Suriye'de yaşanan savaşın nedeni 'boru hattı' değil

Eğer sebep bir boru hattı değilse ABD Suriye’ye neden müdahale ediyor peki? ABD’nin Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan’ın Esad yönetimini değiştirmek için yaptıkları yanlış düşünülmüş planlarını destekleme kararı esasen ABD savaş devletinin bölgesel ittifaklarında en başından beri güttüğü çıkarlarla ilgiliydi.

Çeviri: Selçuk Işık

soL'un notu: Gareth Porter'ın 21 Eylül 2016 tarihinde Truthout'ta yazdığı bu makale, Suriye'de 2011 yılında başlayan vekalet savaşına ilişkin "boru hattı" anlatısının çürüklüğünü gösteren bilgiler içeriyor. Yazarın Suriye yönetiminden "Esad rejimi" şeklinde bahsettiği okurlar tarafından fark edilecektir. Bununla birlikte bu makale, son zamanlarda tekrar tedavüle giren "Esad, Katar'ın boru hattı teklifini reddettiği için hedef alındı" iddiasına karşı okunması gereken bir yazı. soL olarak, yazarın kendi jargonuna dokunmadık.


Beşar Esad rejimine karşı sürdürülen savaş konusunda Obama rejiminin ileri sürdüğü gerekçenin (Suriye halkını Esad’ın ellerinde acı çekmekten ve ölmekten kurtarmak) ABD’nin dünya genelinde rejim değişikliğine yönelik yapmış olduğu müdahaleleri iyi bilen herhangi biri için hiçbir güvenilirliği yoktur.

On yıllar boyu ABD’nin sürdürdüğü tüm savaşlarda olduğu gibi ABD karşıtları Suriye’deki mezhepçi katliamın desteklenmesi konusunda kendi izahlarını yapmak durumunda kaldıar. Hızlıca popülerlik kazanan görüş Suriye’deki savaşın Katar’dan gelen doğalgazın Suriye üzerinden Avrupa’ya gitmesini sağlamak ve Avrupa’nın enerjide Rusya’ya bağımlılığını azaltmak için yapılan bir “boru hattı savaşı” olduğuydu.

Bu görüş son birkaç yıldır birkaç farklı yerde dile getirildi ancak en popüleri Robert F. Kennedy’nin Politico’da yayımlanan ve Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın Katar tarafından önerilen boru hattını 2009’da geri çevirmesinin ardından Obama yönetiminin Esad rejimini devirmek için hazırlık yapmaya başladığını savunan yazısıydı. Katar ve Türkiye’nin üzerinde anlaşmaya vardığı sözkonusu boru hattı Kennedy’nin savunduğuna göre Katar doğalgazını Suudi Arabistan, Ürdün, Suriye ve Türkiye üzerinden Avrupa’ya bağlayacak, böylece Avrupa’nın Rus doğalgazına bağımlılığını azaltarak Rusya’ya güç kaybettirecekti.

“Boru hattı savaşı” hikayesine göre Esad yalnızca Katar planını önlemekle kalmadı, aynı zamanda Katar yerine İran’ı Ortadoğu’nun Avrupa enerji piyasalarının esas doğalgaz tedarikçisi yapacak alternatif bir boru hattı üzerine İran’la anlaşma sağladı, dolayısıyla Obama yönetimi Esad’ın iktidardan indirilmek zorunda olduğuna karar verdi.

Bu açıklamanın birçok savaş karşıtı aktivist tarafından neden kabul gördüğünü anlamak kolay;zira ABD’nin Ortadoğu’da yürüttüğü tüm savaşların şimdiye kadar (bölgedeki petrol rezervlerinin kontrolünü elde ederek Amerika’nın düşmanlarını saf dışı bırakmak için yapılan) “petrol savaşları” olduğuna dair yaygın biçimde kabul gören teoriyle aynı çizgide.

Ne var ki “boru hattı savaşı” teorisi sahte bir tarih üzerine temellendirilmiştir ve dikkatleri ABD’nin Ortadoğu politikasının gerçek sorunundan (ABD savaş devletinin bölgedeki askeri tutumunu koruma kararlılığı)  başka yöne çeker. 

