90. yılda komünistler konuştu

Türkiye Komünist Partisi’nin Abdi İpekçi’de düzenlenen heyecan verici 90. yıl etkinliğinde yapılan konuşmalarda, ülkenin komünist hareketinin dünü ve geleceğine dair önemli tespilerde bulunuldu.

TKP’nin 27 Kasım’da İstanbul Abdi İpekçi Spor Salonu’nda düzenlenen 90. yıl etkinliğinde yapılan konuşmaların satır başları şöyle:

Aleka Papariga (Yunanistan Komünist Partisi Genel Sekreteri)

* Yunanistan ve Türkiye halkları, Yunan ve Türkiyeli komünistler arasındaki bağları daha da güçlü kılan çok önemli bir siyasi olay üzerinde durmak istiyorum. Yunan sermaye sınıfının Türk topraklarını fethetmek üzere giriştiği Küçük Asya savaşından söz ediyorum. Partimiz kurulduğu 1918 yılından itibaren sermaye sınıfının “Büyük Düşünce”sine karşı açık bir tavır almıştır.

* Büyük Britanya, Yunan halkını özgürleştirmek ve o dönemde dile getirmekten hoşlandıkları ifadeyle “Yunan topraklarını geri almak” üzere Yunan burjuvazisinden Küçük Asya saldırısını başlatmasını talep etti.

* Genç Yunanistan Komünist Partisi bu stratejiyi en başından itibaren saldırgan, emperyalist ve maceracı bir strateji olarak lanetledi. Bu duruşumuzu bazı özgün savlar üzerinden de savunduk. En başta İzmir’deki Yunan nüfus çoğunluğu teşkil etmiyordu dolayısıyla bu bir kendi kaderini tayin hakkı meselesi sayılamazdı. Biz sınırların değiştirilmesine karşıyız. Dolayısıyla emperyalist işgale de karşı çıktık. Bu tavrımızı halka anlattık ve sınırlı bir etkisi olan genç partimiz yıkıcı sonuçları olan bu saldırıyı durdurmak için elinden geleni yaptı.

* Komünist partisi bu tavrı nedeniyle zulme uğradı. Beklendiği gibi bize hain dediler Yunanistan’ın genişlemesine karşı olduğumuzu, Yunan halkının özgürleşmesini istemediğimizi, Yunan toprağı olduğu iddia edilen yerlerin Yunanistan’la birleştirilmesine karşı çıktığımızı söylediler. Bunları korkunç işkenceler izledi, ancak biz hiçbirine boyun eğmedik. Daha sonra sopanın komünistlere boyun eğdiremeyeceğini görerek havucu devreye soktular. Hatta o dönemde hükümet, felaketin boyutlarını gördükten sonra kendi sorumluluğunu üzerinden atabilmek için komünistlere işbirliği teklif etmekten ve onları hükümete katılmaya çağırmaktan bile çekinmedi. Söylemeye gerek yok, bu teklifi reddettik. Hem sopaya hem de havuca karşı geldik.

* 40-50 yıl sonra Yunanistan ve Türkiye’de komünist hareketin tarihi yazılırken 1990’lardan bugüne kadar geçen sürecin özellikle önemli bir tarihsel dönem olarak kaydedileceğinden kuşkum yok. Çünkü bu dönem yeniden toparlanma ve yenilgi koşullarında karşı saldırıya geçme dönemidir bu dönem Avrupa’nın şu ya da bu ülkesine sosyalizmin hangi hızda geleceğini tayin edecektir.

Mehmet Kuzulugil (TKP Merkez Komite üyesi)

* Emperyalizmin 20. yüzyıl planları içinde Türkiye Cumhuriyeti'nin yeri olmadığını, 1917 Ekim Devrimi'nin yarattığı koşullarda, emperyalizmin kabul etmeye zorlandığı bir emri vaki olduğunu söylüyoruz.

