Özerklik röportaj dizisi -2 / İzzettin Önder: Küçük bölgeler emperyalist merkezler için avantajdır

soL'un "özerklik" yazı dizisinin Hüseyin Aygün'den sonra 2. konuğu Türkiye'nin tanınmış iktisatçılarından Prof. Dr. İzzettin Önder.

Selin Asker

"Özerklik" tartışması tüm hararetiyle devam ediyor. Daha çok demokrasi, yerel yönetimler, yatırım serbestliği-rahatlığı, sermayenin hızlı hareket edebilmesi gibi başlıkların öne çıktığı özerklik tartışmasında emekçi sınıfların bu tür bir dönüşümden nasıl etkileneceğinin gözlerden kaçırıldığı görülüyor. 

İktisat profesörü İzzettin Önder’e özerkleşmenin ekonomik mantığının altında neyin yattığını ve bunun emekçi sınıflar üzerinde ne tür etkileri olabileceğini sorduk. Önder, “Büyük güç merkezleri ile görece küçük ve geri ekonomik bölgelerin ilişkiye girmesi emperyalist büyük merkezlere avantaj sağlamaktadır” vurgusu yaptı.

Özerklik başlığı "yerelliklerin güçlendirilmesi", "demokratikleşme”, "halkın karar süreçlerine dahil olması", "özgürlük" gibi kavramlarla tartışılıyor. Bu siyasetçilerin dilinde böyle iken, ekonomik merkezlerde ise "merkeziyetçiliğin atıllığına karşı yerelleşmenin sermayeye daha rahat hareket alanı kazandıracağı" üzerinde duruluyor. Siz nasıl yorumluyorsunuz?

Yerellik, genel anlamı ile ister özerklik ister yarı özerklik şeklinde olsun Türkiye gibi perifer konumdaki bir ülke için güçlü merkez sermaye önünde bağımlılık anlamına gelir. Bu sorunu net olarak görebilmek için, sermayenin ve üretimin parçalanarak yeryüzünde parçalı üretim şeklinde yayılmasının mantığına girmemiz gerekiyor.

Nedir mantığı?

Bu mantığa göre, bir ürünün detay parça üretimlerinin her birinin o konuda en ihtisaslaşmış ve rekabetin en üst düzeyde olduğu yörede yapılması ve bir noktada montajına gidilmesi esastır. Böylece, parçaların üretimi asgari maliyetle yapılıp, ürün fiyatının değişmemesi koşulunda merkez üreticide kar marjının yükseltilmesi ya da yüksek tutulması kuralıdır.

Özerk bölgede insan emeği daha mı sömürüye açık hale gelir?

Yerel yönetimler atomize konuma getirilince bağlı oldukları büyük devletlerin çeşitli gözetim ve koruması dışına çıkarılmış olur. Yarı bağımsızlık kazanan yöreye göre emek değeri, emeklilik ödemesi, emek gücünün sigorta bedeli veya emekçinin beslenme ürünlerinin piyasa fiyatı vs. hep büyük merkezlerden daha düşük düzeyde gerçekleşir ve iradi olarak daha düşük düzeyde saptanır.

Özellikle Türkiye’de “bölgesel asgari ücret” gündeme geldiğinde de çokça tartışıldı bu. Asgari ücret farklılığı da aynı kuralı mı içeriyor?

Bilindiği gibi, Türkiye'de de bu durum geçerlidir. Asgari ücretin bölgelere göre farklılığı bu sömürü kuralına dayanmaktadır. Küreselleşme de sermayenin serbest dolaşımı karşısında emeğin dolaşım serbestisinin sınırlandırılması da aynı esasa dayandırılmaktadır.

Örnek vermek gerekirse?

Örneğin Hindistanlı bir emekçi ABD'ye giderse, ABD'de emek arzı artmış olacağından ücretler gerileyebilir. Ancak, Hindistanlı emekçi ABD'ye gidince yaşam düzeyi yükselir, oysa emek Hindistan'da kaldığı sürece Hindistanlı emekçinin ücreti daha düşük düzeyde kalır. Aynı mantık yerelleşmede de geçerlidir.

“Yerel Yönetimler Özerklik Şartı”nı kabul eden kuruluşlar arasında Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği, Dünya Bankası, IMF, Dünya Ticaret Örgütü ve ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı gibi emperyalist merkezler mevcut. Bu da sizin dediklerini teyit ediyor herhalde?

Büyük güç merkezleri ile görece küçük ve geri ekonomik bölgelerin ilişkiye girmesi emperyalist büyük merkezlere avantaj sağlamaktadır. Küçük bölgelerin doğal kaynaklarının işletmeye açılması, o yörelere mali destek sağlayarak bağımsızlıklarına boyunduruk koyulması ve böylece yönetsel denetim altına alınması gibi birçok avantaj söz konusu olabilir.