Merdan Yanardağ: ‘Hileyle rejim değişmez'

Gazeteci-yazar ve Birleşik Haziran Hareketi (BHH) Yürütme Kurulu Üyesi Merdan Yanardağ’la Türkiye siyasetini, 7 Haziran seçimlerini ve Birleşik Haziran Hareketi'ni konuştuk.

Alper Birdal

7 Haziran seçimlerine ilişkin tartışmalar, Türkiye’deki siyasal gerilimlerin biriktiği hatlar üzerinden harareti artarak sürüyor. Solun, özelde ise Haziran Direnişi’ni yaratan toplumsal dinamiklerin taleplerini siyasal alanda temsil etme gayreti içindeki Birleşik Haziran Hareketi’nin seçimlerde ne yapacağı da bu hararetli tartışma konularından bir tanesi.

Tüm bu başlıklarla ilgili gazeteci-yazar ve Birleşik Haziran Hareketi (BHH) Yürütme Kurulu Üyesi Merdan Yanardağ’la uzun bir söyleşi gerçekleştirdik. Sohbetimizin ilk bölümünü de AKP-Cemaat kavgasına, sağda yeni ittifak arayışlarına ve soldaki “ittifak” tartışmalarına ayırdık.

***

Siz de Ergenekon çuvalına konulan aydınlar arasındasınız. Ergenekon tertibi bitti mi? O dönem kapandıysa nasıl bir dönem başladı?

Bence Ergenekon tertibi bitmiş değil, sadece AKP iktidarı bütün suçu Cemaat’e yıkarak kendisini aklama ve yeni ittifaklar kurma peşinde. Rejimin dönüşümünün tamamlandığına, geri dönüş eşiğinin aşıldığına dair bir kanaate sahipler. Tayyip Erdoğan, “bu tren artık bu raydan çıkmaz” derken bunu kastediyordu. Cemaat’le arasındaki en önemli görüş ayrılığı da buydu. Cemaat, geri dönüş eşiğinin aşıldığı kanaatinde değildi. Bu nedenle Cemaat’in adliyedeki ve polisteki örgütlenmesi bu davalar konusunda bu kadar katı davrandı. Fakat AKP liderliği süreci daha fazla zorladığı takdirde bir yerde sert bir kırılmanın yaşanabileceğini görüyordu. Bu nedenle AKP yeni bir ortalama alarak, rejimin düşük yoğunluklu bir İslamizasyona tabi tutularak yeniden inşa edilmesi gerektiği fikrindeydi. Cemaat’in bu fikirde olmadığı anlaşılıyor.

Dolayısıyla Cemaat ve AKP’nin birlikte geliştirdikleri Ergenekon tertibi çökmüş olmakla birlikte, Ergenekon tertibiyle öngördükleri dönüşüm devam ediyor. Yeni güvenlik paketi, seçimler ve seçimlerden sonra öngörülen Anayasa değişikliğiyle Ergenekon ve bağlantılı davalarla öngördükleri dönüşüm sürecini devam ettiriyorlar.

‘YENİ BİR REJİM HENÜZ KURULAMADI’

Zaten eğer bir rejim değişikliği gerçekleştiriyorsanız bu kısmi değişikliklerle olmaz. Her rejim kendi hukuksal, siyasal sistematiğini kurmak durumundadır; sıkıntı da bu.

Şöyle de diyebiliriz: Rejimi değiştirdiler, yani Birinci Cumhuriyet’i yıktılar ama yerine yeni bir rejim henüz kuramadılar. Bugünkü gerilimin kaynağı da esas olarak budur. Bu belirsizlik, bu geçiş süreci ve Türkiye’nin önemli güçlerinin bu gerici dönüşüme direniyor olması, rejim değişikliğinin önündeki en büyük engel.

Özetle 2007-2008’de başlatılan gerici karşı devrim operasyonu devam ediyor. Bunun önemli dönemeçlerinden biri 2010 referandumuydu. Daha sonra ele geçirilen devlet ve kurulacak yeni rejimin karakteri konusunda ortaklar arasında bir kavga çıktı. O aşamadan sonra AKP iktidarının kendi özerklik alanını da genişletmeye çalıştığını anlıyoruz.

Cemaat sizce devreden tamamen çıktı mı? Sağda ne tür yeni ittifaklar kuruldu ya da kuruluyor?

