Enis Berberoğlu: Erdoğan Hürriyet'e sopayla girdi

Hürriyet Gazetesi'nin 5 yıl genel yayın yönetmenliğini yapan CHP Genel Başkan Yardımcısı Enis Berberoğlu "Tayyip Erdoğan Türkiye’de kendisiyle ilgili meşruiyet tartışması açtı.Bunun karşısında Hürriyet gibi bir gazetenin suskun kalmasını içime sindiremem." dedi.

Hürriyet Gazetesi eski Genel Yayın Yönetmeni Enis Berberoğlu, "Hürriyet, anayasal düzenin tarif ettiği sınırlar içerisinde bir gazete yapmayı kabul etmiştir. Bu Anayasa’yı göstere göstere çiğneyeceğini ilan eden bir adamın karşısında ben suskun kalınca ciğerime oturdu" dedi. 

Bugün gazetesinden Hüseyin Keleş'e röportaj veren Enis Beberoğlu, Hürriyet’teki istifalar ve işten çıkarmalarla ilgili olarak “Oktay Bey sürecini yönetemedim. Özdemir İnce sürecini yönetemedim. Rahmi Turan sürecini yönetemedim. Bu insanların gazetede en azından ben var olduğum sürece devamını sağlamakla yükümlüydüm. Yapamadım. Süreç çok sert geçti, idare edemedim. Topu göğsümde yumuşatıp, ayağıma alıp süremedim. Tayyip Erdoğan nokta atışı yapmadı. Hürriyet’e sopayla girdi. Ne çıkarsa bahtına. Tahmin edemeyeceğiniz kanallar kullanıldı o süreçte” dedi.

Enis Berberoğlu, 17 Aralık soruşturmasında yer alan yasal dinleme kayıtlarında dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan'ın Habertürk'ün yayınlarına müdahale için Ciner Medya Grubu Yönetim Kurulu Üyesi Fatih Saraç'ı aramasıyla ilgili olarak ise "Bizim içimizde ‘Alo Fatih’ olamazdı. 'Alo Fatih' olabilecek tek kişi Aydın Doğan’ın kendisidir. Bir tek ondan gelen emir demiri keser" dedi. 

Enis Berberoğlu röportajının satırbaşları şu şekilde:

Gazetecilikten bıktırdılar

Siyasete girdiniz, medyadan koptunuz. "İleride tekrar dönerim" diyor musunuz?

Hayır dönmem. Ben yapabileceğimi yaptım hocam. Bazı şeylerin tekrarı olmuyor. Bıktım. Bıktırdılar. Bir faninin bir meslek için daha fazlasını çekmesine gerek olmadığını düşünüyorum.

Gazeteci olmak zor mu Türkiye’de?

Gazetecilik çok keyifli ve şerefli bir iş. Başa dönsem yine gazeteci olurdum. Amma ve lakin, bunda da zamanın ruhu var. Medya patronlarının akıllarını başlarına toplamaları lazım; siyasetçilerin akıllarını başlarına toplaması lazım. Medyasız bir demokrasi düşünülemez. Şu anda maalesef böyle bir seçeneğin konuşuluyor olduğu bir dönemdeyiz. Medya profesyonelinin baskın bir siyasetçiyle korkak bir patron arasına sıkışması kadar kötü bir manzara yok. Şu anda tamamen böyle bir manzara var. Korkmakta haklı mı diye sorarsan, evet haklı. Haklı olması benim işimi kolaylaştırmıyor.

Gazeteciliğe dönmem dediniz; peki sizi koparan en kritik nokta ya da olay neydi?
Hürriyet Gazetesi bugün şeriata karşıdır, devlet içindeki illegal yapılanmaya karşıdır, DHKP-C’ye karşıdır, PKK’ya karşıdır, uyuşturucu kullanmaya karşıdır. Bu ne demek? Anayasal düzenin tarif ettiği sınırlar içerisinde bir gazete yapmayı kabul etmiştir. Bu Anayasa’yı göstere göstere çiğneyeceğini ilan eden bir adamın karşısında ben suskun kalınca ciğerime oturdu. O zamana kadar ben Tayyip Erdoğan’la ilgili hiçbir meşruiyet sorununu tartışmadım ve tartıştırmadım. Gazetenin arşivleri orada, yazdığım yazılar orada, attığım başlıklar orada. Ama kendisi getirdi oraya. Tayyip Erdoğan Türkiye’de kendisiyle ilgili meşruiyet tartışması açtı, cumhurbaşkanlığı makamıyla ilgili meşruiyet tartışması açtı. Bu çok ayıp. Bunun karşısında Hürriyet gibi bir gazetenin suskun kalmasını içime sindiremem. Yapamayacağımı değerlendirdim. Sonra ayrıldım.

İstifanızın ardından MHP’li Lütfü Türkkan, sizin Deniz Baykal’la bir röportaj yaptığınızı, bu röportajdan iktidarın rahatsız olduğu yönünde bir iddiası vardı. Var mı doğruluk payı?
Yok… Anlatayım. O gün Deniz Baykal beni aramış. Ama ben o ara istifa etmekle meşguldüm. Yazı işlerinde istifamın anonsunu yaptım. Sonra da Hürriyet’e ait olduğu için cep telefonumun kartını çıkardım attım. O gün bugündür beni arayanlardan da buradan özür diliyorum. Deniz Bey bana ulaşamamış. Ulaşsaydı, söyleyeceklerini varsayarak böyle bir senaryo kuruldu.

