Fındık: Irkçılığa ve sömürüye iyi gelir

‘Her gün bir avuç fındık iyi gelir’ sloganıyla pazarlanmaya çalışılan fındık, toplayanlara çile olmaya devam ediyor. Mevsimlik fındık işçileri, neredeyse bedavaya çalıştıkları yetmezmiş gibi bir de ırkçılıkla karşı karşıyalar.

Dünyadaki fındık üretiminin %80’i Türkiye’de yapılıyor. Ordu, Giresun, Trabzon, Samsun Düzce ve Sakarya başta olmak üzere yaklaşık 3.000.000 insan için ise fındık, en büyük gelir kapısı. Her yıl Ağustos ayında fındık ülke gündemimizi de meşgul ediyor. Açıklanan taban fiyatları, üretim miktarının artması-azalması, kalitesi, hatta afrodizyak etkisi. Unutulan sadece bir taraf vardır fındıkta: Mevsimlik fındık toplama işçileri.

Sayıları 350.000’i bulan mevsimlik fındık işçileri, her yıl temmuz sonunda yollara düşüyor ve yaklaşık bir ayı fındık topladıkları şehirde geçiriyorlar. Bu sayının büyük bir kısmını da Kürtler oluşturuyor.

Çile daha yolda başlıyor
Fındığın toplama süresi kısıtlıdır. Erken ya da geç toplanması kalitesini düşürür. Bunun için tüm mevsimlik işçiler işbaşı yapacakları gün orada olmalıdırlar. Erken gelmek ise ekstra masraftır. Hem ucuza, hem çok işçi taşıyacak formüller aranır. Şanslı olanlar trenlerde yer bulurken, çoğunluk kamyon kasalarında ya da koltuk sayısının iki katı yolcu almış otobüslerde, insanlıktan uzak şartlarda taşınıyorlar. Bu durum kazalara da davetiye çıkarıyor. Örneğin 6 Ağustos 2007’deki kazada, 14 kişilik minibüste 24 kişi hayatını kaybetmişti. Bu yıl da kazalar 30’un üzerinde yaralı ve 1 fındık işçisinin ölümü ile sonuçlandı.

Çalışma ve barınma koşulları felaket
Sabah 7’de fındık toplamaya başlanır. Mesai akşam 7’de biter. 12 saatlik çalışmanın karşılığı Ordu Valiliği’nce 22 lira 50 kuruş olarak belirlenmiş. Diğer şehirlerde de aynı ücret uygulanıyor. Eğer yaşınız 13-16 arasında ise ücret 21 lira 60 kuruşa düşüyor. Aynı valilik 13 yaşından küçüklerin çalışmasını da yasaklamış ama çocuk emeği sömürülmeye devam ediyor.

Mevsimlik işçilerin büyük bir kısmı kendi kurdukları çadırlarda yaşıyorlar. Bir çadırda ortalama 10 kişi yaşıyor. Elektrik ve hatta temiz su bulunamıyor. Tuvalet ise çevresi çadır beziyle kapatılmış çukurlardan ibaret birçok yerde. Yemekler çalı-çırpı toplanıp yakılan ateşlerde pişiyor. Sebzeler bozulmasın diye ağaç gölgelerine konuyor. Bu sağlıksız koşullar nedeniyle bir çok işçi hastalıklarla da mücade etmek zorunda kalıyor. Özellikle genç işçiler ve çocuklar hastalıkların pençesinden kurtulamıyor ve hayatlarını kaybediyorlar.

Potansiyel suçlu muamelesi
Sadece 1 ay kaldıkları şehirlerde büyük bir ayrımcılığa da maruz kalıyorlar. Çoğu işçi köy kahvelerinde bile kabul görmezken, alışveriş yaptıkları esnaf bile ikinci sınıf insan gibi davranabiliyor işçilere. Yaşanan tüm adli olaylarda polis veya jandarma ilk mevsimlik işçileri arıyor. Etnik kimlikleri nedeniyle de birçok problemle karşılaşıyorlar. Genellikle işçilerin kendi aralarında Kürtçe konuşmasına bile izin verilmezken, yapılan suçlu muamelesine saklanma gereği bile duyulmuyor. Giresun Ziraat Odası Başkan Yardımcısı Yıldırım Kiraz, bu sene Gürcistan ve Azerbaycan’dan işçi getirmek istediklerini açıkladığı konuşmasında rahatça "Gürcistan'dan gelecek işçilerin tercih edilmesindeki etkenlerden biri de son yıllarda yaşanmaya başlayan terör olaylarıdır. Güneydoğu'dan işçi gibi bölgeye sızmaya çalışan terör örgütlerine mensup kişiler olabiliyor. Bunun önüne geçmek amacıyla da Güneydoğu'dan işçi gelmesini istemiyoruz. Bu yüzden tamamen daha ucuz ve güvenilir olması amacıyla Gürcistan'dan gelecek işçileri tercih etmekteyiz" diyebiliyor.

