ANALİZ I Alman siyasetinde üç fotoğraflı tablo

Neon ışıklı çam süslemeleri ile noele hazırlanan Almanya, İkinci Dünya Savaşı'ndan beri belki de ilk kez, bu denli dengelerin altüst olduğu yeni bir yıla hazırlanıyor.

Tevfik Taş

Alman sokaklarının siyasi gündeminde üç başlığın altını çizmekte yarar var. 

BİRİNCİ FOTOĞRAF

6/8 Aralık tarihleri arasında Hamburg'da gerçekleştirilecek Hristiyan Demokrat Birlik (CDU) partisi kongresinde Merkel'in yerine kimin geçeceği belirlenecek. Hotel Atlantic Kempinski'de toplanacak olan CDU'lu 1001 delege, Merkel'in yerine geçecek adayı seçmek için oylarını kullanacak. 

Merkel sonrası için harekete geçen adaylara ilişkin soL sayfalarında kısmi ön bilgilendirme yapmıştık. Bu bilgilendirmeye kaldığımız yerden devam edelim.

Merkel'in koltuğuna talip üç adaydan en zayıfı ile başlayalım. Bu isim, Sağlık Bakanı Jens Spahn'dır. ABD Berlin Büyükelçisi Richard Grenell'in yakın dostluğuna kazanmış Spahn, muhafazakâr CDU'nun teamülleri ile pek uyuşmasa da, geçen yıl erkek arkadaşı ile nikah kıymış 28 yaşında bir eşcinsel. Parti içerisinde ''daha sağda'' diye tanımlanan yelpazede yer alan Spahn, sığınmacı siyaseti konusunda Merkel'e karşı eleştirel tutumu ile tanınıyor.

Merkel'in sığınmacı siyasetini ''züccaciye dükkanına girmiş fil'' olarak tanımlayan Spahn, Avrupa Birliği sınırlarının sıkı denetimine vurgu yapıyor. Genel Başkanlık adaylığında en düşük oy oranına sahip olduğu belirtilen Spahn'ın seçilecek yeni genel başkana karşı sıkı muhalefet edeceği de belirtiliyor.

Merkel'in koltuğuna aday ikinci isim, Alman aktif siyasetinde 17 yıldır adı sanı okunmayan Friedrich Merz'dir. Merz, Alman-Amerikan dostluk derneği olduğu ifade edilen ''Atlantik Brücke'' derneğinin başkanlığını yürütüyor. Bu son derece etkili dernek dışında, Frankfurter Allgemeine Zeitung'dan Lorenz Heimicker'in deyimi ile Merz, ''mali endüstrinin en etkili lobicisi'' olarak tanınıyor. (FAZ, 12 Kasım 2018)

Friedrich Merz'in Alman faşist hareketinin kitleselleşen yeni partisi Almanya İçin Seçenek'e (AfD) karşı etkili olabilecek bir figür olduğu dillendiriliyor. Yerleşik dengeler içinde kalınması ve ABD ile ile ilişkilerin mevcut parametreler içinde tutulması konusunda Merz'in önemli bir işlevi olabileceği kaydediliyor.

Doğrudan anaakım medya içinde ifade edilen bir görüşe göre, Merz, ''AfD için tehlikeli olabilir.'' (Helene Bubrowski, FAZ, 31 Ekim 2018)

''Paranın adamı'' olarak nitelenen Merz, milyoner olduğunu pervasızca açıklarken, bunun bir meziyet olduğunu iddia edip, Donald Trump gibi, ''kendim için değil, ülkem için siyaset yapıyorum'' teranesine sığınıyor.

Friedrich Merz'in ''tehlikeli olabileceği'' iddia edilen AfD'nin şefi Alexander Gauland, geçtiğimiz günlerde Merz için ilginç değerlendirmelerde bulundu. 

Alexander Gauland Jens Spahn'ı ciddiye almaz görünürken, Friedrich Merz için ''akıllı adam, akıllı siyasetçi'' nitelemesinde bulunuyor. Faşist partinin şefi Gauland, Merz ile aynı partide (CDU) yıllarca siyaset yapmış olmanın verdiği rahatlıkla, Merz için ''CDU'yu zor zamanlarda yarı yolda bıraktı'' diyerek de hayıflandığını ifade etmekten geri kalmıyor. Bununla birlikte Gauland Merz'i, ''uzun erimli ya da bir defalık AfD ile çalışılması mümkün'' olan bir aday olarak gördüğünü açıkladı.

Merkel'in olası halefi Merz ise AfD için hiç de olumlu konuşmamaktadır. Merz WDR 5 radyosuna verdiği mülakatta, AfD için, ''koalisyonun asla mümkün olamayacağı''nı açıkladı. Merz AfD'yi, ''sağ köktenci, hatta düpedüz nasyonal sosyalist'' olarak tanımladı.

