Ekim Devrimi'nin 100. yıl kutlamaları için düzenlenen etkinliklere katılmak üzere Türkiye Komünist Partisi'nin (TKP) konuğu olarak geçtiğimiz günlerde Türkiye'de bulunan İspanya Halkları Komünist Partisi (İHKP) Genel Sekreteri Astor Garcia'yla İspanya'daki mücadeleyi ve İHKP'nin değerlendirmelerini konuştuk.
İzmir’e hoşgeldiniz. Ülkenizde Ekim Devrimi’nin 100'üncü yıl etkinlikleri nasıl gerçekleşti ve nasıl bir karşılık buldu?
Ekim Devrimi'nin 100'üncü yılını anmak için İspanya’nın bir çok kentinde bir dizi etkinlik düzenliyoruz. İlk olarak 7 Ekim’de partililerin, Komünist Gençlik Kolektifleri'nin (CJC) ve dostlarımızın yoğun ilgi gösterdiği Madrid'teki etkinliğimizle başladık. Sonrasında bölge başkentlerinde düzenlediğimiz daha küçük etkinliklerle devam ediyoruz.
Partimizin yayını olan Nuevo Rumbo’nun özel bir sayısını çıkardık. Eylül ayında Merkez Komite'mizin hazırladığı bu sayı, Ekim Devrimi'nin büyük kazanımlarına sahip çıkmak, analizini yapmak ve bugün için Bolşeviklerin sosyalist kuruluş için verdikleri mücadeleyi örnek almak üzerine oldu.
Sosyalizmin güncelliğini nasıl anlatıyorsunuz?
Temel olarak, sosyalist ülkelerin sağladığı, bugünse kapitalist ülkelerdeki işçiler olarak eksikliğini yaşadığımız toplumsal kazanımlara referans vererek ve dünyada var olmuş işçi iktidarının, sosyalist blokun geçmişte kapitalist ülkelerde gerçekleşen kazanımların teminatı olduğunu anlatarak yapıyoruz.
Karşı devrimin hamlesi sonucu sosyalist blokun son bulmasıyla kaybedilen toplumsal haklar, işçi hakları ve kazanımlar bu önermeyi doğruluyor ve işçi sınıfı tekrardan, kapitalizmin ağır sonuçlarıyla karşı karşıya kalıyor.
Partinizin Katalonya konusundaki analizi nedir? Sorunun geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Katalonya’daki durumun oldukça karmaşık olduğu yadsınamaz. Bu, tarihsel, politik ve ekonomik kökleri olan, devletin gelişimi açısından oldukça ağır bir kriz. Burada anlatmak için fazla uzun olacaktır ama bugünkü durumu temel olarak özetlemek gerekirse: Katalonya’nın küçük ve orta burjuvazisinin sektörleri, ekonomik krizin doğurduğu sonuçlar ve bununla beraber kapitalizmin yükselen krizinin yarattığı, özellikle de İspanya kapitalizminin çelişkilerinin sonuçları karşısında, Katalonya halkının ulusal duygularını ve kimliksel duygularını manipüle etme ve kullanma olanakları olduğunu gördüler ve bunu, kapitalist İspanya çerçevesi içindeki ekonomik ve politik statülerini iyileştirmek üzere bir pazarlık süreci başlatmak için kullanmak istediler.
Son 40 yılda bu tablo İspanya’da sürekli hale geldi. Ama bu, bugüne kadar, hep en sonunda bir anlaşma sağlanabilen, birlik ve mücadele üzerine kurulu bir olguydu. Hatta Katalan milliyetçisi burjuva güçler, tarihte bir çok defa İspanya hükümetine destek olmuşlardır.
Bugün iki farklı güç karşı karşıya geliyor, Katalan küçük burjuvazisi tarafından yönlendirilen Katalan bağımsızlıkçı güçleri ve büyük İspanyol burjuvazinin plan ve programlarını uygulayan İspanya Hükümeti.
Mevcut plan ve program bugün bölgelerin bir takım yasal ve ekonomik özel niteliklerinin ve bariyerlerin ortadan kaldırılması ve ülkenin merkezileşmesi anlamına geliyor. İşçi sınıfı ve emekçi halk kendini, burjuvazinin iki sektörü arasında gerçekleşen ve iki tarafın da artı değer paylaşımının ve sömürünün getirisinin kendileri için daha iyi olmasını amaçladığı bir karşı karşıya gelişin içine sürüklenirken buluyor.
Katalan milliyetçiliğinin de İspanyol milliyetçiliğinin de kapitalizmi yıkmak istemekten ziyade temel olarak kapitalizmi daha farklı yönetme amacı olduğu gerçeğine dikkat çekerek ve bundan yola çıkarak Komünist Parti olarak, bu gerçeğin ve bu analizin ışığında çok açık bir şekilde, ülkemizin ve Katalonya’nın işçi sınıfına ve halk kitlelerine, kendi alternatifimizi yaratma çağrısı yaptık.
