'Boşluğu Sol Cephe dolduracak'

15 Kasım'da 24 aydının çağrısının ardından binlerce katılımcının desteğini alan Sol Cephe, yarın Ankara'da yapılacak toplantıyla bir sonraki evreye taşınıyor. İlk çağrıcılardan Ali Rıza Aydın'la 15 Aralık toplantısını ve Sol Cephe'nin yoluna nasıl devam edeceğini konuştuk.

RÖPORTAJ: ALPER BİRDAL

Siz Sol Cephe çağrısını yapan ilk isimlerden birisiniz. Çarşamba günü de, çağrıya karşılık verenleri 15 Aralık'ta Ankara'da bir kuruluş toplantısı yapmaya davet ettiniz. Sizce Sol Cephe'yi kurmak için yeterli ön birikim oluştu mu? 15 Aralık'tan sonra artık “Sol Cephe kuruldu” diyebilecek miyiz?

Türkiye’ye önemli bir eşik atlatan Haziran Direnişi’nden bu yana hem direnişe katılan halk, hem çeşitli örgütler hem de Türkiye’nin geleceğinden kuşku duyanlar, arayış ve somut adımlar konusunda kafa yormaya, çözüm önerileri geliştirmeye devam ettiler. Yani merkez ve yandaş medyanın “bitti” ya da “bu kadardı” gibi soğutmalarının tersine Direniş’in ana unsurları mücadeleyi bitirmedi, düşünce üretmeye devam etti. Bu düşünceler çeşitli platformlarda, toplantılarda zenginleşti. 15 Kasım'da benim de aralarında bulunduğum 24 kişi, düşünce üretimini somuta çevirmek için “Bize Bir Sol Cephe Gerek” başlıklı çağrıyı yaptı.

Talebini net tanımlayan çağrı, kısa sürede olumlu yankı buldu. İlk etapta 2 bine yakın katılımcı imzacılar arasına katıldı. Bunlardan bir bölümü, özellikle kamuoyunda tanınanlar yayımlandı. Daha sonra katılımcı sayısının hızla artmasıyla, artık bir merkezde katılımcı toplamak yerine tüm ülkeyi kapsayan, yerelden başlayarak oluşan bir birlikteliğe geçmek kaçınılmaz hale geldi. Biz, ilk çağrıcılar bu yönde düşüncelerimizi şemalaştırmıştık. Ancak katılımın niceliksel artışı ve hızı kuruluş toplantısını da çağırmış oldu. İşçiler, emekçiler, sendikacılar, bilim insanları, akademisyenler, kültür ve sanat insanları, yazarlar, gazeteciler, hekimler ve diğer sağlıkçılar, hukukçular, avukatlar, eğitimciler, mühendis ve mimarlar, çeşitli partilerden siyasetçiler, iktisatçılar, işletmeciler, maliyeciler, çeşitli meslek gruplarından emekli kamu görevlileri, dernek, vakıf, meslek örgütü temsilcileri ilgilerini ve heyecanlarını sürdürüyorlar. Kimileri imzacı olmak istiyor, kimileri fiilen çalışmayı bekliyor. İlgiyle izleyenler var. Kimi milletvekilleri bizimle bağlantı halinde… İzmir Milletvekili Oğuz Oyan ilk imzacılar arasında… Böyle bir tabloda artık beklemenin de imzacıları çoğaltmanın da anlamı kalmadı. Zaten amaç da bu değildi, somut çalışmaydı.