Cemaat tümüyle devreden çıkmadı. Henüz AKP ve Cemaat arasında böyle bir çatışma kendisini dışa vurmamışken Cemaat böyle bir çatışmaya hazırlandığı için yeni ittifaklar aradı. Bu asker olmayacaktı, çünkü 12 Eylül’de bile yapılmayan bir komplo kurdular. 12 Eylül’deki askeri darbe mahkemeleri dahi geçerli olan hukuka daha uygun davrandılar. Ergenekon ve diğer davalardaysa her şeyi tamamen bir tertip üzerine kurdular.  İnsanların evlerine sahte CD’ler koydular, sahte deliller, gizli tanıklar uydurdular... Bir hileyle insanların hayatlarını karartmaya çalıştılar.

‘DÜNYADA HİÇBİR REJİM HİLEYLE DEĞİŞTİRİLMEZ’

Bir ordunun sadece Deniz Kuvvetleri’nde 365 tane casus olabilir mi? Askeri Casusluk davasına göre var. Olsaydı, o devlet çökmüş demektir, öyle devleti feshetmek gerekir.

Bu ahlaksızca yönetilen bir operasyondu. Fakat görülmeyen şey şu; dünyada hiçbir rejim hile yoluyla değiştirilmez, siyasal güçlerin çatışmasıyla değiştirilebilir. Dolayısıyla hilenin, pusunun olduğu bir yerde ağır bir suç da işleniyor demektir.

‘CEMAAT’LE CHP’NİN YASAK İLİŞKİSİ SÜRÜYOR’

Cemaat de yeni müttefik bulamazdı, fakat Cumhuriyet’in başka bir kurucu öznesiyle ittifak arayışına girdi ve CHP’yle ittifaka yöneldi. CHP’ye atılan çengel yeni değildir. Ergenekon davası belli bir aşamaya geldiği andan itibaren durum tehlikeli olmaya, ortaya konulan kanıtların sahteliği saptanmaya ve bu konuda hem Türkiye’de hem de dünya kamuoyunda inandırıcılıklarını yitirmeye başladıkları andan itibaren yeni arayışlara girdiler.

Cemaat, AKP’nin kendisini yalnız bırakacağına dair bir korkuya kapıldı. AKP’nin askerle anlaşması halinde ayak altında kalacaklarından korktular ve CHP’ye yöneldiler. Bu yasak ilişki halen devam ediyor.

Cemaat’in ağır bir yenilgi aldığı söylenebilir ama bu, büyük bir muharebeyi kaybettikleri şeklinde yorumlanabilir. Savaşın devam ettiğini düşünüyorum. ABD ve CHP’yle bir koalisyon halinde oldukları anlaşılıyor.

CHP de yeni seçimlere bu koalisyonla hazırlanıyor, yani kendisini ABD’ye Türkiye’de bir alternatif olarak sunma çabası içinde olduklarını görüyoruz. Ekmeleddin İhsanoğlu’nun adaylığı, yerel seçimde Cemaat’le ilişkili Mustafa Sarıgül’ün adaylığı ve izlenen siyaset bunu gösteriyor.

‘CEMAAT ERDOĞAN’SIZ AKP İSTİYORDU’

Cemaat aslında Tayyip Erdoğan’sız bir AKP yaratmaya çalıştı. 17 ve 25 Aralık yolsuzluk soruşturmalarının anlamı buydu. Erdoğan ve birinci halkada yer alan Erdoğancı bir ekibi tasfiye edip, kendilerine daha yakın bir ekibin AKP’nin başına gelmesini sağlamayı amaçladılar.

Cemaat, öngördüğünü gerçekleştirebilmiş olsaydı CHP’yle böyle bir işbirliğine yönelmeyecekti. Tam tersine, bunun ikinci etabı CHP’ye ve CHP’li bazı isimlere karşı operasyon olacaktı. Çok ciddi yerlerdeki isimler hakkında ellerinde bazı dosyalar olduğunu biliyorum.

‘GEZİ SİYASAL OLARAK YENİLDİ, TOPLUMSAL OLARAK YENİLMEDİ’

Sola dönersek, orada müttefiklere ihtiyaç var mı? Varsa ne gibi müttefiklere?

Gezi, siyasal olarak yenilmesine rağmen toplumsal olarak yenilmiş değil. Siyasal yenilginin sebebi çok açık. Bir önderlikten ve bir siyasal programdan yoksun bütün toplumsal başkaldırılar daha gerici diktatörlüklerle sonuçlanır. Bu bir yasadır.

