1. Meclis'te Bir Komünist: Dr. Nazım

Bu Nazım’la öteki çoğu kez karıştırılr. Öteki Nazım ki o da doktordur, İttihatçılara İzmir’de Mustafa Kemal’e yönelik suikast girişimi iddiasıyla açılan davada suçlu bulunup 1926’da asılarak öldürülmüştür.

Bu “o” değil... Bu 1.Meclis’te Tokat Milletvekili, Yeşil Ordu’nun ve Halk İştirakiyun Fırkası’nın (Komünist Parti) kurucu ve yöneticilerinden biri şaşmamak mümkün değil 1935’te eceliyle ölmesine!

***

Metin Çulhaoğlu “Sol Kemalizme Bakıyor”da kendisiyle yapılan söyleşide Dr.Nazım’a şöyle bir değindikten sonra (1991, sf,164) onu 1920’nin diğer komünistlerinden ve komünizan hareketlerden farklı bir yere koyar. Farklılığını da ”Moskova gelenekli” çizginin dışında kalmasına bağlar.

Doğrudur ve Nazım’ın özgünlüğünü pekiştirip altını çizmek için bir ekleme yapmak istiyorum Metin’in saptamasına. O da şu: Dr. Nazım aşırı denebilecek ölçüde “yerli” dir. Bu o kadar öyledir ki Doktor’un, Ebubekir’in (Hz. ve halife olan) komünist olduğu iddiasına kadar işi vardırdığı anlatılır. Eh, tanık Falih Rıfkı olunca inanmamak olmaz: “Bir gün Tokat Milletvekili Nazım, Hacıbayram yakınlarında yeni açtıkları klübe birçok kimseleri çağırdı. Kapıda karşılayıcı şeyh Sevet’ti. 'Mecliste bir grup yapalım. Memleketin buna ihtiyacı var. Komünistlik islam esaslarına uygundur. Ebubekir komünisttir. Müslüman olduktan sonra bütün varını yoksullara dağıttı' diyordu” (Çankaya, sf,258)

Nazım’ın Muhammed’in kaynatasına atıfta bulunmasını yadırgayıp savuşup gitmeyin, durun hele. Nazım’ın 1920’nin Meclisinde kürsüye çıkıp konuşmaya başladığında, her defasında dost düşman çok sayıda milletvekili kalabalığının saygı ve merakla onu izleyip dinlediğini, İçişleri Bakanlığı gibi çetin bir seçimde Mustafa Kemal’in adayı Refet Bele’yi Mustafa Kemal’e rağmen süklüm püklüm ağlamaklı bıraktığını, bu seçimde kendi küçücük halk zümresi grubunun ardına İttihatçıları da takma becerisini gösterip çok kısa süreliğine de olsa bakanlık koltuğuna oturduğunu (Eylül 1920) unutmayalım.

Önemli bulmadınız mı?

Nasıl olur, şimdi siz bu ülkede bakanlık koltuğunda oturan bir komünisti rüyanızda görseniz “hayırdır inşallah” deyip, baldırınızı çimdiklemez misiniz?

Önemli olduğunu düşünüyorum. Mustafa Kemal bile bunu o kadar önemsemiş olmalı ki yedi sene sonra, 1927’de Nutuk’u okurken, Nazım’a duyduğu öfkeyi yenemeyip akıl almaz bir falsifikasyona başvurmak gereğini duyar. İster ki Nazım’ın İçişleri Bakanlığına seçilmesinin öyküsü tarihe kendi kurguladığı biçimiyle geçsin.

Ajanlıkla suçlar Nazım’ı. Komünistlerin “kökü dışarda”lığı Nutuk’tan sonra başlamış olmalı diye düşünesi gelir insanın. Eğer bu böyleyse, yani bu kapıyı açan “Nutuk”sa bunun fazlasıyla “kökü içerde” olan birinin üzerinden yapılmış olması ne kadar yazık:

“...Bu kişinin, 'Halk İştirakiyun Partisi diye, temelsiz, yalnız çıkar sağlamak amacıyla bir parti kurma girişimi ve o partinin başında ulusal olmayan çalışmalar sevdasında bulunduğunu elbette duymuşsunuzdur. Bu kişinin yabancı örgütlere çaşıtlık ettiğine yüzde yüz inanıyordum. (...) Elbette baylar, bunu hiç uygun görmedim. Onun için İçişleri Bakanı Nazım Bey’i kabul etmedim ve çekilmek zorunda bıraktım..” (Nutuk, cilt 2, sf, 673)

Mustafa Kemal 1.Meclis’in seçtiği İçişleri Bakanlarıyla bir türlü anlaşamamış, başı hep ağrımıştır. Bilir misiniz, İçişlerinin ilk temsilcisi Cami Bey ve ardından gelecek olan Hakkı Behiç Bey de “can sıkıcı” olarak tarihe geçmişlerdir. Çünkü her ikisi de Bolşevik eğilimlidir. Şuna bakın, nasıl bunalmasın Mustafa Kemal üçüncüsü bırakın eğilimli olmayı düpedüz Bolşevik!

“..Onun için İçişleri Bakanı Nazım Bey’i kabul etmedim ve çekilmek zorunda bıraktım.”

Olmaz...