Kaldı ki, zaten bir cephede buluşmak ve üretmek ne kanaat önderleri ve aydınlar ile ne de yukarıdan aşağıya toplama ile yapılabileceğinden, bir kuruluş toplantısıyla adımları devam ettirmek kaçınılmazdı. 15 Aralık kuruluş toplantısı, “Sol Cephe kuruldu” denilmesine yol açar ama tam anlamıyla bir kuruluşu tanımlamaz. Tam anlamıyla kuruluş, il ve/veya ilçe temelinde yerelliklerde örgütlenen, temsilcilerini aşağıdan yukarı belirleyen, Sol Cephe yerel meclislerinin seçtiği temsilcilerden oluşan Sol Cephe Türkiye Meclisi’nin oluşumuyla bir halk hareketi olarak tamamlanacaktır. İlk adım ne kadar önemliyse, yürüyüşü devam ettirmek de o kadar önemlidir. İlk çağrı, ilk adım idi. Çağrıcıların çoğalmasıyla birlikte, kuruluş toplantısını yapmak da yürüyüşün devamı…

"Haziran Direnişi'ni ileriye taşımak gerekiyor"

Toplantının gündemleri arasında “Türkiye'nin siyasi gidişatı ve Sol Cephe'nin rolü” konusunda da bir tartışma başlığı var. Sol Cephe Türkiye siyasetinde nasıl bir boşluğu doldurabilir?

Çağrıda da net olarak belirtildiği gibi, Türkiye bir kabus ve kriz yaşıyor, diktatörlüğü yaşıyor. Emperyalist boyunduruk, kölece sömürü ve dinci karanlık elbirliği içinde halkın üzerine basıyor, eziyor. Bu baskıya karşı çıkanlara şiddet uyguluyor. AKP iktidarı tüm bunların bileşeni… Sermaye, rahat mı rahat… Bir yandan mezhepsel ve etnik karşıtlıklar körüklenirken diğer yandan “her şey sermayeye” rotasında yola devam ediliyor. Sorunların, Kürt, Alevi, kadın, genç, emekçi, yoksul köylü gibi başlıklar altında çözümü, bu çok yönlü sömürü ve gericilik düzeninin içinde saptırılıyor. Bu piyasacı ve gerici blok, sözde demokrasiyi, devleti, hukuku ve yargıyı kullanarak, şişirilmiş ama özü olmayan paketler/açılımlar sunarak halkı oyalıyor. Asıl olarak da sınıf temelli siyaseti unutturuyor. Kim olursa olsun, hangi siyaset olursa olsun AKP gitsin söylemi, parlamentodaki sol görünümlü siyaseti sağa oturtuyor. Bu siyaset Meclis dışını da etkiliyor. “Sol”da ise örgütsel dağınıklığın somut tahlilini yapamayacak derecede bir üretim parçalanmışlığı var. Haziran Direnişi ile dirilen birliktelik siyasal boşluk içinde erime yolunda. Öyle ki, kapitalist, emperyalist, neoliberal ve gerici yönetim tarzı ve bununla yoğrulmuş siyaseti seçeneksiz gösterenler rahatladıkça rahatlıyor.

Bu görünüş, aslında siyasal boşluğun, “sol”a gerçek anlamını ve işlevini yükleyememenin dışavurumu… Örgütlü ya da örgütsüz kendisini sol, sosyalist, komünist olarak nitelendirenler, bu kapitalist/emperyalist ve gerici düzenin seçeneksiz olmadığını, bu düzen karşısında çaresiz kalınamayacağını halka ya anlatamıyor ya da düzenin çanak antenleri ve kalemleri karşısında sesini duyuramıyor. Haziran Direnişi’nde dirileni, geriye değil ileriye taşımak gerekiyor. Ortak hedefe kilitlenmek, “sol”un ana ilkesi etrafında, sınıf temelli siyaset için el ele, beyin beyine vermek gerekiyor. Piyasanın ve gericiliğin yerine toplumculuğu ve aydınlanmayı yerleştirmek gerekiyor. Farklı örgütlerde ve farklı üretimlerle sınıf temelli siyasetin zenginleşmesi tabii ki yok sayılamaz. Ancak sömürgen ve gerici blok karşısında, dağınık ve parçalanmış düşünce ve eylem üretimini güçlü enerjiye çevirmek gerekiyor sınıfsal mücadele enerjisine…

Sol Cephe, çeşitli siyasal hareketler, partiler, örgütler içinde, Haziran Direnişi’ndeki büyük halk hareketini kucaklayacak bir birliktelik ve kenetlenmedir. Ezilmişliği kader olmaktan kurtaracak, ezenle uzlaşma yollarını arayanlara, kafası karışık olanlara gerçek mücadele çağrısı yapacak bir güç birlikteliğidir. Siyasal boşluk, ancak böyle bir bütünsel enerjiyle ortadan kaldırılabilir.

