Dışişleri Bakanı’na sorular: Silahlı militanların statüsü nedir?

Ahmet Davutoğlu Suriye’den Türkiye'ye geçiş yapan silahlı unsurların tutulduğu kampların ayrı bir statüye sahip olduğunu ve Türkiye’nin bu unsurlarla ilgili uygulamalarının BM normlarına uygun olduğunu söylüyor. Gerçekten öyle mi?

Dün yaptığı basın toplantısında gazetecilerin sorularını yanıtlayan Ahmet Davutoğlu, Hatay’daki Apaydın kampıyla ilgili bir soruya da yanıt verdi. CHP Kocaeli Milletvekili Hurşit Güneş’in izin belgesi olmasına rağmen Apaydın kampına sokulmaması ile ilgili konuşan Davutoğlu “oranın durumu farklı” diyerek, sözlerine şöyle devam etti:

“Siviller ile askeri olarak sığınanların mülteci hukuku olarak farklı statüleri var. Askerlerin olduğu kamplara giriş için, gelenlerin de olurunun alınması gerekiyor. Takdir edilmesi gerekir ki belli bir düzen sağlanamazsa sorunlar yaşanır. Güvenlik unsurları olarak sığınmış olanların özel bir muameleye tabi tutulmaları normaldir. Sivillerin kaldığı kamplara gitmek istenirse her türlü kolaylık sağlanır, milletvekillerimiz dahil. Ama güvenlik nedeniyle hassasiyet ve kaygı varsa o zaman farklı uygulama doğaldır. Bu BM normlarına da uygundur.”

Silahlı unsurlar “mülteci” mi kabul ediliyor?
Dışişleri Bakanı’nın da ifade ettiği gibi, mülteci hukuku açısından başka bir ülkeye sığınma talebinde bulunan silahlı unsurlarla sivil unsurlar arasında bir ayrım gözetiliyor. Zira mülteci hukukunun temelinde mülteci kamplarının sivil niteliğinin korunması bulunuyor. Bu nedenle mülteci kamplarında ya da mültecilerin yaşadıkları alanlarda silahlı unsurların bulunmasının engellenmesi, bu unsurların sivillerden ayrılması gerekiyor.

2001 yılında Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) tarafından düzenlenen “Küresel İstişare” toplantısının sonuç bildirgesinde mülteci kamplarında silahlı unsurların bulunmasının yarattığı sakıncalar şu şekilde özetleniyor:

“Mülteci kamplarında veya mültecilerin yaşadığı bölgelerde silahlı unsurların bulunması, mültecilerin refahı ve güvenliği açısından çok olumsuz sonuçlar doğurmaktadır. Bazı durumlarda [silahlı unsurların mülteci kamplarında bulunması] kamplarda hukuk ve düzenin çökmesine, ciddi insan hakları ihlallerine, özellikle de zorla silahaltına alma, fiziksel ve cinsel taciz gibi olaylara neden olmuştur. Şiddet ortamı kalıcı çözümler geliştirilmesi çabasını güçleştirmekte ve insani süreçlerin bütünlüğünü ve güvenliğini tehlikeye atmaktadır. Askerileşmiş kamplar, şiddete bulaşanların dinlenme, toparlanma ya da saklanma amacıyla kullandıkları üslere dönüşmekte, saldırıların hedefi haline gelmekte, hem ikamet edenlerin tamamını hem de çevredeki nüfusu tehlikeye atmaktadır. Bazı bölgelerde bu durum, çatışmaların ev sahibi Devletin kendisine de yayılmasını beraberinde getirmiş, yüz binlerce mülteciye sığınma hakkı verilmeye devam edilmesini tehlikeye atmıştır.”

Bu paragraftan da anlaşılabileceği üzere, askeri unsurların mülteci kamplarından temizlenmesi ve kampların tamamen sivil nitelikte olmasının sağlanması, ev sahibi ülke tarafından atılmak zorunda olunan ilk adım. Bu anlamda askeri unsurların Apaydın kampı gibi ayrı yerlere nakledilmesi ve diğer mültecilerden izole edilmesi, BMMYK tavsiyelerine uygun görünüyor. Ancak Türkiye topraklarında Suriye’den gelenlerin barındığı diğer kampların “sivil” niteliği konusunda da çok ciddi kuşkular bulunuyor. Aksine, kampların bulunduğu Kilis, Gaziantep, Hatay gibi illerde, kamplarda silahlı unsurların barındığına ilişkin yoğun bir şüphe ve bu durumdan duyulan büyük bir rahatsızlık söz konusu.

