Burjuvazinin 'ilerici kanadı' ile kim ittifak istiyor?

Başlıktaki soru garip karşılanabilir ama, soL’un kimi okuyucu yorumlarından da anlaşılacağı gibi, sosyalist hareket içindeki bazı çevre ve kişiler, aralarında benim de olduğum bir kesimi “burjuvaziyi ilerici ve gerici diye kanatlara ayırıyor ve sermaye sınıfının ‘ilerici kanadı’ ile ittifak yapmak istiyorlar” diye eleştiriyorlar. Yani başlıktaki soru ciddi…

Fatih Yaşlı’nın da belirttiği gibi, “polemik yapmakla belden aşağı vurmayı birbirine karıştıranların” bu iddiaları tam anlamıyla bir iftiradan ibarettir. (10.08.2010, sol.org.tr)

Çünkü, ne benin ne de herhangi bir soL yazarının emek sermaye çatışmasını ikincil derecede bir çelişki olarak gördüğünü ileri sürmek ahlaksız bir yalandır.

Emperyalizme karşı mücadelenin önemine vurgu yapan, örneğin Mahir Çayan’ın “emperyalizmin artık bir iç olgu olduğu” yolundaki, Marksist literature de önemli bir katkı sayılabilecek tespitini aklında tutan kişi, çevre ve partileri, bu duyarlılıkları nedeniyle “milliyetçilik” ile suçlamak, eğer liberalizmle baştan çıkmak değilse, tam anlamıyla bir cehalet ve aymazlıktır.

Nasıl ki, günümüzde tutarlı bir anti-emperyalist olmak için aynı zamanda tutarlı bir anti-kapitalist de olmak gerekiyorsa, aynı şekilde dünyanın içinden geçtiği bu tarihsel dönemeçte ve Türkiye gibi orta derecede gelişmişlik sınırlarını zorlayan bir ülkede, tutarlı bir anti-kapitalist olmak için de tutarlı bir anti-emperyalist olmak gereklidir.

Açıkça ve bir kez daha vurgulamalıyım ki, ne benim ve ne de herhangi bir soL yazarının, bırakın “burjuvazinin ilerici kanadı ile ittifak” aramasını, böyle bir şeyi ima ettiğine dair tek bir satır bile gösterilemez.

Bir kez daha altını çizelim günümüzde ne burjuvazinin ilerici bir kanadı var, ne de varsayılan böyle bir kesimle ittifak peşinde koşanlar… İslamcı ve muhafazakâr sermayeden söz etmek, bu çevrenin yükselişine işaret etmek, aynı zamanda sermayenin bir "ilerici kanadı" bulunduğunu söylemek değildir. Somut durumun somut analizini yapmak ile, siyasal tercihleri, stratejik yönelimleri ve mücadele taktiklerini birbirine karıştırmamak gereklidir. Mevcut durumu tespit etmek ile "taraf" olmak farklı şeylerdir.

Cumhuriyet’in kazanımlarını savunmak günümüz dünyasında artık devrimcilerin, sosyalistlerin, işçi sınıfının, çalışanların görevidir, burjuvazinin değil.

Cumhuriyet’in kazanımlarını savunmak ile burjuvazinin bir kanadıyla ittifak yapmak arasında ideolojik, politik ve örgütsel bakımdan hiçbir ilişki bulunmamaktadır.

Durum böyle olduğu halde, öyle anlaşılıyor ki, bu iftira sürekli tekrarlanarak kimi çevrelerde bir kabule dönüştürülmek isteniyor.

Oysa “cumhuriyet’in kazanımları” ile ifade edilen şey mevcut düzeni ve devleti savunmak değil, tam tersine yeryüzünün ve bu toprakların ilerici ve devrimci birikimine sahip çıkmak ve bu birikimi sınıf mücadelesinde bir enstürmana çevirmektir.

Utangaç sol liberal(ler)e son uyarı!
Ekmek ve Özgürlük dergisinde yazı yazan yarı bilgili utangaç liberal arkadaşımız yine saçmalamış. Mantık, imla ve bilgi yanlışlarıyla dolu yazısında önüne geleni milliyetçilikle suçlayan, eğemen liberal retoriği beceriksizce devralan bu yarı cahil, TKP’ye göz kırpıp soL’un yazarlarından birine saldırmaya kalkmış. Hem de TKP’yi de milliyetçilikle suçlayarak yapmış bunu. Tam bir köylü kurnazlığı... Acemilik... Zavallılık...

