Avukat Zühal Sirkecioğlu Dönmez, AKP'nin 'cinsel istismara cezasızlık' önergesini anlattı

Avukat Zühal Sirkecioğlu Dönmez, çok tartışılan ve çocuğa cinsel istismar suçlarında mağdurla evlenen failin cezasız kalışını sağlayacak olan, tepkiler üzerine şimdilik geri çekilen yasa önergesini, soL okurları için anlattı.

Çok tartışılan çocuğa cinsel istismar suçlarında mağdurla evlenen failin cezasız kalışını sağlayacak olan yasa önergesi  geri çekildi. Ancak AKP vazgeçmeyeceğini söylüyor.

Konunun savunma ayağının görüşlerini almak için, CHP Ankara Kadın Kolları önceki Başkanı, Avukat Zühal Sirkecioğlu Dönmez ile gerçekleştirdiğimiz söyleşiyi, soL okurları için sunuyoruz.

Önce suç kavramıyla başlayalım isterseniz. AKP, bu konudaki düzenlemeyi de kendilerinin getirdiğini söylüyor. AKP’den önce durum ne idi, AKP ne getirmişti?

Temel yasaların başında yer alan Türk Ceza Kanunu’nda çeyrek asrı geçen değişiklik çalışmaları, kadın erkek eşitliği ve çocukların bedensel ve cinsel haklarının yasal olarak korunmasını içeren 30’un üzerinde değişiklikle oldukça uzun ve yoğun bir hazırlanma sürecinin ardından 1 Haziran 2005 yılında yürürlüğe girdi. Ancak bu sonucun alınmasında kadın hareketinin 2002-2004 yılları arasında yürüttüğü “kadın bakış açısından TCK Kampanyası”nın yadsınamaz rolü oldu.

2002 yılındaki Medeni Kanun değişikliğinin hemen ardından Kadının İnsan Haklarında Yeni Çözümler Derneğinin koordinasyonunda Türkiye’nin her bölgesinden sivil toplum kuruluşu temsilcileri, hukukçular ve akademisyenlerin yer aldığı Türk Ceza Kanunu Reformu Çalışma Grubu oluşturuldu. Yaklaşık bir yıl boyunca yürürlükte olan TCK′yı ve hazırlanan yeni tasarıyı inceleyen çalışma grubu, geliştirdiği somut talepleri formüle ederek bir rapor açıkladı.  Basın, STK ve siyasi figürlerle paylaşılan raporun ardından, 2003 yılı başında TCK reformunda kadın erkek eşitliğinin sağlanması amacıyla geniş çaplı bir ulusal kampanya başlatıldı. Kampanya kapsamında oluşturulan ve Türkiye’nin her yerinden 30 örgütün katıldığı TCK Kadın Platformu 2 yıl boyunca ulusal ve yerel düzeyde savunuculuk ve lobicilik faaliyetlerini sürdürdü, bastıkları kitapçıkları geniş kitlelere ulaştırdı. Düzenledikleri çeşitli toplantılar ve basın konferanslarının yanı sıra milletvekilleri ile yapılan bireysel görüşmelerle lobicilik faaliyetlerini sürdürdü. TCK Alt Komisyonu ve Adalet Komisyonu çalışmalarını yakından izleyen Platform, çalışma grubu tarafından belirlenen talepleri paylaştı ve kampanyanın yaygınlaşmasını sağlamak üzere medya mensupları ile sürekli temasta kalarak Platformun faaliyetleri konusunda bilgilendirilme yaptı. Kampanya, TBMM’ye yönelik faks ve telefon girişimleri ile desteklendi. Bunların yanı sıra kampanya süresince Türkiye’nin farklı illerinde geniş katılımlı yürüyüşler düzenlendi. 2014 yılındaki değişiklikler de bu çabaların ürünüdür.

Kadın örgütlerinin çok kapsamlı bir şekilde yürüttüğü kampanyada temel talep kadının insan haklarını, bedensel ve cinsel hak ile özgürlüklerini güvenceye alabilmek için, ceza kanununun felsefe ve prensiplerinin bütünsel bir yaklaşımla değiştirilmesi olmuştur. Nitekim bu talepler yeni yasada karşılık bulmuş şiddet, aile içi şiddet ve cinsel suçların kapsamını genişleten ve bu fiiller için öngörülen cezaları ağırlaştıran hükümler getirmiştir. Bunun yanı sıra mağdurun kadın olduğu şiddet eylemlerine yönelik olarak önceki TCK’ da olmayan yepyeni hükümler de getirilmiştir.

AKP döneminde gerçekleşen bu düzenlemelerin arkasında her şeyden önce tüm kadın örgütlerinin yoğun ve sistemli çabası söz konusudur. Bu gün gündemimizi işgal eden teklifi yakından ilgilendiren düzenlemeler de o dönemde elde edinilen kazanımlardandır. 

