Brookings'ten Suriye'ye 'yeni yaklaşım': Özerk bölgeler federasyonu

ABD’nin önemli düşünce kuruluşlarından Brookings Institution, Suriye’ye yönelik ABD politikalarının “iki cami arasında binamaz” oluşuna dikkat çekerek, krizin çözümü için merkezi devlet aygıtının ortadan kaldırılmasını ve özerk bölgelerden oluşan federatif bir Suriye kurulmasını önerdi.

Erman Çete

Suriye’ye yönelik emperyalist vekalet savaşı 4 yılını devirirken, krizi aşmaya yönelik dış müdahalelerin sayısı da artmaya başladı.

Ortadoğu’nun 20. yüzyıldan kalan idari ve siyasi yapısının sürdürülemez olduğu, hem bölgedeki aktörler, hem de emperyalist merkezler tarafından uzun süredir dile getiriliyor. “Ulus-devlet modelinin çöküşü” olarak özetlenebilecek eski paradigmanın, artık bir tür “federal” yapı ile aşılması gerektiği çeşitli defalar dile getirildi.

Yeni paradigmadaki federatif idari-siyasi modelin hangi iktisadi temeller üzerinde şekilleneceği, kaynak bölüşümü, etnik-mezhepsel-dini gerginliklerin nasıl azaltılacağı gibi sorular çoğunlukla yanıtsız bırakılsa da, federasyon önerileri ciddiye alınmayı hak ediyor. Hak ediyor, zira Soğuk Savaş statükosunun yetersizliği ile Sovyetler Birliği sonrası yeni dünya düzeninin sürdürülemezliği, dünya kapitalist sisteminin iktisadi krizi ile çakışınca, ortaya karmaşık bir tablo çıkıyor.

Üstüne bir de, ABD’nin Ortadoğu’daki cihatçı örgütleri yönlendirerek/kullanarak “harita çizdiği” iddiaları eklenirse...

BROOKINGS RAPORU
En büyük finansörleri arasında Bill Gates Vakfı, siyonizmin bayraktarlarından milyoner David Rubinstein ve Katar bulunan ABD merkezli düşünce kuruluşu Brookings, Suriye hakkında önemli bir rapor yayımladı.

Raporun yazarı Michael O’Hanlon, başlığı ise “Suriye’nin yapısökümü: Konfederal bir ülke için bölgeselleşmiş bir stratejiye doğru.”

IŞİD KİMİN İÇİN TEHDİT?
Rapor, “Arap Baharı”nın Suriye ayağına yönelik ABD siyasetinin eleştirisiyle başlıyor. ABD’nin Suriye siyasetinin kendisini tekrar eden hesap hataları, hüsran ve Suriye halkı için trajedi olduğunu belirten O’Hanlon, Esad yönetimine karşı esas unsur olan Irak-Şam İslam Devleti’nin (IŞİD) ABD için aynı yakınlıkta bir tehdit olmadığına dikkat çekti.

“Çok az sayıda Amerikalının IŞİD’in elinde öldüğünü” söyleyen Brookings raportörü, IŞİD’in Irak ve Suriye’nin güvenliğini, Lübnan ve Ürdün’ün de istikrarını tehdit ettiğini belirtti.

O’Hanlon ayrıca, Charlie Hebdo vakasında olduğu gibi, “yalnız kurtların” ABD’de de saldırılar düzenleyebileceğini, El Kaide uzantısı Nusra Cephesi’nin de dikkate alınması gerektiğini hatırlattı.

‘NE O NE BU’ OLMAZ
Rapor, ABD’nin ne Suriye’yi işgal edebileceğini, ne de “kendi yağında kavrulsun” diyebileceğini söyleyerek, bir tür “hibrid” öneri ortaya atıyor.

ABD’li siyaset yapıcıların Esad’ı koltuğundan etmeyi ya da meşru bir lider olarak tanımayı beceremediğini söyleyen O’Hanlon, kendi “yeni yaklaşım”ının, Suriye’nin özerk bölgelerden oluşan bir federal devlete dönüşmesini önerdiğini belirtiyor.

