Gazeteci Erdemol: ‘Suriye halkının en büyük düşmanı Deccal Erdoğan’

Seçim sürecini takip etmek için Suriye’de bulunan Cumhuriyet gazetesi ve soL Portal yazarı Mustafa Kemal Erdemol ile, Suriye gözlemlerini konuştuk. Erdemol, Suriye halkının en büyük düşmanının “deccal” olarak tanımladıkları Başbakan Erdoğan olduğunu söyledi.

Hatay’daki Özgür Suriye Ordusu kamplarında yaptığı gözlemlerde önemli sonuçlar elde eden gazeteci Mustafa Kemal Erdemol ile seçim süreci için gittiği ve 55 kişinin hayatını kaybettiği büyük katliama tanıklık ettiği Suriye’deki izlenimlerini konuştuk.

Suriye’ye gitme nedeniniz seçimleri takip etmekti sanırım. Öncelikle gidiş nedeninizi ve seçim süreci gözlemlerinizi kısaca açıklayabilir misiniz?
Suriye’ye aslında başka bir organizasyonla gidecektim. Orada niyeyim, çatışma bölgelerini izlemek, Türkiye sınırından gelişi ve gidişi mümkünse belgelemekti.

Daha önce Hatay’da bulunduğum kampta bu geliş gidişleri belgelemiştim. Kampta görüştüğüm insanlar, sınırdan çıkıp, Suriye’ye geçtiklerini orada çatışıp Türkiye’ye geri girdiklerini ifade etmişti.

Dolayısıyla bu giriş çıkışları daha iyi belgelemek için Suriye’ye gitmek üzere başvuruda bulundum. Bu başvuruya cevap gelmeden Suriye’deki seçimler geldi. Bu seçimlere Türkiye’den bir gazeteci grubuyla birlikte ben de davet edildim.

Burada şunu söylemekten çekinmiyorum, ben Suriye hükümetinin güven duyduğu gazetecilerdenmişim. Kısacası benim düşündüğüm organizasyona bu davet denk düştü. Seçimleri de gözleyerek planladığım işleri yapmak için Suriye’ye gittim. 10 günlük bir süre kalmayı planlıyordum ama malum gerekçelerden dolayı dönmek durumunda kaldım.

Seçimlere ilişkin gözlerim gelirsek, demokratik seçimler mi, tabi ki değil. Suriye’nin de böyle bir iddiası yok. Ama Suriye’nin çevresindeki birçok ülkeden demokratik olduğunu açıkça söyleyebilirim.

Önemli değişiklikler vardı yapılan bu seçimlerde. Anayasadaki 8. maddeyi değiştirilerek Baas partisi dışında da partilerin seçime girebilmesi sağladı. 8. maddede Baas öncü partidir deniliyordu.

Peki oy kullanma alanları nasıldı. Buralarda istediğiniz gibi denetlemelerde bulunabildiniz mi?
Oy kullanama alanlarını denetledik. Başımızda polis yoktu. Devletin görevlendirdiği güvenliklerimiz vardı. Burada açıkça şunu söylemek istiyorum, hükümet bizi kendi belirlediği yerlere yönlendirmedi. Dilediğiniz yere gidip gözlem ve denetleme yapabilirsiniz dedi. Buna da şaşırdık. Seçim boyunca istediğimiz her yere giderek denetleme yaptık.

Oy kullanmayanlar kullanmadı. Baas’a oy vermeyenler vardı. Geçerken orada oturmuş bir mantığı da belirtmek isterim. Orada partiye değil kişilere oy veriliyor. Kafalar ve sistem böyle oluşturulmuş durumda.

Sonuçta 44 yıl sonra “serbest” sayılabilecek bir seçim yapıldı. Bir şey dikkatimi çekti onu da aktarmak istiyorum. Suriye’de bir gazeteci seçim sonuçlarını ve seçim sayımını kontrol etmekte denetlemekte serbest. Bu gazeteci için anayasada tanınmış bir hak. Bu “demokratik” olmayan bir ülkede gazeteciye sağlanan bir hak.

Suriye’de yaşanan ve 24’ü çocuk 55 kişinin hayatını kaybettiği korkunç katliamda oradaydınız. O günü ve yaşadıklarınızı anlatabilir misiniz?
Seçimlerden sonra Suriye’de bir süre daha kalma planlarım vardı. Perşembe günü oteldeyken bir sarsıntı oldu. Deprem oluyor diye düşündüm. Bilgisayarın ekranı sallandı o derece sarsıntı yaşandı.

