'Çocuk istismarcılarını 'hasta' kılıfına sokmak, istismarı meşrulaştırmaya yarar'

Çocuklara yönelik cinsel saldırı yine Türkiye'nin gündeminde. Gün geçmiyor ki yurdun herhangi bir köşesinden çocuk istismarı haberi gelmesin. Hem bireysel ruh sağlığı hem de toplumsal etkileri açısından çocuk istismarını Psikiyatrist Gülperi Putgül Köybaşı ile konuştuk...

soL - Haber Merkezi

İstanbul Küçükçekmece’de 5 yaşında bir çocuğun cinsel saldırıya uğraması ile, Türkiye’de çocuk istismarı vakalarının artışı yeniden gündeme taşınmış oldu.

Hem bireysel ruh sağlığı hem de toplumsal etkileri açısından çocuk istismarını Psikiyatrist Gülperi Putgül Köybaşı ile konuştuk...

'İÇİNDE YAŞADIĞIMIZ TRAVMALARDAN HİÇBİRİMİZ MUAF DEĞİLİZ'

Özellikle kadınlar ve çocuklara yönelmiş olan cinsel saldırı ve şiddet olayları ardından son dönemde oldukça hızlı gelişen toplumsal tepkilerle başlamak istiyoruz. Sosyal medya aracılığıyla kamuoyu oluşturulması ve gelişen kişisel adalet arayışlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu tespit, üzücü ama aynı zamanda umut verici bir süreci tarif ediyor bana göre. İnsanların hukuk sistemine güveninin sarsıldığı ve hatta hiç olmadığı toplumsal bir yapıdan söz ediyoruz. Devlet tarafından bakımı, eğitimi, sağlığı, geleceği korunma altına alınması gereken çocukların ve kadınların katledildiği, cinsel saldırıya uğradığı ve faillerin bir türlü ortaya çıkmadığı bir dönemi yaşıyoruz. Tekrar eden benzer olaylar ve hayal kırıklıkları, kişileri kendi adaletlerinin peşine düşürüyor doğal olarak. Toplumun önemli bir kesimi de var olan haksızlıklara karşı biriken öfke ve çaresizlik duyguları nedeniyle hızlıca ortak oluyor mağdur yakınlarının direnişine. Tüm can sıkıcı yönlerine rağmen toplumu hak ve adalet arayışı için birleştirmesi ve bu sayede aslında biraz da iyileştiriyor olması açısından çok değerli bu çıkışlar. İçinde yaşadığımız toplumda yaşanan travmalardan, kayıplardan ve adaletsizliklerden hiçbirimiz muaf değiliz. Her birimiz kendi yaralarımızı da sarıyoruz direnerek.

Bu sürecin kendisi de bir yandan travmatik değil mi mağdurlar ya da yakınları için?

Elbette. Örneğin kamuoyunda büyük yankı uyandıran Şule Çet ve Rabia Naz’ın ölümü ardından yaşananlarla baş etmek yakınları için çok zor. Kayıplarının yasını yaşama hakları elinden alınıyor bu insanların. Anne babalar her gün çocuklarının ölümüne dair ayrıntılarla boğuşuyor. Suçluların tespiti, adaletin yerini bulması sadece hukuki açıdan değil, kişilerin ve toplumun ruh sağlığı açısından da zorunludur.

İşin bir diğer boyutu ise son yaşanan çocuk istismarı olayında da gördüğümüz, belki iyi niyetli ama kesinlikle yanlış olan sosyal medya paylaşımları. Mağdura ait fotoğrafların teşhir edilmesi, adli tıp raporunun ayrıntılarının paylaşılması da birer sınır ihlalidir. Aynı zamanda kişi ve yakınlarına travmanın tekrar yaşatılması anlamına gelir.

CİNSEL SALDIRI, İSTİSMAR, PEDOFİLİ: BU KAVRAMLAR NE ANLAMA GELİYOR?

Çocuk istismarı kavramını biraz açabilir misiniz? Cinsel saldırı, istismar, pedofili gibi kavramlar sıklıkla birbirinin yerine kullanılıyor...

DSÖ’ne göre; çocuğun sağlığını, fiziksel ve psikososyal gelişimini olumsuz etkileyen bir yetişkin, toplum ya da devlet tarafından bilerek ya da bilmeyerek yapılan tüm davranışlara çocuk istismarı denir. Çocuğun her türlü ticari çıkar için kullanılması da buna dahil. Fizyolojik, psikolojik ve cinsel istismar olarak sınıflandırılıyor. Fiziksel istismar çocuğa hangi nedenle olursa olsun fiziksel şiddet uygulamaktır. Duygusal istismar ise çocuğun bakım veren yetişkinler tarafından tekrarlayan biçimde aşağılanması, küçük düşürülmesi ya da duygusal ihtiyaçlarına karşılık verilmemesi olarak tanımlanıyor. Cinsel istismar çocuğa dokunma, sürtünme, ilişkiye girme gibi fiziksel temas içeren eylemlerle olabildiği gibi, sözel taciz ya da çocuğu seyretme, pornografi ya da yayınlara konu etme yoluyla da olabilir.

Pedofili ise cinsel sapkınlıklar (parafililer) başlığı altında yer alan cinsel bir bozukluk olarak değerlendirilir. En az 16 yaşını doldurmuş bir kişinin, sürekli ya da tekrarlayıcı bir biçimde çocuklarla cinsel ilişkiye girmesi ya da böyle fanteziler kurarak uyarılması olarak tanımlanır.

Pedofilik kişi ile cinsel tacizcinin ayırt edilmesi gerekir. Pedofilik kişi erişkin cinsel eşe ulaşma olasılığı olsa da çocukları seçer. Cinsel tacizciler ise bir erişkin yokluğunda ya da dürtülerinin kontrolünü ortadan kaldıran bir durumda ve daha kolay olduğu için çocuklara yönelirler.

