüm bu rakamlar, hem doğrudan kredi kullanımı hem de yurtdışından kaynak sağlanmasında bankacılık sektörünün, finans kapitalin ağırlığının nasıl arttığına işaret ediyor. Bankacılık sektörü Türkiye ekonomisinin dışa bağımlılığının artışı, ülke kaynaklarının borç mekanizması aracılığıyla yerli, yabancı sermaye gruplarına aktarımı ve emekçilerin borçlanma üzerinden düzene bağlanmasında çok boyutlu bir rol üstlendi. 

Son 15 yılda banka sayısında büyük bir artış olmamasına rağmen sermaye yapısında uluslararası finans tekelleri lehine bir değişim yaşandı. Aynı zamanda artan işlem hacmi teknolojik gelişmelere rağmen banka ve finans emekçilerinin sayısının artmasına, sömürü koşullarının da ağırlaşması sonuçlarını da doğurdu. Banka tekelleri bir yandan tüm emekçileri her geçen gün daha fazla borçlandırarak semirirken, diğer yandan da kendi emekçileri üzerindeki emek sömürüsünü hiç olmadığı kadar derinleştirdi. Bu durum son yıllarda sektördeki muazzam karları da açıklıyor aynı zamanda.

BANKA-FİNANS EMEKÇİLERİ ÖRGÜTLENİYOR
Geçmişte kalifiye emekçilerin nispeten yüksek ücretler, kurallı bir iş hayatı ve işçi sınıfının diğer kesimlerinden daha ayrıcalıklı bir konuma sahip olması günümüzde büsbütün imkansız hale geldi. Şekerbank'taki 10 dakikalık molalarla, tekstil emekçilerine tuvalet yasakları arasında ışıltılı plaza ortamı dışında bir fark bulunmuyor. Tersanedeki işçi ölümleriyle banka şubesinde mobbing sonucu beyin kanaması geçirip ölen emekçi arasında sınıfsal bir ayrım bulunmuyor. Zorlu'nun fabrikasındaki işçilere koyduğu siyaset yasağıyla YapıKredi bankasındaki "etik ilkeler adı altında siyaset yasağı" bir ve aynı.

Banka ve Finans Emekçileri Halk Komitesi, banka emekçileri üzerindeki sömürünün derinleşmesi gerçeğinden hareketle ekonomide artan kırılganlığın emekçilerin üzerine çökmesine engel olmak, banka emekçilerini kendi çıkarlarına uygun bir örgütlülüğe kavuşturmak üzere yola çıktı. Emekçiler işyerlerinde normalleştirilen toplu işten çıkarmalara, mobbing ve hakaretlere, fazla ve ücretsiz mesaiye, yasal haklarının ellerinden alınmasına karşı mücadeleye başladı. Banka-finans emekçileri artık işyeri gündemlerini birbirleriyle paylaşıyor ve mücadele yollarını bulmaya çalışıyor. Örnek olsun, işbirlikçi sendika kreş hakkını tehdit ederken ya da toplu sözleşmeyle emekçileri oyalarken banka komiteleri boş durmuyor. Kadın emekçilere güller dağıtan patronlar hamile olduğu için kadınları işten atmaktan geri durmazken, yasal kreşin ya da dinlenme alanlarının yerine lüks mescitler açarken inisiyatif alıyor ve meselenin arkasındaki sınıf gerçeğini deşifre ediyor.

soL Haber’e konuşan banka-finans emekçileri bir avuç banka patronu kendisini koruyup kollayan hükümetler yoluyla örgütlü hareket edip emekçilere saldırırken, emekçilerin benzeri bir örgütlülük ve organizasyona sahip olmasının şart olduğunu söylüyor.

