Savaşa hazırlanan sömürge adaları

Sömürgecilik tarihin eski dönemlerine ait bir olgu gibi görünse de, hâlâ varlığını sürdürüyor. Ve bazen bu ülkeler, Hollanda Antilleri'nde olduğu gibi kendilerini karmaşık politik durumların ortasında bulabiliyor.

Danimarka’nın başkenti Kopenhag’daki İklim Zirvesi sürerken, bu ülkenin komünist partilerinin ortak etkinliği olarak Perşembe günü alternatif bir zirve düzenlendi. Bu alternatif zirveye ALBA üyesi ülkelerden Venezuela, Küba, Bolivya ve Nikaragua katıldı.

Salona sığan ve sığmayan binlerce insanla coşku dolu olan dinleyici kitlesine seslenmek üzere kürsüye çıkan Venezuela lideri Hugo Chávez, burada daha önce dillendirmediği bir konuyu gündeme getirdi. Chávez, Venezuela açıklarında fakat Hollanda Krallığı sömürgesi olan adaların, ABD tarafından Venezuela’ya karşı “adeta birer askeri üs gibi” kullanıldığını belirtiyor, Hollanda Krallığı hükümetini ve dolaylı olarak Avrupa Birliği’ni, Venezuela’ya karşı saldırganlığı desteklemekle suçluyordu.

“Aşağı Ülkeler Krallığı”
Aşağı Ülkeler Krallığı, her ne kadar bir fantezi edebiyatı ya da Ortaçağ tarih kitabına ait bir isim gibi görünse de, aslında günümüzde Hollanda olarak adlandırdığımız ülkenin isminin karşılığı (Koninkrijk der Nederlanden). Hollanda’nın gerçek adının "Krallık" olması, halen bir kralın varlığı kadar, aynı zamanda da ülkenin dünyanın farklı bölgelerinde elinde tuttuğu sömürgelere işaret ediyor. Bunlardan Aruba ve Hollanda Antilleri adaları, Karayip sularında Venezuela’nın karasuları içerisine düşecek kadar bu ülkeye yakın olan adalar.

Ortaçağ’da denizaşırı ticarette egemen ülkelerden Hollanda’nın birer liman olarak yerleştiği bu adalar, günümüzde resmi adı böyle olmasa da, fiiliyatta sömürge olma durumlarını sürdürüyorlar. Aruba, Bonaire ve Curazao adalarında yaşayan halklar, içişlerine dair bazı kararları kendileri alabilse de, stratejik konularda ve dışişlerinde Hollanda Kral ya da Kraliçesi’ne, yani Hollanda hükümetine bağlılar.

Kral ülkeyi satarsa…

1999 yılında ABD’nin Panama’yla bu ülkede uzun yıllardır kullanmakta olduğu hava üssünün sözleşmesi bitince ve Panama bu sözleşmeyi yinelemeyince, ABD yönetimi alternatif bir çözüm peşine düştü. Aynı sene, Hollanda Krallığı’yla bir anlaşma imzalanarak, Aruba ve Curazao adaları ABD’nin kullanımına açıldı. Karar, bu ada halklarına sorulmadı elbette buralar pratikte birer sömürge olmayı sürdürüyordu. Curazao adasının batı yarıkürede bulunan en derin limana sahip olması, yani her boyutta geminin adadaki kent limanına doğrudan yanaşabilmesi, burayı bir liman olarak daha da değerli kılıyordu.

Ada halkları meselenin pek de üzerine düşmedi. Ancak 2005 yılında dev bir ABD uçak gemisi Curazao’ya yanaşınca, adanın 200 binden az sayıda olan sakinleri tepki gösterdiler, zira bu savaş gemisi, Irak işgalinde de bilfiil yer almış bir gemiydi. Daha önceki senelerde Curazao’ya 12 ayda ortalama 7-8 ABD gemisi uğrarken, 2005 yılında bu rakam birdenbire 100’e çıktı.

Aynı sene, Hollanda Savunma Bakanlığı, “Chávez Aruba, Bonaire ve Curazao adalarını ilhak etmek istiyor, fakat buna yetecek askeri gücü yok” şeklinde bir açıklama yaptı. Açıklama, açıkça ada halklarını yeni savaş durumuna psikolojik olarak hazırlamaya dönüktü. Curazao’nun yerel gazetelerinde, adaya gelen ve sayıları önceki senelere göre neredeyse yüzde bin artış gösteren savaş gemilerinin Venezuela’yla ilgili olup olmadığı tartışılmaya başlandı.

