Hillary Clinton: Kadın düşmanı bir kadın hakları savunucusu

İşbirlikçi emperyalizm kadın hakları savunmaz, bir kadın eliyle olsa bile. Umarız daha fazla ABD'li kadın çok geç olmadan bunu anlayacak. Hillary’nin bunu anlamayacaklarına dair bahse girdiğini söylemeye gerek bile yok.

Eric Draitser (TelesurTV) Çeviri: Nihan Soycan

Hillary Clinton, yakın zamanda Demokratik Parti adaylarından en az desteklenenler arasında olmaya devam ederken; liberal, muhafazakar vb. kadınların oylarını almak adına bir adım atarak, cinsiyetini kampanyasının odak noktasına yerleştirmeyi başardı. Dahası, rakibinin milyonlarca kadın tarafından kadın düşmanı bir palavracı olarak görülen Donald Trump olduğu düşünülürse, Clinton bu adımı oldukça işe yaradı.

Fakat politik göz boyama ve boş konuşmanın ötesinde, Clinton’ın kadın ve ailelere yönelik sicili ABD'li kadınlardan gördüğü desteği azaltmakla kalmamalı, onu tarihin en kadın düşmanı adaylarından biri olarak da vasıflandırmalı. Kısa bir süre cinsiyet eşitliği suretinde az miktarda ilerleme olsa da, Clinton’ın eylemleri kadın ve ailelere diğer tüm bireylerden daha fazla zarar verdi. Usta işi halk ilişkileri bir yana, Hillary Clinton kuşaklar boyu görülen en kadın düşmanı aday olabilir. 

HILLARY'NİN KADINA DURMAK BİLMEZ SALDIRILAR

Hillary Clinton, 2011’de Newsweek’e verdiği bir röportajda, “Kadın ve kız çocukları haklarının 21. yüzyılın bitirilmemiş işi olduğuna inanıyorum" ded. Sonra bu alıntı, diğer pek çoğu gibi, feminizm meleğinin açığa çıkması veya Azize Hillary’nin İncil’i olarak Clinton destekçileri tarafından göklere çıkarıldı. Ancak biraz deşildiğinde, Clinton’ın hem 20. yüzyılın sonunda hem de 21. yüzyılda kadın ve kız çocuklarının haklarına kendini adamışlığı konusuna şüphe düşürecek bazı rahatsız edici sorular ortaya çıkıyor. 

Devlet Başkanı’nın eşi olarak Hillary Clinton, başkan kocası Bill Clinton’la birlikte yoksul ve emekçi sınıftan kadın ve kız çocuklarının hayatlarını daha kırılgan hale getirmek için herkesten fazlasını yaptı. Clinton’ların attığı adımlardan hiçbiri, muhtemelen refahın içinin boşaltılması kadar kadın ve ailelere zarar vermedi.  Irkçı beyaz seçmenlerin sevgisini kazanmak gibi son derece alaycı ve vicdansızca vurdumduymaz stratejisinin bir parçası olarak Clintonlar, siyahi ve Latin kökenlilere gözlerini dikerek, onları çalışkan beyazların asalak sömürücüleri gibi resmettiler.  

Kocasının “büyük devlet dönemini sona erdirme” hedefini destekledikten sonra Clinton, 1996’da Kişisel Sorumluluk ve Çalışma Fırsatı Uzlaşı Yasası’na (KSÇFU) destek sağlamak konusunda yardımcı oldu. Sağcı Cumhuriyetçilerin de desteğini alarak geçen bu yasa, çaresiz ve yoksul kadınlarla çocuklara gerçek destek sağlamak için oluşturulan refah programlarını etkili bir şekilde sona erdirdi. Dahası, Sağlık ve İnsani Hizmetler Dairesi eski müsteşarı yakın bir dostunun da dahil olduğu çok sayıda uzmanın yasayı kınamasına rağmen, Hillary bu yasayı savunmaya devam etti. 2002’de Gettysburg Times’a verdiği demeçte yoksul yardımının tahrip edilmesinden bahsederken Clinton “Bu insanların kaldırım mühendisi olmadığını söylediğimize göre, yani artık bir yerlerde üretken haldeler, bunları nasıl oralarda tutarız?” dedi.  

