Tarımda kapitalistleşme kök salıyor

Patlıcan, soğan, patates fiyatlarının düşürülmesi için “aracılarla” girişilen kıyasıya mücadele, işin göstermelik yanı. Asıl amaçlanan; tarımın ulusal-uluslararası tekellere açılması için gereken ortamın hazırlanması.

Tarım ürünlerinin ucuzlatılmasını gerçekten isteyenler; öncelikle, tarıma elverişli toprakları korumak zorundadır. AKP’nin korumak gibi bir niyeti hiç olmadı. İktidarı süresince, Belçika’nın yüzölçümü kadar tarım toprağı, yol, enerji, turizm, ticaret, konut yapmakta kullanıldı. Meralar, yaylalar turizm cennetleri reklamlarıyla pazarlanıyor.

2012 yılında çıkarılan 6360 sayılı Yasayla, o tarihte 6 milyon 700 bin kişinin yaşadığı 16 bin köy, bir günde mahalle sayıldı. Çiftçiler, kentleri yönetmek üzere konulmuş kurallara uyarak tarım yapmaya çalışıyor. Üstelik buralara TOKİ dadandı. Cazip bulduğu yerlere “tarımköy” adını verdiği yazlık olarak kullanılmaya elverişli villalar yapıyor. Geçtiğimiz yıl, 7 bin dolayında konut yapıldığı belirtiliyordu.

Yerel yönetimler/belediyeler, TOKİ ile yarışıyor. Ellerinde ne kadar arsa arazi varsa hepsini konut/ticaret/turizm alanına dönüştürüp satıyorlar. Kentlerin yakınlarında tarım yapılacak toprak bırakmadılar.

Tarım ürünleri yüzlerce kilometre ötelerden getiriliyor, bu nedenle de satın almak için ayrıca milyarlarca dolar petrol faturası ödemek zorunda kalıyoruz. Üstelik havaya yüzbinlerce ton karbondioksit salınıyor.

Pahalılığın nedenini arayanlar biraz da buralara bakmalı.

AKP, kendi çıkardığı yasalara bile uymuyor. 2006 yılında yürürlüğe giren 5488 sayılı Tarım Yasasında çiftçiye milli gelirin en az %1’i oranında tarım desteği verilmesi öngörülmüştü; binde 5’ini bile ödemediler. Yapılan hesaplara göre AKP çiftçiye 90 milyar lira borçlu.

Çiftçilik, kapitalizmin yapısına uygun değil. Bu nedenle de kendilerini kapitalist üretim biçimine uyarlayamayanların, elenmesi isteniyor. Tutunamayanlar, tarım işletmelerinde işçi olarak kalmalı.

AKP’nin görevi, tarımda kapitalistleşme sürecini doğru ve tehlikesizce yönetmek. Bu yüzden çiftçileri kapitalistleşmeye zorluyor.

Devlet, elektrik dağıtım şirketlerinin icra memuru gibi davranıyor: borcu olan çiftçilerin listesini alıyor, tarımsal desteklerinden kesip şirketlere ödüyor.

Tarımsal sulamada da benzer bir tezgah hazırlanıyor. 2018 yılı Mayıs ayında 6200 sayılı Devlet Su İşleri Yasası değiştirildi ve sulama birliklerinin özelleştirilmesinin yolu açıldı.

Çiftçi, tarlasının yanından dere geçiyor olsa bile parasını ödemeden kullanamayacak. Kamuya ait olan yeraltı ve yerüstü sularını satın alan tekeller, kanallarla, borularla çiftçinin tarlasına getirip, vana ve sayaç takacaklar; parasını ödemeyen olursa sularını kesip icraya başvuracaklar.

Sulama Birlikleri 2005 yılında kurulmuştu. İl özel idareleri ile kamu kurum ve kuruluşlarının bütçelerine konulan ödeneklerle destekleniyordu. 2011 yılında çıkarılan Sulama Birlikleri Yasasıyla Devlete yük olmasınlar diye bu desteklerin hepsi kaldırıldı.

Kentlere hemen göçmelerini önlemek için aile işletmeciliğine henüz çok fazla yüklenmiyorlar. Ancak bu çok uzun zaman almayacak. Çok da uzun olmayan bir sürecin sonunda, köyde yalnızca kapitalistleşmiş ağalarla işçileşmiş çiftçiler kalacak.

Tarımda aile işletmeciliğini bitirmenin yasal çerçevesi çoktan hazırlandı. Sırada uygulanmasına ilişkin düzenlemeler var.

2005 yılında; tarımsal toprakların verimli kullanılmasını sağlamak amacıyla 5403 sayılı Yasa çıkarılmıştı. Yasaya 15 Mayıs 2013’de “asgari tarımsal arazi büyüklüğü” ve “yeter gelirli tarımsal arazi büyüklüğü” adlı iki yeni tanım eklendi. Yeni düzenlemeye göre tarım topraklarının, kuru alanlarda 140-200; sulu alanlarda 60-100 dönümden küçük parçalara bölünmesi; “bölünemez eşya niteliği kazanmış olur” denilerek yasaklandı.

Miras yoluyla da bölünemiyor. Ya mirasçılardan biri alacak ya da şirket kurup senetlerini paylaşacaklar. Sorunu çözemiyorlarsa eğer ya bakanlık ya da finans şirketlerine başvuracaklar. Bütün bunlara rağmen bir yıl içinde çözememişlerse; yargıya başvurmak zorundalar.

Arazi toplulaştırmasına da hız verdiler. Ekim 2018’de DSİ Genel Müdürü, Ülkedeki tarım alanlarının 14,2 milyar hektarının arazi toplulaştırılmasına uygun olduğunu; 3,2 milyar hektar alanda tapu tescil işlemlerinin bitirildiğini; 2023 yılına değin 8,5 milyon hektar büyüklüğündeki bir alanda toplulaştırma işleminin gerçekleştirilmiş olacağını söylemişti.

Tarım topraklarının bölünmemesi için çaba gösterilmesi, hiç kuşkusuz bilimsel bir davranış. Ancak şu ortamda hayra yormasak iyi olur. Tarım topraklarını menkul değere, yani kağıda dönüştürüp, arazi piyasası oluşturmayı amaçlıyorlar. Bu amaçlarını 2015 yılı Programında şu sözlerle yansıtmışlardı; “Türkiye’de ilk defa arazi piyasasının oluşmasına yönelik tarımsal arazi edindirme sistemi mevzuata konu olmuştur