Abbasağa Forumu moderatörü Necmi Sağlar: 'Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak'

'AKP yüzde 50 söylemini ileride yapacağı yolsuzluklara zemin oluşturmak üzere gündeme getiriyor. Aslında gerçekte olmayan bir durum ama insanların aklında yer etsin diye tekrar ediyor. İnsanlar zulme karşı birleşti. Uzun soluklu bir mücadele olacak.'

Gamze Erbil/soL
Abbasağa forumu moderatörü Necmi Sağlar, 16 Haziran günü Beşiktaş’tan Taksim’e giden eylem kolunda ön saflarda yer almış. O günkü eylemi 1-1 kapattık, diye anlatıyor. Ertesi gün Beşiktaş Heykel’de bir araya gelen direnişçiler Abbasağa Parkı’nda bir buluşma gerçekleştiriyor. Burada konuşmalar yapılırken bir ara çıkan gürültüyü “arkadaşı dinler misiniz, bitirsin, sonra da siz konuşursunuz” diye müdahale ederek durduran Necmi Sağlar, birden kendisini fiilen forumu yönetirken buluyor. Sonra Çarşı grubundan bir abinin geldiğini ve kendisine “sen bunu devam ettir” dediğini anlatıyor. Bir sonraki gün artık 5 bin kişilik bir forumu yönetiyor Necmi Sağlar. Yine Çarşı’dan bir abi, “lütfen moderatör arkadaş ve konuşmacı dışında kimse ayakta kalmasın” ve “sadece moderatörün vereceği direktifler doğrultusunda konuşursak, daha düzenli, daha sistematik bir şekilde söz hakkı alıp daha çabuk kararlar alma bağlamında yol almış oluruz” diyor. Böylece artık Sağlar’ın “ataması” gerçekleşiyor.

Forumda, alkış yok, yuhlama yok, bunun yerine eller kullanılarak yapılan işaretlerle anlaşma sağlanıyor. İşaretlerin tribünden çıktığını belirten Necmi, “Bu dil iyi oldu, ayrıca Abbasağa sakinlerinin huzurunun kaçmaması için gürültü kirliliği yaratmamak için güzel bir uygulama oldu” diyor.

Forumda isteyen herkes, istediği her şeyi söyleyebiliyor. Yıllardır üzerinde gevezelik edilen “demokrasi”nin halkın direnişinden nasıl kendiliğinden çıktığını konuşuyoruz. Forumların olumlu yanını “Gördüğüm en iyi şeylerden biri orada her ideolojiden, her partiden hatta apolitik insanların bile düşüncelerini gelip özgürce ifade etmeleri. Bazen çok sert öneriler ve konuşmalar olmasına rağmen dinleyen insanların bunları inanılmaz bir olgunlukla dinlemeleri, saygı duymaları da yaşandı. Yani Meclis’te bile bunu göremezsiniz. Adamlar ana avrat küfrediyor” diye değerlendiriyor Sağlar.

Forumda alınan kararların arkasında durulması gerekliliğinden ve yapılacak çok iş olduğundan bahseden Necmi Sağlar, şunları söylüyor: “En ciddi siyasi deneyimimiz yerel seçimler olacak sekiz ay sonra. Uzun bir süre araya kış girecek, sonbahar girecek. O zaman insanların çalışma hevesleri, gönüllülük refleksleri ne kadar duracak, ne kadar ortaya çıkacak, onu da deneyimleyeceğiz. Bu da bence insanların hayat ve bilinçle ilgili deneyimleri olacak, kopanlar olacak. O zaman daha farklı kesimlere uğraşmak için yeni yollar belirlemek gerekiyor.”