İşçi sınıfının bağımsızlığını arama ve işçi sınıfı için bir ülke kurma ihtiyacını anlattık. Çalışmamızın ana hattını bunlar oluşturuyor. Çok tehlikeli gördüğümüz ve İspanya halkına tarihte çok acı çektirmiş milliyetçiliğin, hem İspanyol hem de diğer milliyetçi akımların yükselmesinin karşısına bunu koyuyoruz.
Avrupa Birliği'nin (AB) geleceğini nasıl görüyorsunuz? AB'yle mücadelenizin hattı nedir?
AB, en temel hedefi interemperyalist rekabetteki şartlarını iyileştirmek olan bir burjuva birliği. Emperyalist devletlerin bir birliği; Libya’da, Suriye’de, Irak’ta da açıkça görüldüğü gibi Avrupa ve dünya halklarına verebilecekleri bir tek olumlu şey yok.
Bizim tutumumuz, tarihsel olarak, Avrupa Birliği henüz Avrupa Ekonomik Topluluğu'yken (AET) 1986’dan ve öncesinden beri de, İspanya, AET'ye katıldığından beri, bu topluluğun parçası olmaya tamamen muhalif olmak oldu.
Bugün, Avrupa Birliği'nin İspanya hükümetinin işçi düşmanı ve halk düşmanı, ülkemiz işçi sınıfının sömürüsünün geliştirilmesini hedefleyen politikalarına bir çeşit perde olması, bir bahane olması, bu muhalif duruşumuzu daha da pekiştirdi.
AB'nin bir kriz içinde olduğunu görüyoruz. Şüpheye yer bırakmayan bir şekilde çok açıkça savunmamız gereken, Avrupa halklarının çıkarına olacak seçenek, her üye ülkenin, bu emperyalist devletler topluluğundan ayrılması olacaktır. AB’ye ve avroya karşı eleştirel olduğunu söyleyen, ama reform önerileri sunan, AB’yi halkların çıkarına bir araç haline getirmenin mümkün olduğunu iddia eden ama Lenin’in dediği gibi Avrupa’da, kapitalist devletlerin bir birliğinin sadece gerici olabileceğini anlamayan politik duruşla ciddi bir mücadele ve karşı karşıya geliş halindeyiz.
AB yapıları emekçi kitlelere sahte umutlar vermenin yanında, tarihi değiştirmeye ve antikomünizmi arttırmaya da yarıyor. Bu anlamda ülkemizin, işçi sınıfının yararına, toplumcu, sosyalist bir ekonominin kuruluşuyla Avrupa Birliği'nden derhal çıkması gerektiği konusunda ısrar ediyoruz.
Göçmen sorunu ve işsizlik gibi sorunlar söz konusu olduğunda izlediğiniz siyaseti anlatabilir misiniz?
Biz günlük siyasi çalışmamızda her zaman, stratejik unsurları taktiksel unsurlara bağlamaya çalışırız. Kapitalist güçler, kapitalist medya, kapitalist hükümet, özellikle de şu an İspanya’da krizin sonucu olarak olduğu gibi işsizliğin çok arttığı zamanlarda, tekrar iş sahibi olmanın, istihdamın yaratılmasının önemli olduğunda ısrar ederler.
Bizim perspektifimizse hep aynıdır, istihdamdan biz soyut bir şey anlamayız. Çok basitçe, insanlar iş sahibi olsun, işsiz olmasın demeyiz, işlerin geri kazanılmasından bahsederken, haklarla, işçi sınıfının, halk kitlelerinin kendine yetebilen bir hayat projesini mümkün kılacak, hayattaki beklentilerine ulaşmalarını sağlayabilecek şekilde ve kapitalizmin onlardan esirgediği şartlarda, istihdam edilmesini kastederiz.
Diğer yandan şunu da açıkça belirtmek gerekir ki, İspanya’da işsizlik rakamları aşamalı olarak düşüyor ama bu, çalışma şartları mahvedilerek yapılıyor. Bizim söylediğimiz, ki Ekim’e, Bolşevik devrimine sahip çıkışımızın da bu başlıkta önemli bir karşılığı var; refah seviyesini düşürmeden, aksine yükselterek, bir işçinin meslek ve iş sahibi olması ve de toplumsal görevlerin örgütlenmesinde de yer alması mümkündü ve yine mümkün. Kapitalist kalkınmanın karşısına her zaman koyduğumuz, işçilerin kapitalizmde çektiği acıları çekmediği sosyalist modeldir bu.
