Tacizciyi kim yendi: Hollywood yıldızları mı domates işçileri mi?

Domates çiftliklerinden yükselen bir ses, cinsel istismara dönük 'bol yıldızlı' kampanyalardan daha iddialı olamaz mı? Ses getiren sosyal medya kampanyalarında altı çizilen 'mağdur' vurgusunun yanında, domates işçisi kadınların 'başardık' diyen neşesi, bir umut ve iddiaya işaret ediyor...

Geçtiğimiz günlerde Columbia’daki bir halk sağlığı kürsüsünde görev yapan Jennifer S. Hirsch, New York eyaletinin Albany şehrinde çiftlik çalışanı Juana ile bir mülakat gerçekleştirdi.  Mülakat sırasında genç kadının gözleri yaşarıyor ve patronunun ona kısa sayılmayacak bir dönem boyunca “yaptığı şeyleri” anlatıyordu. İşini kaybetmekten korktuğu için uzun süre hiçbir şey söylemedi. Anlaşıldığı üzere bu hikaye bir film stüdyosu ya da otel suitinde yaşanmadı.

Juana bir çiftlikte çalışıyor ve o sırada eyaletteki tarım işçilerinin hakları için bir senatorün ofisinde bulunuyordu. ABD’de H2A vizesiyle çalışan genç kadın, sınırlı bir süre içinde belirli bir patrona bağlı olarak aynı çiftlikte çalışmaya mecbur bırakılmış, bu sıkışmışlığın içinde aynı zamanda taciz de edilmişti.

Juana'nın hikayesi, ABD basınından tüm dünyaya sıçrayan ve cinsel istismar hakkındaki güncel isyanın gözünden kaçan bir ayrıntı niteliğindeydi. Bir tarım arazisinde çalışan bu kadın, işçi sınıfının bir mensubuydu ve çığlığını ancak sınıfıyla birlikte yükseltebilecek gibi görünüyordu.

TARIM ARAZİLERİNDE CİNSEL SALDIRI YÜZDE 80’E ULAŞIYOR

Mülakatı gerçekleştiren Jennifer S. Hirsch, kadınlara dönük saldırıların ifşasının “mavi yakalılar”dan kaçırıldığını, elleriyle çalışan bu insanların görmezden gelindiğini öne sürüyor, gazeteciliğin yalnızca sahnedeki parlak yaşamların öyküsünü anlatmaktan ibaret olmadığını söylüyordu.

Örneğin tarım alanlarında çalışan kadınlar onlarca yıldır cinsel saldırıyla karşılaşıyor bu gerçek ise nadiren haber oluyordu.

Oysa Hirsch’in işaret ettiği gibi yalnız mavi yakalılara özgü de değil, sermaye birikim sürecine dair karar almayan ancak birikime kaynak olan milyonlarca kadın, verili üretim ilişkilerinin ortasında, türlü şekillerde istismar ediliyordu.

ABD’de Güney Yoksulluk Hukuk Merkezi tarafından yayımlanan bir rapora göre, çiftliklerde çalışan işçi kadınların yüzde 80'i cinsel tacize maruz kalıyor. Salinas çiftliğinde çalışan bir kadın, iş arkadaşlarının bölgeyi “külot alanı” olarak nitelediğini çünkü pek çok kadının orada denetçiler tarafından tecavüze uğradığını söylüyor.

FLORİDALI BİR MÜCADELE ÖYKÜSÜ: DOMATES İŞÇİLERİ

Ancak bu kaosun içinde bir yerde, kadınlar nefes alacakları bir alan yaratmanın tek yolunun, birlikte hareket etmekten geçtiğini gördü. Florida’da domates çiftliklerinde çalışan bir grup işçi kadın ve erkek, kurdukları dayanışma örgütü ile yüz yüze eğitimler yapıp tedarikçileri bir dizi anlaşmaya ve hukuki yükümlülüklere zorlayarak, ihlalleri adım adım takip ederek cinsel şiddeti neredeyse tamamen ortadan kaldırmayı başardı. 

Hirsch, “Hollywood, Wall Street veya Silikon Vadisi'nde bu problemi aşmak imkansız olarak nitelenirken, domates işçileri bunu nasıl etkili bir şekilde çözebilir?” diye şaşkınlıkla soruyor. Üstelik ne Delmarva yarımadasındaki tavuk çiftliklerinde çalışan kadınların bir New York Times muhabirinin dikkatini çekebildiği, ne de yazları eğlence parklarında 16 saat çalışan kadınlar hakkında Washington Post’ta bir köşe yazısına yer verilebildiği görülmüşken…

Elbette bahsi geçen zafer, çok sınırlı bir alanda, bir eyaletin yalnızca bir bölgesindeki domates çiftliklerinde kazanıldı. Ancak bol yıldızlı ödül törenleri, ses getiren sosyal medya kampanyalarında durmadan altı çizilen çaresizlik anlatısının yanında, işçilerin “başardık” vurgusu bir gerçeğe ve iddiaya neden işaret etmesin?

