ABD AKP'den çok memnunmuş

Wikileaks'teki belgeler AKP'nin izlediği dış politikanın ABD'yi tedirgin etmek bir yana, gayet memnun ettiğini gösteriyor.

Wikileaks'in açıkladığı belgelerin ardından Türkiye'nin izlediği dış politika ile ABD'yi korkuttuğu izlenimi yaratılmaya çalışılıyor ancak bu iddia gerçek dışı. Raporlarda ABD'li diplomatların genel olarak Türkiye'nin İslami bir kimliğe büründüğünü teslim etmekle birlikte, AKP ile başlayan yeni dış politika "olumlu" ve "eski geleneksel politikalardan daha iyi" olarak tanıtılıyor.

Raporlarda ayrıca Türkiye'nin başarı olarak öne sürdüğü örneğin Füze Kalkanı Projesi'nde İran'ın adının geçmemesi gibi şeylerin 2009'da ABD ile birlikte kararlaştırıldığı bilgisi var.

Yeni politika daha iyi
AKP'nin izlediği yeni dış politikaya dair ABD'nin tutumunu gösteren en net belge 10ANKARA87 kodlu ve 20 Ocak 2010 günü, büyükelçilikten gönderilmiş rapor. Raporda, İsrail'in sıklıkla hatırlattığı "eksen kayması" tartışması hatırlatıldıktan sonra şu ifadelere yer veriliyor:

"Bütün bunlar ülkenin dış politikasında İslam dünyasına ve Müslüman geleneğine daha fazla odaklanır olduğu anlamına mı geliyor? Kesinlikle. Peki bu durum, ülkenin geleneksel Batı politikasını ve bizimle işbirliği iradesini ‘terk ettiği’ ya da terk etmek istediği anlamına gelir mi? Kesinlikle hayır. (...). Türkiye ‘postmodernleşmeye’ çalışıyor. AKP’nin çabalarında başlıca ilgi alanı, Türkiye’nin ‘yakın komşuları’. Bu çabalar Türkiye’nin bu donmuş çatışmaları daha da çürütme yolundaki ‘geleneksel’ Türk politikasının tam tersi ve ABD ile Avrupa’nın çıkarlarıyla çok daha uyumlu."

Yine aynı raporda, İslami veya kültürel bağların AKP'den önce de dış politikada kullanıldığı ancak, AKP ile birlikte bu konuya öncelik verildiği belirtilerek, Yeni Osmanlıcı dış politika tezi şöyle özetleniyor: "Ama artık Türkiye geri döndü, önderlik etmeye, hatta birleştirmeye hazır.”

Aynı raporda, Türkiye'nin İran konusunda farklılaşan politikasının sorunlara da yol açabileceği ancak bu konuda ABD ile rekabet edemeyecekleri de belirtiliyor.

Dün birçok gazetenin haberlerinde yer aldığı biçimiyle ABD'nin, Türkiye'nin yeni dış politika mimarı Ahmet Davutoğlu'nu "aşırı tehlikeli" olarak tanımladığı iddiası ise gerçek dışı. Zira, Davutoğlu'nu bu şekilde tanımlayan kişi Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül'den başkası değil.

Ayrıca ABD ve AKP arasında İran konusundaki nüansların kaynağı ise 4 Aralık 2009 tarihli ABD İstanbul Konsolosluğu tarafından gönderilen belgede şöyle belirtiliyor: "2) İran bu yaklaşıma Türkiye’yi diplomatik yalnızlığına karşı bir sığınak, yaptırımlara karşı bir tampon ve halkı için bir güvenlik vanası olarak gördüğünden karşılık veriyor. Ancak, 3) Türkiye’nin İran’ın karar alma mekanizmaları üzerindeki etkisi sınırlı, Türkiye İran’ı hiçbir zaman Tahran için stratejik kaygı anlamına gelen bir konuda duruşunu değiştirmeye ikna edemedi."

Raporlara göre Türkiye dış politikada geleneksel politikalardan değil, AKP ile birlikte izlemeye başladığı dış politikadan sapıyor ve bunun nedeni ise Başbakan Tayyip Erdoğan'ın iç politikada yaratmaya çalıştığı izlenim. Bu yüzden örneğin, Türkiye İslam Konferansı'nda İran ile birlikte İsrail'e karşı mesaj verirken, Washington'daki Türk diplomatların bu durumdan habersiz olduğu ABD'nin gözünden kaçmıyor.

Füze Kalkanı'nda her şey önceden belli
Türkiye kısa bir süre önce Lizbon'daki NATO toplantısından zaferle çıktığını iddia etmişti. Hükümet adına yapılan açıklamalarda İran'ın NATO belgelerinde adının geçmemesi Türkiye'nin bir zaferi olarak nitelendirilmişti oysa ABD ile 2009'da yapılan görüşmelerde füze kalkanı kabul edilmiş ve karşılığında bu konuda esneklik talep edilmiş.

09ANKARA1472 kodlu belgede “ilkin ve herşeyden önce füze savunma sistemi” konusunda görüşecek bir diplomata, ön bilgiler veriyor. Füze kalkanının, ABD için öncelikli gündem olduğunu vurguluyor.

Değerlendirmeye göre “Türkler ABD füze savunma planlarının güncelleşmesinden çok memnun olacaklar.” Ama, “füzeleri Türkiye’ye yerleştirme talebi için siyasal ortam karışık,” çünkü Türkiye hükümeti “ABD’yle güçlü ilişkilerini sürdürürken hem İslam dünyası hem Rusya’yla bağlarını korumak gibi ince bir çizgi tutturmayı sürdürüyor.” Ardından konsolosluk, füze kalkanı kulisi yapmak üzere gelen diplomatına şunu tembihliyor: “Hükümet, herhangi bir füze savunma programının özel olarak İran’a karşı ve bariz biçimde İsrai’ı destekleme amaçlı olmadığını açıkça gösterebilmeli.” Belgede sistemin "NATO komutasında olduğunun Türk yöneticilere bildirilmesinin gerekli olduğu"nun altı çizilirken, Rusya ve İran'ın füze kalkanına tepki gösterebileceği ve Ankara hükümetinin zor durumda kalabileceği belirtiliyor. Rapor şöyle devam ediyor: "Türk hükümeti, bazı önemli sonuçlar aldığımız, nükleer silahların yayılmasını önleme çabalarımızda güçlü bir ortaktır. Politik olarak, Türkiye kendini İran ile bizim ve Rusya’nın durduğu yerde konumlandıracak. Sıkıştırılır ve zorlanırsa, bizim yanımıza kayacak.”

İslamlaşıyor ancak yörüngede
20 Ocak 2010 tarihinde ABD Ankara Büyükelçiliği tarafından yazılan bir diğer raporda ise Türkiye'nin İslamileştiği, yeni Osmanlıcı bir politika benimsediği ve daha çok kendi başına yol aldığı kaydediliyor ancak, nihayetinde Türkiye'nin ABD'nin ekseninden çıkamayacağını hatırlatan belge, yeni yönelimin özellikle Başbakan Erdoğan'ın Davos'ta yaptığı çıkış ve Ahmet Davutoğlu'nun Dışişleri Bakanı olmasından sonra belirginleştiğini aktarıyor.

(soL - Dış Haberler)