Burada da mı depreme yakalandık diye düşündüm. Şunun hatırlatayım bu sarsıntıyı olay bulunduğum otelin 9. katından hissettim ben. Daha sonra aşağı indim. Deprem mi oldu diye sorarken, tercüman geldi ve büyük bir patlamanın olduğunu söyledi. Olay yerine gitmek konusunda ısrar edince bizi patlamanın yaşandığı bölgeye götürdü.

İki bomba patlamış, ard arda. Olay yerine ulaştığımızda gördüğümü tablo korkunçtu. Her yerde insan parçaları, çocuk cesetleri vardı. Tırlar patlamanın etkisiyle ikiye ayrıldı. Bir küçük araç gördüm içindeki bakkaldı sanırım. Araçta bisküviler vardı ve içindeki adam hayatını kaybetmişti.

Korkunçtu ortalık. Gözlerimden yaşlar gelmiş farkında değildim…

Yerler insan parçaları. İnsan parçalarına bastığımı anlayamadım. Birileri gelip Arapça bir şeyler söylüyor. Bana “adem”, “adem” denildi. O zaman anladım ne demek istediklerini. İnsan parçaları patlamanın etkisiyle erimiş ve yerlere saçılmıştı.

En büyük ölüm ise okul servisinde meydana geldi. 24 çocuk öldü orada. Sanırım ölen çocuklar istihbaratçıların çocuklarıydı. Çünkü o bölgede istihbarat binasına yakın bir özel okul var. Oraya gidiyorlar diye düşünüyorum.

Olay yerindeki Suriye polislerinden çok büyük bir çaresizlik gözlemledim. İnsanlar ağlıyor ve feryat ediyordu her yerde. Bu sırada yanıma yaşlı bir adam geldi. Elinde sanırım çocukların ders kitaplarından biri vardı. Bana bir şeyler söylüyordu ama anlayamadım. Erdoğan ve deccal lafından başka bir kelimeyi bilmiyordum. Çevirmeni çağırdım. O bana gelen tepkileri çevirdi. “Katil Erdoğan”, “Deccal Erdoğan” gibi sözler söyleniyordu.

Olayda 55 ölü var deniliyor ama 100 ölü olduğunu düşünüyorum. 30 araç saydım. Araçlar erimiş. Bin 100 ton patlayıcı kullanılmış ve yolda 5 metre çukur açılmış. Gerçekten korkunçtu.

Dikkatimi çeken bir diğer nokta çok az güvenlik önemli alındığı yönünde. Esad’ın bu kadar az güvenlik önemli alması ölümlere göz yumuyor diye düşündürdü. Saldırılar görünsün diye daha mı az önlem alıyor diye düşündüm.

Buna karşın saldırıyı Esad yaptırdı demekse saçmalık. İstihbaratının yeri bilinmesin diye fotoğraf dahi çektirmezken oranın önünde saldırı yapmasının anlamı yok. O kadar alçakça bir saldırı yapıldı ki…

Şunu da açıkça söylemek istiyorum. Esad hayranı falan değilim. Esad sütten çıkmış ak kaşık değil. Gidecekse kendi iç dinamikleri ile gitsin.

Bu tarz patlamalar Suriye’deki ortama ve havaya dair nasıl bir kanı oluşturuyor?

Suriye’de her an saldırı olabilir. Bu Suriye güvensiz bir ülke anlamına gelmiyor. Bir manyak her yere gidebilir. Hatırlayın, Türkiye’de de Sinagoglara saldırıldı. Bu açık bir terör eylemidir. Ben yapılış biçimden El Kaide olabileceğini düşünüyorum.

Bu tarz patlamalarda oluşan hava böyle peki Suriye’de günlük yaşam nasıl geçiyor? Bu konudaki gözlemleriniz neler?
Seçimlerden örnek vereyim. Şehrin önemli meydanlarından birine gittim. Orada insanlarla konuştum. Lübnan’dan gelen Kürtlerle görüştüm, Suriyelilerle uzun uzun görüştüm. Daha sonra otele çıktım ve El Cezireyi açtım. Televizyonda “seçimler nedeniyle başlayan genel grev Şam’ı vurdu. Meydan asker dolu” deniliyordu. Benim sabahtan beri insanlarla konuştuğum meydanı gösteriyorlardı. Sinirden odamda adeta çıldırdım.

“Şam’ı vurdu diyorlar” oysa biz o seçim akşamı gece 02.00’ye kadar gezdik arkadaşlarımızla. Ortada hiçbir biçimde asker yığınağı görmedik. Parlamentoya gittik taş atsan camını kırarsın o derece güvensiz. Askerlere gidiyorsun “refik” diyorsun hemen eriyor. Kıvanç Tatlıtuğ’un dizideki adını söylüyor. Memati diyorlar.

