Suriye denilen ülke neden düşmüyor?

Yazı dizimizin bugünkü bölümünde “Suriye’de nasıl bir anti-emperyalist gelenek var?", “BAAS’çılık” nedir ve gerçekten bir hakaret midir? Baba Hafız Esad ve Mısır lideri Cemal Abdül Nasır’a basit birer “diktatör” deyip geçebilir miyiz?” sorularının yanıtlarını arayacağız.

İngiltere, Fransa, Almanya ve ABD, petrol yataklarının yağmalaması üzerine kurdukları politikalarının sürdürülebilirliğini, aşiret kavgaları, işbirlikçi krallar ve şeyhler üzerinden sağlıyorlardı. Gelirinin önemli bir bölümünü petrolün oluşturduğu Arap ülkelerinde gelişmiş bir sanayi ve işçi sınıfı olmaması, Arap aydınlarının milliyetçiliğe yönelmelerindeki en önemli nedenlerden biri oldu.

Arap ülkelerinde anti-emperyalist muhalefet de bu sebeple “din” ve “milliyetçilik” temaları üzerinden gelişti. Müslüman Kardeşler ve Mısır lideri Nasır ile O’nun temsil ettiği sosyalist Arap Birliği düşüncesi, bu iki muhalefet odağının temsilcileri oldular.

Ortadoğu’da Müslüman Kardeşler üzerinden oluşturulmaya çalışılan Sunni hat, ilk bakışta Mısır’da başarılı olmuş gibi görülebilir. Ancak, geçtiğimiz yıl Mısır’da yapılan ve Müslüman Kardeşler’in en iddialı aday olarak girdiği seçimlere halkın katılım oranı yüzde 50’de kaldı. Müslüman Kardeşler, bu oyun yüzde 50’sini alarak iktidara geldi. Üstelik arkalarında NATO güçleri ve batı ittifakı vardı. Bu sonuç, bu ülkedeki yüz yıllık köklü mücadele geleneğine rağmen Müslüman Kardeşler’in Mısır halkının yüzde 75’i tarafından deteklenmediği anlamına geliyor.

Her ne kadar Mısır kökenli bir hareket olsa da yaklaşık yüz yıldır Suriye’de de varlığını sürdürüyor örgüt. Ancak, NATO güçleri ve Türkiye’nin her türlü silah ve paralı asker desteğine rağmen Müslüman Kardeşler, Suriye’de Esad karşıtı muhalefetin ana odağı yapılamıyor.

Çünkü Suriye’de, her gün haberlerde yer alanların tersine, ne Nusayri bir azınlık tarafından ezilen Sunni çoğunluk var ne de bu çoğunluğun Müslüman Kardeşler tarafından temsil edildiği gerçeği. Üstelik, Şam ve Halep gibi büyük kentlerde “ticaret ve sanayi” sözü edilen Sunni çoğunluğun elinde ve bu sınıf Esad karşıtı cepheye dahil edilemiyor.

Suriye “neden hala teslim alınamıyor” sorusunun birçok yanıtı var kuşkusuz.

Biz, Ortadoğu’da Mısır lideri Nasır ve BAAS eliyle başlatılan anti-emperyalist geleneği bir kez daha hatırlatalım ve bu geleneğin sorunun yanıtındaki yerini okuyucuya bırakalım.

Diriliş hareketi…
BAAS’ın temelleri, Suriye bağımsızlığına kavuşmadan önce 1940’lı yıllarda atıldı. 1946’da Şam’da ilk kongresini yaptı. O zamanki adıyla Arap Diriliş Hareketi, 1953’te Ekrem Havrani’nin Sosyalist Partisi’yle birleşerek, Arap Sosyalist Yeniden Diriliş Partisi (BAAS) adını aldı. Kısaca Diriliş Hareketi olarak da anılan partinin kurucuları Rum Ortodoksu Mişel Eflak ve Sünni Müslüman Salah Bitar’dı.

