Nişasta bazlı şeker lobisi iktidarda!

Uzmanlar uyarıyor, gıda mühendisleri itiraz ediyor, şeker fabrikası emekçileri istemiyor, fabrikaların bulunduğu yerleşimlerdeki halk 'satılmasın' diyor, hekimler nişasta bazlı şekerin kanser saçtığını vurguluyor... Hatta AKP'nin Sağlık Bakanlığı bile nişasta bazlı şekerin tehlikelerini rapor haline getiriyor... Tüm bunlara rağmen AKP özelleştirme sürecini inatla sürdürüyor... İşte…

Haber Merkezi

Uzmanlar uyarıyor, gıda mühendisleri itiraz ediyor, şeker fabrikası emekçileri istemiyor, fabrikaların bulunduğu yerleşimlerdeki halk "satılmasın" diyor, hekimler nişasta bazlı şekerin kanser saçtığını vurguluyor... Hatta AKP'nin Sağlık Bakanlığı bile nişasta bazlı şekerin tehlikelerini rapor haline getiriyor...

Tüm bunlara rağmen AKP halkın sağlığını hiçe sayarak, itirazları kulak ardı ederek şeker fabrikalarının özelleştirme sürecini inatla sürdürüyor...

İşte nişasta bazlı şekerin insan sağlığında yarattığı tahribat... 

NİŞASTA BAZLI ŞEKER KOTASI 2013'TE YÜZDE 10'DAN 15'E YÜKSELTİLDİ

Gıda Mühendisleri Odası İzmir şube yönetim kurulu başkanı İbrahim Uğur Toprak, nişasta bazlı şekerin insan sağlığını tahrip ettiğini, kolon ve meme kanserleri başta olmak üzere çeşitli kanser risklerini artırdığını belirterek, "Nişasta bazlı şeker sadece sağlığımızı tehlikeye atmayıp aynı zamanda ekonomimize de çok ağır zararlar vermektedir" dedi. 

Nişasta bazlı şeker tüketiminin AB’de ve dünyada düşerken Türkiye’de yükseldiğini vurgulayan İbrahim Uğur Toprak, "Türkiye’de kişi başına nişasta bazlı şeker tüketimi 6 kilo iken, AB’de bu miktar 1 kilo civarında. 2013 yılındaki yasa tasarısı ile Türkiye'deki nişasta bazlı şeker kotası yüzde 10’dan yüzde 15’e çıkarıldı. AB ülkelerinde kota oranı yüzde 4 civarındadır" diye konuştu. 

ABD'li şeker tekeli Cargill'in kotasının son yıllarda artırıldığını vurgulayan Toprak, "Kotalı nişasta bazlı şeker üretiminin yüzde 90’ını elinde bulunduran Amerikan şirketi Cargill’in kotası son yıllarda aşırı bir şekilde artırıldı. Bu kota artışından dolayı devletin elindeki şeker fabrikaları büyük zarar görürken, ülke ekonomisine de büyük zarar vermiştir" dedi. 

NİŞASTA BAZLI ŞEKER LOBİSİ!

İbrahim Uğur Toprak sözlerini şöyle sürdürdü: 

Nişasta bazlı şeker, mısır nişastasının kimyasal işlemlerden geçirilmesiyle elde ediliyor ve genellikle sıvı olarak üretiliyor. Nişasta parçalanarak glukoza, ardından glukoz da fruktoza dönüştürülüyor. Yani mısırdan elde edilen nişasta bazlı şekerde yüksek oranda fruktoz yani meyve şekeri bulunuyor. Mısır şurubunun fiyatı, şeker pancarı şekerine göre ton başına 250-300 dolar daha ucuz ve sıvı olarak pazarlanabilmekte. Bu nedenlerle şekerlemeler, unlu mamuller, reçel, alkollü ve alkolsüz içecekler gibi gıda sanayinde yaygın olarak kullanılıyor. Nişasta bazlı şeker üretiminin yüzde 90'ı ABD'li Cargill'in elinde bulunuyor. 