Bu bahiste Ersen Olgaç isimli yarı cahil, kendisini devrimci sanan bu yeni yetme liberal hiç önemli değil. Asıl önemli olan şudur paylaşılan siyasal geçmişe, birlikte gerçekleştirilen politik pratiğe ve bütün bu tarihsel süreç içinde oluşan hukuka karşın Ekmek ve Özgürlük dergisinin tutumudur. Ekmek ve Özgürlük dergisinin böyle bir düzeysizliğe sayfalarını açması anlaşılır ve kabul edilebilir bir tutum değildir. Elinde bayrak tutan emekli bir generalin fotoğrafını basıp altına “ O da Cumhuriyet’in kazanımlarını koruyor” diye yazmak, tartıştığı sosyalistleri ucuz yoldan “milliyetçilik” ile suçlamak çok pespaye bir tutumdur, ayıptır! (Ekmek ve Özgürlük, Sayı:10, Temmuz-Ağustos 2010)

Sadece hatırlatmak isteriz ki, tıpkı Ekmek ve Özgürlük sayfalarında yer alan kimi yazılar kadar düzeysiz bazı saldırılar karşısında geçmişte tereddütsüz bir şekilde savunduğumuz arkadaşlar -ki kesinlikle doğru yaptık- bugün bu çevrenin sözcüsü durumundadırlar. Biz doğruda durmaya, tarihimizden gelen hukuka saygılı davranmaya devam edeceğiz. Ekmek ve Özgürlük ise nasıl davranacağını kendisi bilir. Eğer bütün bunları bilerek yapıyor ise, söylenecek bir şey yok, ne diyelim, yolları açık olsun.

Konumuza dönersek bu utangaç liberal arkadaşımız öyle bilgisiz ki, Fransız devriminin ya da Cumhuriyet’in kazanımlarını savunmanın, Fransız kapitalizmini ya da Türkiye’deki düzeni savunmak anlamına geldiğini sanıyor. Dahası, sınıfların tarihsel ömürleriyle, siyasal ömürlerini birbirine karıştırıyor. Fransız burjuvazisi “o zaman” devrimciymiş, ama Cumhuriyet kurulduğu zaman burjuva sınıfının artık devrimci niteliği kalmamış, dolayısıyla cumhuriyet daha başlangıcından itibaren gericiymiş vb. gibi tarih ve sosyoloji bilgisinden yoksun değerlendirmeler yapıyor.

Faydası olur mu bilmiyorum ama, yine de hatırlatmak gerekiyor galiba Lenin, Zinovyev’le birlikte yazdığı ‘Sosyalizm ve Savaş’ kitabında, Fransız devriminin kazanımlarını savunmak gerektiğini vurguladığı zaman, tarihsel olarak burjuva sınıfı devrimci değil, gericiydi. Lenin, bir sınıf olarak burjuvazinin terk ettiği ilerici birikimi/kazanımları artık işçi sınıfının ve sosyalistlerin savunması gerektiğine işaret ediyordu.

Daha da önemlisi bu tutum aşamalı devrimi değil, kesintisiz bir devrimi, dolayısıyla net bir ifade ile sosyalist devrimi savunmak anlamına gelmektedir. Parantez arasında belirtmeliyim ki eğer biz, yani Türkiyeli sosyalistler ve işçi sınıfı olarak bir devrim yapacaksak -ki yapacağız- bu devrim sosyalist bir karaktere sahip olacaktır. Bu devrimin “kesintisiz” olması ya da bir “geçiş” programına sahip bulunması, onun sosyalist niteliğini ortadan kaldırmayacaktır. Çünkü sosyalistlerin yapacağı devrim, sosyalist devrimdir.

Devam edelim bu hevesli ve yeni yetme liberal arkadaşımızın yazdıkları tam bir bilgisizlik ve teorik bakımdan kabalık örneği. Üstelik bir marksist için basit ‘tarih coğrafya bilgisi’ düzeyindeki konulardan bile habersiz..

Ne var ki Marksizm insanlığının ilerici birikimini içererek aşar, inkar ederek değil. Mesele bu kadar basittir.

Belli ki, Ersen Olgaç adlı bu arkadaşımızı dikkate alıp kendisine cevap vermek tam bir hataymış. O nedenle bu değinme dışında kendisi bir daha dikkate alınmayacaktır.

Üstelik kendisine cevap verirken “polemik” ve “tartışma” arasındaki farkı da anlatmaya çalışarak, “eğer tartışacaksak bunu devrimci adaba ve entellektüel haysiyete uygun olarak yapalım” demek istemştim. Ama nafile köylü kurnazı arkadaşımız ucuz polemik peşinde prim yapmaya çalışıyor.

Bu arada, haklı olarak bazı sevgili okurlarla (ve yazarlar) da “polemik” yapmanın sadece olumsuz bir anlamı olmadığını, marksistlerin polemiği etkili bir mücadele aracı olarak kullandıklarını hatırlattılar. Kesinlikle doğru.

Ben sadece polemiğin gündelik hayattaki olumsuz anlamına vurgu yapmış, ve fakat bu kaydı düşmemiştim. Polemik etkili bir tartışma ve mücadele aracıdır, ancak adabına uyğun yapıldığı takdirde...

Gelgelelim böyle bir ayrıma işaret etmek ve hatırlatmak o kadar anlamsızmış ki, çünkü ortada artık bir polemik bile yok, tam anlamıyla bir “pislik” var.

Durum böyle olunca bu yarı cahil ve hevesli arkadaşımıza söyleyeceğimiz tek şey, öncelikle terbiyesini takınmasıdır, sonra da gidip eğitimini tamamlamasıdır. Bunu yapması herkes için iyi olacaktır. Yok eğer buna niyeti yoksa geriye söylenecek tek şey kalıyor başka kapıya!