* Burada kastettiğimiz, Ekim Devrimi'nin, Sovyet sosyalizminin etkisi altında kurulmuş bir burjuva cumhuriyet değildir. Tersine Cumhuriyet'in kurucuları belki de kendi varlıklarını borçlu oldukları bu dış faktör karşısında hiç bir zaman dostça bir duruş sergilememişlerdir. 1930'ların İtalyan faşizmi ile Sovyet sosyalizminden eşit ölçüde etkilendikleri kısa bir dönem dışında, cumhuriyet kadrolarının belki de en başından beri sosyalizme ve sosyalist düşünceye bir “fantezi” olarak baktıklarını, “ne ileri git asıl ne geride kal basıl” sözünün tüm bir cumhuriyet dönemine damgasını vurduğunu söyleyebiliriz.

* Türkiye Cumhuriyeti emperyalizme bir kez kendini kabul ettirdikten sonra çok kısa bir süre içinde emperyalizmin bölgesel operasyonlarında rol almaya başlamıştır.

* Kapitalist Türkiye'nin, onun devlet aygıtının emperyalizme sunduğu hizmetin bir ödenen bedeli bir de maliyeti olmuştur. Bedel Polonya'da yazıhaneler açan, Moskova'da mafya ile ortak iş çeviren, İstanbul'da çek senet tahsilatıyla fabrika sahibi olan Türk faşistlerine emperyalizm tarafından ayni olarak ödenmiştir. Maliyeti ise en başta Türk halkı ödemiştir.

* Türkiyeli komünistlerin enternasyonalist görevleri başka ülkelerdekinden çok daha ağırdır. Türkiye komünistlerin enternasyonalist görevleri hiç bir yerde olmadığı kadar kendi olağan mücadelelerinin bir parçasıdır. Görevimiz iktidarı almaktır. Görevimiz sosyalizmdir.

Aydemir Güler (TKP Merkez Komite üyesi)

* Son yıllarda Türkiye solu bir hesaplaşmaya sahne oldu. Şu anda pratikte AKP'nin duacısı konumunda, adı sol, kendi gerici-emperyalist cepheye kapağı atmış bir kanat var bir de TKP'nin ısrarla üstünde durduğu yurtseverlik ve ilericilik tanımlarına dayanan bir sosyalist sol var.

* Dünyanın bütün işçilerinin eninde sonunda aynı çıkarlara sahip olmaları gibi, komünistler de enternasyonalisttir. Ancak komünistler ne zaman nerede yaşadıklarına çok önem veren enternasyonalistlerdir. Belirli bir ülkenin komünistlerinin dünyanın diğer emekçi halklarına yapabilecekleri en önemli katkı, devrimden başka ne olabilir? Gelecek ufku sınırsız ve sınıfsız olan mücadelemiz, kendi ülkemizden yola koyulur.

* Biz, Türkiyeli komünistler, bir siyasi parti olduğumuz günden beri anti-emperyalistiz, gericiliğin karşısındayız.

* Ancak biz önce gericiliğe, ondan sonra kapitalizme karşı değiliz. Biz önce emperyalizme ondan sonra içerdeki sermaye egemenliğine karşı çıkmıyoruz. Gericilik, emperyalizm ve sermaye egemenliği bir bütündür.

* Solun ilk hamle denemesi bize bu bütünlüklü yaklaşımı miras bıraktı. 1919'da, 1920'de Anadolu'da esen bolşevizm rüzgarına Türkiye Komünist Fırkası böyle uzandı. O zamanlar ne yazık ki çok gençtik, deneyimsizdik. Bugünkü hesaplaşmada bizim safımız sağlamdır. Arkamızda doksan yıllık bir nesnellik var. Biz o doksan yılın içinde otuz yıldır gelişen bir damarız. Artık deneyimsiz değiliz.

* Bağımsızlık ve ilericilik mücadelesinin sayfalarını, ufku kapitalizmden öteye açılmayan burjuva devrimcileri açtılar. Bu açılış onların onurudur. Ancak kuralın istisnası yok. Bağımsızlık ve ilericilik mücadelesinin sayfalarını açanlar, ufuklarını sosyalizme genişletemediklerinde bu sayfaların giderek erimesine neden olurlar. Hem kapitalizmden hem bağımsızlıktan yana olmak, hem kapitalizmden ötesini düşünmemek hem de dinci gericiliğe yolu kapalı tutmak... olmuyor. Türkiye'de kapitalist bir cumhuriyet kalıcı olamazdı. Kapitalizm cumhuriyeti boğmak zorundaydı. Bugün AKP eliyle hayata geçen budur.