Psikiyatrist Gülperi Putgül Köybaşı

'ÇOCUĞA YÖNELİK CİNSEL İSTİSMAR KLİNİK BİR TANI DEĞİL, SUÇTUR'

Toplumda çocuğa cinsel istismar uygulayanların pedofilik olduğu düşüncesi oldukça yaygın. Bu da bir anlamda istismarın hastalık olarak değerlendirilmesi riskini barındırıyor.

Kesinlikle. Burada altını çizerek söylenmesi gereken şey şudur: Çocuğun cinsel istismarı bir klinik tanı değil, suçtur. Pedofili, hastalık olarak tanımlanmakla birlikte, eşlik eden ek psikiyatrik bozuklukların olması gibi nedenlerden dolayı vaka özelinde değerlendirilse de, sıklıkla cezai ehliyeti tam olarak kabul edilir. Yani kişi işlediği suçun ve sonuçlarının farkındadır. Kaldı ki toplumdaki çocuğa yönelik cinsel istismar vakalarının çoğunluğu pedofili değildir. Toplumun içinde sıradan yaşamlarını sürdüren, sıklıkla heteroseksüel erkeklerdir. Çocuk istismarcılarını “hasta” kılıfına sokmak ve marjinalleştirmek, istismarı meşrulaştırmaya hizmet eder. Çocuk istismarını ortaya çıkaran gerçek nedenleri gizler.

Nedir o gerçekler?

Yayınlanan raporlara göre Türkiye’de son 10 yılda çocuğun cinsel istismarı 700 kat arttı. 2014’ten 2016’ya çocuğa yönelmiş cinsel suç artışı yüzde 33. 2019’un ilk 3 ayında 483 çocuk cinsel istismara uğramış.

Çocukluk çağı cinsel istismarının çoğunluğu kız çocuklarına yöneliyor. Kız çocuklarının adet görmeye başladığı andan itibaren cinsel nesneye dönüştürülmesi, kız çocuklarına biçilen toplumsal roller, kadını aşağılayan dini öğretiler ya da yetkili ağızlardan çıkan söylemler de istismara kapı aralıyor. Çocuk yaşta evlilikler, çocuk istismarıdır. Buna izin veren tüm uygulamalar, istismara hizmet eder.

İstismarcının mahkeme sürecindeki iyi hali nedeniyle ceza indirimi alması, özellikle daha büyük yaştaki çocuk mağdurların tutumlarının sorgulanması gibi örnekler çokça yaşanıyor. DSÖ’ne göre 18 yaşın altındaki her birey çocuk kabul edilir. Ancak toplumsal algıda da yasalar nezdinde de bu bilimsel gerçek kabul görmüyor.

Paralel biçimde kadınlara yönelik şiddet ve cinsel saldırı suçları da her geçen gün artıyor. Şiddet toplumun genelinde kanıksanmış bir biçimde yaşanıyor. Güçlü olan güçsüz olanı kolaylıkla eziyor ve bunun hesabının kimse tarafından sorulamayacağına olan güvenle yapıyor bunu. Önlem alması, koruması ve suçluları cezalandırması beklenen mekanizmalar çalışmıyor. Hal böyle olunca toplumun en zayıf halkaları doğal olarak en çok etkilenenler oluyor. Cinsel istismarda çocukların tercih ediliyor olmasının en önemli nedeni, çocuğun kendini savunamayacak halde olmasıdır. Çocuk korkar, sesini çıkarmaz, çabuk inanır, kandırılır. Bu gerçek, kimilerinin elinde bir silaha dönüşüyor ve maalesef o silahın ateşlenmesini beslemeye devam eden bir toplumsal düzen işliyor.

NE YAPMALI?

Çocuklara neler oluyor peki bu süreçte? Çocukları nasıl koruyacağız bu karanlıktan?

Cinsel saldırıya uğramış bir çocuğun güven duygusu derinden sarsılacaktır. Yaşam eskisi gibi eğlenceli, coşkulu olmayacaktır. Bir şey olmuş ve tüm büyü bozulmuştur. Kendisine olan sevgisi, saygısı yerle bir olur. Çocuklar doğaları gereği benmerkezcidir ve olan bitenden hızlıca kendilerini sorumlu tutarlar. Utanma ve suçluluk duyguları yoğun olacaktır bu dönemde. O nedenle çocuğun suçu olduğuna dair en ufak bir imadan, sorgulayıcı bir konuşma biçiminden kaçınmak gerekir. Çocuk çok küçük yaşlardan itibaren, ne yaşarsa yaşasın güvendiği bir büyüğüne anlatabileceğini öğrenmelidir. Tekrar eden istismarlarda çocuğun sıklıkla suçlanma korkusuyla yaşadıklarını kimseye anlatmadığı biliniyor.

Doğduğu andan itibaren, çocuğun bedenine ve sınırlarına saygı gösterilmesi önemlidir. Toplumumuzca yaygın olan sıkıştırmak, öpmeye, kucaklamaya zorlamak gibi davranışlar çocuğun ileride istemediği davranışlara “hayır” demesini de güçleştirir.

Son olarak, bireysel önlemlerin ve eğitimin bir yere kadar koruyucu olma şansına sahip olduğunu söylemeliyim. Çocukların güven içinde yaşayabildiği bir toplumu var edebilmek zorundayız. Şiddetin, sömürünün, bilim düşmanlığının içinde büyümemeli çocuklar. Tüm bu karanlık tabloya rağmen yapacak çok şey var, sanıyorum biz büyüklere düşen temel sorumluluk da bu olmalı.