'Aç kapıyı bezirgânbaşı, bezirgânbaşı...' (Mesut Gülçiçek)

Bir ülke düşünün çocukların oyun oynarken dillerindeki mani ,şarkı tüccarlık üzerine olsun! Düşüncenin ötesi yaşadıklarımız… Hemen hemen büyük bir çoğunluğumuzun da oynadığı bir oyundur.

Oyuncular içinden iki elebaşı seçilir. Elebaşılar bir kenara çekilerek kendilerine birer isim alırlar. Ancak diğer oyuncular elebaşı olan arkadaşlarının aldıkları isimleri bilmeyeceklerdir. Diyelim ki elebaşlarından birisi "ayva" diğeri "nar" adlarını almış olsun. "Ayva" ile "nar" karşılıklı durarak el ele tutuşurlar ve kollarını kaldırarak bir köprü oluştururlar. Diğer oyuncular bu dizilişi bozmadan aşağıdaki tekerlemeyi söyleyerek köprü altından geçerler:

"Aç kapıyı bezirgânbaşı, bezirgânbaşı..."
"Kapı hakkı ne verirsin? Ne verirsin?"
"Arkamdaki yadigâr olsun, yadigâr olsun."

Tekerlemede yer alan "Kapı hakkı ne verirsin?" sorusu elebaşılar tarafından sorulmaktadır. Kapı, dizideki ilk oyuncu tarafından açtırılır. Ancak dizinin en arkasında yer alan oyuncu yadigâr edilmiştir. Bunun için en arkada yer alan oyuncu köprü altından geçerken köprü indirilir ve kendisi halkaya alınır. Bu oyuncuya ancak onun duyabileceği bir sesle:

- Ayva mı? Nar mı? diye sorulur.

O da aynı sessizlikte bu isimlerden birini söyler. Hangi ismi söylemişse onun arkasına geçer. Oyuna dizi bitinceye kadar devam edilir. Daha sonra ortaya bir çizgi çekilir. Elebaşılar karşı karşıya geçerler. Birbirlerini çekmeye başlarlar. Hangisi diğerini kendi tarafına çekerse, oyunu o taraf kazanmış olur.

Yukarıda bahsi geçen oyunun kapitalist sistemin çocuklar üzerindeki olumsuz etkileşimini çıkartmak mümkündür. Burada doğrudan bir ''saldırı'' çıkarsaması yapmıyorum. Lakin bu da mümkündür! Kapitalist hükümdarlığın insanoğlunun yaşam biçimini şekillendiren sonuçlar yarattığını biliyoruz. Bu şekillendirme 'geleneksel' bir hal almakta ve yaygınlaşmaktadır. Yaygınlaşma toplumsal bir biçim almakta benliğe sirayet etmektedir. Bezirgan ve tüccarlık ya da oyundaki ''haraç'' kavramları ''çocuk'' aklına doğrudan kavramsal bir biçimde girmese dahi ileriye dönük yaşamsal bir biçimde girmektedir. Yani burada kapitalist sistemin kanıksanma ipuçlarını görebiliriz.

Bahsi geçen oyunu günümüze uyarlamaya çalıştığımızda hiç de yabancı olmadığımız bir sahne ile karşı karşıya kalıyoruz. Oyunu ''kapitalizm'' olarak kodlayarak devam ediyoruz. Sermaye sınıfı temsilen iki parti seçelim. AKP ve CHP (sadece iki partiyle sınırlı olmayan bir yelpaze olduğunu not düşelim). Ayvayı AKP, narı ise CHP temsil etsin. AKP ile CHP karşılıklı el ele tutuşurlar ve kollarını kaldırarak köprü oluştururlar. Diğer oyuncular da mevcut görevlerini yaparlar. Köprü altından geçmek isteyenler (bu kısma da halk diyebiliriz) bezirganbaşlarına seslenir ve geçmek ister. Kapı hakkı isteyen elebaşlarına ''halk'' bu köprü sistemine bağlı olarak paçayı kurtarma babında arkasındakini yadigar eder. Artık yadigar oluvermiştir. Sıra onun arkasındakini yadigar etmesindedir. Yadigar olanlar safını belli eder! Geriye elebaşlarının karşılaşması kalır. Oyunun iki seçeneği var 'ya bu taraftasın ya o taraf '! Ama iki seçenek gibi görünen şey 'aynı' ! Uyarlama kısmını yarıda bırakabiliriz. Okur kendi hayal dünyasıyla bu kısmı zenginleştirebilir, geliştirebilir. Hatta ülke tarihimizin herhangi bir zaman dilimini de kullanabilir.

Yarıda bıraktığımız hususu şöyle noktalayabiliriz. Oyunda kim kazanırsa kazansın galibin ''sistem'' aklı olduğu gerçeği değişmiyor. Çocukken oynadığımız oyunları bu gözle okumak elbette ki mümkün değil! Bu oyunların masumane oyuncuları yani çocuklar yine saf, temizdirler. Kirli olan çarkına yeni dişliler eklemek isteyen kapitalizmdir. Okur bu yazının sonuç kısmında 'ne yani çocuklarımıza oyunda mı oynatmayalım?'' minvalinde soru sorabilir. Bu sorunun yanıtı çocukların ''sistem'' dışında oynayacağı oyun günlerinin kurulmasının ivediliğini işaret eder.Karamsar ya da negatif bir durumu işaret etmek iyimser, pozitif olanı yaratmamızın önünde engel taşımamaktadır. Son bir hatırlatma geçmek yerinde olacaktır. İstanbul boğaz köprüsünü uluslararası sermaye sınıfıyla el ele tutuşarak Adalet Parti hükümeti yaptırmıştır. O köprünün üstünden geçenler ise halen daha arkalarında yadigar bırakırlar ! Bir nevi sistem devam ediyor. Mesele ise onu yıkmak yerine yaşanılabilir olanı tesis etmektir. Eğer arkamızda yadigar bırakacaksak , o yadigar 'sosyalizm' olmalıdır. Mızıkçılık ediyoruz, bu saçma oyun bozulmalıdır. Çocuklar oyun oynamalıdır, hem de en güzelini, kardeşçe el ele tutuşarak.. Şair yardımımıza koşuyor ve tercüman oluyor bizlere,

'..Gör, nasıl yeniden yaratılırım,
Namuslu, genç ellerinle.
Kızlarım,
Oğullarım var gelecekte,
Herbiri vazgeçilmez cihan parçası.
Kaç bin yıllık hasretimin koncası,
Gözlerinden,
Gözlerinden öperim,
Bir umudum sende,
Anlıyor musun ? '

Yukarıdaki şiir ve başlangıçtaki oyun şarkısı ya da manisini yan yana getirip sonuç elde etmek mümkündür. Bezirganların, tüccarların, haraç başlarının izlerinin çocuk oyunlarından silinmesi de bir o kadar mümkündür. Dahası bu izlerin ülkemizden ve dünyadan silinmesi de mümkündür ! Ve zor değildir..