Ancak burada temel sorun değişikliğin kimin zamanında yapıldığı değil, yapılmasındaki maksattır. Son gelişmeler göstermektedir ki kadın örgütlerinin savunuculuğunu yaptığı tüm bu düzenlemelerin siyasi iktidar tarafından bir politik duruş ve kararlılık, insan hakkı perspektifi doğrultusunda değil, siyasi konjonktür doğrultusunda yapılmış olmasıdır. Biz bu sonuca sık sık söylendiği gibi sübjektif değerlendirmemiz sonucu değil, iktidarın tecavüzü cinsellik olarak ele alan girişimleri ve uygulamalarında görüyoruz. Sistemde zaten var olan ve mücadele edilmeyen daha doğru ifade ile edilme niyeti dahi gösterilmeyen, var olan cinsiyetçi engellemelere verdiği açık siyasi destekle…

Kamuoyunda çok tartışılan teklif ne getiriyordu?

438 sıra sayılı Kanun Tasarısı, ki bu tasarı 10 kadar kanunda bazı değişiklikler getiriyor ve muhalefet de yargı ile ilgili teknik düzenlemeler içeren bu tasarının kanunlaşması için destek veriyor, kısa sürede çıksın isteniyor. Tam bitirecekken gece 23.00 sıralarında tasarının Geçici 1.maddesine bir fıkra eklenmesi öneriliyor. Önerge aynen şöyle: 

 “Cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir neden olmaksızın 16/11/2016 tarihine kadar işlenen cinsel istismar suçunda, mağdurla failin evlenmesi durumunda, Ceza Muhakemesi Kanununun 231 inci maddesindeki koşullara bakılmaksızın hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, hüküm verilmiş ise cezanın infazının ertelenmesine karar verilir. Zamanaşımı süresi içinde evliliğin, failin kusuruyla sona ermesi halinde fail hakkındaki hüküm açıklanır veya cezanın infazına devam olunur. Bu fıkra uyarınca fail hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına veya cezanın infazının ertelenmesine karar verilmesi durumunda, suça azmettiren veya işlenişine yardım edenler hakkında kamu davasının düşmesine veya infazının ortadan kaldırılmasına karar verilir" 

Yani kısaca mağdur tecavüzcüsüyle evlenirse faile ceza verilmez diyor. 

Öncelikle şu hususun altını çizmek gerekir; cebir, tehdit, hile ve iradeyi etkileyen başka bir neden olmaksızın 12-15 yaş grubu arasında bir çocuğa çocuğun rızasıyla cinsel istismarda bulunulabileceğinin kabulü mümkün değildir.  Bu yaş grubunda bir çocuğun cinsel istismarında  “cebir ve tehdit” olmadığı kabul edilse dahi “hile ve başka bir neden” kesinlikle mevcut olacaktır. Zira çocuk bilinçli olarak, kendi özgür iradesiyle cinsel ilişkiye girecek bilinç ve donanımda değil. Önergedeki bu düzenleme, çocuğu bir yetişkin gibi düşünmekte, bu nedenle cinsel istismarda rızası olabileceğinin kabulü ile sorumluluğun bir kısmını çocuğa yükleyerek istismarcının mutlak ve tek başına sorumluluğunu hafifletmeye çalışmakta.

“Çocuklarının, babalarının ya da eşlerinin tecavüzcü diye anılmasından rahatsız olan masum insanları koruma ve daha çok genç yaşta kaçan aşıkların birlikteliklerini ve bu birliktelik içinde doğan çocukların durumlarını resmileştirerek hukuki güvenceye kavuşturacak insani bir çözüm getirme” kisvesi altında pazarlanan önerge bu amaca hizmet edecek bir nitelikte olmayıp, İslam hukukunda kız çocuğu için 10-12 olarak kabul edilen evlenme yaşını gündelik hayatta da meşrulaştırmaya çalışma amacı güdüyor. Bu önerge, çocuğa yönelik ve zorlamayla olsa bile erkek cinselliğini hoş görmek, bu suç teşkil eden  ve asla kabul edilemez fiil sonrası mağdur, mağdur yakınları ve tüm toplum adına doğan zararların devlet tarafından yapılması gereken birçok düzenleme ile telafi edilmesi gerekirken, faturayı mağdur kadına, çocuğa ve bunların yakınlarına çıkararak, laik Medeni Hukuk’ta dini bir yoruma kapı aralamak için gündeme getirilmiştir.