* Türkiye'de bundan sonra yeniden bağımsızlık olacaksa, bundan sonra dinci gericiliğe kapılar bir kere daha kapatılabilecekse, bu olsa olsa sosyalizmle gerçekleşir. Yani biz, cumhuriyetin tasfiyesinden sosyalizmin zorunluluğunu, acilliğini çıkartıyoruz.

* Doksan yıl önce yeni doğan komünizm, yükselen cumhuriyetçilere, samimiyseniz cepheleşelim diye seslenmişti. Doksan yıl sonra bugün olgun bir komünizm, cumhuriyetin çökertilmesini sineye çekmeyen, saf değiştirmeyen herkese elini uzatıyor.

Yıldız Gök (TKP üyesi)

* Ben Tekel direnişinin mimarlarındanım. Ben bir Tekel işçisiyim. Tekel direnişi bir efsane oldu, ancak soruyorum kendime neden efsane oldu diye. Bu ülkede direnişler o kadar az ki Tekel direnişi bu kadar popüler oldu. Keşke onlarca, yüzlerce direniş olsaydı da Tekel direnişi ön plana çıkmasaydı.

* Ben bir Tekel işçisi olarak Türkiye Komünist Partisi üyesiyim. Bu ülkede Türkiye Komünist Partisi güçlenirse Tekel direnişi gibi direnişlerin sayısı artar. Bu ülkede Türkiye Komünist Partisi daha da güçlenirse direnişlere gerek kalmaz. İşte bu yüzden TKP'liyim, buradayım.

* TKP boyun eğmemeyi öğretiyor. TKP güçlenirse direniş o kadar büyür, işçiler iktidara yerleşir.

Metin Çulhaoğlu (TKP Merkez Komite üyesi)

* 60’lar, muhalif aydınların ne bugünkü gibi suskun ne de 70’lerdeki gibi kenarda kalmadıkları, Türkiye’nin sorunlarını ve sosyalizmin yollarını tartıştıkları dönemdir. Bu dönemde Türkiye’nin geleneksel aydını ilk kez Cumhuriyet ideolojisini aşan bir arayış ve verimli bir tartışma dönemi yaşamıştır.

* 60’lı yıllar işçi sınıfının kendi ayrı sınıfsal varlığının bilincine varmaya başladığı, bu bilinçle ekonomik ve siyasal örgütlenmeye yöneldiği yıllardır. Sınıf, işyeri düzeyinde, patronla karşıtlığını daha net görmeye ve bu ölçekte direnmeye başlamış, daha geniş ölçekte ise ülkedeki siyasetin öznelerinden biri olmaya soyunmuştur.

* 60’larda öğrenci gençlik hareketi de önceki dönemlerde görülmeyen bir canlılık kazanmıştır. Ülkedeki öğrenci dinamizmi 1960’lı yıllarda geleneksel Cumhuriyet ideolojisi-Kemalizm-CHP üçgeninin sınırları dışına taşarak yeni arayışlara yönelmiştir.

* On yıllardır ezilen, çeşitli sindirme operasyonlarına maruz kalan Kürt halkı ilk kez 60’lı yıllarda, kendi aydınları ve yurtseverleri aracılığıyla düzen içi tahterevalli dışında arayışa girmiş sosyalizmi anlama ve tanıma girişimlerinde Kürt olmayan aydınlara, emekçilere ve öğrencilere eşlik etmiştir.

* 1960’lara dönüp baktığımızda karşımıza çıkacak tüm hasımlaşmalara, suçlamalara ve ayrışmalara karşın, ortadaki canlılığın ve hareketliliğin, solu temsil eden sınıfsal-toplumsal kesimleri birbirinden beslenmeye, birbirinden öğrenmeye ve bu sinerjiyle gelişmeye zorladığını görürüz. 1970’li yıllarda olmayan, olamayan budur.

