Devrimci düşlerin mimarı: Oscar Niemeyer

Bir asırlık yaşamına modern bir başkentin inşasını, onlarca yapıyı, baldırı çıplaklar adına verilen soluksuz bir mücadeleyi sığdıran Oscar Niemeyer 103 yaşında.

Brezilyalı mimar Oscar Niemeyer 103 yaşında. Bir asırlık yaşamına modern bir başkentin inşasını, kamu binalarından meydanlara, müzelerden toplu konutlara, katedrallere onlarca yapıyı, baldırı çıplaklar adına verilen soluksuz bir mücadeleyi sığdırdı. 1963’te Lenin Barış Ödülü’nü, 1988’de Pritzker Ödülü’nü aldı.

Mimarlık onun sözü idi toplumun bütün bireylerinin barınma, sağlık, eğitim gibi her türlü insani ihtiyacın karşılanması için gerekli kaynaklara eşit koşullarda erişimini sağlamanın yollarından biriydi. Yaklaşık 80 yıldır inançla sözünü söylüyor: “Mimar, dünyanın daha iyi bir yer olması gerektiğini, yoksulluğu ortadan kaldırabileceğimizi bilmelidir. Brezilya’da hala sınıf savaşları var. Bu sebeple mimar, sadece mimarlığı değil mimarlığın dünyanın problemlerini nasıl çözebileceğini düşünmelidir.”

Rio de Janeiro’nun yoksul favelalarının (üst üste yığılan bakımsız evleriyle gecekondu mahalleleri) sona erdiği, zengin evlerinin başladığı bir sokakta 15 Aralık 1907’de dünyaya gelir Niemeyer. Henüz açlığın ve yoksulluğun kol gezdiği, evsizlerin sokakları barınak edindiği Rio’yu tanımıyordur. Burjuva sınıfına mensup kalabalık bir ailede büyümüş tasasız bir çocuktur bol bol futbol oynadığı, sabahları Copacabana kumsalında balıktan dönen balıkçıları keyifle izlediği bir çocukluktur onunki. Çizim yapmayı sever kumsalı, dalgaları, dağları, kadınları çizer. Katolik okuluna devam ederken çizim yapma tutkusuyla okulu terk eder ve mimar olmaya karar verir. 1935’te Lucio Costa isimli mimarın yanında çalışmaya başlar. Genç Niemeyer, izleyen yıllarda dünya mimarlığının çizgisini değiştirecek modern mimarlık hareketinin öncülerinden biri olacaktır. Pampulha’da inşa edecekleri yerleşim sitesine işçilerin eğlence mekânı olarak tasarladığı pavyon, deniz kıyısının girintilerine uygun şekilde kıvrılan çatısıyla modern mimarlık çevrelerinin dikkatini çeker. Niemeyer’in mimari üslubunun habercisidir Pampulha Kompleksi.

Niemeyer’in özgün bir modernist olmasında çağının malzemesi betonarmenin her kalıba giren doğasını yaratıcı kıvrımlara dönüştürmesinin payı büyük. Binalarını modern mimarlığın katı geometrik biçimleri yerine serbest, eğri formlar olarak tasarlıyor. Bazı çevrelerce Niemeyer’in binalarını tasarlarken kadın vücudundan esinlendiği iddia edilse de, Niemeyer dünya üzerindeki birçok şeyin eğrilerden oluştuğunu ve eğrisel formların insana coşku ve heyecan verdiğini söylüyor.


Niteroi Müzesi, Rio de Janeiro, 1996

Modern mimarlığın en sıradışı binalarını tasarlayan Niemeyer, Le Corbusier gibi çağdaşı diğer modernistlerin aksine, mimari yapıyı işlevsel bir “yaşam makinesi” olarak tasarlamak yerine işlevden önce biçime öncelik tanıdı ve duyumsal heyecanı merkeze koyan bir estetiği benimsedi. İşin aslı Niemeyer, mimarlık için “modern ya da geleneksel” yerine “iyi ya da kötü” tarifi yapmayı tercih ediyor.

Ancak modern mimarlık, biçimsel ve işlevsel olarak gelenekseli reddeden ve yerine “yeni”yi koyan bir estetik değerler sistemi olmaktan başka, hatta bundan daha da önemli olmak koşuluyla toplumsal ve sosyal eşitliği mekân üzerinden sağlamayı görev bilmiş bir hareketti. Aslında modern mimarlığın 60’lardan sonra çok tartışılan, çürütülmeye çalışılan rasyonalizminin getirdiği “evrensellik” ilkesi, topluma sağlıklı bir fiziksel ve sosyal çevre yaratma çabasının ürünüdür. Dolayısıyla Niemeyer mimarlığının salt görsel estetiğe dayandığını söylemek büyük bir hata olur.