Peki Deniz Bey sizi neden aramış?
Kasetle ilgili bir konuda itiraz etmek için. Anladığım kadarıyla bizim gazetede ufak bir haber çıkmış. O da itiraz hakkını kullanmak için aramış. Ulaşsaydı bana mutlaka kullanırdım. Ama manşet olur muydu diye sorarsan, anlamsız olur. Çünkü o gün manşeti ben atmadım.

Oktay Ekşi’nin, istifasıyla ilgili şöyle bir ifadesi olmuştu: “Erdoğan’ın amacı Aydın Doğan’ı batırmaktı, beni de bahane etti.” Katılır mısınız buna?
Sonuç olarak yönetemediğim süreçler oldu bu gazetede. Oktay Bey sürecini yönetemedim. Özdemir İnce sürecini yönetemedim. Rahmi Turan sürecini yönetemedim. Bu insanların gazetede en azından ben var olduğum sürece devamını sağlamakla yükümlüydüm. Yapamadım. Süreç çok sert geçti, idare edemedim. Topu göğsümde yumuşatıp, ayağıma alıp süremedim. Tayyip Erdoğan nokta atışı yapmadı. Hürriyet’e sopayla girdi. Ne çıkarsa bahtına. Tahmin edemeyeceğiniz kanallar kullanıldı o süreçte.

Tayyip Erdoğan neden kanal kullansın ki?
İçeriden, dışarıdan… O kadarını söyleyeyim.

Sizin dışınızda, Oktay Ekşi, Yılmaz Özdil, Emin Çölaşan, Ferai Tınç, Bekir Coşkun Hürriyet’ten koptu. İktidarın baskısına boyun eğmek değil midir bu?
Ferai Tınç yaptığımız gazeteyi beğenmemiş olabilir. O yüzden gittiğini bilirim ben. Bekir Bey de Emin Bey de benden evvel gitti, onu Ertuğrul Bey’e sorun. Haksızlık da etmemek gerekir. 20 yıl Ertuğrul Bey yönetti, 5 yıl ben yönettim; hiçbir şey değişmeden kalamaz ki… Bakın ben diyorum ki, Oktay Bey’le devam etmek isterdim. Hürriyet’e yakıştığını düşünüyorum. Ama idare edemiyoruz bazen. Süreci idare edemiyorsun, yüzüne gözüne bulaştırıyorsun. İnsanlık hali. İnsanlar şirket batırıyor, partileri bitiriyor.

Son dönemde ‘Alo Fatih’ olayı ortaya çıktı. Hürriyet’ten beklenti bu hattın içine girmesi miydi?
Denemediler bile. Bizim içimizde ‘Alo Fatih’ olamazdı. ‘Alo Fatih’ olabilecek tek kişi Aydın Doğan’ın kendisidir. Bir tek ondan gelen emir demiri keser. Hürriyet Gazetesi para kazanmak için yapılan bir gazete. Satılmak, ilan almak için yapılan bir gazete. Bu gazetenin kimyasını bozacaksanız, buna bir tek kişi karar verebilir. O da patronun kendisi. Emin olun genel yayın müdürünün emriyle ‘Alo Fatih’ başlığı atılmaz, ‘Alo Fatih’ gibi haber saklanmaz. Mümkün değil

Akif Beki’nin Hürriyet’te yazması oldukça tartışıldı?
Ben getirdim. Bizim yeterince AK Parti’ye yakın yazar barındırmadığımız gibi bir kanaat oluştu. O çerçevede Akif zaten bizim grubun insanıydı. Radikal’deydi. Bir ara dışarı gidip geldi. Döndüğünde ben gittim patrondan istedim kendisini. ‘Madem böyle bir eksiklik görülüyorsa Akif olsun’ dedim. Kalemi var, zekası var. Ben bıraktığım zaman okurlarımız arasında yüzde 26 kadar AK parti seçmeni vardı; yüzde 40 CHP’li seçmene karşı. Bu iyi bir dengedir bence. Bunlara dönük de bir yazar yazabilir diye düşünüldü. Mesela Cüneyt Ülsever’in de Hürriyet’e geliş kadrosu AK Partili olmak. Hazin olan bu zaten.

Doğu Perinçek’in şöyle bir ifadesi oldu: “CHP ve MHP’nin bir kasetlik işi var.” Nasıl karşıladınız bu açıklamayı?
Doğu Perinçek kasetleri nasıl sayıyor bilmiyorum. CHP çok kaset gördü geçirdi. Hâlâ ayakta ve bu ülkenin iktidar alternatifi. Marjinal bir parti değil. Dolayısıyla marjinal bir partinin başındaki bir insanın lafıyla derin tartışmaya girmem. Türkiye’de siyasetin ne kadar kirlendiğini en iyi bilmesi gereken insanlardan biri kalkıp da bu şekilde bel altı vuruyorsa cevap hak etmiyor demektir.

Peki Enis Berberoğlu baskılara boyun eğmedi mi?
Önce gazetemi düşündüm. Benim sermayem ismim. İsmim dahil, kariyerim, ailem dahil hiçbirisi gazetemin önüne geçmez. Boyun eğdim, eğmedim çok adil bir soru. Ama onun ben cevabını vermem. Okur karar versin, o dönem çalıştığım arkadaşlarım karar versin. Egomu, hırsımı ve gelecek korkumu gazetemin önüne geçirmedim.