Wikileaks dalgası ABD’yi sarstı mı?

ABD'de Wikileaks sızıntısının yarattığı ilk sarsıntının ardından sıra ilk dalganın yarattığı tahribatın ölçülmesine geldi. ABD'li yetkililer belgelerin bekledikleri kadar "kötü" olmadığını söylerken, basında yapılan tartışmalar da benzer bir yorumun ağırlık kazandığını gösteriyor. Şimdilik, kimse "kral çıplak" demiyor.

Wikileaks’in ABD Dışişleri Bakanlığı’na ait diplomatik belgeleri sızdırması, ABD’de diplomasiye etkileri ve basının belge sızdırma operasyonunda oynadığı rol üzerinden tartışılıyor. Belgelerin içeriği henüz açıklanmamışken, 250 bin belgenin sızdırılacağı haberi bile tek başına büyük bir bomba patlatmıştı. ABD’de şu anda konuyla ilgili olan herkes, diplomasi cephesinde yaratacağı sarsıntı düşünülerek “Diplomasinin 11 Eylül’ü” olarak adlandırılan “Wikileaks sızıntısı”nın yarattığı ilk etkinin boyutlarını hesaplanmaya çalışılıyor. Bu konuda kesin bir kanaat oluşturmak için henüz erken çünkü şu ana kadar belgelerin küçük bir bölümü sızdırıldı. Bundan sonra kamuoyu ile paylaşılacak olan belgelerin bugüne kadar ortaya çıkan tabloyu ne ölçüde değiştireceğine ilişkin şu andan kesin bir şey söylemek mümkün değil. Ancak sadece birkaç gün içinde tüketilen ilk posta belgelerin niteliğine ve bunların açıklanmış olmasının olası etkilerine ilişkin genel değerlendirmeler yapılmaya başlandı bile.

ABD yönetiminden Wikileaks açıklamaları
Wikileaks sızıntısının tartışılmaya başlandığından beri bir bir kesim, bu olayın ABD dış politikasını ilelebet değiştireceğini söylemeye başladı. Bu yönde düşünenler, bu kadar kapsamlı bir ifşaatın bir ülkeyi dış ilişkilerinde hiç istenmeyecek kadar çıplak bırakacağını ve bu nedenle ABD dış politikasına ağır darbe vuracağını savunuyorlar. Ancak ABD yönetiminden gelen ilk açıklamalar, sızdırmanın, bu tür kökten bir değişimi gerektirecek nitelik ve ölçekte olmadığını gösteriyor.

Wikileaks’in bombayı patlatmasının ardından ilk anda gözlerin çevrildiği birkaç isimden biri olan ABD Savunma Bakanı Robert Gates, yaşananları utanç verici olarak gördüğünü söylemekle birlikte çok fazla bir etkisi olmadığını da sözlerine ekledi. Gates’e göre açıklanan gizli belgeler yabancı ülkelerle ilişkileri çok fazla etkilemedi.

Bir diğer kritik isim olan ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’dan ABD yönetimi adına daha “endişeli” açıklamalar gelmiş olsa da, Clinton da, sürekli olarak ABD’nin değil, diplomatik yazışmaların yapıldığı ülkelerde ABD ile birlikte çalışanların zor durumda kaldığını, hatta pek çok kişinin hayatının tehlikede olduğunu vurguluyor.

Clinton’ın Wikileaks hakkındaki en net değerlendirmelerinden biri de bu noktaya işaret ediyor: “Örneğin diplomatlarımız hükümetlerin dışında yerel insan hakları çalışanları, dini liderler ya da gazetecilerle buluşmalarında onların görüşlerini dinliyor. Bu görüşmeler güven ve samimiyete dayanıyor. Böyle bir görüşmede örneğin bir yolsuzluk karşıtı eylemci resmi yolsuzluk hakkında bilgi vermişse, bu kişinin kimliğinin açıklanmasının ciddi sonuçları olabilir. Bu kişiler hapse atılabilir hatta öldürülebilir.”

Clinton yazışmaların açıklanmasının, ABD’nin ulusal çıkarlarını tehlikeye soktuğunu söylerken bile, bu belgelerde adı geçenlerin hayatlarının tehlikeye sokulduğunu iddia etmeyi sürdürdü.

Dışişleri Bakanı Clinton, “Obama Yönetimi’nin kurmak için bu kadar çok çalıştığı ortaklıkların bu zorluğu da atlatacağına eminim” diye konuştu ve dış politika değişikliğine gitme niyetinde olmadıklarını “Başkan, bu ortaklıklara öncelik verdi ve kaydedilen gelişmeden gurur duyuyoruz. Bu ortaklıklar çabalarımızın merkezinde olmayı sürdürecekler” sözleriyle ifade etti.