Oysa bilinen bir taktik: Merz, AfD'yi dışta bırakarak, onun sığınmacılar siyaseti dahil olmak üzere pek çok kartını CDU eli ile yürürlüğe koymak istediğini belirtmek gerekiyor. Yeri gelmişken belirtmekte yarar var, Merz'in bir diğer lakabı da ''güncellenen pragmatizm''dir. Merkel döneminde CDU'nun eşcinsel evliliği, atom enerjisinden uzaklaşma, sığınmacılar siyaseti vb başlıklarında ''realiteden kopulduğu'' iddia edilerek, Merz'in ''güncellenen pragmatizm''i ile yeniden realiteye dönüleceği beklentisi pompalanıyor.

Bu veriyi besleyen bir saptama da yine sermayenin amiral gemisi Frankfurter Allgemeine Zeitung'dan geldi. FAZ siyaset editörü Berthold Kohler, CDU programındaki sığınmacılığın BM hükümleri ile uyumlu maddelerini ''son tabu'' olarak niteleyerek, Merz'in Merkel'in yerine geçmesi durumunda bu ''son tabu''yu değiştireceğini savlıyor. AfD şefi Alexander Gauland için ''bonsai Hitler'' tanımını tercih eden Kohler, Merz'in AfD'de saptadığı altı maddelik yumuşak karına çalışacağını kaydetti. Bir benzetme ile, Agah Oktay Güner'in 12 Eylül mahkemelerinde ettiği, ''fikrimiz iktidarda, kendimiz içeride'' durumu...

Küçük rötuşlarla da olsa Merkel çizgisinin sürdürücülüğünü savunan ve ABD ile ilişkilerin mevcut parametreleri içine kalması için gayret gösterecek olan Merz dışında, Merkel'in yerine geçmesi en muhtemel adayın Annegret Kramp-Karrenbauer olduğunu bir kez daha belirtmekte yarar var. 

2017 Saarland eyalet seçimlerinde sosyal demokrat rakibi Martin Schulz'u yenerek eyalet başbakanı seçilen Annegret Kramp-Karrenbauer 56 yaşında, Katolik ve parti içerisinde ''Küçük Merkel'' olarak tanınıyor.

Parti içerisinde popülaritesi çok yüksek olan Annegret Kramp-Karrenbauer'in Merkel'in yerine seçilmesine neredeyse kesin gözüyle bakılıyor. Küçük Merkel lakaplı Kramp-Karrenbauer'ın adı sayılan iki rakibine göre en geleneksel siyasetçi olduğunu belirtmek gerekiyor. Sosyal demokrat rakiplerine karşı pek mahir olduğunu kanıtlayan Kramp-Karrenbauer'ın AfD konusunda aynı beceriye sahip olamayacağı neredeyse genel kanı olarak paylaşılıyor.

Kramp-Karrenbauer'ın Hamburg kongresinden Merkel'in yerine parti genel başkanlığına seçilmesi ne kadar muhtemel ise, olası erken seçimlerde CDU'daki oy kaybını durdurma konusunda ketum kalacağına da bir o kadar kesin gözüyle bakılıyor.

Alman büyük sermayesinin emperyalist talepleri CDU ile olmaz ise, ya CDU bu taleplere uygun olarak parti içi bir operasyonun nesnesi haline getirilecek ya da AfD'nin büyümesi için CDU kaldıraç işlevi görecek şekilde yeniden konumlandırılacak gibi görünüyor.

İKİNCİ FOTOĞRAF

Kasım ayı ortasında Almanya'da ''Seküler İslam Girişimi'' adında bir toplam kendisini deklare etti. Çarşamba günü gerçekleştirilecek Alman İslam Konferansı (AİK) dördüncü dönem toplantıları arifesinde kuruluşu açıklanan bu inisiyatif, tanınmış figürlerden oluşuyor. Yeşiller partisinden Cem Özdemir, avukat Seyran Ateş, sosyolog Necla Kelek, siyaset bilimci Hamed Abdel-Samad, psikolog Ahmad Mansor gibi isimlerin vitrininde yer aldığı bu inisiyatif, ''çağdaş İslam anlayışı'' ile hareket ettiklerini açıkladılar. Kuruluş bildirgelerinde İslam'ın yorumlanmasını tekelinde tutan, ''demokrasiden uzak'', siyasallaşmış İslam'dan uzak durmak kadar, toplumda yükselen İslam karşıtlığına da karşı olunduğu belirtiliyor.

''Müslüman Luther'' diye de tanınan Seyran Ateş, Almanya'nın yanıp tutuştuğu ''Almanya tipi İslam anlayışı'' için harekete geçmekte gecikmemişti. Bir yıllık bir rötar ile koroya diğer ''popüler isimler'' de katıldı.  

''Madem İslam kendi içsel dinamikleri ile kendisini kapitalizme uyarlayamıyor, iş başa düştü'' mealinde açıklanacak bu tutuma Erdoğan'ın DİTİB'in iplerini elinde siyasi bir araç olarak tutmaya başlaması ile daha bir hız kazanmış oldu. AKP-Cemaat koalisyonunun sair nedenlerle 2015'de bozulup, darbe girişimlerine konu olması ile Almanya'da da işler eskisi gibi yürümemeye başladı. Milli Görüş üzerinden ''Müslüman cemaat''i denetleyen Alman devleti, DİTİB'in Erdoğan tarafından ''FETÖ''cülere karşı işlevlendirlmesi ile ülkede yaşayan Müslüman kökenli göçmenler konusunda yeni tasarruflara gitme kararı aldı.