ÇARESİZLİK ÖYKÜCÜLÜĞÜ KADINLARI GÜÇSÜZLEŞTİRİYOR

Kadınlara dönük istismarın, şiddet biçimlerinin yalnız haberleştirilme biçiminde değil, bu alandaki sistematik saldırganlığın sebepleri üzerine düşünme yönteminde de bir sorun sezilmiyor mu? Milyon dolarları, renkli hayatları olan, yaşamı boyunca bir kez dahi sonraki öğünde ne yiyeceğini düşünmeyen bir Hollywood yıldızı bile, çaresiz gözükmeyi seçip, “mecbur bırakıldık” mesajı vermiyor mu?

Bir yanıyla evet, burada bu haliyle bir çaresizlik var ve parçası olmaktan kaygı duyulmayan sömürü ağının ürettiği bir sonuç olarak nitelenebilir.

Diğer tarafta ise buna “dönüştürülmek zorunda ve dönüşebileceği kavranmış” bir sorun deme iradesi neden durmasın? 

Domates tarlalarında onlarca saat çalışan ama birbirini yüz yüze gören, ikna eden, eğitimler düzenleyen kadınlar, bu dönüşümün zorunluluğunu kavrayan bir umuda işaret etmiyor mu?

DOMATES TARLASINDAN YÜKSELEN TARAFLI ÇIĞLIK

ABD’li Cumhuriyetçi kanat siyasetçi Roy Moore’un çok sayıda kadın tarafından cinsel saldırıyla suçlanmasının ardından, ülkenin tartışma platformlarında tacizin ne bir “partizanlık” yaklaşımıyla ele alınabileceği ne de bir sınıf meselesi olduğu üzerine topluca el sıkışılmıştı.

Aynı şekilde, tartışmanın uyumlu bir parçası olan feminizmin doğasından sızan öğreti de bunu öğütlüyordu. Şirketlerin yönetim kurullarındaki ve “büyük” siyasetteki kadınların konumuna dönük göz kamaştıran sayısal saplantılar, eşitliğin domates tarlasındaki işçiyi göremeyen miyop bir kavrayışla tarifi, bu öğütlerle hiç de çelişmiyordu.

Oysa maddi hayatın üretim tarzı, bu ilişki biçimine neresinden tutunduğunuz (bir film yıldızı, ofiste sıkışmış bir yazılımcı ya da bir domates işçisi) toplumsal yaşamı, o yaşamdan seken sorunları nasıl karşıladığınızı belirleyen temel değil mi?

Nihayetinde, tarladaki işini kaybetmesi, ertesi öğününü yitirmek anlamına gelen bir kadın, Altın Küre kürsüsünde yaptığı “kadın dostu” konuşmasıyla dakikalarca alkışlanan Oprah Winfrey’e pek de benzemiyor. Meşhur erkekler hakkında yükselen öfke, bir gıda deposundaki kadını patrondan korumuyor, patron da bu ihtimali aklına dahi getirmiyor, en ufak bir korku duymuyor.

Antropolog Hirsch, “elit” ortamlarda kadınlara dönük cinsel taciz konularının ele alınmasına “önemsiz” demiyor ancak işçi sınıfına mensup kadınların yaşadıklarına bu “ele alış biçimlerinin” etkisi olmayacağını vurguluyor. 

Kimilerinin iddia ettiği gibi renkli farkındalıklar, “akmasa da damlar” yaklaşımı, emekçi sınıflar için bir kurtuluş tarif etmiyor. Tersinden de söylenebilir, damlalar emekçi kadınlara yetmiyor. 

"Tarafsız" toplumsal bilim olmadığı gibi , “tarafsız” toplumsal çığlık da yok. 

Neyse ki insanlığın kendi önüne yalnızca çözebileceği sorunları koyduğunu, bu sorunların yalnızca onları çözüme bağlayacak maddi koşulların mevcut olduğu/geliştiği yerlerde ortaya çıktığını bilenler var.

Neyse ki bir domates tarlasının ortasından, taraflı bir çığlık ve irade yükselebiliyor.