Rauf Orbay, Ali Fuat Cebesoy, Çerkes Ethem Bey... Bunlar hemen aklıma gelenler, başkaları da var ve bunlar yaşanılanları yazmasaydılar olurdu. Ancak yazdılar.

Yazılanlar “Nutuk”a tamamen aykırı.

Mayıs 1921’de İstiklal Mahkemesi Doktor Nazım’ın sırtına 15 yılı yüklerken, Ethem’e de idam hükmü biçiyordu gıyabında.

Hatıralarını yurt dışındayken yazma fırsatı bulan Ethem Bey, Nazım’ın İçişleri Bakanı seçilmesinden sonra Mustafa Kemal’in bazı “dostları”yla Ankara’da kalmakta olduğu eve ziyarete geldiğini Nazım’ın seçilmesinden ötürü pek “müteessir” görünen Mustafa Kemal’in “Meclis Riyasetinden” istifayı dahi düşündüğünü yazar. Ethem Bey, Mustafa Kemal’in “zatıalileri” bir selam gönderirise bu iş çözülür yollu bir ricasının olduğunu da hatıratının satır aralarına sıkıştırır. Ethem Bey bir “rica” pusulası göndermiş olmalı ki Nazım’ın istifasına şu satırlarla açıklık getirir:

“...Az sonra ev sahibiyle birlikte Hacı Şükrü Bey göründü. Cebinden bir kağıt çıkartıp uzattı, alıp okudum. Nazım Bey meclis riyasetine hitapla yeni vazifesinden istifa ettiğini bildiriyordu.” ( Çerkes Ethem’in Ele Geçen Hatıraları, 1962, sf,105)

Bu arada, Ethem Bey’in bu anlatısının hemen devamında, “rica”sının son derece kibarca olduğunun altını ısrarla çizip, en ufak bir tehdit olmadığına dair yemin billah etmesinin nedenini de anlayabilmiş değilim. Nedeni ne ola? Sonuçta mensubu bulunduğu örgütün genel sekreterinden küçük bir ricada bulunmuş! Ne var bunda!

***

Mustafa Kemal’in 1920 yılının bahar aylarında, görünürde İstanbul Hükümeti’nin propagandalarına karşı koymak, gerçekteyse Çerkes Ethem Bey’in Kuvay-ı Seyyare’sini dengelemek maksadıyla kurdurduğu sonradan ortaya çıkacak olan Yeşil Ordu’nun Genel Sekreterliğini yapmasının yanısıra, bu yarı gizli örgütün programını da yazmıştır Nazım Bey.

Bir çeşit “İslam Sosyalizmi”ni savunan Yeşil Ordu'nun, Çerkes’in bu örgüte katılması ve denetimi ele geçirmesi üzerine Mustafa Kemal kapatılmasını istemiş ancak Dr. Nazım bunu reddetiği gibi, Paşa’nın kurdurduğu resmi Komünist Partisi’ne de katılmamaştır.

“İnat adam” denilen türdendendir Dr.Nazım.

Aralık 1920’de Ankara Ethem Bey’in üstüne yürüme hazırlığı içindeyken Halk İştirakiyun Fırkası’nı, düpedüz Komünist Parti’yi kurduğunu ilan etmiştir Nazım Bey. 1921 Ocak ayı başında Ankara Ethem’in Kuvayı Seyyare’sini vurup dağıtırken, İştirakiyuncular Eskişehir’de Ethem’e yönelik askeri harekatın durdurulması için bildiri dağıtmışlardır.

Aynı ayın sonunda Mustafa Suphi ve arkadaşlarının Karadeniz’de katledilmesinden hemen sonra Halk İştirakiyun Partisi legal faaliyetlerine son vererek “gizliye çekilmiştir”.

Tokat Milletvekili Dr.Nazım, Karahisarı Sahib (Afyon) Milletvekili Mehmet Şükrü, Bursa Milletvekili Şeyh Servet’in dokunulmazlıkları kaldırılmış 1921 Nisan ayı ortalarında tutuklanmışlardır. Dr. Nazım “Gizli komünist fırka teşkili suretiyle hükümeti devirme teşebbüsünden” Ethem Bey’in gıyabında ölüm cezasına çarptırıldığı 9 Mayıs 1921 tarihli duruşmada 15 yıl kürek cezasına çarptırılmışsa da çok kısa bir süre sonra ilan edilen genel afla salıverilmiştir.

***

Sonra?

Sonrası yok. Bu “yerli” komünist Nazım Resmor’un 1935 yılında öldüğünü ve ölürken soyadının “Özletelli” olduğunu biliyoruz sadece. İnsan merak ediyor bu kadar “inat” bir adamın sır olup göğe çekilmesini.

Peki şöyle diyelim Dr. Nazım “korkmuş” olsun. Dr. Nazım “yorgun” düşmüş olsun. Dr. Nazım “bezmiş” olsun,” umudu kırılıp Bodrum’a çekildikten sonra gayet sakin sinema, edebiyat, rakı... Demokrasi, laiklik olsun... Göğe çekilip İsa olsun... Ankara “sol”u nereye gitti? Yahu ilaç için bir tek isim bile günümüze kalmadı... Aşırı “yerli” olmak iyi değil mi ne?