Yerel Meclisler kurulacak

15 Aralık toplantısı için “İlkeler ve Yöntem” üzerine de bir gündem maddesi önermiştiniz. İlk çağrıcıların bu konuda bir ön çalışması var mı?

Evet, ilk çağrıcılar, Sol Cephe ilkelerini ve Çalışma Yöntemini bir taslak halinde çalıştılar. Bu taslak, başta Ankara ve İstanbul olmak üzere farklı kentlerde ilk imzacıların da katıldığı toplantılarla olgunlaştı. 15 Aralık'ta üzerine görüşme yapılarak kabul edilecek. Böylece aşağıdan yukarıya olgunlaşarak kabul edilen ilkeler ve çalışma yöntemi, uygulanmak üzere kurucu yönetim kuruluna rehber olacak. Yukarıda da belirttiğim gibi, asıl Sol Cephe kuruluşu Sol Cephe yerel meclisleri ve Türkiye Meclisi ile tamamlanacak. Bu ilkeler ve Çalışma Yöntemi, genel maddeler içeriyor. Oysa Sol Cephe’nin asıl faaliyeti, Türkiye’nin, Türkiye insanının, ekonomiden siyasete, sosyalden yerleşmeye, eşitsizliğe, adaletsizliğe, özgürlük ihlaline, kadına, Kürt sorununa, Alevi sorununa kadar ne varsa onlar üzerine sınıfsal bakışla yürünerek sürdürülecek. Haziran Direnişi’nde ortaya çıkan, Hükümetin istifası, daha genel ve geniş olarak da sömürü ve baskı düzeninin, gerici düzenin ortadan kaldırılması, sınıfsız ve sömürüsüz bir toplum hedefine kilitlenilecek.

'Sol Cephe bir ittifak projesi değil'

Siyasi alanda birçok dengenin bozulduğunu görüyoruz bugün. Çeşitli kesimlerin farklı ittifaklar kurabileceği yönünde değerlendirmeler yapılıyor. Sol Cephe de böyle bir ittifak arayışının ürünü mü?

Sol Cephe, sınıfsal mücadele birlikteliğidir. Çeşitli kesimler ya da örgütler arası ittifak değildir. Belli bir konuya kilitlenmiş ya da geçicilik taşıyan ittifaklar kalıcı olmayacağı gibi, mücadele gücünü bütünsel olarak toplayamaz. Sınıf mücadelesinin artık geçerliliğini yitirdiği savının sürekli pompalandığı, hatta bu pompalamaya örtülü ya da açık sosyal demokrat partilerin de katıldığı ortamda ittifaklar, ancak küçük kıpırdanmalar olabilir. İttifaklar, örgütsel ya da münferit konulu, geçici ortaklıklardır. Toplumsal ortaklık kavramını “bireyci” görüşe hapsetmemek gerekir. Bu anlayış, örgütlenmeye izin verir ama mücadeleyi, hatta örgütlenmeyi parçalar. Sonunda da ya parçaladığı örgütleri ele geçirir ya da hedeflerini küçülterek saptırır, direnişi kırar. Lenin’in “insanseverlik” ile ilgili uyarısı bu nedenle önemlidir, anlamlıdır.