Suriye’yi işgali sırasında kendi kadrolarını yetiştirmek amacıyla Fransa, çok sayıda genci eğitim için Paris’e gönderdi. Ancak, bu planın pek hesapta olmayan sonuçları oldu. Paris’te özgürlükçü sosyalist düşünceyle tanışan bu gençler, ülkelerine dönerek bağımsızlık mücadelesinin önderleri oldular.

Paris’te tarih okuyan Eflak ve fizik okuyan Bitar da bu gençlerin arasındaydı. BAAS böyle bir siyasi atmosfer içinde doğdu. Ve kısa sürede büyüdü. BAAS, “sosyalizm vurgusu, Arap birliği çağrısı ve milli bir yeniden doğuş” söylemiyle genç Araplar arasında büyük bir destek buldu.

Tek bir sosyalist Arap devleti…
BAAS’ın öncelikli şiarı, tüm Arapları tek bir çatı altında toplayacak Sosyalist Arap Devleti’ni kurmaktı.

Eflak ve Bitar, 1930’larda Paris’teki öğrencilik günlerinde, milliyetçilikle sosyalizmin çeşitli yanlarını bir araya getiren bir doktrin geliştirdiler. BAAS’ı “sosyal adaletsizliği, sınıf sömürüsünü, tiranlığı sona erdirecek ve özgürlük, adalet, demokrasi ve sosyalizmi getirecek devrimci hareket” olarak tanımlıyorlardı. Parti, 1950’lere kadar örgütlenmesini sürdürdü.

Suriye’de 1954 yılında yapılan seçimler BAAS’ın kaderini değiştirdi. Beklenmedik bir oy oranı alan BAAS, Meclis’e 18 milletvekili soktu. Bu, BAAS’ın tarihi boyunca aldığı ilk başarıydı. Ve bu başarıda, arkasına aldığı Cemal Abdül Nasır rüzgarının etkisi büyüktü.

BAAS’ı anlatmaya devam edeceğimizi hatırlatalım ve BAAS’ı ideolojik olarak şekillendiren ve üzerinde büyük etkisi olan Mısır lideri Cemal Abdül Nasır’dan biraz söz edelim.

Arapların büyük umudu Nasır…
Mısır’da darbe ya da daha sonra 1952 devrimi olarak anılacak hareket, bir grup alt rütbeli subay tarafından yapıldı. Kendilerini Hür Subaylar olarak adlandıran grubun lideri Cemal Abdül Nasır’dı.

1918 doğumlu Nasır’ın babası bir köylüydü. Annesini sekiz yaşında kaybetmiş ve akrabalarının yanında büyümüştü. Bir süre hukuk fakültesine devam etmiş olsa da daha çok orta ve ortanın altı sınıfa ait çocukların gittiği askeri akademiye girdi.

Nasır ve Hür Subaylar hareketini oluşturan askerlerin çoğunluğunu Mısır’ın alt tabakasından gelmiş ve İngiliz işgalinden bizzat zarar görmüş ailelerin çocukları oluşturuyordu.

Kral Faruk’u yaptıkları darbeyle deviren Hür Subaylar, darbenin ardından 6 maddelik bir program açıkladılar:

“İngiliz sömürgeciliğine son verilmesi, onun işbirlikçi yöneticilerinin uzaklaştırılması, feodalizmin kaldırılması, devletin yabancı sermayenin kontrolünden kurtarılması, güçlü bir milli ordu kurulması ve demokrasinin yeniden inşası”.

Nasır’ın liderliğindeki Devrim Komuta Konseyi’nin iktidarı alır almaz yaptığı ilk iş toprak reformu oldu. Büyük toprak sahiplerinin topraklarına devlet bonosu karşılığında el konuldu ve topraksız köylülere dağıtıldı. Toprak sahibi olmaya sınırlamalar getirildi.

1956 yılında halk oylamasına sunulan yeni anayasa ile halka “emperyalizm ve feodalizmin kaldırılması, sosyal adaletin ve demokratik bir toplumun kurulması” vaat edildi. Yeni anayasa büyük bir oy oranıyla kabul edildi ve ardından Nasır cumhurbaşkanı oldu. Bu seçimlerde kadınlar ilk kez oy kullandılar Mısır’da.