Oscar Niemeyer’in Brezilya’nın kentleşmesi sürecindeki öncülüğü tartışılmaz. 1940 yılında, sonradan Brezilya devlet başkanı olacak Juscelino Kubitschek’le tanışır Oscar Niemeyer. İkilinin ilişkisi modern Brezilya’nın inşa edileceği uzun yıllar boyunca sürecektir. Kubitschek, 1956 yılında devlet başkanı olduktan kısa süre sonra “5 yılda 50 yıllık gelişim” vaadiyle Brezilya’nın kalkınma hamlesini başlatır endüstrileşme ve ekonomik kalkınma ile beraber Brezilya’nın modernleşmesini hedeflemiştir. O vakitler, büyük oranda kırsal yerleşmenin hâkim olduğu Brezilya’da sadece kıyı yerleşmeleri Portekiz kolonizasyonu sebebiyle kentleşmeden payını almıştır. Kubitschek ülkenin başkentini Rio de Janeiro’dan Brasilia’ya taşımaya karar verir. Ülkenin henüz keşfedilmemiş kırsal iç kesimlerinin doğal ve yeraltı zenginliklerinin kıyı bölgelerine açılması, bir anlamda kıyıdaki kentli Brezilya ile iç kesimlerdeki kırsal Brezilya’nın ekonomik, toplumsal ve politik birliğinin sağlanmasıdır hedeflenen. Yeni başkent Brasilia’nın tasarımı için açılan yarışmayı Lucio Costa kazanır.

4 yıl içinde bomboş savananın ortasına modern bir kent planlaması örneği olan Brasilia inşa edilir. Brasilia, 1933 tarihli Uluslararası Modern Mimarlık Kongresi’nde (CIAM) deklare edilen “işlevsel kent” modeline uygun olarak tasarlanmıştır. Bu modelde sağlıklı bir fiziksel çevre yaratabilmek adına kentsel mekân farklı işlevlere göre bölünmektedir. Ticaret, sanayi, konut gibi farklı işlevlere ait yerleşimler fiziksel olarak birbirinden ayrıdır. Brasilia’da da kent merkezine kamusal ve idari işlevler yerleştirilirken, kent merkezinin çevresine toplu konutlar inşa edilmişti. Bu konutların mülkiyeti devlete aitti konutlara yerleştirilen insan grupları arasında herhangi bir sınıf ya da statü farkı gözetilmiyordu yani herhangi bir bakan ile bir işçi aynı binada oturabiliyordu.

Yeni başkentin binalarını büyük oranda, o sıralar hala Lucio Costa ile beraber çalışmakta olan Oscar Niemeyer tasarladı Eğitim ve Sağlık Bakanlığı’nı, sıradışı Brasilia Katedrali’ni, Ulusal Kongre Merkezi’ni ve eşsiz Alvorada Sarayı’nı 4 yıl içinde bitirdi. Brasilia 1987’den beri Dünya Mimarlık Mirası listesinde.


Ulusal Kongre Merkezi, Brasilia, 1960


Brasilia Katedrali, Brasilia, 1971

“Mimarlık zenginlere mahsustur. Diğerleri gecekondulara mahkûm edilmişlerdir. Mimarlık yoksulları ancak şaşırtabilir,” diyor Niemeyer. Haklı. İşin aslı tarihsel olarak da mimarlığın gelişmesinin zemininde siyasi ve toplumsal iktidar ilişkileri var. Daha doğrusu mimarlık, estetik bir üretim olmakla beraber, gücün temsili ve ilerlemenin göstergesi olageldi tarih öncesinden bu yana. Ama Niemeyer, gücü temsil etmeyen toplumcu bir mimarlığı savundu. Niemeyer mimarlığı, mekânın insan eyleminden, insanların kolektif birikiminden bağımsız olmadığını kanıtlarcasına açık ve kapalı alanların kamusal işlevlerle ilişkilendirilmesinden, duyusal ve mekansal etkinliğiyle ışık-gölge oyunlarına kadar düşünülmüş sorumlu bir mimarlık.


Eğitim ve Sağlık Bakanlığı, Brasilia, 1943

Çok sevdiği baldırı çıplakların dâhil olamadıkları mekânlara bakarken duyacakları heyecanın itkisiyle durmadan çizdi Niemeyer: insanları, dans eden, yürüyen sokakları, insanla devinen. Eğrisel, organik formlarını yapıların inşa edileceği arazinin sınırlarına, engebelerine uydururken yapıların oluşturacağı mekânsal boşlukların görsel ilişkisini ve binalarıyla karşılaşan insanların duyacakları görsel ve mekânsal hazzın coşkusunu kurguladı.