Kemal Okuyan (TKP Merkez Komite üyesi)

* Yoldaşlarımıza değer veriyoruz. Çürüyen, çürüten, ve solu da çürütmeye çalışan kahrolası bir düzende iyiyi, güzeli ayakta tutmalarını, olağanüstü işleri herkesin yapabileceğini gösteren, sosyalizm mücadelesinin insanlarının hem çok özel hem de alabildiğine sıradan olduğunu bilen TKP üyelerine, zaaflarını ve sorunlarını gizlemeye kalkmayan ama kendini geliştirmek, daha fazlasını verebilmek için çabalayan, dostlukların en az yoldaşlık kadar önemli olduğunu fark eden, her geçen gün egolarını kontrol etmeyi, baskı altına almayı daha fazla beceren, sosyalizm mücadelesinin kolektif bir kültür gerektirdiğini daha iyi kavrayan komünistlere elbette değer vermeli.

* Siyasi hattımızı, ilkelerimizi, çalışmalarımızı beğeniyoruz. Özelleştirmelerin iyi bir şey olduğu düşüncesi solun aklından çıktıysa, Avrupa Birlikçilik solcuların değil de liboş-gerici ittifakının çizgisi haline geldiyse, sosyalizm ertelenen değil de alabildiğine güncel ve zorunlu bir toplumsal proje olarak savunuluyorsa, CHP kuyrukçuluğuna mahkum olunmuyorsa, Kürt sorununa sınıfsal bir bakış açısıyla yaklaşılıyor, birliği, kardeşliği savunmanın Kürtçülükten geçmediği cesurca dile getirilirken Kürtlerin eşit kurucu bir unsur olma hakkının anayasal bir hakka dönüşmesi için uğraşılıyorsa, sola AKP'cilik ihanetini bulaştırmak isteyenlere hadleri bildiriliyorsa, Ergenekon masallarına bir an olsun kapılınmıyorsa, yurtseverlik olsun, aydınlanmacılık olsun, enternasyonalizm olsun, Marksizm-Leninizm olsun, komünistlerin kimliğinde yazanlar gururla, çekinmeden, lafı dolandırmadan bayrak haline getiriliyorsa, tam zamanında güçlü bir cepheleşme çağrısı ile karşısına çıkılıyorsa yüreği solda atanların, beğeneceğiz doğal olarak.

* Ama hiç memnun değiliz bir yandan da…Kendimizi eleştiriyoruz. Çok yol aldık ama bir açından çok zaman yitirdik. Çok şey yaptık yapmasına ama asıl yapmamız gerekeni yapmaktan çok uzağız. Belki kendimizi çok önemsediğimiz için eksikliklerimizi kabullenmiyor, kendimize yakıştırmıyoruz. Bu gerici, karanlık, zalim, sömürücü düzende geçirdiğimiz her bir gün, her bir saat, her bir dakika, bizim öz saygımızdan bir şeyler götürüyor.

* Türkiye Komünist Partisi bu ülkede sosyalizmi gerçekten isteyen, küçük hesaplarla uğraşmayan, kendini kaf dağının tepesinde görmeyen, kendini bilen ve işte tam da bu nedenlerle kendini önemseyen herkesin partisidir.

* Biz, şu anda TKP'nin içinde olmayanlarla ama aynı hedef ve kaygılarla hareket edenlerle birlikte biziz. Dostlarımızla, dost olma fırsatını henüz yaratamadıklarımızla birlikte biziz. Doksanınızcı yılındayken TKP'miz, biz sizi biz olmaya çağırıyoruz.

Naile Çağli (TKP üyesi)

* Türkiye'de kadın olmak zor. Türkiye'de Kürt kadın olarak yaşamak daha zor. Türkiye'de yoksul bir Kürt kadın için hayat çok ama çok zor. Zaten Türkiye'de yoksul olmak, emekçi olmak, işçi olmak kadını erkeği, Türkü Kürdü için hep zor. Ama yine de erkek kardeşlerim bilsin ki, bu ülkede kadınlar daha fazla çaba harcamak, daha fazla engel aşmak zorunda aç kalmamak için.