Başbakan şiddeti ölçüsüz kullandırdı ve sonra da ülkeyi cepheleştirecek adımlar attı. 15-16 Haziran’da yapılan mitingler bu mesajı içeriyordu. Ülke, AKP ve karşısındakiler şeklinde bölünmek istendi. Bunu nasıl değerlendirmek lazım, bundan sonra nereye gider Türkiye?
İnsanların kafasında “benim yüzde 50 kitlem var” diye bir şey oluşturmaya çalıştı. Aslında gerçek olmayan bir durumu insanların kafasında yaratmak istedi. Çünkü ileride bunu hileyle, gayrimeşru şartlarla sağlayacak ve o zaman insanların kafasında “zaten bunların yüzde 50’si vardı” diye yer edecek. Özellikle o yapacağı gayrimeşru müdahaleleri meşrulaştırma zeminini hazırlıyor yüzde 50 diyerek. İkincisi bizim inisiyatifimiz, halk diyelim. Zaten insanlar gerçekleri görmeye başladı, evrensel değerlerde birleşti. Şunu gördüler, AKP’nin dinle, Allah’la hiçbir alakasının olmadığı, sadece amaçlarının “ülkeyi nasıl sömürebilirim, nasıl cebimi doldurabilirim” olduğunu, o gerçeği gördü. Zulüm ediyor, sokaktan geçen bir insana, işine giden bir insanı alıp sürüklemeye başladı insanlar, hiçbir şey yokken. İnsanlar zulüm karşısında ortak bir direnç göstermeyi öğrendi. İnsanlık onuru. Yani ben insanım o polis gelip beni dövüyor. Bu bilinçaltında birleştiler. İnsanlar, “yeter, bu zulme bir son verilmesi gerek” dedi. Zaten orantısız güç karşısında böyle olması kaçınılmaz. Bir şeyi çok üstelerseniz “ha demek ki var bir şeyler” diye düşünür insan. Orantısız güç kullanma, doğal refleksi açığa çıkardı: “Yahu bu adam bu kadar dövüyor, bu insanlar da durmuyor, demek ki bir şey var.” Suçlu insan geri çekilir bilirsiniz, çünkü yanlış yaptığını biliyor. Ama suçlu değilse, durur. Devlet geri adım atmıyor, halk da geri atmıyor. Apolitik insanların da bugün “ben politikleşmeye çalışıyorum” diyerek durduğu yer burası. Zulme karşı özgür iradenin kendiliğinden ortaya çıkması. İnsanlar bu bağlamda birleşti, bu başlık altında toplandı. Şu an nereye gidiyor derseniz, Türkiye’nin ve dünyanın demokratikleşme süreci başladı. Şu an dünyanın bütün kanalları, TV’leri bu direnişi veriyorsa. İnsanlar şunu diyorlar “üç ağaç için insanlar bunu yapıyorsa” demek ki insanlar direnişe geçtiğinde halkın gücünü herkes gördü. Ne bir devlet ne de herhangi bir güç bunu durdurabilir. Zaten normalde olması gerekende bu, devlet halk içindir. Ama sosyalist veya komünist, toplumlarına gerekli hakları veren devletler dışında dünyada hiçbir zaman devlet halkçı olmamıştır. İnsanlar bunu gördü. Şu an dünyada, devrim demeyeyim ama değişim ateşi yakılmış durumda. Bazı zamanlarda bu ateş biraz sönme noktasına gelecek ama durmayacak. Değişimin evreleri de olacak. İnsanlar zaman zaman geri çekilebilir ama o değişim fikri akıllarda artık, geri dönüş yok.

Buradan geri dönüş, geriye düşüş olmayacak yani?…
Uzun bir süreç, bu on yılı bulabilir. Ama kesinlikle değişim olacak. Muhtarlardan belediye meclislerine, belediye meclislerinden meclise kadar, halkı temsil eden insanlar o meclislerde yerlerini alacaklar. Ama bizim şu anda yürüttüğümüz mücadelenin uzun soluklu bir mücadele olduğunu bilerek hareket etmeliyiz.
Kopmalar olacak, herkesin aynı dirayeti gösteremeyeceğini bilmeliyiz. Ama insanların kafasında şu var artık: Bir şey olursa ben meydana inerim. Çünkü deneyimledi, meydana indi. Gaz bombasını yedi, öldürülen insanlarımız oldu. Uzuvlarını, gözlerini kaybeden insanımız oldu. Mizah ve sloganlar o anda insanların yaratıcılığını etkiliyor... Biber gazı sıkıyor, “sık bakalım, sık bakalım, biber gazı sık bakalım, kaskını çıkar, copunu bırak, delikanlı kim bakalım”. Bu bir iki günde böyle bir inisiyatif ortaya çıkarabiliyorsa, on yılda ortaya çıkacak gelişimi siz düşünün.

Peki ya AKP “cephesi”, Tayyip Erdoğan yandaşları? Nasıl yaklaşmak lazım? Direnişçiler ve karşı olanlar mı diyeceğiz?
Karşı taraf diye bir şey yok. Bizim şu anki oluşumda karşı taraf yok, herkes var. Birleştirici olmak zorundayız. O insanların gerçek anlamda, özgür iradelerini nasıl ortaya çıkarabiliriz, öyle bakmak lazım. Ondan sonra seçimlerini kendisi yapsın, gerçekten AKP’yi istiyorsa, eyvallah. Yani aklı özgürse bunu yaptığı sırada, ben saygı duyarım. Düşünsenize, karanlık bir odaya atıyorsunuz ve bir yerlere dokunmalarını istiyorsunuz. Adam bir şey görmüyor ki, dokunuyor, nereye dokunduğunu da bilmiyor. Sonra tanımlamasını istiyorsunuz, dokunduğun ne diye ya da siz söylüyorsunuz. Çünkü o adam onu görmüyor. O insanlar en azından o karanlık odadaki ışığı biraz açabilirsek, insanların dokunduğu yeri anlamaları açısından özgür iradeyi açığa çıkarmış olacağız, bundan sonra gerçekten neye karar vermeleri gerektiğini kendileri o özgür iradeleriyle erişecekler. O zaman zıtlaşma olmayınca ve sadece özgür iradeleriyle AKP’ye oy verenler ortaya çıkacak.
Ama bu durumda o insanların gerçekten bilinçlendirilmesi gerekiyor, özgür iradelerinin ortaya çıkarılması gerekiyor. Bu bağlamda bize görev, inisiyatif almak düşüyor. Eğitimcilerimiz, sosyologlarımız… Bunun da çalışmasını yavaş yavaş yapacağız. İnsanların bu hale gelmesi 12 yılda oldu, tekrardan geri dönmeleri de aynı süre içinde olabilir.