Alvorada Sarayı, Brasilia, 1958

Oscar Niemeyer, geçtiğimiz yüzyılın öncü mimarlarından biriydi, evet, ama yetmiş yılı aşkın süredir çizen, üreten mimar, mimarlık üzerine konuşmaktan sıkıldığını söylüyor. “Mimarlık en önemli şey değildir önemli olan hayat, arkadaşlar ve değiştirmek zorunda olduğumuz adaletsiz dünyadır.” Niemeyer’in sözlerinden ve eylemlerinden bizim gibi hayatı değiştirmeye meftunların heyecan duymaması elde değil. İnatçı ve üretken mimar kimliği bir yana, ömrünü devrimci bir komünist olarak geçiren, bu uğurda darbeci faşist iktidar tarafından sürgün edilen Niemeyer, mimarlığın hiçbir zaman tek başına sınıfsal eşitsizlikleri ortadan kaldırabileceğini, toplumsal adaletsizliği ve yoksulluğu engelleyebileceğini düşünmedi. Kapitalist bir dünya düzeninde, kapitalist bir ülkede mimarın mesleki sorumlulukla yapabileceğinin teknolojik gelişimi izlemek ve form arayışını sürdürmek olabileceğini söyledi. Oysa aslolan “bir yurttaş olarak sosyal değişim için mücadele etmekti.”

“İnsan tek başına önemsizdir siyaset hayattır.” diyor Niemeyer. Mimari üretkenliği, işçiler için tasarladığı konutlar sınıfsal eşitsizliği, adaletsizliği, yoksulluğu ortadan kaldırmayacaktı. Bu nedenle 1945’te Brezilya Komünist Partisi’ne katıldı. Brezilya kentlerine eşsiz binalar tasarlarken devrimci mücadeleye devam etti. Ancak 1967’deki faşist darbe mimarı sürgüne zorladı. André Malraux’nun desteğiyle Fransa’ya yerleşen mimar mücadelesine, üretmeye sürgünde de devam etti. Paris’teki Fransız Komünist Partisi merkez binasından, Fransız Komünist Partisi’nin yayını olan L’Humanite’in binasına, Doğu Almanya’da kaplıcalara kadar Avrupa’da birçok yapı tasarladı.

Kendisiyle son yıllarda yapılan tüm söyleşilerde mimarlıktan ziyade siyasi mücadelenin önemini anlatmak istiyor “kapitalizm ilerletilemez çünkü dünyadaki en kötü olaylardan kapitalizm sorumludur. Genç insanlar mücadelede yer almalılar,” diyor. Oysa bilinçli bir ısrarla Niemeyer’in tutkulu eğrisel formlarını sorguluyor gazeteciler, başka dünya mimarları. Hâlbuki gittikçe yakıcılığını daha çok hissettiren gerçeklik, insanlığı ezip geçen kapitalizmin çürüttüğü kentler, yok ettiği insanlar acilen kapitalizmin mezar kazıcılarına gereksiniyor. Buna en iyi örneklerden biri Brasilia kentinin kendisi. Kırsaldaki yoksunluğun sosyal hizmetlerle toplumsal refaha dönüştürülmesi, nüfus dağılımına göre yeterli, dengeli ve sağlıklı konut sağlanması gibi kaygılarla planlanan Niemeyer’in Brasilia’sı, bugün aynen Caracas, Mexico City gibi sınıfsal ayrışmanın mekânsal ifadesini en keskin biçimde bulduğu, milyonlarca yoksulun yaşadığı varoşların zenginlerin güvenlikli sitelerinin yanı başında durduğu ama onlardan kalın duvarlarla ayrıldığı bir kent.

Ancak Niemeyer sınıfsal eşitsizliğin yok edileceği, kentlerdeki evsizlerin, yoksulların bakımsız varoşlara mahkûm olmaları yerine insani ihtiyaçlarının karşılandığı sağlıklı konutlarda yaşayacakları, kocaman meydanlarda insanların beraberce eğleneceği temiz kentlere, Brezilya sokaklarında kol gezen yoksulluğu baldırı çıplakların sonlandıracağı günlere olan umudunu hiç yitirmedi: “En iyi zamanlarda yaşamadığımızı biliyorum ama umut etmek zorundayız.” Komünist mücadelenin, Komünist Parti’ye bağlılığının umudunu diri tuttuğunu söylüyor Niemeyer ve 65 yıldır eşitsizliğin ve adaletsizliğin yok edileceği günlere inancıyla mücadelesini sürdürüyor.

Umudun karardığı vakit devrimin yakın olduğunu söyleyen 103 yaşındaki mimarın, umudu dirilttiğimiz eşitlik ve özgürlük günlerini de görebilmesi dileğiyle…

Sıla Karataş

*Oscar Niemeyer’i daha yakından tanımak, mimarlığının izlediği çizgiyi öğrenmek isteyenlere:
Fabiano Maciel’in yönettiği 2007 tarihli Brezilya yapımı bir belgesel var: A Vida é Um Sopro

Kaynaklar:
http://www.humaniteinenglish.com/spip.php?article69
http://www.nytimes.com/2005/05/15/magazine/15NIEMEYER.html?pagewanted=1&...
http://www.viceland.com/int/v16n5/htdocs/oscar-niemeyer-856.php
http://www.independent.co.uk/arts-entertainment/architecture/swerve-with...