Türkiye’de Gezi’den sonra yaşananlara bakalım. Mesela Türkiye daha mı demokratik oldu, AKP iktidarı geriletildi mi? Hayır. Tam tersine eğitim dinselleştirildi, okulların çoğunluğu imam hatip haline getirildi, kamuda türban geçirildi, Tayyip Erdoğan yerel seçimleri kazandı, Cumhurbaşkanı oldu vesaire. İktidar ortada bir siyasi programın ve önderliğin olmadığını gördüğü anda Gezi’ye karşı saldırıya geçti. Bu kadar büyük bir ayaklanma aylarca devam edemezdi. İsyanlar başlangıçta örgütsüzdürler, kendiliğinden başlarlar ama bir siyasal güç çıkar ve o kitlelerin talepleriyle buluşan bir program üretebilirse ona önderlik eder. Bu başarılamadı.

Ama Gezi toplumsal olarak yenilmiş değil. İnsanlar bir yenilgi duygusuyla evlerine çekilmedi. Berkin Elvan’ın cenazesindeki o yüksek katılım ya da herhangi bir gerekçeyle insanların çok kolay sokağa çıkabiliyor oluşu bunu gösteriyor.

Gezi’de sokağa çıkan bu insanlar kimdi peki? Bugüne kadar liberallerin, hatta bazı solcuların ulusalcı, Kemalist, cumhuriyetçi diye aşağıladığı milyonlarca insan “yeter” diyerek sokağa çıktı.

‘TÜRKİYE BİR İÇ SAVAŞA DOĞRU GİDİYOR’

Bu büyük kitle önemliydi. Onlar da kendi sembolleriyle, yani bayrakla sokağa çıktılar. Sözünü ettiğim bayrak bizi teslim alacak bir bayrak değil. Bir rejimin, bir ülkenin, bir ulusun sembolleri rejimin ezilenlerinin, direnenlerin eline geçiyorsa o rejim kaybediyor demektir. Dolayısıyla bayrak ezilenlerin ve halkın elinde başka bir anlam, yönetenlerin elinde başka bir anlam taşır. İnsanlar bayrağı rejimin elinden alıp direnişin sembolü haline getirdiği için Gezi direnişi bu kadar geniş bir meşruiyet kazandı.

Ben ikinci bir öfke patlamasının geleceğine inanıyorum. Çünkü toplumda dipten gelen, büyük bir gerilimin, bir öfkenin biriktiğini görüyorum. Türkiye’nin şiddetli bir kapışmaya, bir iç savaşa doğru gittiğini düşünüyorum. Çünkü AKP iktidarı eğer eline geçirdiği iktidar olanaklarıyla rejim değişikliğini gerçekleştiremezse zor kullanacak. Yeni güvenlik yasası bu zorun yasasıdır. Her yol ve yöntemi kullanacaklar.

‘TÜRKİYE GERİCİLİKLE HESAPLAŞMASINI TAMAMLAYAMADI’

Bu iç savaşın mutlak gerçekleşeceğini söylemiyorum ama gerilim buraya doğru akıyor. Çünkü 200 yıllık derinliği olan, bir devrim ve karşı devrim diyalektiği içinde gelişen bir durumla yüz yüzeyiz. Türkiye gericilikle hesaplaşmasını tamamlayamadı. Türkiye’nin aydınlanma ve modernleşme çizgisinde büyük sıçramalar gerçekleşmiş olmasına rağmen, Cumhuriyet’in daha ilk yıllarından itibaren Cumhuriyet’i kuran kadroların onun değerleri ve ilkelerine ihanetiyle karşılaştı bu ülke.

Bu hesap kapatılmak durumunda. Türkiye bu gerilimle yoluna devam edemez. Ya İslami bir rejim tüm kurumlarıyla bu ülkede oturtulacak ya da Türkiye, siyasal İslamla, tarihsel gericilikle hesaplaşmasını tamamlayacak. Herhangi bir ortalama alınarak bunun üstesinden gelinemez, o eşik aşılmış durumda.

AKP bu kapışmaya doğru gidişin açık bir biçimde farkında. Bunun farkında olmayan sol, özellikle sosyalist sol. Sosyalist solun bir bölümünün uzunca bir süre liberal bir kirlenme yaşamış olmasının bunda payı büyük. Liberallerin entelektüel inisaytifi ele geçirmiş olması ağır bir bedel yarattı.

Solun seçim siyasetinin de olası ittifak girişimlerinin de bu bahsettiğim perspektifle oluşturma gerekiyor. Tam bu noktada HDP’nin, Kürt ulusal hareketinin pozisyonu da çok kritik bir yerde duruyor.

YARIN...

Birleşik Haziran Hareketi, seçimler, alternatifler