Burjuvazinin hem sosyal demokratlara ve soldaki çeşitli partilere hem de başta sendikalar olmak üzere farklı örgütlenmelere el atması, emekçiler dahil herkesin sorununu biz çözeriz demesi, neoliberal dünyada sürpriz değildir. Sonuçta, sınıfsal mücadele köreltilmektedir. Devletle bütünleşmiş kapitalizm, sınıfsal uzlaşmayı dayatmakta, ancak uzlaşmayı kendi çıkarında tutmaktadır. İstenilen, siyasetten uzaklaştırılmış halk, siyasetten uzaklaştırılmış örgütler ve dar alan mücadelesine hapsedilmiş emekçilerdir. Mezhepsel ve etnik karşıtlıklar da aynı amaca hizmet etmekte, sorunların çözümü sadece ve sadece egemen sınıfın keyfine bırakılmaktadır. Böylesine çürümüş ve yozlaşmış bir ortamda, her ne kadar farklı amaçlarla kurulmuş farklı örgütlenmeler bulunsa da, “yekpare bir bütünlük içinde” birleşmeyle, buluşmayla, mücadeleyle ancak hedefe ulaşılabilir, başarı kazanılabilir.

Sol Cephe, bir ittifak arayışında olmadığını örgütlere, partilere çağrı yapmayarak da göstermiştir. Bugün Türkiye’de kurulu olan 78 partinin dörtte birinin “sol” içine yerleşmesi, hatta sosyal demokrat partilerle bu dağılımın üçte bire çıkarılabilecek olması bile, bir ittifak arayışı yerine, en temel hedefe, sınıfsal mücadele hedefine kilitlenmeyi, bu hedef için birlikte üretmeyi, Haziran Direnişi’nin izlerini taşıyacak yürekli insanları buluşturmayı zorunlu kılmaktadır. Parti, sendika, dernek, vakıf, meslek kuruluşu, yayın ya da platform, ne olursa olsun, kendisine “sol” diyen hangi örgütlenme sınıfsal mücadelede buluşmayı reddedebilir ki. Teorideki farklı yorumlar, solun, aydınlanmanın, emeğin temel değerlerini değiştirmez. Farklılıklar zenginleştirir ama sınıf temelli siyaseti reddetmez.

'Seçenek gerici uzlaşmalarda aranmamalı'

Henüz bunu sormak için erken belki ama Sol Cephe'nin seçimlere ilişkin hedefleri olacak mı?

Sol Cephe’nin kuruluşunun yerel seçimlerin öncesine rastlamasının özel bir nedeni yok. Sol Cephe, bir seçim işbirliği değil. Sürekli, kalıcı… Ancak, seçimlerde amacına uygun bir hedefin olacağı da kuşkusuz. Hele hele Haziran Direnişi gibi bir toplumsal dirilişin ardından, hükümetin istifası talebinin ardından seçim hedefi olmaması düşünülemez. Buradaki temel ilke, her ne kadar kuruluş toplantısında netleşecek olsa da açık… Bir, AKP diktatörlüğünün yıkılması iki, seçeneğin yine piyasacı/gerici uzlaşmalarda aranmaması… Diğer deyişle tüm Türkiye’de ilerici, aydın, gerçek demokrat, “sol” ilkeleri benimseyen, devrimci, Haziran Direnişi’nin yürekliliğini taşıyan, sosyalist, komünist adayların desteklenmesi… Yani, kime ne için karşı olunduğu söylenirken, yerine konacak olanın bilinmesi…

Haziran Direnişi’nde, “insan insana örgütlenme” vardı. Baskıya, zulme, sömürüye, gericiliğe karşı, işbirlikçi sermaye diktatörlüğüne karşı direnme nasıl meşru bir hak ise, aynı blok karşısında birlikte düşünme, üretme ve eylem de meşru bir haktır. Bu birlikteliğin ana iskeleti ise sınıf temellidir. Sol Cephe, Haziran’da adı “direniş” olan kenetlenmenin, sınıfsal mücadeledeki adıdır. Türkiye tarihindeki ilerici devrimci atılımların buluşmasıdır. Direnen halkın kucaklanmasının, “halkın örgütlenmesi”nin adıdır.