Katar’ın doğalgazını Türkiye’ye taşımak için bir boru hattı önermiş olduğu doğru. Ancak araştırıldığında hikayedeki hemen herşey yalan çıkıyor. Suriye hükümeti tarafından böyle bir ret geldiğine dair eş zamanlı bir haber bulunmuyor. Yalnızca bunda tam dört yıl sonra Ağustos 2013’te AFP’de yayımlanan, Başkan Vladimir Putin’le Suudi istihbarat şefi Prens Bender bin Sultan arasında yapılan bir toplantıda olanların aktarıldığı bir makalede laf arasında şunlar iddia ediliyordu: “2009 yılında Esad Avrupa’nın en büyük doğalgaz tedarikçisi olan Rus müttefikinin çıkarlarını korumak için Suriye üzerinden geçerek Körfezden Avrupa’ya ulaşacak olan bir boru hattı üzerine Katarla anlaşma yapmayı reddetti.” Bu ifade için herhangi bir kaynak belirtilmiyordu ancak makalede başka bilgi için ana bir kaynak vardı ki o da “Avrupalı bir diplomatın Beyrut ve Şam arasında mekik dokuduğuydu”.

Bu iddianın çok basit bir nedenden ötürü güvenilir bir yanı yok: 2009’da Katar tarafından Suriye’nin reddedeceği hiçbir öneri gelmedi. Katar ve Türkiye’nin böyle bir boru hattı projesi geliştirmek için bir çalışma grubu oluşturmaya karar vermesi bile 2009 Ekimi’ni bulacaktı.

Dahası Katar’ın önerisi konusunda Katar gazının Suriye’ye ulaşması için Suudi bölgesinin üzerinden geçmesi gerektiğinden Suriye’den ziyade Suudi Arabistan acil sorun teşkil ediyordu. Ocak 2010’da günlük BAE gazetesi The National “bölgesel boru hattı atılımlarını engelleme konusunda sabıkası olan ve hala Katar’la kötü ilişkileri bulunan Suudi Arabistan‘ın” Katar gazını Türkiye’ye oradan da Avrupa’ya taşıma fikrinin önündeki asıl engel haline gelmesinin muhtemel olduğunu bildiriyordu. Yine Ortadoğu jeopolitik analisti Felix Imonti Oilprice.com’da 2012 yılında Katar’ın 2010 yılında boru hattından vazgeçmeye zorlandığını çünkü Suudi Arabistan’ın bunun kendi bölgesinde inşa edilmesine ikna olmadığını aktarıyordu. Peki Esad’ın sözde ret yanıtına Obama yönetiminin örtülü rejim değişikliği politikasına geçiş yaparak karşılık verdiği görüşü nerden geliyordu? Kennedy’nin makalesinde “Wikileaks’e göre 2009 yılında Beşar Esad’ın Katar boru hattını geri çevirmesinin akabinde CIA Suriye’deki muhalif grupları fonlamaya başladığı” ileri sürülüyor.

Ancak makale Washington Post’un Wikileaks’in ortaya çıkardığı bağlantılarla alakalı, bu ithamı pek de desteklemeyen bir haberine atıfta bulunuyor. Post’un haberine göre Dışişleri Bakanlığı’nca desteklenen Londra merkezli Barada TV adlı bir uydu kanalı “Nisan 2009’da yayına başladı.” Bununla birlikte Post’un haberine göre “Dışişleri 2006’dan beri uydu kanalının Suriye’deki faaliyetlerini finanse etmek için 6 milyon dolar kadar para akıttı.”

Dolayısıyla rejimin “zayıf noktalarından” faydalanmayı hedefleyen ABD’nin Suriye’deki muhalif grupları fonlaması Suriye’nin Katar boru hattını sözümona reddedişinden yıllar önce Bush yönetiminde başlamıştı. Wikileaks belgeleri boru hattı anlaşması ile ABD’nin Suriye politikasını değiştirmesinin birbiriyle bağlantılı olduğu iddiasını yalanlıyor. Dahası, Wikileaks’in eline geçen Suudi ve İsrail istihbarat raporlarına atıfta bulunulmasına karşın sızan bu belgelerden “boru hattı” tezini besleyen hiçbir şey yayınlanmadı.

Üstelik boru hattı teorisi Katar-Türkiye boru hattının tamamlanabilmesinin -AB’nin Rusya’ya bağımlılığını azaltmak için tasarladığı, Türkiye üzerinden geçecek “Nabucco” adlı- daha büyük bir boru hattı ile birleşmesine bağlı olduğu gerçeğini gözardı ediyor. Bununla beraber Guardian’ın Temmuz 2009’da yaptığı bir habere göre Nabucco boru hattı projesinde “gerçekleşebilirliği konusunda şüpheleri yükselten anlaşmazlıklar ve güçlükler arasında iki yıldır çamura saplanılmıştı”. 