PENİSSİZ, NEOLİBERAL, ŞİRKETLEŞMİŞ SÖMÜRÜCÜ

Milyonlarca kadın ve çocuğun hayatlarını sürdürdüğü yoksulluk ve zorlu koşullar gerçeğini bu şekilde hissizlikle görmezden gelmek Hillary Clinton’ın nasıl bir “feminist” olduğunu kanıtlıyor: penissiz, neoliberal, şirketleşmiş sömürücü. Clinton için kadınların yaşamındaki maddi gerçeklik fark etmiyor. Fark eden, politik çıkarları için bu kadınları nasıl kullanacağı... Akademisyenler Alejandra Marchevsky ve Jeanne Theoharis’in söylediği gibi: “[KSÇFU’nun] mirası ülkeye hâlâ tesir ediyor. Aileler eskisi kadar – ya da çoğu durumda eskisinden de çok- yoksul, ama bir farkla: Bugün, ‘iyileştirilen’ refah sistemi  çok az güvenlik ağı sağlıyor ve hiç el uzatmıyor. Aksine, yoksul anneleri sömürücü, düşük ücretli işlere ve tehlikeli kişisel durumlara sürüklüyor; onları üniversiteden caydırıyor ve gittikçe büyüyen, ne iş bulabilen ne de sosyal yardımı olan anneler eğilimine katkı sağlıyor. Birleşik Devletler’de kriz düzeyinde yoksulluğun sorumlusu yalnızca durgun piyasa değil, aynı zamanda başarısız refah politikasıdır.”  

Tabii bu acı gerçekler, mazlum kadınları aterkilliğin baskısından korumak için dünyaya gelen mücadeleci başmeleğin anlatıldığı kutsal alıntılarla dolu Hillary’nin İncili’nin sadık yandaşları için tabu konular. Clinton’ın refah “iyileştirmesinin” desteğe uygun görülen hane halkını %68’den %28’e indirdiği ve aynı zamanda  Yoksul Ailelere Geçici Destek (YAGD) yardımının yüzde 20’ye kadar düştüğü gerçeğini izah edecek şekilde kilise doktrininin güncellenmesi gerekecek gibi. Kuşkusuz, "Modern Şirket Feministleri Kilisesi" de bunları, Hillary’nin yoksul kadın ve ailelerin savunucusundan değil de baş düşmanlarından biri olduğunu gösteren çok sayıda diğer istatistik ile birlikte göz ardı edecek.

MADDİ YAĞMANIN ÖTESİNDE BİR HIRÇINLIK: IRKÇILIK, AZINLIK DÜŞMANLIĞI

Ancak Hillary’nin kadın ve ailelere hırçın saldırıları maddi desteği yağmalamasının da ötesinde. Aslına bakılırsa kitle hapsi devletinin ve hapis-endüstri kompleksinin ortaya çıkması, Bill ve Hillary Clinton’ın politikalarıyla çok yakından alakalı. 

Hillary, kocasının kötü şöhretli 1994 Şiddet Suçu Kontrolü ve Kolluk Güçleri Kanunu’nun (namı diğer “Suç Yasası”) geçmesi için düzenlenen kampanyanın hücum kenarıydı. Yasa, beyaz olmayanları orantısızca hedef alıyordu ve kitle hapsi devletine, ya da Michelle Alexander’ın ünlü adlandırmasıyla “yeni Jim Crow”un* oluşmasına neden oldu. Alexander, 2016’da The Nation’da yazarak Clinton Suç Yasası’nın şunlardan sorumlu olduğunu açıkladı:

- Federal ve eyalet hapishanelerindeki mahkum sayısında Amerikan başkanlık tarihinin en yüksek artışı. 