Brookings raportörüne göre, krizin çözümü bu model ve beraberinde ilerleyen “eğit-donat” programı. O’Hanlon, ABD’nin hava gücü (ve özel kuvvetler desteği) ve bölgesel müttefiklerinin Suriye içinde korunaklı bölgeler oluşturması gerektiğini öne sürüyor. Bu sayede “Suriyeli muhalifler” kendi bölgelerini genişletecek ve tahkim edecek. Korunaklı bölgeler, yerel halktan yeni “muhalif savaşçılar” yaratmayı da hızlandıracak.

PİLOT BÖLGELER NERELER?
Yazar, kurulacak korunaklı bölgeler için de bazı önerilerde bulunuyor.

O’Hanlon, “bir ya da iki” bölgenin oluşturularak gelişmelere bakılmasını tavsiye ediyor. Bu bölgeler, Kürtlerin kontrolündeki “kuzey doğu”, yani Haseke vilayeti ve son haftalarda Nusra Cephesi ile onlarca çete grubunun birlikte hareket ettiği, Ürdün’deki operasyon odası tarafından kontrol edilen “güney”, yani Dera.

Yazar, gerektiği takdirde, zaman için daha fazla korunaklı bölge yaratılabileceğini de ekliyor.

Raporda, nihai olarak, yaratılan güvenli bölgelerin bazılarının Suriye devletinin konfederal düzenlemesi altında birleştirilebileceğini söylüyor.

O’Hanlon, Esad ve IŞİD’le birlikte Nusra Cephesi’nin de Suriye’de bir geleceği olmadığını söylüyor. Ancak Dera’daki en önemli unsurlardan birisi Nusra. Bölgede oluşturulacak bir güvenli bölgenin Nusra’yı hangi araçlarla gerileteceğine ya da yok edeceğine dair herhangi bir öneri getirilmiyor.

ABD VE MÜTTEFİKLERİ
ABD’nin bölgedeki müttefiklerinin Suriye’de desteklediği unsurların pek “ılımlı” olmadığını belirten Brrokings yazarı, Esad’ı iktidarı devretmeye ya da paylaşmaya zorlamanın da süreklileşmiş ve istikrarlı bir sonuca yol açmayacağına dikkat çekiyor.

En şahin Cumhuriyetçilerin bile ABD’nin Suriye’yi işgalinden yana olmayacağını savunan O’Hanlon, Suriye’nin etnik/mezhepsel çizgilerle bölünmesinin de hem etnik olarak karmaşık bölgelerdeki sorunlara, hem de IŞİD’le savaşa katkı sunmayacağını belirtiyor.

Rapor, ABD’nin on binlerce yeni “Suriye ordusu” militanı eğitmesinin kulağa hoş geldiğini, ancak eğit-donat programının bile çöktüğünü söylüyor.

PLANIN AYRINTILARI
O’Hanlon, kurulacak güvenli bölgelerde, 1000 civarında ABD askeri personelinin bulunmasını ve bunun bölgesel müttefiklerin özel kuvvetleri ile desteklenmesini öneriyor. Yazar, bunun bütün ülkeye yayılmış bir kampanyadan ziyade, ülkenin birbirinden uzak bölgelerinde denenmesi gerektiğini düşünüyor.

O’Hanlon, bu stratejinin Haseke’den başlayıp daha karışık ve karmaşık nüfusa sahip olan İdlib, Hama, Humus ve Şam’a doğru uzatılmasını gereksiz ve tehlikeli buluyor. Raportöre göre, ABD ve müttefikleri, az sayıdaki güvenli bölgeler aracılığıyla, Suriye halkının Esad ve IŞİD tarafından istila edilme korkusundan kurtarabilir.

O’Hanlon, güvenli bölgeler vesilesiyle, eğitilecek muhalif savaşçılar arasında “ideolojik saflık” çıtasının yüksek tutulmasının da gereksizleşeceğini savunuyor.

Yazar, Esad’ın bu güvenli bölgelere saldırmasının “aptalca” olacağını iddia ediyor. Brookings raportörü, böyle bir durumda dış güçlerin Esad’ın hava gücüne zarar vereceği tehdidini savuruyor.