ABD basınında Wikileaks’in sızdırdığı belgelere ilişkin eleştirilerin büyük bölümünün aynı yönde olduğu, belge sızıntısının pek çok kişinin hayatını tehlikeye attığı iddasıyla eleştirildiği görülüyor.

Kazak kadın siyasetçiler: Eğlenceli, ABD’nin liderliğini kanıtlıyor
Nitekim, dün Asya ziyaretlerine başlayan Clinton, ilk durağı olan Kazakistan’da benzer açıklamalar yapmayı sürdürdü. Wikileaks bombasının patlamasının hemen ardından gerçekleşen Kazakistan ziyareti ABD medyası tarafından, olayın diplomatik ilişkileri ne düzeyde etkilediğinin anlaşılması için de yakından takip edildi. Ancak ilk gelen haberler ABD için endişe yaratacak bir şey olmadığı yönündeydi. Hatta ajansların geçtiği haberlerde, Clinton'ın bu ülkede bir üniversitede yapacağı konuşmayı dinlemeye gelen kadın siyasetçilerden Aigul Solovyeva'nın olayı "eğlenceli bir okuma", bir diğeri Battalova Zauresh'in ise "ABD'nin küresel siyasi konulardaki liderliğinin bir kanıtı" olarak nitelediği yer aldı.

New York Times: Gerçek bir entrika yok
Belgeleri sızdırılmasında Wikileaks ile işbirliği halinde çalışan birkaç büyük gazeteden biri, ABD’de yayın yapan The New York Times gazetesi oldu. NYT belgelere ilişkin ilk yorumunda şu ifadelere yer verdi: “Fakat bizi çarpan, ve bize güven veren şey, Wikileaks tarafından sızdırılan belgelerde gerçek bir entrika olmaması oldu. Bush yönetiminin –işkence ve adam kaçırma gibi yöntemleri de dahil olmak üzere- suistimallerine ilişkin yıllardır yapılan ifşaatlardan sonra Obama yönetiminin diplomatik dümenlerinin ve ilişkilerinin büyük bölümü isabetli, bazen, büsbütün becerikli.”

NYT’nin bu yorumu şu nedenle de önem taşıyor: Wikileaks’in yaptığı son sızıntıdan önce birkaç ay önce ABD’nin Irak’ta ve Afganistan’da özellikle sivil halka karşı işlediği suçlara ilişkin yüzbinlerce belge yayınlandı. Bu belgelerin ifşa edilmesiyle birlikte, uzun süredir işgal altında olan bu iki ülkede ABD yönetiminin sivilleri katletme, işkence, kötü muamele gibi pek çok suçu ortaya dökülmüştü. Irak ve Afganistan konusunda ABD yönetiminin ne kadar kanlı bir sicili olduğuna ilişkin olarak Wikileaks sızıntısından önce de çok fazla ifşaat olduğu için, Irak ve Afganistan’da yapılanlar tepki uyandırmakla birlikte, “yeni”, "bilinmeyen" bir şey olarak görülmemişti. Öte yandan Irak ve Afganistan'la ilgili belgelerin daha önce yayınlanmış olmasıyla birlikte, Wikileaks’in son sızıntı dalgasında yayınladığı belgeler ABD’nin bu tür suçlarından büyük oranda arındırılmış oldu.

Yönetimi becerikli diyerek öven NYT’ye göre bunun en iyi örneği ise İran meselesi. İran’la ilgili olarak, “Yazışma gösteriyor ki, yönetim Tahran’ın nükleer programına karşı önleyici saldırı için hem İsrail’in hem de Arap ülkelerinin baskısı altında kalmış. İran’a gittikçe sertleşen yaptırımlar uygulanırken bu baskılara ise zekice direnilmiş.“

Belgelerin sızdırılmasıyla ABD yönetiminin başını ağrıtacak konulardan birinin, yönetimin Guantanamo üssünde tutulan mahkumların başka ülkeler tarafından kabul edilmesi için yaptığı pazarlıklar olduğunu iddia eden NYT’ye göre, Obama yönetiminin Bush yönetiminin kişisel bilgileri toplama politikasını sürdürmesi utanç verici. Öte yandan belgelerde dünya liderleri hakkındaki patavatsız ifadeler sıkıntı yaratabilir. Ancak gazete, Hillary Clinton’ın belgelerin ABD ulusal güvenliğini tehlikeye attığı iddialarını ise abartılı bulduğunu belirtiyor.

Belgelerin yayınlanmasını sağlayan NYT konuyu bu minvalde değerlendirirken, Obama yönetimine muhalif olan Washington Times gibi gazeteler ise yönetimin sızdırmaya engel olamayarak ABD’nin ulusal güvenliğine zarar verdiği yönünde yorumlarıyla eleştiri oklarını Obama yönetimine yöneltiliyor.