Nasır’ın Cumhurbaşkanı olarak yaptığı ilk icraat, o güne kadar İngiliz ve Fransız şirketlerinin hakimiyetinde olan Süveyş Kanalı’nı millileştirmek oldu.
Bu karar İngiltere, Fransa ve İsrail’in Mısır’a saldırmasıyla sonuçlandı. Sina ve Kafire yakınlarındaki askeri hedefler bombalandı. İngiltere ordusu Süveyş şehrine girdi. Harekat, BM’nin araya girmesiyle durduruldu.

“Arap sosyalizmi”…
Nasır, ideolojisini yerli köklerini de vurgulayarak “Arap sosyalizmi” olarak tanımlıyordu. 1961-1964 arasında, ülkedeki tüm yabancı şirketlerden bankalara, sigorta şirketlerinden otellere kadar her şey millileştirildi. Bu millileştirme sırasında boşalan kadrolara ağırlıklı olarak kadınlar yerleştirildi. Sanayide kalkınmaya ağırlık veren yeni ekonomik planlamalar yapıldı. Gelir dağılımı yasalarıyla maaşlar eşitlendi. Emekli maaşı, asgari ücret ve sağlık sigortası sistemi getirildi.

1964’te yapılan düzenlemeyle Meclis’in yüzde 50’sinin işçi ve köylülerden oluşturulması karara bağlandı. Eğitim parasız hale getirildi ve ders programlarına “sosyalizmin anlatılması” da eklendi. Taşralarda üniversiteler açıldı. Ünlü El-Ezher üniversitesi de düzenlenen kurumlar arasındaydı. Yeni teknik fakültelerin eklenmesiyle bu üniversitenin dini etkisi azaltıldı.

Söyleminde her zaman “sosyalizm ve Arap birliğini” vurgulayan Nasır’ın bu ideolojisi doğrultusunda ilk adımı 1958 yılında atıldı. Suriye ve Mısır’ı tek devlet haline getirecek olan Birleşik Arap Cumhuriyeti için çalışmalar başlatıldı. Karar her iki ülkede yapılan halk oylamalarıyla kabul edildi.

Ancak, Birlik girişimi BAAS’ın bu yıllar boyunca yaşadığı iç karışıklık sebebiyle 1961 yılında sona erdi. Suriye Hava Kuvvetlerinde askeri pilot olan Hafız Esad’ın BAAS ile çatışması da bu yıllarda başladı. Nasırcı olan Esad, birliğin dağıtılmasına karşı çıktı.

Yaşamı boyunca Arap halkının umudunu temsil eden Nasır’ın ideolojisi, Irak’tan Suriye, Libya ve Cezayir’e kadar uzanan ülkelerde liderler ve anti-emperyalist halk hareketlerine önderlik etti.

BAAS iktidara geliyor…
Suriye’de 1954 yılında yapılan seçimlerden BAAS ve Suriye Komünist Partisi güçlenerek çıktı. Özellikle azınlık grupları arasında etkili olan Suriye Komünist Partisi lideri Halil Bektaş, Arap dünyasının ilk komünist milletvekili seçildi. 1955 yılında BAAS liderlerinden Ekrem Havrani Meclis Başkanı, 1956’da da kurucularından Bitar, Dışişleri bakanı oldu. BAAS Suriye’de önemli iktidar odaklarından biri olmaya başlamıştı.

BAAS, Suriye’de iktidarı 1963’te yapılan bir darbeyle aldı. Darbenin ardından, kabul edilen yeni anayasa ile “büyük üretim araçlarının millileştirilmesi, toprak, taşınmaz mal ve sanayi mülkiyetinin sınırlandırılması” gibi uygulamalara gidildi. Rejim, Mısır’da olduğu gibi yaptığı toprak reformlarıyla, büyük toprak sahiplerinin topraklarına el koydu ve halka dağıttı. 1965’de ülkede bulunan 100 yabancı şirket millileştirildi.