 

Nişasta bazlı şeker lobisinin, sektörde kurulan mevcut sistemi bozma gayretleri ve kota dışı üretimleri, kaçak şeker, kimyasal tatlandırıcılar konularındaki girişimleri, Şeker Kurumu'nun kuruluşundan itibaren etkili bir şekilde sürmüştür. Beş yıllık görev süresi olan Şeker Kurulu, 29 Ağustos 2016 tarihinden bu yana atama yapılmadığı için çalışamaz durumdaydı. Şeker Kurulu'nun oluşturulmaması nedeniyle sektör denetimsiz kalmış, özellikle kotasız üretim yapmak isteyen nişasta bazlı şeker sektörü için beklentilerinin üzerinde uygun ortam oluşmuştu. Şeker Kurulu tarafından kullanılan yetkilerin Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'na geçmesi ile nişasta bazlı şeker lobisinin özellikle kota tahsisleri ve kota artırımı konusunda etkisi artacaktır. Nişasta bazlı şeker lobisi temsilcilerinin sevinçlerini gizleyemedikleri açıklamaları, bu konudaki endişeleri doğrular niteliktedir.

 

Şeker Kurumunun yetkilerinin Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'na geçmesiyle sektöre müdahaleler artacak, kotalarının tahsisi, izlenmesi ve denetimi, sorunlu hale gelecek, bunun sonucunda alınacak siyasi kararlar sektörde karmaşaya yol açacaktır. Denetimi yetersiz kota sistemi ise art niyetli ve kâr hırsıyla hareket eden firmalara haksız kazanç sağlama imkanları yaratacaktır.

 

Ülkemizin ve halkımızın menfaatleri yerine, baskı gruplarının talepleri ön plana çıkabilecektir. Pancar şekeri sektöründe üreticisi, çalışanı, yan ve alt sektörleriyle birlikte 10 milyon insanımız geçimini sağlamakta, ekonomiye ve istihdama ciddi katkılar verilmektedir. Sektörde otorite konumundaki Şeker Kurumu'nun kapatılması, sektörde yer alan üreticilerin karar mekanizmalarındaki temsilinin sona ermesine yol açtığı gibi muhtemel şeker kanunu değişiklikleri sektörü, iç ve dış müdahalelere açık konuma getirecek, baskılara maruz bırakacaktır. İnsan sağlığına ilişkin zararları bilinen nişasta bazlı şeker sektöründe sağlıklı denetim yapılamamasına bağlı olarak, bu grubun üretimi kısa sürede artacak ve pancar şekeri üretimi azalacak, çok sayıda çiftçimiz ve tarım alanlarımız üretim süreçlerinin dışında kalacaktır.

 

Türkiye 3 milyon ton şeker üretiminden vazgeçerken, yaklaşık 100 bin tarım işçisi de işini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalacaklar, diğer taraftan önemli bir yem hammaddesi olan pancar küspesi ve melas üretimindeki kayıp nedeniyle hayvancılık ağır bir darbe daha alacaktır.

 

Sonuç olarak; hem sağlığımız hem de ekonomimizi tehdit eden NBŞ kotasının AB sınırlarına çekilmesi ve şeker fabrikalarının satışından vazgeçilmesi gerekmektedir.

NİŞASTA BAZLI ŞEKERİN İNSANDA YARATTIĞI TAHRİBAT KORKUNÇ 

AKP'nin Sağlık Bakanlığı bile “Nişasta Bazlı Şekerlerin (NBŞ) Sağlığa Etkileri” hakkında bir bilim kurulu raporu yayımladı.

Raporda, “Son zamanlarda artan obezite ve kronik hastalıkların nedenlerini araştıran bilimsel çalışmalarda şeker metabolizması, özellikle de sofra şekeri ve nişasta bazlı şekerin yapısında bulunan fruktoz metabolizması üzerinde yoğunlaştığı gözlemlenmektedir. Sakkaroz ve nişasta bazlı şeker içeren besinlerin fazla tüketimi metabolik hastalıkların yanı sıra obezite ile ilişkili çeşitli kanser türlerinin (kolon kanseri, pankreas, karaciğer ve meme kanseri gibi) gelişimine de zemin hazırlamaktadır” denildi.