Belgeleri sızdıran ABD gazetesi NYT, bu yönde yorum yaparken tersi bir değerlendirme Alman Der Spiegel’den geldi. Spiegel’e göre özellikle Ortadoğu’dan Washington’a gönderilen bu raporlar, "Arap liderlerin Washington’daki dostlarını kendi iktidarlarını genişletmek için kullandıklarını“ gösterdi. Spiegel belgeler süpergücün güçsüzlüğünü ortaya çıkardı derken ABD'de basınındaki hakim eğilim belgelerin açıklanmasının, ABD yönetimi için "beklendiği kadar olumsuz" bir sonuç yaratmadığı yönünde.

ABD hangi başlıkları tartışıyor?
Belgelerin sızdırılmasının ilk anda yarattığı toz dumanın kısmen dinmesiyle birlikte, ABD’de sürdürülen tartışmalar açısından kalburun üstünde kalan konu başlıkları ortaya çıkmaya başladı.

Başlıklardan biri İran. Belge sızıntısıyla birlikte ABD’nin İran politikasına ilişkin çok az bilinmeyen ayrıntı ortaya dökülürken, esas sonuç Arap ülkelerinin de en az İsrail kadar ABD’nin İran’a müdahalesini desteklediklerinin anlaşılması oldu.

Bir diğer önemli başlık Kore. Kore yarımadası bir süredir ABD’nin kışkırtmasıyla bir savaşa doğru sürüklenirken, belgelerde ABD ile Güney Kore diplomatlarının “Kuzey” yıkılırsa neler yapılabileceğine ilişkin tartışmaları yer alıyor. Çin’in “Kuzey Kore” hakkında şımarık çocuk gibi davrandığı yönündeki ifadeleri, Kuzey’in Çin için bir tampon bölge olarak önemini büyük oranda yitirdiğine ilişkin ifadeler ABD’den çok Çin’i zor durumda bırakacak nitelikte.

Pakistan
’la ilgili belgelerde ise ABD’nin Pakistan’daki yönetimi ayakta tutmak için neden çabaladığı, buradaki nükleer malzemenin “teröristlerin” eline geçmemesi için yapılanlar ve ABD’nin bu ülkeden nükleer yakıt almasının Pakistanlılar tarafından ABD’nin Pakistan’ın nükleer silahlarını elinden aldığı biçiminde yorumlayabileceği gibi uyarılar yer alıyor.

Yemen konusundaki belgeler ise ABD’nin bu ülkede Irak ve Afganistan’da yaptıklarına çok benzer şeyler yaptığını söyderiyor. Belgeler, ABD’nin bu ülkede El Kaide militanlarının olduğunu öne sürdüğü bölgeleri gizli operasyonlarla bombaladığını, Yemen yönetiminin de ABD ile işbirliği yaptığını gösteriyor.

ABD yönetiminin başını ağrıtacak bir konu olarak saptanan Guantanamo üssünün kapatılmasına ilişkin belgeler de çok fazla yeni bilgi sunmuyor. Belgeler, yönetimin Guantanamo’daki mahkumları başka ülkelere kabul ettirmek için yaptığı pazarlıkların bir kısmını ifşa ediyor. Çin’in Uygur kökenli mahkumların Çin’e gönderilmesini kabul etmediği için ABD’ye kızdığı, Almanya ve Finlandiya’yı mahkumları kabul etmeleri durumunda ikili ilişkilerin zarar göreceği yönünde uyardığı Guantanamo belgelerinde öne çıkan noktalardan bazıları.

Hillary Clinton’ın diplomatlarından Birleşmiş Milletler yetkililerinin biyografik ve biyometrik bilgilerini ve her türlü kişisel bilgilerini toplamasını istemesi de hoş karşılanmayan konulardan biri. Obama yönetimi kişisel bilgilerin ele geçirmeye çalışarak Bush politikalarını devam ettirmekle suçlansa da, bu uygulamanın istihbarat çalışmasının olağan bir parçası olduğunu düşünenler, bu başlıkta ABD yönetimini çok fazla eleştirmeyenler de var.

Belgelerin en fazla sansasyon yaratan kısmı ise ABD’li diplomatların dünya liderleri hakkında yaptıkları benzetmeler oldu. ABD basınında da bu konu hala ilgiyle işleniyor. Kimileri bunu “uygunsuz” olarak niteleyerek, ABD’yi zor durumda bırakacağını söylese de bu konu çoktan magazinel bir boyut kazanmış durumda.

(soL-Dış Haberler)