‘Çarşı ruhunu taşıyorsanız Çarşılısınız demektir’

Eylemler sırasında Çarşı’nın engellenemez yükselişi yaşandı. İnsanlar Çarşı’da ne buldu, neye güvendi?
Çarşı zaten popülerdi kurulduğu günden itibaren toplumsal olaylara inanılmaz bir müdahale etme hissiyatı ve inisiyatifi vardı. Toplumda yolunda gitmeyen olayları, ötekileştirme, zulüm gibi konuları, evrensel değerleri işleyen bir taraftar grubu. Burada da olan şey aynı. Gezi Parkı’nda meydana gelen zulüm, haksızlık, orantısız güç Çarşı zaten buna sessiz kalamazdı. Zaten o ruhun ortaya çıkışı buradandı. Binlerce insanı sokağa döküp yürüyor, orada bir inisiyatif oldu. Beşiktaşlısı, Fenerbahçelisi yürüyor, Türkiye’nin her yerinden insanlar Çarşı’ya inanılmaz bir sempati duymaya başladı. Taraftar grupları birleşti. Bu da Çarşı’nın “ünlenmesi” değil ama daha fazla inisiyatif alıp ortaya çıkması. Birleştirici olduğu için aslında. Sonra mücadele varsa sonuna kadar mücadele anlayışı, cesareti. Kepçenin ele geçirilmesi, TOMA olayı… Bunları ve mizahını Çarşı’nın akıllı taraftarları geliştirdi. Bu gibi olaylar, Çarşı’nın ünlenmesini sağladı. Çarşı gerillaları gibi bir şey ortaya çıktı. Şöyle bir inisiyatif vardı mesela. Çarşı’nın megafonla yaptığı bir çağrı: “Dağılmak için beş dakikanız var.” Polise diyor bunu. Mizah, orada ortaya koyduğu direniş ruhu, o direnç ve o cesaret. İnsanların yüreğinde ve akıllarında yer etti. İnsanlara cesur olmayı aşıladı.

Mizah önemli bir yer tutuyordu direnişte.
Evet, mizah gerilim için iyi oluyor, gerilimi alıyor. Ben de zaten eğlenmeyi çok severim, ciddi olmayı sevmem. İnsanlar espri yapmaya devam ediyor. Bundan sonra başım belaya girdiğinde polisi değil, Çarşı’yı arayacağım diyor. Eskiden Polis İmdat vardı, şimdi İmdaaat Polis oldu diyorlar. Dün Taksim’de bir eylem vardı, mükemmel. Pasif bir direniş görülüyor. Ethem Sarısülük’ün katili kim, dendiği anda, vatandaşlar orada aynayı polisin yüzüne tuttular.

“Çarşılı olmak” ve bu sürecin sonunda Çarşılı olarak çıkmak ne hissettiriyor?
İnanılmaz bir duygu. Şu anda ben Çarşı’nın elemanıyım. Aslında Çarşı’da birilerinin birileri tarafından kabul edilme gibi bir durumu söz konusu değil aslında. Çarşı ruhunu taşıyorsanız ve onun gereklerini yerine getiriyorsanız Çarşılısınız. Tabii ki, her yerde olduğu gibi geçmiş bir kadro vardır ve inisiyatif belirleme açısından, işte şu toplumsal olayda şu tavrı sergileriz diyen karar alma organları vardır. Bazen ben de olması taraftarıyım, çünkü en güçlü ordunun bile komutanı vardır.


Dünyaya sosyal adalet lazım

Şu an dünyanın yaşadığı en büyük buhran, orta sınıfın yok olmaya başlaması, safların keskinleşmesi, fakir tam fakir, zengin tam zengin. Sosyal adaletin bittiği bir dönem, inanılmaz bir uçurum var. Buna isyan ediyor insanlar, bu da değişecek. Güzel bir laf var: Fakirlerin fakir olmasının sebebi, onları doyuramadığımızdan değil, zenginleri doyuramadığımızdan. Zenginler doymuyor, 10 tane arabası var, bir tane araba alsana, niye on tane kullanıyorsun? Ondan sonra sosyal düzensizlik çıkacak tabii ortaya. Uygulamasının nasıl olacağını söyleyeyim, çok basit. Bunu insanlara anlattığında anlıyorlar. Bolşeviklerin yaptığı. Adam bir Mercedes yapmak yerine 10 tane LADA Samara yaptı. LADA Samara, Sovyetler Birliği’nin arabasıdır. Herkes bindi, bir kişi bineceğine on kişi bindi arabaya. Ötekileştirme yok, herkes eşit haklara sahip. O zaman birbirilerinin malına, namusuna göz dikme yok. Çünkü onun da arabası var, benim de var. Bu sosyal adalet. “Sekiz saat çalışmamız gerekiyor arkadaşlar.’”Ben çalışıyorum, o da çalışıyor. Fazla çalışan mesaisini aynı alıyor. İşte bu sosyal adalet.