İŞTE SAĞLIĞIMIZI BÖYLE ETKİLİYOR

Raporda nişasta bazlı şekerin insan vücudunda yarattığı tahribat şöyle açıklandı: 

  • Son zamanlarda artan obezite ve kronik hastalıkların nedenlerini araştıran bilimsel çalışmalarda şeker metabolizması özellikle de sofra şekeri ve nişasta bazlı şekerin yapısında bulunan früktoz metabolizması üzerinde yoğunlaştığı gözlemlenmektedir. Metabolizmada glikoz uyarısı ile salgılanan insülin tokluk hormonu olan leptini uyarır ve açlık hormonu grelini ise baskılar. Bunun sonucunda tokluk merkezi uyarılarak yeme davranışı sonlanır. Fruktoz ise insülini çok az uyarmaktadır. Bu durumun fazla şeker tüketimini, insülin salgılanamamasını, tokluk hissi gelişmemesini ve yeme davranışı devam ettiği için obeziteyi tetiklediği ileri sürülmektedir.
  • Fruktozun karaciğer içindeki metabolizması da glukozdan farklıdır. Fruktozun yıkımı glikozdan daha hızlıdır ve hızla yağ asitlerine dönüşmektedir. Bu durumun sonucunda KC yağlanması, fibrosis ve siroz gelişebildiği yönünde çalışmalar bulunmaktadır. Fruktoz glikoza göre daha tatlıdır ve beyinde iştah artırıcı hedonik yolakları uyaran etkisi olduğu yönünde de çalışmalar bulunmaktadır. Fruktozlu ürünlerin tüketimi özellikle bebeklik ve çocukluk yaşlarında damak tadının şekerli ürünler doğrultusunda gelişmesini kolaylaştırmaktadır.

DAHA TATLI OLDUKLARI İÇİN…

  • Fruktozun barsak florası ve mikrobiyatası değişikliğine neden olduğu yönünde de çalışmalar bulunmaktadır. Fruktoz, glikozdan farklı olarak kanda ürik asit artışına da neden olmakta, gut hastalığını tetikleyebilmekte ya da var olanları şiddetlendirmektedir. Şekerli (sakkaroz ve NBŞ) besinlerin aşırı tüketilmesi sonucunda (yüksek fruktoz içeren – yüzde 55 ve üzeri-mısır şurupları daha tatlı oldukları için daha fazla tüketilebilmektedir) gereğinden çok yeme davranışı, insülin direnci gelişmesi ve obezite, diyabet, kalp damar hastalıkları ve eşlik eden hastalıklara yol açtığı yönünde çalışmalar bulunmaktadır.

KOLON KANSERİ, PANKREAS, KARACİĞER VE MEME KANSERİ…

  • Sakkaroz ve NBŞ içeren besinlerin fazla tüketimi metabolik hastalıkların yanı sıra obezite ile ilişkili çeşitli kanser türlerinin (kolon kanseri, pankreas, karaciğer ve meme kanseri gibi) gelişimine de zemin hazırlamaktadır. Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi (EFSA), yüksek şeker alımının ve yüksek şeker içeren gıdaların kullanımının vücut ağırlığının artışına etki edebileceğini vurgulamıştır. Avrupa Birliği tarafından sağlıklı beslenmenin teşvik edilmesi ve özellikle endüstrinin şeker azaltma yolunda reformülasyon yapması önerilmektedir.

OBEZİTE VE İLİŞKİLİ HASTALIKLAR

  • Obezite ve ilişkili hastalıklar tüm ülkelerde olduğu gibi ülkemiz için de giderek artan bir problemdir. Ülkemizde 15 yaş üzeri yetişkinlerde obezite sıklığı yüzde 32, fazla kilolu birey sıklığı yüzde 34,8 ve diyabet prevalansı yüzde 12,1 (STEPS 2017, ön sonuçlar) bulunmuştur. Çocukluk çağında obezite oranı 7-8 yaş grubunda yüzde 9,9, fazla kilolu çocuk oranı aynı yaş grubunda yüzde 14,6 iken, ortaokul çocuklarında obezite sıklığı yüzde 12,4'e ve fazla kilolu çocuk sıklığı yüzde 21'e yükselmektedir. Türkiye Beslenme Rehberi’nde ve DSÖ ile diğer uluslararası önerilerde; tüm serbest şekerlerden alınan enerjinin, günlük enerji (kalori) miktarının yüzde 10’unu geçmemesi ve bazı ülkelerde ise daha da azaltılması önerilmektedir.