Göçmen sorunuyla ilgili çalışmamız, bir temelden yola çıkıyor, o da şu: Bugün Avrupa’da gördüğümüz göçün büyük kısmının Avrupalı emperyalist güçlerin başka ülkelere olan müdahalesinden kaynaklandığını açıklıyoruz.
Avrupalı emperyalist güçler, bu müdahaleyi yapmasalar, Afrika ve Asya ülkelerini yağmalamasalar, hükümetlerini manipüle etmeselerdi, göç fenomeni, özellikle son yıllardaki şeklinden çok faklı olurdu.
Her koşulda bizim sözümüz çok açık, komünistler olarak, işçi sınıfının, uluslararası anlamda tek bir işçi sınıfı olduğu anlayışındayız. Komünistler olarak memleketi ve kökeni ne olursa olsun, işçi sınıfının mücadelesinin aynı olduğu anlayışındayız.
Zorlukları olsa da, önemli bir görevimiz de yabancı işçilerin, ülkemize İspanya işçi sınıfının hayat koşullarını kötüleştirmek için geldiği fikrine karşı mücadele etmek. Bu alanda bizim çalışmamız temel olarak ırkçılığa ve yabancı düşmanlığına karşı mücadele etmek ve kapitalizme ve sermayeye karşı mücadelede, ısrarla söylüyorum, kökeni ne olursa olsun işçi sınıfının bütün kesimlerini birleştirmek.
Gençlik çalışmanızın temel sloganları nelerdir?
Eylül ayından beri CJC “Gençlik Taaruzu Örgütlüyor” adlı bir kampanya başlattı. Bu anlamda, niyetimiz, işçi sınıfı gençliğine, zamanın sadece kapitalist hükümetlerin saldırılarına direnme, bunlardan kendini savunma değil, aynı zamanda yeni kazanımlar için örgütlenme ve mücadele etme zamanı da olduğunu anlatmak. Eğitim ve iş alanında yeni haklar kazanmak için de bu geçerli.
Örneğin son yıllarda krizin sonuçları bahanesiyle, birçok hak ve kazanım ortadan kaldırıldı, bu anlamda Komünist Gençlik, CJC öğrenci hareketinde çok yoğun şekilde çalışarak, önemli bir örgütlenme aracı geliştirdiler, bu anlamda sadece “Gençlik Taaruzu Örgütlüyor” kampanyasını örgütlemiyor, bir yandan da Parti’nin, “İşçi Sınıfı için bir ülke” sloganıyla yürüttüğü kampanyayı da tamamlayıcı nitelikte bir çalışma yapıyorlar.
Podemos gibi partiler hakkında analiziniz ve konumlanışınız nedir?
Podemos fenomeni hakkında, ortaya çıkışını ve gelişimini analiz ederek defalarca ve uzun uzadıya yazdık. Podemos, genel olarak, yeni sosyal demokrasinin İspanya’daki tezahürü olarak tanımlanabilir.
2011’de İspanya’da meydana gelen, “öfkeliler hareketi” olarak bilinen eylemlerden de istifade ederek kurulan bir örgüt olarak, bütün bu hoşnutsuzluğu, ki bu hoşnutsuzluk işçi sınıfı karakteri olan, sınıfçı bir olgudan çok, küçük burjuvazinin ve ara tabakaların kendilerini içinde buldukları proleterleşme sürecine tepkileri olarak ortaya çıktı, arkasına aldı.
Podemos bu hoşnutsuzluğu, kapitalizmin devamı için kurumsallaştıran bir özne olarak kendini var etti. Şartlar gerektirdiğinde 70'lerden beri İspanya’da var olan, ama son yıllarda tam da diskurlarında soyut şekilde işçi sınıfına seslendikleri ama pratikte var olan sömürü düzeninin devamı için çalıştıkları için ortaya çıkan, yaşadıkları çelişkiden dolayı derin bir kriz yaşayan ve geleceği belirsiz olan eski sosyal demokrasinin, yani PSOE’nin yerini almaya veya onu tamamlamaya hazır durumdalar.
Podemos, yeni araçlar da kullansa, daha genç, daha taze bir tarzları da olsa, sosyal demokrasinin daha önceki diskuruna daha yakın bir dilleri de olsa, parlamentodaki çalışmalarıyla ve ürettikleri siyasetle, bir takım yerelliklerde PSOE’nin devamlılığını sağlamalarıyla da gösterdiler ki, başta değişimci görünseler de, son tahlilde İspanya’da kapitalist sisteme bir koltuk değneği işlevi görüyorlar.
Daha iyi anlaşılmak adına en klasik örneği verecek olursam, Podemos tam olarak İspanya’nın SYRIZA’sı diyebiliriz. Nasıl SYRIZA, finans güçleriyle, emekçi halk arasında bir seçim yapması gerektiğinde finansal güçleri seçtiyse, Podemos da tam olarak aynısını yapacak yapıya sahip.