Bir kere gaz tedariğinin nereden geleceği asla açık değildi. Ancak bundan da öte beklentileri asıl düşüren şey 2008-09 finansal krizinin ve ekonomik durgunluğun doğalgaz fiyatlarını ilk kez düşürmesi ve 2010 ortası itibariyle gözle görülür bir iyileşme olmamasıydı. Gaz için planlanan pazar olan Orta ve Doğu Avrupa’daki gaz fiyatları rakip bir boru hattı planı için hedef pazar konumunda olan İtalya ve Yunanistan’da önemli ölçüde düşüktü. Bu potansiyel finans kaynaklarının Nabucco projesinden geri çekilmesiyle sonuçlandı.

Azerbaycan’ın Şah Deniz gaz sahasının tedarikçilerinden oluşan Şah Deniz konsorsiyumu Ortadoğu’dan Avrupa’ya uzanacak boru hattı planı için nihai kararı verecekti. Ve 2011 Kasım ortasında İstanbul’da yapılan Karadeniz Enerji Konferansı’nda Azeri gaz konsorsiyumu Nabucco’nun öngörmüş olduğundan çok daha kısa bir boru hattını kullanarak gazın İtalya ve Yunanistan’a ulaştırılacağını duyurdu. 

Dolayısıyla Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan CIA’in de yardımıyla  2011 sonlarında Suriye’deki rejim karşıtı silahlı gruplara silah yollamaya başlamadan çok önce Obama yönetimi Katar gazının taşınacağı Suriye-Türkiye boru hattını kurtarmak için Suriye’de rejim değişikliğine gitmeyi aklından geçiriyor olamazdı.Katar’dan Türkiye’ye uzanacak bir boru hattı ihtimalinin artık kalmadığını hepsi pekala biliyordu.

Eğer sebep bir boru hattı değilse  ABD Suriye’ye neden müdahale ediyor peki? ABD’nin Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan’ın Esad rejimini değiştirmek için yaptıkları yanlış düşünülmüş planlarını destekleme kararı esasen ABD savaş devletinin bölgesel ittifaklarında en başından beri güttüğü çıkarlarla ilgiliydi. Üç Sünni müttefik de bölgedeki ana ABD askeri üslerine ABD’nin erişimini kontrol ediyor ve Pentagon, CIA ve Dışişleri ve de Obama’nın Beyaz Sarayı, hepsi bölgede ABD’nin askeri durumuyla ilgili mevcut düzenlemeleri korumak konusunda kaygılanıyordu.

Ne de olsa bu askeri üsler Birleşik Devletler’e, her ne kadar buna felaketler eşlik etse de, Ortadoğu’da hegemon güç rolünü oynama imkanı veriyor. ABD’nin bölgedeki güncel askeri profilini koruma kararlılığının seviyesini 2012’de Suriye’deki aşırılıkçı Sünni grupları silahlandıran minik monarşi Katar ile kurduğu ilişki açıklıyor. Obama yönetimi Katar’ın Suriye’de vekilleri tercih etmesinden dolayı çok mutsuzdu ve Wall Street Journal’ın aktardığına göre Milli Güvenlik Konseyi ABD avcı uçaklarından oluşan bir filoyu Katar’daki El Udeyid Hava Üssü’nden çekerek sorun konusunda hükümet üstünde baskı kurma önerisini tartışıyordu

Ancak 2003’te karargahını El Udeyid’e taşımış olan ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı üssün bölgede gerçekleştirilecek operasyonlar için kritik önemde olduğunu ve bunun üssün kullanımının Katarla yapılan anlaşmada yeniden müzakere edilmesiyle ilgili olduğunu savunuyordu. Pentagon Katarla ilişkileri gerecek her türlü hamleden uzak durma konusunda CENTCOM’un yanında durdu ve Katar’a yapılacak baskı önerilerini veto etti. Yönetim bu sorun hakkında hiçbir şey yapmamış oldu sonuç olarak ve 2003’te yapılan ABD-Katar Savunma İşbirliği Anlaşması bir on yıllığına daha yenilendi.

ABD savaş devletinin -bir boru hattıyla Katar doğalgazının Avrupa’ya taşınmasını sağlama konusundaki kararlılığı değil- yekpare, doğrudan ve acil çıkarları ABD’yi Suriye rejimine karşı sürdürülen savaşa katılma politikası gütmeye sürüklüyor. Aktivistler bu gerçekliğe odaklandıkları takdirde sadece Suriye macerasına muhalefet etmekle yetinmeyip savaş düzeninin kendisine karşı koymak adına birleşebileceklerdir.