Hamas yeni bir ev sahibi arıyor (Özgür Atak)

1999’da Suriye’ye sürgün edilen Hamas yönetiminin yıllar içerisinde siyasi yönetim yeri haline gelen Suriye’yi ülkedeki gelişmelerin de etkisiyle terk etmesi gündemde.

Bu gün, nasıl geliştiğinin ve aslen neye hizmet ettiğinin büyük şüpheler doğurduğu Arap Baharı’nın bir çok yerleşik ilişkiyi kökten değiştirdiği görülüyor. Öyle ki Hamas, yıllardır “güvenli üs” olarak gördüğü Suriye’den çıkma isteğini artık gizlemiyor. Bir çok üst düzey yönetici ülkeyi terk etti bile.

Oysa ki Hamas ve Hizbullah Suriye-İran ikilisinin bölgedeki en güçlü müttefikleri olarak görülüyordu. Antidemokratik olmakla eleştirilen Suriye yönetimi için Hamas’ın bir diğer önemi de salt bir müttefik olmaktan öte, temsil ettiği Filistin davası nedeniyle Suriye yönetiminin meşru görünmesine yardımcı oluşuydu.

Hamas’tan konuya dair elle tutulur ve sonrası için de dikkate alınacak bir açıklama gelmezken, uluslararası yorumculardan görece tarafsız olanlarının şimdilik yuvarlak ifadelerle dile getirdiği en önemli açıklama Hamas’ın Suriye’yi terk etmesindeki gerekçelerin başında eskiden sorun olarak görülmeyen mezhepsel farklılıkların, yaşanan güncel olaylarla artık bir sorun teşkil edeceğinden duyulan endişe olduğu şeklinde.

Fakat ne yazık ki bazı yorumlarda Sünni-Şii çatışmasına, hatta daha da ileri giderek İran-Türkiye çatışmasına yönelik kimi “derin” analizler görülüyor.

Geçtiğimiz haftalarda Reuters, Hamas’ın İran’dan ve Suriye’den aldığı 250-300 milyon dolarlık yardımlarla ayakta kaldığını yazıp, Suriye’yi terk eden Hamas’a bu parayı bundan sonra Türkiye’nin ödeyeceğini iddia etmişti. Başka bir deyişle Reuters “İran’ın yerini Türkiye alıyor. Ortadoğu’da Türkiye kutup başı haline geliyor” demek istiyordu. Bizdeki bu tür yorumları anında tercüme edip köşelerine taşıyan yazarlar ise cabası.

Kuşkusuz hazırda bekleyen, Jerusalem Post başta olmak üzere bir çok İsrail gazetesi de benzer yorumları dile getirmişlerdi.

Fakat hafızamızı biraz zorlayıp konunun geçmişteki bazı gelişmelerle nasıl bir ilişkisi olduğunu hatırlamaya çalışırsak belki konuyu daha iyi anlayabiliriz.

Sürgündeki Hamas yönetimi Gazze’de iktidara geldikten sonra da yönetim merkezi olarak Suriye’yi kullanmaya devam etmişti. İran'la kurduğu yakın ilişkiler örgütün bir bakıma kader birliği yaptığı Hizbullah’la da yakınlaşmasını beraberinde getirmişti. Bu ittifaklar zinciri kuşkusuz Batı’yı rahatsız ediyordu.

İttifakın kırılması için, bölgedeki tüm unsurlar ve gelişmeler bu yönde kullanılmaya başlandı.

Recep Tayyip Erdoğan bulduğu her fırsatta tribünlere oynayarak İsrail’i azarlamaya başladığı günlerde Hamas lideri Halid Meşal tüm eleştirilere rağmen Türkiye’ye davet edildi. Yetmedi, hemen peşinden Mavi Marmara girişimi geldi.

Bölgenin iyice karışması ve yalancı baharlar sayesinde mevcut, Batı karşıtı yönetimler devriliyordu. Sıra Suriye’ye gelmişti ve Türkiye tarafından da neredeyse “en yakın dost” ilan edilen bu ülke şimdilerde doğrudan hedef alınıyordu.

Batının el altından desteğiyle, Hamas’ın El-Fetih’le yakınlaşma sinyalleri, değişecek olan yönetimi, silahlı mücadeleyi bırakma tartışmaları ve giderek artan Müslüman Kardeşler sevgisi, Halid Meşal’in Suriye’yi terk etmesiyle yeni bir evreye giriyordu.

Böylelikle direniş ekseni giderek yıpratılıyordu.

Öyle ki Wall Street Journal’da, “ehlileştirilen ve Arap Birliği kucağına döndürülen Hamas, ABD tarafından da tanınacak bir Filistin devleti ile İsrail’i tanıyan bir konuma dönüştürülecek, böylece bölgede bir Filistin devleti ile İsrail aynı anda iki devlet olarak varlığını sürdürecek...” şeklinde yorumlar çıkmaya başladı.
Hatta bölgeden gazeteler, yorumcular, yazarlar eliyle İran ve Hizbullah Filistin davasını kendi çıkarları için kullanmakla suçlanmaya başladı. Şimdilerde ise neredeyse bütün batı medyasında Suriye yerine Hamas’a ev sahipliği yapacak ve meşruiyetinin artmasına, giderek resmen tanınmasına yardımcı olacak ülke olarak Katar seçeneği öne çıkarılıyor. Tabi silahlı mücadelenin bırakılması şartıyla.
Filistin-Amerikan İş Geliştirme Danışmanı Sam Bahour’un epalestine.com adresli bloğunda dile getirdiği şekliyle Katar, Hamas için yeni ve cennetvari bir yurt olacaktı.
Yukarıda sıraladığım gelişmelere eklemeden geçmek doğru olmayacak. Hamas’ın esir değişimlerindeki tavrı sonrası çok önemli.

İsrail Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Yigal Palmor Euronews’e verdiği röportajda bakın ne diyor: “O dönemde Hamas çok kayıtsızdı ve isteklerinde hiçbir mantıklı yan bulunmuyordu. Anlaşma mümkün olduğu anda geri adım atıyorlardı. Son zamanlardaysa daha gerçekçi ve esnek bir politika yürüttüler. Bu değişimin arkasında Suriye’deki durumun onları korkutması ve rejim değişikliği durumunda ülkeden atılma riski yatıyor.”

İran’a düşman olduğunu açıkça dile getiren Suriyeli muhaliflerin iktidarı ele almaları halinde mevcut konumundaki Hamas’a nasıl davranacakları belirsiz ve de güvensiz. Bu nedenle Hamas’ın attığı adımlar İsrail tarafında bile “korku” ile açıklanıyor.

Onlarca aktörün olduğu küçücük bir coğrafyada hangi gelişmenin neden kaynaklandığını ve kime nasıl yarayacağını kestirmek kuşkusuz çok ama çok zor. Hele ki kardeşlerin birbirini bıçakladığı, düşmanların aynı sofrada yemek yediği bir ortamda... Dolayısıyla Hamas’ın yeni dönemde kimin desteğini alacağı ve Filistin özgürlük hareketinin nasıl bir yol izleyeceği de son derece belirsiz ve ne yazık ki karanlık.