''Alman İslamı'' terimi Alman İslam Konferansı (AİK) 2006 yılında dönemin İçişleri Bakanı Wolfgang Schäuble tarafından ilk kez hayata geçirildiğinden beri yürürlükte olmasına karşın, hiç bu kadar etkili bir kullanıma tabi tutulmamıştı. 

Sosyal demokrat SPD'nin Alman siyasetinin kabuk değiştirmesine paralel erimeye yüz tutması, denge siyaseti güden yapılarda ciddi erozyonlara yol açtı. Kitlesel faşizmin önünün açıldığı koşullarda, militan liberalizmin yükselen partisi olarak Yeşiller'in ''dinin dinle terbiye edilmesi'' kartına da oynamak istemesi olağan karşılanmalıdır.

Deve kuşu gibi uygunsuz bir ifade olan (ne deve gibi yük taşır, ne de kuş gibi kanatlanıp uçabilir) ''seküler İslam'', militan liberalizmin elinde Alman devletinin çıkarları doğrultusunda kullanılan bir yapaylık olarak dolaşıma sürülüyor. 

ÜÇÜNCÜ FOTOĞRAF

Chemnitz kentindeki Neo-Nazi kalkışmasını masumlaştırıp, gözden kaçırma çabasında yakayı ele veren Alman iç istihbarat servisi Anayasayı Koruma Teşkilatı (BfV) başkanı Hans-Georg Maassen'ın görevden azledilmesi akabinde kurum içerisinde son derece önemli bir gelişme yaşandı.

Koalisyon hükümetinin Hristiyan Sosyal Birlik (CSU) partili küçük ortağındaki İçişleri Bakanlığı ve bunun başındaki Horst Seehofer'in tüm cansiperane gayretlerine karşı görevinde kalamayan Maassen'ın yerine aynı kurumdan yardımcısı Thomas Haldenwang getirilmişti. Bu önemsiz yer değiştirmenin ötesinde, ilk kez kurum bünyesinde göçmen kökenli, müslüman aidiyetinden olan bir Türkiye kökenli başkan yardımcılığına getirildi.

Sinan Selen adında 46 yaşındaki İstanbul doğumlu hukukçu, yıllardan beri Federal Kriminal Dairesi'nde çalışıyordu. Ayrıca Alman turizm acenta devi TUİ'de de güvenlik uzmanı olarak çalışan Sinan Selen, kurum tarihinde bu düzeyde konuma getirilen ilk göçmen olarak kayıtlara geçti.

Alman istihbaratının haftalık yayın organı gibi çalışan Focus dergisinde ilk kez açıklanan bu karar, Junge Welt gazetesinde Kristian Stemmler tarafından ''bağlantı subayı'' olarak nitelendirildi. Türkiye MİT'i ile yakın çalışma deneyimi olduğu ifade edilen Sinan Selen'in bu derece kritik bir göreve getirilmesini Alman sağı şiddetle kınarken, Alman liberalleri göç politikalarının başarısı diye sevindirik oldu. 

Üçüncü fotoğrafa iliştirilebilecek son kare ise, ana akım medyanın ıska geçtiği bir haber. Berlin merkezli TAZ gazetesinde yer alan habere göre, Alman ordusu içerisinde örgütlü bir ağı yöneten ve ''Hannibal'ın Gölge Ordusu'' adı verilen bir gruba ilişkin. Alman ordusu içerisinde yer alan özel bir teşkilatın siyasi cinayetler için hazırlık yaptığına dair haber var. Daha önce  üsteğmen Franco A. olayında gündeme gelen ordu içi Nazi örgütlenmesine ilişkin yeni bulgular ortaya çıkıyor. http://haber.sol.org.tr/dunya/almanyada-askeri-darbe-tehdidi-mi-var-neon...

''Kaos günü'' diye adlandırılan iç savaşa hazırlandığı ifade edilen Nazi özel kuvvetleri konusunda Christina Schmidt, ''Güvenlik aygıtı içerisinde yapılandırılmış bir ağ. Amaçları ise, devleti savunmak ya da devleti yeniden biçimlendirmek'' değerlendirmesinde bulunuyor. Bu faşist yapılanmanın başındaki ismin, özel kuvvetlerde görevli Andre S. olduğu belirtiliyor (https://www.deutschlandfunkkultur.de/medienkritik-wo-bleibt-die-resonanz...)

* * *

Neon ışıklı çam süslemeleri ile noele hazırlanan Almanya, İkinci Dünya Savaşın'ndan beri belki de ilk kez, bu denli dengelerin altüst olduğu yeni bir yıla hazırlanıyor. Almanya'da hazır olmayan tek şey ise, işçi sınıfının sosyalist devrim perspektifi ile mevziler oluşturması.