Ayrıca her ne kadar düzenleme 16/11/2016 tarihine kadar işlenen cinsel istismar suçları ile ilgili bir kereye mahsus bir “af” gibi yapılsa da ülkemizde cinsel istismar suçlarının özellikle son yıllarda devasa boyutlara vardığı dikkate alındığında, bu tür cesaretlendirici bir düzenleme ile bu tür suçlarda daha da artış olabileceği, cinsel istismarcıların bir gün affedilebilecekleri umuduyla cezai yaptırımdan korkmayarak daha da rahat suç işleyebilecekleri olgusu ve bu durumun tüm topluma vereceği zararlar da cabası…

Amaç henüz çocuk yaşta birbirlerini sevip evlenme yaşı öncesi kaçarak birlikte olan ve bu birliktelikten çocuk sahibi olan çiftleri bir kereye mahsus evlilik güvencesine kavuşturmak olsaydı, kapsam açık ve net olarak belirtilir, yaş sınırı, olayın niteliği ve benzeri şekilde yasanın uygulanmayacağı durumlar ortaya konur,  12 yaşındaki çocuğa tecavüz eden 60-70 yaşındaki tecavüzcüyü bile çocuk 16 yaşına gelince evlenmek kaydıyla serbest bırakabilecek nitelikte bir düzenleme yapılmak istenmezdi.

Kaldı ki fiilin mağdurunun 15-18 yaş grubunda çocuk olması halinde suç; “Reşit Olmayanla Cinsel İlişki” olup şikayete tabidir. Yani bu yaşlar arasında, -bizce yanlış bir düzenleme olmasına rağmen- mağdurun rızası halinde bir ceza zaten söz konusu değildir. 12-15 yaş grubunda olan çocuğun ya da ailesinin “rızası” halinde, suçun failini cezadan kurtaran bir tekliftir. Yani 12 yaşında bir çocuğa cinsel istismarda bulunan fail, çocuk 16 yaşına geldiğinde çocuğu ya da ailesini bir şekilde evliliğe ikna edip ceza almaktan kurtulacak ve cezadan kurtulmak için evlendiği bu çocuğa bir ömür boyunca yasal “eş” olacaktır! Çocuğun cinsel istismarda rızası olduğu nasıl kabul edilemezse, böyle bir evlilikte de rızası olduğu kabul edilemez. Toplumun, ailenin baskılarıyla ve cinsel istismarcının cezadan kurtulmak ve serbest kalmak için devreye sokabileceği maddi teşviklerle çocuğun rızasının bir kez daha devre dışı kalacağı ve çocuğun rızası varmış gibi gösterilerek zoraki bir evliliğe mecbur edileceği açıkça ortadadır.

Teklifin bu haliyle yasalaşması ya da esnetilerek yasalaşması söz konusu olursa, mağdurların haklarını mahkemelerde savunurken, avukatlar hangi sıkıntılarla karşılaşacak?

Mağdurun hakkı yasayla ortadan kalktığından savunulacak bir hak da kalmayacak. Avukatın bir işi olmayacak yani…

Hukuku toplumsal ilişkilerden soyutlamak olanaksız… Böyle bir yasanın çıkarılmasında kimlerin nasıl çıkarı olacak, gerici kesim neden ısrarcı? 

Gerici, tutucu, laikliğe düşman, kadını eşya olarak gören anlayışın toplumsal gerçeklik olarak gösterilmesi, halkı kandırmaktır. Toplum istediği için diye bir şey olamaz, bu çok ilkel bir düşünce. Toplumsal yaşamın her yönüyle sağlıklı sürdürülebilmesinin koşulları belli: Laik ve bilimsel eğitim. Ne yazık ki eğitimde çok gerilere düşüldü. Toplumun büyük bir kesiminin talep ettiği evrensel ilkeler görmezden geliniyor. Bazen düşünüyorum, bu kadar güçlü, her istediğini yapabilen bir iktidar iyi şeyler yapsa cennete döner her yer. Ama işte mutlak iktidar sahipleri hiçbir zaman iyi düşünce sahibi olmuyorlar. Olsalar iktidar olamazlar zaten.

AKP’nin vazgeçmeyeceği anlaşılıyor. Bugüne kadar yapılan mücadele yeterli mi sizce? AKP ısrar ederse başka hangi mücadele yöntemleri uygulanabilir?

Kamuoyunun baskısıyla geri çekildi önerge. MHP ile bir noktada anlaşma olabilir. Önerge revize edilerek getirilir, çünkü MHP sınırları daha belirgin bir aftan yana. Bir şekilde evlenmiş, çocukları olmuş aileler için bir affa karşı çıkacağını sanmıyorum.

Bitirirken ne söylemek istersiniz?

Kimsenin mağdur yerine karar verme hakkı olmadığını, hürriyeti tehdit de içerdiği için cezaların daha da ağırlaştırılması gerektiğini, HSYK’da dava yükünü azaltmak için yapılması gerekenler konulu toplantılarda da bu teklifin daha önce getirildiğini, siyasi iktidarın asıl yaptığı düzenlemelerin arkasında olarak uygulamadaki isteksizlikleri gidermek üzere çalışması gerektiğini, kadının erkeğe karşı işlediği suçlar ağır biçimde cezalandırılırken, erkeğin kadına  karşı işlediklerinin cezasız kaldığını ya da en hafif biçimde cezalandırıldığını, önergeyi savunanların kısacık da olsa bir çocuğun tacize uğramasının ne demek olabileceğini düşünmelerini eklemek isterim.