BAAS’ın iktidar yılları, aynı zamanda parti içinde iki muhalefet odağının birbiriyle çatıştığı yıllardı. Ekrem Havrani’nin başını çektiği sosyalist kanatla, Mişel Eflak’ın başını çektiği milliyetçi kanat arasındaki çatışma Eflak’ın tasfiyesiyle sonuçlandı. Savunma Bakanı General Hafız Esad, bu çatışmada sosyalist kanadın yanında yer aldı.

Tasfiyenin ardından, Irak lideri Saddam Hüseyin’in davetiyle bu ülkeye giden Eflak, Irak BAAS’ının genel sekreterliği görevine getirildi.

30 yıllık Esad iktidarı…
İç çekişmeler bununla bitmedi. O sıralar Savunma Bakanı olan Hafız Esad, Devlet Başkanı Nurettin Atasi ve parti Genel Sekreteri Salah Cedid ile girdiği çatışmayı 1970’de yaptığı darbeyle sonlandırdı. Böylece Hafız Esad’ın, 30 yıllık iktidarı başlamış oldu.

Petrol yataklarını millileştiren ilk Arap lider olan Esad, yeni Anayasa ile Suriye’nin yönetim biçimini, “Suriye Sosyalist Halk Cumhuriyeti” olarak değiştirdi.

Esad, bir önceki BAAS yönetiminin aldığı ekonomik kararları uygulamaya devam etti. Ayrıca kurulan köy kooperatifleriyle köylüye ücretsiz tohum, makine ve karşılıksız krediler dağıtıldı. Kırsal kesimde eğitim ve sağlık işleri yaygınlaştırıldı. Orta eğitimini tamamlayan her öğrenciye üniversiteye girme hakkı tanındı. Yasalar kadınlara eşitlik sağlayacak şekilde düzenlendi, milletvekili seçilmelerinin önündeki engeller kaldırıldı.

Hafız Esad’ın iktidarı boyunca Sovyetler Birliğiyle ilişkileri hep yakın oldu. Bu ülkenin Ortadoğu’daki tek askeri üssü de Esad döneminde kuruldu.

Baba Hafız Esad…
Ortadoğu diplomasisindeki başarısı sebebiyle “kurt siyasetçi” lakabıyla anılan Hafız Esad, 1930 yılında Lazkiye’de doğdu. Yoksul toprak köylüsü olan ailesi ülkedeki Nusayri azınlıktandı. Ailesinin okuyan tek çocuğu olan Esad, BAAS’a katıldığında 16 yaşındaydı. Öğrenim hayatını askeri akademide sürdürdü ve pilot oldu. Üstün yetenekli öğrenci sıfatıyla savaş pilotluğu eğitimi almak için Sovyetler Birliği’ne gönderildi. İktidarda kaldığı 30 yılın ardından, 2000’de Lübnan Devlet Başkanı ile yaptığı telefon görüşmesi sırasında, geçirdiği kalp kriziyle yaşamını yitirdi.

Esad’ın ölümünün ardından yerine Londra’da doktorluk ve Şam’da askeri eğitim alan ikinci oğlu Beşar Esad iktidara geldi.

1980’li yıllarla birlikte dünyada değişen siyasi ve ekonomik konjönktür ve SSCB’nin dağılması, Nasır ideolojisinin etkisindeki Irak’ta Saddam Hüseyin, Libya’da Muammer Kaddafi ve Suriye’de Hafız Esad rejimlerinde iyice yalnızlaşması anlamına geliyordu. Bu tarihlerden sonra her üç ülkede de işler artık eskisi gibi olmayacak şekilde değişti.

Hatay meselesi, su sorunu, 1957 krizi ve PKK lideri Abdullah Öcalan’ın çok uzun yıllar bu ülkede ikamet etmesi nedeniyle Suriye-Türkiye ilişkileri hep sorunlu oldu. Suriye ile yakın ilişkilerin tarihi AKP iktidarıyla başladı. Erdoğan ailesiyle oğul Beşar Esad ailesi arasındaki “samimi dostluk” iki yıl öncesine kadar devam etti.

Hatice İkinci (soL)