Rapor, Haseke ve Dera’da kurulacak bir güvenli bölgenin, Ankara ve Amman’la koordineli çalışması gerektiğine de dikkat çekiyor.

O’Hanlon, federal Suriye’deki özerk bölgelerden birinin de Alevilere ayrılabileceğini söylüyor. Yazar, bu muhayyel konfederasyonun bir “uluslararası barış gücü” tarafından desteklenmesi, ABD’nin böyle bir gücün parçası olması gerektiğini de raporuna ekliyor.

ESAD NE OLACAK?
Raporda, Esad’ın geleceğine dair de önerilerde bulunuluyor.

ABD’nin ilk hedefinin Esad’ın devrilmesi değil, yönetim alanını sınırlamak olması gerektiğini söyleyen O’Hanlon, Cumhurbaşkanı’nın “sürgünü kabul eden bir anlaşma”yı ertelemesi halinde yönetimine ve hatta kişisel varlığına yönelik kaçınılmaz olarak doğrudan tehditlerle yüzleşeceğini öne sürüyor.

Yazar, nihai hedefi kademeli olarak Esad’ın gidişini sağlamak olan bu planın, ABD’nin bölgedeki müttefikleri Katar, Türkiye ve Suudi Arabistan tarafından da hoşnutlukla karşılanacağını düşünüyor.

O’Hanlon’un özerk-güvenli bölgelere örnek gösterdiği ülkeler ise hayli manidar: Bosna, Afganistan, Somali. Özellikle Somali’de kuzey ve güney bölgelerini örnek gösteren yazar, Suriye’deki ilk hedefin de böyle olması gerektiğini yazıyor.

ABD’NİN SURİYE’DEKİ ‘MÜTTEFİKLERİ’
Raporda, ABD’nin Suriye sahasındaki olası müttefikleri de sıralanıyor.

Grupların isminin ve ittifaklarının hızlıca değiştiğini vurgulayan O’Hanlon, “her birinin uygun bir partner olamayacağı” kaydını düşerek, aşağıdaki listeyi sıralıyor:

  • Humus ve çevresinde Tevhid Ordusu
  • Şam civarında İslam Ordusu
  • Ülkenin kuzeyindeki çeşitli Kürt güçleri
  • Halep’e odaklanan “Operasyon Odası”
  • Kalamun ve Şam’ın kuzeyinde odaklanan “Operasyon Odası”
  • İdlib civarında Fetih Ordusu
  • Ürdün sınırında “Güney Cephesi”
  • Deyrezzor’daki Şaytat aşireti

Bu listede yer alan Fetih ordusu, El Kaide bağlantılı Nusra Cephesi ve Ahrar’uş Şam’ın kontrolünde. Yine “Güney Cephesi”, Ürdün sınırında Nusra ile ittifak yapıyor. Tevhid Ordusu Müslüman Kardeşler ağırlıklı. Kalamun’daki “Operasyon Odası” ise, IŞİD ve Nusra arasında gidip geliyor. İslam Ordusu ise Suudi Arabistan güdümünde.

ABD öncülüğündeki IŞİD karşıtı koalisyon uçaklarının yoğunlukla bombaladığı bölgeler, YPG’nin iilerlediği Tel Abyad, Rakka ve Haseke. Güneyde ise, Amman’dan yönetilen Dera saldırısı Nusra Cephesi ile birlikte sürdürülüyor. Dera’nın yeni İdlib olabileceği fikri, bir süredir dile getiriliyordu. Ancak ordu, bölgedeki cihatçılara ağır kayıplar verdirdi.

Öte yandan, Suriye'de son bir haftada yaşanan saldırılara bakılırsa, O'Hanlon raporunda yazanların bir bölümünün gerçekleşmeye başladığı düşünülebilir. Haseke'de YPG ile ordu ve milisler arasında yaşanan gerginlik haberlerini, IŞİD'in YPG ve orduya yaptığı ağır saldırılar takip etti.

Dera'da ise, 54 çeteden oluşan "Güney Cephesi" ile Nusracılar, kent merkezine ve ordu mevzilerine yönelik büyük bir operasyon başlattı.