Ama El Cezireyi açıyorsun, CNN’i açıyorsun askerler nefes aldırmıyor. Günlük hayatta ise böyle bir şeye rastlamıyorsun.

Seçim akşamından bir örnek daha vereyim. Bir büyük Esad posteri açıldı. Bir avuç insan vardı seçim kutlamalarında. Bu insanların Esad’ı sevmediği anlamına gelmiyor. İnsanlar güvensizlik çıkabileceğinden toplu halde bir araya gelmemeyi tercih etti o gece.

Buna karşın diktatör dediğin adam istese binlerce kişiyi toplayabilirdi. Böyle bir zorlama yapılmadı. Orada genç kızlar ve erkeklerden oluşan küçük bir grup ilginç bir halayları var onu çektiler uzun saatler boyunca. Bunlar önemli Suriye’yi anlamaya çalışırken önemli ölçütler.

Burada şunu eklemenin de çok önemli olduğunu söylemem gerekiyor. Ülke çok mu huzurlu, tabi ki değil. Ülke yönetimi kimi bölgelerde kontrolü kaybettiğini açıklıyor ve bunu kabul ediyor.

Bu arada Suriye’de bizden daha laik bir yaşam var. Anayasada mezhepçi ve dinci parti kurulması kesinlikle yasak.

Bir küçük örnek daha, bir Ermeni Papaz ile konuşma fırsatım oldu. “Bizi kimse rahatsız etmez” dedi. Sizin kapınıza işaret konuluyor mu diye sordum, anlayamadı dahi…

Suriye’de gözlem yaptığınız süreç boyunca, halkın en büyük tepkileri nelerdi?

Suriye için bölgede üç düşman var. Bunlar Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye. Kişi olarak ise en büyük düşmanlık Erdoğan’a karşı. Orada Erdoğan için Deccal deniliyor. İslam da en büyük hakaretlerden biri bu tanımlamadır.

Ancak açık biçimde Türkiye halkı ile Erdoğan’ı ayırıyorlar. Türkiye’yi seviyorlar, Erdoğan’a deccal diyorlar.

Enformasyon Bakanları ile konuştum. Mütevazı bir bakanlık binası var. Enformasyon Bakanı eski SANA genel müdürü. Üniversitede medya dersleri veriyor. Diyor ki, “çok yönlü bir medya savaşı yürütülüyor. Ama siyasi savaşın merkezi Türkiye Neden böyle yapıyor bilmiyoruz. ABD planın bir parçası durumundalar. Silahlı grupları destekliyor. Bunları belgeleyip uluslar arası kamuoyuna sunacağız.”

Kısacası Suriye halkı Erdoğan’ı bir numaralı düşman olarak görüyor. Bunu kahvelerde çok sıkça görmeniz mümkün. Nereden geldiniz denilince Erdoğan’a laf başlıyor. Bir tek kişinin Erdoğan için iyi biri dediğini göremedim.

Uluslararası basın Suriye’de, Esad’ın her gün onlarca kişiyi öldürdüğü yazıyor. Birçok yalan haber üretiliyor. Suriye’de görev yapmış bir gazeteci olarak bu konuda neler söylemek istersiniz?
Gazeteci olarak utandım. İnsanlar benden doğruyu yazmamı bekliyor. Ben haberciyim, gazeteciyim. Ben yalancı gazeteci sıfatını sahip değilim. Mesleğimi çok seviyorum ve burada meslektaşlarımdan utanç duydum. (Burada Suriye’ye gittiğim meslektaşlarımı kastetmiyorum)

Örneğin CNN’de El Cezire’de “patlama var haberleri” çıktı biz Şam’da bulunurken. Ancak gün boyu Şam’ı gezmemize rağmen biz bir türlü böyle saldırıları göremedik. Yani ortada saldırı yok ama haberler var.

Türkiye’de de basın benzer işlev görüyor. Bugün Vatan gazetesi, katliamda muhalifleri aklarken, Esad’ı suçladı. Benzer şekilde televizyon programlarında yine Esad şiddeti ve emperyalist müdahale çağrısı yer aldı. Bu kapsamda sıklıkla 5. madde çağrısı yapıldı. Bu konuda neler söylemek istersiniz?

Böyle bir maddenin varlığını bilen Esad Nato’ya fırsat vermek ister mi? Tam tersine bundan özelikle kaçınır.

Kurumlarla kendimi özdeşleştirmem ama Cumhuriyet gazetesiyle onur duydum. Müthiş bir şey yaptı ve insanların dikkatini orada neler oluyor konusuna çekebildi. Yine soL Portal’da bu konuda oldukça iyi işler yaptı ona da teşekkür etmek gerekir.

(soL – İstanbul)