Askeri unsurları ayırmak yetiyor mu?
Üstelik sorunlar bundan da ibaret değil. Aynı belgede askeri unsurların sivillerden ayrıştırılmasının ötesinde, “sığınmanın sivil niteliğinin” altı ısrarla çiziliyor. Başka bir ifadeyle, başka bir ülkeye sığınma talebinde bulunan silahlı unsurların bu talepleri kabul edildiği takdirde derhal silahsızlandırılmaları gerekiyor. Söz konusu belgede bu konuda da şunlar söyleniyor:

“Birleşmiş Milletler Sözleşmesi, uluslararası savaş hukuku ve uluslararası mülteciler hukuku silahlı unsurların mülteci nüfustan ayrılması sürecindeki rol ve sorumlulukların tarif edilmesinin temelini oluşturur. Silahlı çatışmaya katılmış kişiler silahlarını gerçek anlamda bırakmaksızın bir uluslararası sınırı geçtiklerinde, askeri bir gündeme sahip kabul edilirler. Böyle bir gündeme sahip olunmasına izin verilmesi ise üye devletlerin uluslararası barış ve güvenliği koruma yükümlülüklerine, [Birleşmiş Milletler] Sözleşmesinde ve Birleşmiş Milletler Genel Kurulu kararlarında tanımlanan devletlerarası dostane ilişkilere aykırıdır.”

Böyle bir durumda silahlı mültecileri kabul eden ülkeden beklenenler ise açık: Bu unsurları silahsızlandırmak, çatışma bölgesinden uzak bir bölgeye taşımak ve enterne etmek.

Bunlar da söz konusu belgede açıkça tanımlanıyor:

“Uluslararası savaş hukukunun ilgili hükümleri, tarafsız bir üçüncü devlete uluslararası bir çatışmaya dahil olmuş muharipleri silahsızlandırma, sivil nüfustan ayırma ve sınırdan uzak bir bölgede enterne etme yükümlülüğü getirmektedir. Alternatif olarak devletler, muharipleri tarafsız kılmak ve bir kez daha silahlanarak çatışmayı sürdürmelerini ve başkalarına yönelik tehdit oluşturmaya devam etmelerini önlemek üzere başka tedbirler de alabilir. Bu yükümlülüğün hem uluslararası hem de iç silahlı çatışmalara uygulanabilecek olan, uluslararası hukukun alışılagelmiş bir normu olduğu ileri sürülebilir. Buradan, bir iç çatışma durumunda da silahlı unsurlar mülteciler ve diğer sivillerle birlikte sınırı geçtiklerinde, ev sahibi devletlerin onları ayırma, silahsızlandırma ve enterne etme ya da tarafsız kılmak için gerekli diğer tedbirleri alma sorumluluğu bulunduğu sonucu çıkmaktadır.”

Dışişleri Bakanı’na sorular
Bu söylenenler göz önünde bulundurulduğunda Dışişleri Bakanı’na sorulması gereken bazı sorular gündeme geliyor:

- Türkiye’de bulunan Suriyeli silahlı unsurların statüsü nedir? BMMYK tanımına göre silahlı çatışmalara katılmış kişiler, “mülteci” olarak kabul edilmemektedir.

- Türkiye’de barınmakta olan Suriyeli silahlı grupların silahsızlandırılması için herhangi bir adım atıldı mı?

- Sivil mültecilerin bulundukları kamplar silahlı unsurlardan tamamen arındırılmış mıdır?

- Silahlı çatışmalara dahil olduğu bilinen unsurların çatışma bölgesinden ve sınırdan uzak bir yere taşınmaları gerektiği BMMYK ve ilgili uluslararası hukuk hükümleri tarafından açık bir şekilde belirtilmesine rağmen, Suriye sınırına yalnızca 2,5 kilometre mesafedeki Apaydın kampı örneğinde olduğu gibi, bu kişiler neden sınıra bu kadar yakın kamplarda tutulmaktadır?

- Silahlı unsurları kabul eden bir devletin, başka devletlerle dostane ilişkileri sürdürmek adına onları tamamen tarafsız kılma ve enterne etme sorumluluğu bulunmaktadır. Türkiye bu konuda ne yapmıştır?

- Bütün bu uygulamalar "BM normlarına" uygun mudur?

(soL-Haber Merkezi)