- Taş kokaine karşılık toz kokain için 100’e 1’lik ceza farklılığı ile ırka dayalı adaletsizliği tetikleyip ceza yaptırımı fonlamalarını yükseltmek 

- Federal “alışkanlık olmuş saldırganlık”(three strikes) yasası fikri

- Faili ölüm cezasına çarptırabilecek düzinelerce yeni federal suç yaratan 30 milyar dolarlık suç faturası

- Üçüncü kez yakalananlara müebbet emri 

- Eyalet hapishanelerinin hibelerine ve emniyet güçlerinin genişletilmesine 16 milyar dolardan fazla ayrılması

- Yasadışı uyuşturucu kullanma veya satmaları beyazlardan daha olası değilse de, uyuşturucu suçlarından hapse atılan Afrikalı Amerikanların  yüzde 80-90’ı oluşturması

- 2000 yılı itibariyle Afrikalı Amerikanların hapsedilmesinde yüzde 50’lik artış

Alexander, ırksal eşitsizliklere ve Clinton’lar yüzünden Afrikan Amerikanlara yönelik devam eden baskıya dikkat çekerken, aynı analizde, Clinton’ın Suç Yasası’nın milyonlarca baba (ve anneyi) hapse atarak, aileleri yıkarak, çocukları evlerinden ederek ve bir kuşak kadın ya da çocuk azınlığa telafisi mümkün olmayan zararlar vererek siyahi ve Latin kökenlileri perişan ettiği gerçeği de saklıdır. Hatta toplumsal etki yeterli değilmiş gibi, Clinton bu ailelerin çocuklarından “superpredator” (İngilizce’de iflah olmaz, yırtıcı hayvan anlamına gelen ırkçı bir söz) diye bahsetmiş, Hillary’nin hem ırkçılığını hem de azınlık karşıtı aile duruşunu kanıtlayarak bir taşta iki kuş vurmuştu. 

KİMİN İÇİN FEMİNİZM?

Bir ihtimal, gerçek kadınlar ve çocuklar Hillary’nin “feminizm” düşüncesine uymuyordur! Veya daha iyisi, belki de gerçek soru şu olmalıdır: Kimin için feminizm? Clinton’ın aileyle ilgili geçmiş performansı, şirketleşmiş neoliberal feminizm markasının tam odağında olanların zengin beyaz kadınlar olduğunu gösteriyor. 

Clinton için feminist eylemin müthiş zaferi emekçi sınıftan kadınların, yoksul kadınların  güçlendirilmesinden çok, seçkin beyaz kadınların yönetici sınıfa girmesi. Buna yüzde 1 için feminizm de diyebilirsiniz. 

Madeleine’in “500 bin Iraklı çocuğun ölmesine değdi” demesine şaşmamalı. Albright, Şubat 2016’da Hillary Clinton’ı desteklemeyen kadınlar için “cehennemde özel bir yer” olduğunu söylemişti. 

EMPERYALİST FEMİNİZM: HILLARY'NİN KANLI ELLERİ 

Clinton “feminist” kimliğini ABD’deki kadın ve ailelerin ezilmişliği ve ızdırapları üzerine inşa etmekle kalmadı, dış politikasındaki başarılarıyla da dünyanın dört bir yanında kadın ve çocukları öldürmeye, sakatlamaya, hiç olmazsa yaşamlarını tahrip etmeye muvaffak oldu. İşte şirketleşmiş emperyalist Clinton’ın sicili budur. 

Kocasının başkanlığı boyunca Hillary, barbar müeyyide rejiminin yanısıra, uçuşa yasak bölge ile  kocasının Irak’ta Saddam Hüseyin hükümetine karşı uyguladığı diğer muharip eylemlerin sesli savunucusuydu. Hatta çoğu uzman, Clinton’ın Irak politikasının George W. Bush’un 2003’te Irak saldırı ve işgaline zemin hazırladığını belirtmişti. Bilhassa Hillary, BM’ye göre aşağı yukarı 500,000 çocuğu öldüren yaptırımların önde gelen savunucularındandı. 