Banka emekçileri işçi sınıfının mücadele ve örgütlenme deneyimi zayıf ve ideolojik etkilere açık kısmını oluşturuyor. Haliyle kendini yalnız ve çaresiz hisseden, bir avuç banka patronu karşısında tedirgin olan, bireysel kurtuluş reçetelerine bel bağlayan bir profile sahip. Bu anlamda banka patronları da kendilerini şu ana kadar emek düşmanlığında hep tek kale maç oynar rahatlıkla hissetti. Banka-finans emekçileri önümüzdeki 1 Mayıs’ın banka ve finans emekçilerinin örgütlendiğini, bir güç haline geldiğini göstermesi açısından kritik bir öneme sahip. Emekçiler 1 Mayıs'a katılan emekçiler örgütlü mücadele vermenin güvenini yaşayacağına, işyerinde patrona karşı tedirginliğini atacağına, çaresizliğin yerini özgüvenin almaya başlayacağına işaret ediyor.

SERMAYE BORÇ BALONU YAMARKEN BANKA EMEKÇİLERİNE DÜŞEN SORUMLULUK BÜYÜK
Banka emekçilerinin işyerleriyle ülke arasında sarsılmaz bir bağ bulunuyor.  Türkiye ekonomisi seçimi erken almanın nedenlerinden birini oluşturacak kadar büyük alarmlar veriyor. Bankaların günü kurtarmaya dönük aldığı önlemler 15 senedir şişen balonun ne denli şiddetli patlayacağına işaret ediyor.  Banka emekçileri 2017'de KGF kredileri, 2018'de döviz borçlanması sınırlaması icatlarını bizzat uygulayanlar olarak bu durumun pekala farkındalar. Büyük balonunun patlamaması için banka patronları siyasi iktidarla elele vermiş uğraşırken, sermayeyi kurtarmaya yönelik icatlar, banka-finans emekçilerine fazla mesai, her tür gerilimin boşaltılması olarak yansıyor. Banka-finans emekçileri ağır sömürü koşullarına karşı koymaya çalışırken bir yandan da tüm emekçiler adına sermayeyi kurtarma adı altında ülke kaynaklarının nasıl yağmalandığına, kıyaklara tanıklık etmenin sorumluluğunu da taşıyor. 

Ülkenin ve işyerinin geleceği birbiriyle iç içe geçmiş durumda. AKP iktidarının bir türlü yerleştiremediği emek düşmanı, gerici "yeni Türkiye"ye olan direnç potansiyeli işyerinde ve ülkede açığa çıkacaksa 1 Mayıs bunun için ciddi bir kaldıraç olacaktır. Banka emekçilerinin 1 Mayıs'ta İş Bankası'nın patron sendikasına, Yapı Kredi'nin "laik" patronuna, Denizbank'ın despot genel müdürüne karşı emekten, aydınlanmadan yana duruşu büyük önem taşıyor. Memleketin kaynakları üzerinde bir avuç banka patronunun söz sahibi olamayacağını haykırma kararlılıklarını ifade ediyor banka-finans emekçileri. 

‘İZOLASYON BANKACILIK SEKTÖR STANDARDI’

Uzun yıllar özel bir bankada çalıştıktan sonra, geçerli bir neden olmaksızın işten çıkartılmış ve şu anda hala finans sektöründe çalışan bir emekçi soL Haber’e şunları söyledi: 

Çalışanların yalnızlaştırılması ve böylece her tür baskı kurulabilecek ortamın yaratılması sektör standardı haline gelmiş durumda. Çalıştığınız süre boyunca, etik değerler, kurumsal kültür ve "Büyük bir aileyiz" söylemleri ile aslında birer işçi olduğunuzu unutturmaya kalkarlar. Ancak iş karlılıklara, tasarrufa gelince ilk akla gelen kalem yine siz olursunuz. İşten çıkartırken "Dava etmeye kalkma, bu sektör küçük" gözdağını da vermeyi ihmal etmezler. Buna karşı da duramazsınız, çünķü patronlar örgütlüyken siz yalnızsınızdır. Ancak bu korku duvarının yıkılmaya, finans kurumlarında ter döken emekçiler olarak bizlerin de patronlara karşı birlikten güçlenen bir sese ihtiyacımız var. İşte Banka ve Finans Emekçileri Halk Komiteleri bu amaçla yola çıktı. Önümüzde 1 Mayıs gibi önemli bir gün var. Sesimizi duyurmak, birlikte olunca ne kadar güçlü olabileceğimizi göstermek için sektördeki tüm arkadaşlarımızı 1 Mayıs'ta bizimle yürümeye çağırıyorum.