* Kürtlerin yıllarca nasıl dışlandığını, yok sayıldığını ise anlatmaya gerek var mı? İnsanın en temel haklarındandır konuşmak. Ve doğal olan, insanın anadilini konuşmasıdır. Kürtler anadillerinde konuşma hakkını elde edememişken, başka söze ne gerek var?

* Emekçiyim, kadınım, Kürdüm. Bu nedenle Türkiye Komünist Partili'yim. Zorlukları aşmak, bir emekçi, kadın ve Kürt olarak yaşamanın sevince dönüştüğü bir düzenin kurulmasına yardımcı olmak için Türkiye Komünist Partisi üyesiyim.

Türkiye Komünist Partisi'nde emekçi olmak, alınteriyle yaşamak bir onur. Dayanışmanın, yardımlaşmanın ne anlama geldiğini TKP'de öğrendim. Partim anladım dünyada ve ülkemde neler döndüğünü. Kürtlerin neden dışlandığını, kadının neden horlandığını, neden yoksulluğun, işsizliğin hüküm sürdüğünü. Bir kadın olarak TKP'de erkek yoldaşlarımla eşit olmanın, onlarla aynı mücadeleyi aynı sorumluluklarla yürütmenin gururunu yaşadım. Kürtlerle Türklerin birlikte bir yaşamı nasıl kurabileceklerini TKP'de gördüm.

* Kadınım, Kürdüm, emekçiyim, ama her şeyden önemlisi bir komünistim.

Erkan Baş (TKP Merkez Komite üyesi)

* Açıkca ifade etmek isteriz ki, TKP bu yeni döneme umutla, güvenle girmektedir.

* TKP'miz 90. yaşındadır ve insanlığın yüzlerce yıllık uluslararası kavgasının, Türkiye halklarının büyük bir emekle, kanla, gerektiğinde can vererek var ettiği büyük kavganın sürdürücüsüdür. Bu nedenle, açıkca söylemek gerekir ki sadece TKP'nin varlığı bile “tarihin sonu” tezinin bir yalandan ibaret olduğunu ispata yeterlidir.

* Ya burada anlatmaya çalıştığımız büyük kavganın sürdürücüsü olacağız, insanlığın boyun eğmeyişini simgeleyen bayrağı ilerilere taşımak için el ele vereceğiz, ya da bunlar artık bitti, dünyada ve ülkemizde sömürücüler, barbarlar son noktayı koydu, yenildik diyerek teslim olacağız.

* Biz içinden geçtiğimiz sürecin omuzlarımıza daha fazla görev yüklediğini de elbette görüyoruz ve bu görevlere hazır olduğumuzu ilan ediyoruz. TKP'miz ülkenin ve dünyanın içinde bulunduğu koşulların kendisine yüklediği sorumlulukların bilincindedir. Bu sorumlulukların gereğini yetirmek üzere kendisini hazırlamaktadır. TKP geleceğe güvenle bakmaktadır.

* Ülkemizde yerleşen kötü alışkanlıklardan birisi şimdiki gençler eskisi gibi değil tanımlamasıdır. Bu belli açılardan doğrudur ama şimdiki gençler eskisi gibi değil cümlesinin sadece bir yakınma olmaması gerektiğini söyleyebiliyoruz. Hatta ne güzel, iyi ki şimdiki gençler eskisi gibi değil bile diyebileceğimiz bir dönemden geçiyoruz.

* Ülkemizi gençliği tarihin her döneminde devrimci mücadele içerisinde önemli bir rol oynamıştır. Ancak tarihe baktığımızda en önemli eksiğimizin gençliğin bu enerjisinin, işçi sınıfının devrimci partisi ile buluşamaması olduğunu görüyoruz. Bugün gençlik partisi ile buluşmuştur ve bu her geçen gün büyümekte, gelişmektedir.

* Partimiz boyun eğmeyen insanın öyküsünü, bir çağrıya da dönüştürmektedir. Emekçileri, aydınları, gençleri ortak mücadeleye, boyun eğmemeye çağırıyoruz. Boyun eğme, sosyalizm kazanacak! Boyun eğmemek, sosyalizmi zafere ulaştırmak için TKP saflarına...

(soL - Haber Merkezi)