Tabii bir de Hillary’nin Bush’un Irak Savaşı’na New York senatörüyken gösterdiği yüz kızartıcı destek var. Clinton Aralık 2003’te Dışişleri Konseyi’ne şöyle açıkladı: “Saddam Hüseyin’e karşı gerekirse kullanması için Başkan Bush’a yetki verilmesini destekleyenlerden biri benim. Bunun doğru seçim olduğuna inanıyorum… Seçimimin arkasındayım.” Tabii bu Irak işgalinin ve akabinde Saddam Hüseyin’in ele geçirilmesinin hemen sonrasıydı. Bu dönemde, yalnızca birkaç yıl sonra politik yanlışlığı kanıtlanan, ve dahası, hepimizin başından beri bildiği gibi korkunç bir savaş suçu işlendiği ortaya koyulan bir savaşa destek meşrulaştırılabiliyordu.  

Hillary de, savaş ve sonuçlarının binlerce kadın ve çocuğun hayatını geri dönülmez bir biçimde mahvetmesinden en ufak bir endişe duymuyordu. Oysa bu sonuçlarla bugün hâlâ hesaplaşılıyor.

SIRBİSTAN'I, HONDURAS'I VE LİBYA'YI KİM UNUTABİLİR?

Washington’ın ayrılmaz ikilisi Hillary ve Bill, ayrıca 1999’da Sırbistan’ın bomalanması vazifesini de birlikte yürüttü. 78 günlük “Müttefik Kuvvetler Operasyonu” boyunca 88’i çocuk olmak üzere 2,000’den fazla sivil öldürüldü. Haliyle bu durum, biyografi yazarı Gail Sheehy’ye göre “[Bill Clinton’ı Sırbistan’ı] bombalamaya zorladım” diyen feminizm kahramanı Hillary için ufak bir netice. Çok sayıda çocuğun ve binlerce kadının ölümünden kendine memnuniyetle pay çıkaran birinin barbarlığı ve düpedüz ahlaksızlığı, feminist Hillary mitosuna inanan herkese ciddi bir biçimde durup düşünmesine neden olmalı.

Libya’yı kim unutabilir? Uzmanlarca Kaddafi’ye karşı rejim değişikliğinin ve ülkenin harap edilmesinin lehinde en güçlü seslerden biri olarak görülen Hillary Clinton’ın desteklediği savaşta on binlerce kadın, Clinton ve onun emperyalist ortaklarının desteklediği şanlı "isyancılar" tarafından tecavüze uğradı, linç edildi ve öldürüldü. Belki büyük feminist kahraman, anneleri ve babaları olmadan büyüyen Misuratalı, Sirteli ve Bani Validli çocuklarla konuşup savaşa ne kadar “değdiğini” onlara açıklayabilir. Belki de Clinton, annelerin gözlerinin içine bakıp, onlara çocuklarının savaştan, hastalıktan ve terörden ölmesinin Washington’ın dış politikadaki hedefleri için ödenecek küçük bir bedel olduğunu anlatabilir. 

O zamanların bakanı Clinton’ın makamınca desteklenen sağ görüşlü diktatörün yönetimi altında ezilen ülkeyi, Honduras’ı da unutmayalım. Hillary, otobiyografisi Zor Seçimler’de yüzsüzce, hatta alçakça bu eserinden övgüyle bahsetmişti. Hillary, kitabında “[Darbeyi] izleyen birkaç gün içinde Meksika’dan Sekreter [Patricia] Espinosa da dahil olmak üzere, bölgedeki mevkidaşlarımla görüştüm… Honduras’ta düzen sağlanması, ek olarak hızlıca, yasalara uygun bir şekilde bağımsız, adil bir seçim düzenlenmesi için bir strateji oluşturduk. Bu, [seçilmiş Devlet Başkanı Manuel] Zelaya tartışmasına açıklık getirecektir.” 

