Hilâl Kaplan devrimcileri nasıl bitirdi?

Taraf yazarının “hayır”cı devrimcileri “bitiren” yazısı göz yaşartıyor.

Ahmet Altan’ın “Bu anayasa değişikliğine ‘hayır’ diyenler, niye ‘hayır’ dediklerini değiştirilen maddeler üzerinden anlatmıyorlar. Kimse kalkıp ‘şu madde halkın çıkarına aykırıdır’ demiyor. Bu değişikliklerin hepsi bu ülkede yaşayan herkesin çıkarına olan, demokrasiye ve hukuka uygun değişiklikler” sözlerini okuyunca insan “Sosyalistler madde madde, tek tek niye karşı çıktıklarını açıklıyorlar ya, yalancılığın, riyakârlığın bu kadarına Ahmet Altan’da rastlanır, alıştık” diyor, Taraf’ın kalanına geçiyor.

Geçiyor, Hilâl Kaplan’la karşılaşıyor. Kaplan'ı okuyunca insan, "Ahmet Altan'dan da beterleri varmış" demekten geri duramıyor.

“Devrimcilerin ‘hayır’lı tarafsızlığı” başlıklı yazısında Kaplan, EMEP, Halkevleri, ÖDP ve TKP’nin Pazar günü düzenledikleri “hayır” mitingini konu edinmiş. Diyor ki Kaplan, devrimciler “yesinler birbirlerini” bile diyemeyerek “baba ocağı”na, ordunun, askerin, CHP’nin, yargının kucağına dönüyormuş.

“Diğer evlâtlardan KESK’e ve DİSK’e bağlı şubeler, TMMOB’ye bağlı odalar, SODEV, Alevi Bektaşi Federasyonu, 68’liler Birliği, Barış Derneği, Sosyalist Umut Derneği gibi örgütler de ‘sıla-i rahim’ yaparak meydandaki yerini almış” diyor Kaplan.

Arkasından yazdıklarının özeti şu: δημος + αγωγός.

Yani? Dēmos + agōgós, Eski Yunanca “halkı gütmek”, şimdiki haliyle demagoji.

Kaplan yazmış: “Bu arkadaşlar “Hayır” diyerek devrimci ahlâka uygun davranıyorlarmış. Nasıl mı? Askerî darbe artık hayal olduğundan yerleşik düzenin ‘meşru’ tek dayanağı olan, Ergenekoncuları kollayan, başörtülüleri üniversitelere sokmayan, Alevilere cemevi hakkı tanımayan, Hrant’ın katillerini gizleyen, halkın değil devlet destekli üst sınıfın çıkarını gözeten ‘bağımsız’ yargıyı temellerinden sallayacak bu değişikliklere omuz vermeyerek.” Aleviler’in haklarını vermeyen, Hrant suikastinde ihmali bulunan cemaatçi polislerin hiçbirisine tek bir ceza verdirmeyen, halkın değil üst sınıfın çıkarını gözeten AKP değil miydi? Olur mu hiç, “bağımsız yargı”ydı bunları yapan, biz karıştırıyoruz. Hilal Kaplan hatırlatıyor. Gerçi işsizliğin, geçim sıkıntısının ve Türkiye’nin Porto Riko karşısında son dakikaya kadar maçı koparamamasının sorumlusunun da bağımsız yargı olduğunu belirtmeyi unutmuş ama, “yetmez ama evet” diyebiliyoruz. (Hakkını da yemeyelim, yargının basketbol komplosunu, yazısını maç oynanmadan önce yazısını göndermiş olduğundan es geçmiş olabilir.)

Devamı, daha beter: “Hatta Lenin’in ilkeleri ortadayken Kürtlere ‘kendi kaderini tayin hakkı’nı bile çok gören TKP’nin aklına ‘Kürt kardeşleri’ne ‘Hayır’ oyu vermeleri için seslenmek bile gelmiş. DİSK Başkanı Süleyman Çelebi AKP’yi kastederek ‘12 Eylül’le omuz omuza olanlar, 12 Eylül’le hesaplaşamaz’ deyip Kenan Evren’le omuz omuza durmuş. EMEP Genel Başkanı Levent Tüzel ise ‘Hayır’ demenin yargıyı Ergenekon’a yakın güçlerin eline oyuncak etmeye devam edeceğini bile bile ‘Türkiye’de yargı, iktidarın arka bahçesidir. Buna karşı çıkan bizler, bütün bir iktidar işçi sınıfının olsun istiyoruz’ demiş. Yani yargı, şimdilik Ergenekonculara kalsın nasıl olsa işçi sınıfı bir gün hepimizi kurtaracak dostlar!”

Tanım: Bunun gibi neresini düzeltseniz bilemediğiniz, sonunda sıkılıp “Beter ol” dediğiniz ifadelere demagoji (démagogie, kök. δημος + αγωγός, yani halkı gütmek) diyoruz.

“DİSK Başkanı Süleyman Çelebi AKP’yi kastederek ‘12 Eylül’le omuz omuza olanlar, 12 Eylül’le hesaplaşamaz’ deyip Kenan Evren’le omuz omuza durmuş.”

Başka ne denir buna?