Hedef Venezuela mı?
Çünkü 2005 yılı, ABD hükümetinin Venezuela’ya karşı açıkça aşırı saldırgan bir dil kullanmaya başladığı seneydi. Bu sene ABD, Venezuela’yı kendi ulusal güvenliği için bir “tehdit” olarak ilan etmişti. Venezuela, 2005’in sonlarında hem ABD’nin uyuşturucuya karşı yeterince mücadele etmeyen ülkeler listesinde, hem de terörizme karşı yeterince mücadele etmeyen ülkeler listesinde yer alma hakkını kazanmıştı.

2005 yılı, ABD-Venezuela ilişkileri açısından tam bir dönüm noktası idi. ABD, Venezuela’ya karşı silah satışına kısıtlama getirdi, dolayısıyla bu yıldan itibaren Venezuela, temel olarak Rusya’dan silah satın almaya başladı. Öbür cepheden, “21. yüzyıl sosyalizmi” hedefinin ilk defa dile getirildiği bu yılın başında, 2004 Aralık ayında Venezuela ile Küba’nın imzaladığı anlaşmayla ALBA kuruldu.

Ada ABD pençesine düşerken…

2006 yılında Curazao’da “serbest piyasanın cilvesi” olarak nitelenebilecek, daha da ilginç bir “alışveriş” yaşandı. Adanın tüm temel hizmet sektörü, ABD şirketleri tarafından satın alındı. Tatlı su olmayan adada içilmek üzere tuzlu suyu işleyen tesislerden iletişime, diğer tüm altyapı şirketlerine dek hepsi, birdenbire ABD’li şirketlerin eline geçti.

Venezuela asıllı ABD’li avukat, aynı zamanda ABD’nin Venezuela’ya dönük saldırganlıklarını, bu ülkenin resmi kurumlarının belgelerine dayanarak ifşa etmekle ünlü araştırmacı Eva Golinger, 2005 yılında Curazao’ya yaptığı ziyaretlerde ada halkının meseleden dolayı korku duymaya başladığını aktarıyor. Coğrafi konumu dolayısıyla bu ufak adanın ticarette en büyük ortağı Venezuela olmasına karşın, adadaki hava üssünün ve limanın ABD tarafından kullanılmaya başlanmasıyla birlikte bu durum da değişmiş. Dahası, Hollanda Krallığı’yla ABD arasındaki anlaşmada adadaki bu üslerin “uyuşturucu karşıtı mücadele” için kullanılacağı belirtiliyor olmasına rağmen, üslerin Venezuela’ya karşı casusluk faaliyetlerinde kullanıldığına dair bazı örneklerin kamuoyuna yansımasıyla birlikte, ada halkı kendini bir savaşın ortasında bulmuş.

Venezuela ABD tarafından kuşatılıyor

Geçtiğimiz sene, ABD’nin Latin Amerika’daki en büyük üslerinden Manta üssünün sözleşmesi Ekvador tarafından uzatılmayınca, ABD Kolombiya’yla tam yedi askeri üssü kullanmak üzere bir anlaşma yaptı. Anlaşma tüm Latin Amerika ülkelerinden tepki görürken, Chávez bunun kendi ülkesine karşı açıkça bir savaş hazırlığı olduğunu, ABD’nin bu adımının kıtada bir silahlanma yarışı başlatacağını açıkladı. Kolombiya, Venezuela’nın en uzun ortak sınıra sahip olduğu komşusu.

Sömürgecilik hâlâ insanlığın başına dert
Batılı ülkelerin Ortaçağ’dan itibaren dünyayı paylaşma yarışına girmeleriyle birbiri ardına el koydukları sömürge topraklarında uzun yıllar sömürgecilik karşıtı mücadeleler yaşandı. Son sömürge karşıtı mücadele dalgası, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra özellikle Afrika ülkelerinde yükseldi ve bu kıtada Avrupalı devletlerin varlığına büyük oranda son verdi.

Ancak resmi sömürgecilik, özellikle görece küçük ve böylesi bir mücadeleye yetecek insani ve maddi kaynağı olmayan adalarda sürüyor. Dünyanın birçok yerine yayılmış sayısız ada, hâlâ Britanya, ABD, Hollanda, Fransa gibi ülkeler tarafından kontrol ediliyor. Karayip Denizi’nde de bu statüde çok sayıda ada var ve bu adaların büyük kısmı, NATO üyesi emperyalist ülkelerin denetiminde.

Özellikle yakın tarihinde hep emperyalizme bağımlı olmuş olsa da, tarihinde hiçbir zaman resmen sömürge olma deneyimi yaşamamış Türkiyeli okurlara sömürgecilik tarihin eski dönemlerine ait bir olgu olarak görünse de, sömürgeler hâlâ varlıklarını sürdürüyorlar ve zaman zaman kendilerini, en karmaşık emperyalist hesapların ve çelişkilerin ortasında buluyorlar.

(soL - Dış Haberler)