Gerçekten de Clinton, sağcı darbe hükümetinin başa geçirilmesinde etkili olmuştu. O hükümet bugün, ülke çapında kadınların ve yerli halkların üzerinde sistematik baskı uyguluyor. Sansasyonel bir suikastte, yerli aktivist ve feminist olarak Berta Cáceres, Clinton’ın kurduğu hükümete bağlı saldırganlar tarafından vurulmuştu. 2014’te bir röportajda Cáceres şöyle söyledi: “Olmamış gibi davranamayacağımız bir darbeden çıktık. Geriye dönüşümüz yok. İlerlemeye devam etti. Sonra da seçim konusu vardı. Yine Hillary Clinton, Kitabı “Zor Seçimler”de Honduras’ta neler olacağını resmen söyledi. Bu, Kuzey Amerikalıların ülkemize burnunu soktuğunu kanıtlıyor. Başkan Mel Zelaya’nın geri dönüşü ikincil bir konu haline geldi. Honduras’ta seçim olacaktı. Burada da [Clinton] Mel Zelaya’nın başkanlığa geri dönmesine izin vermediklerini itiraf ediyor.” 

SURİYE, VENEZUELA, PAKİSTAN, İRAN...

Hillary’nin kadınlara ve çocuklara yönelik tüm suçlarını sıralamak bu haberde mümkün değil. Büyük ölçüde Bill, Hillary ve Clinton Küresel İnisiyatifi gibilerinin ülkelerini sömürmesi yüzünden insanlık dışı koşullarda yaşayan Haitili çocukları unutmamalı.  Afganistan’ın sık ziyaretçisi ve barış aktivisti Kathy Kelly’nin travma sonrası kalıcı stres bozukluğu olarak ifade ettiği durumla yaşayan Afganistanlı çocukları unutmamalı. Bill Clinton’ın ülkelerindeki ilaç fabrikasını kasıtlı olarak bombalamasıyla çok ihtiyaç duyulan ilaçlardan yoksun kalarak ölen kadın ve çocukları unutmamalı. Suriye’yi, Venezuela’yı, Pakistan’ı, İran’ı, Rusya’yı, Ukrayna’yı… Unutmamalı. Bu liste uzar, gider.  

Obama yönetiminin çocuk tehciri politikasına Hillary’nin verdiği desteği de anımsayalım. Ne çocuk hakları savunucusu ama… Çektikleri çileden sorumlu olduğunu bilerek, Honduras’lı, El Salvador’lu ve Orta Amerika’nın diğer bölgelerindeki binlerce çocuğun kaderini düşününce Hillary’nin uykularının kaçıp kaçmadığını merak ediyor musunuz? Peki ya dünyada kadınlara en çok baskı uygulayan ülke olan Suudi Arabistan ile Hillary arasındaki samimi ilişki? 

Hillary Clinton, kadın hakları savunucusu olmaktan çok uzak. Hillary Clinton, bir seri sömürücüdür; kadın ve çocukların seri katilidir. Hillary’nin geçmiş performansı gün gibi ortadadır. Süregelen ekonomik bunalım ve kadınlarla çocukların dertleri, yoksul kadın ve çocuklar için bir felaket olarak görülen refah düzenlemesini savunduğu için Hillary’nin “ustalık işi” ile ilişkilendirilebilir. 

Kısacası Clinton, en azından gerçek anlamıyla kadın hakları savunucusu değildir. Clinton kadınların güçlendirilmesiyle ilgilenmez, yalnızca kendi güçlenmesiyle ilgilenir ve bu yolda kaç kadın ve çocuğun üzerine basılacağı hiç de umrunda değildir. 

İşbirlikçi emperyalizm kadın hakları savunmaz, bir kadın eliyle olsa bile. Umarız daha fazla ABD'li kadın çok geç olmadan bunu anlayacak. Hillary’nin bunu anlamayacaklarına dair bahse girdiğini söylemeye gerek bile yok. 

 

soL'un notu: İngilizce haliyle “The New Jim Crow”, bahsedilen ceza hükümleriyle renk ayrımcılığının meşrulaşmasını anlatan, Michelle Alexander’ın ünlü kitabı.