Ordu Valisi ise 1 askerin öldüğü saldırıdan sonra, işçilerin kente geldiği dönemde böyle bir saldırı olmasının manidar olduğunu söylerken "Merak etmeyin üzerine gideriz" dedi.

Kürt işçiler Sakarya’da birkaç kez linç girişimiyle karşılaşırken, bu yıl İnegöl ve Dörtyol’da yaşananlar da olayların münferit olmadığını gösteriyor.

Hükümet biliyor, daha kötüsünü yapıyor
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, mevsimlik işçiler için yeni bir genelge yayınladı. Bu genelge işçilerin ‘ağır koşullarda’ çalıştığını kabul etmekle birlikte, işçiler için yepyeni zorlukları da beraberinde getiriyor. Genelgenin maddelerine göre, işveren, tüm çalışanlarının ve onların ailelerinin kimliklerini alıyor ve iş bitene kadar geri vermiyor. Muhtar ve işverenler şüpheli gördüklerini sebepsiz yere ihbar edebiliyor ve gözaltına alınmalarını sağlayabiliyor.

Bunun yanı sıra valiliğin izin verdiği yerler dışında çadır kurmak da yasaklanıyor. Polis kontrolünde giriş-çıkış yapılacak olan bu kamplar Nazi toplama kamplarını aratmıyor. Genelge gereğince kurulacak olan kurullarla kimlerin bu kamplara girebileceği, kimlerin ise giremeyeceği belirlenecek. Kamplara belirli saatler dışında giriş-çıkış ise kısıtlanacak.

"Mevsimlik gezici tarım işçileri kullanılmak suretiyle ülkenin milli birliği ve bütünlüğüne aykırı yönde istismar ve kışkırtmalarda bulunulması önlenecektir" diyen genelge işçilerin hükümet gözünde de suçlu olduklarını gösteriyor.

Fındık işçilerinin yaşadıklarının benzerlerini pamuk, zeytin ve çay üretiminde çalışan mevsimlik tarım işçileri de yaşıyor. Hatta sadece tarımda değil turizm gibi mevsimlik sektörlerde çalışan binlerce insan da aynı sömürü ve ırkçı tehditlerin hedefi konumunda. Bölünme senaryoların yazılmaya başladığı bu günlerde mevsimlik işçilerin fazla olduğu yerelliklerde düşmanlığın ve şiddetin artmasından endişe ediliyor.

Bahadır Başer (soL)

Diyarbakır'dan Sakarya'ya...
Diyarbakır’ın Ergani ilçesinden Sakarya’ya gelen mevsimlik fındık işçileriyle, aldıkları ücretler ve yaşam koşulları üzerine konuştuk. İşçilerin bir çoğu trenle Arifiye’ye gelip buradan Sakarya’nın çeşitli ilçelerine dağılırken, bir kısmı da küçük arabalara doluşturularak, yaz sıcağında zorlu bir yolculuğa mahkum ediliyorlar. Karapürçek ilçesinde fındık toplayan 18 yaşındaki Tuğba’nın ve 25 yaşındaki Yusuf’un anlattıkları durumun vehametini açıkça gösteriyor.

soL: Ailelerinizle beraber her yaz mevsimlik işçi olarak fındık toplamaya geliyorsunuz. Bunun haricinde bir gelir kaynağınız var mı?
Tuğba (18): Maalesef bir çoğumuzun daimi işi yok. Çalışacağımız bir fabrika olsa düzenli para kazanırdık, böyle geçici işlere ihtiyacımız olmazdı. Bazıları kışın Diyarbakır’da ve çevre illerde yine tarım işlerinde çalışıyorlar, pamuk topluyorlar ama bazlılarının tek gelir kaynağı fındık işçiliği, yazın kazandıkları neyse kışın onunla geçinmek zorunda kalıyorlar.

Sakarya’ya ne kadar süreliğine geldiniz?
Bir ay kalıyoruz. Bir tarla zaten 3-4 günde bitiyor, sonra çavuş hangi tarlayı söylerse ara vermeden oraya geçiyoruz.

Barınmanızı ve beslenmenizi nasıl sağlıyorsunuz? Tarla sahipleriyle iletişiminiz nasıl?
Tarlanın 400-500 metre ötesine çadırlar kuruyoruz. Her aileye bir çadır düşüyor, Diyarbakır’da çocuklarımızı bırakacak yerimiz yok, biz de mecburen hepsini getiriyoruz. Tüm aile bir çadırda kalmak çok zor oluyor ama ikinci çadırı da vermiyorlar. Çadırların içinde elektrik ve su yok. Tuvalet sadece bir çadırdan oluşuyor. Banyo yok. Bazı tarlaların sahipleri, yanlarında yemek yememize izin veriyor ama bazıları kötü davranıyorlar. Yemekleri çadırın önünde çalı çırpı toplayarak yaktığımız ateşte pişiriyoruz. Sebzeleri ağaç gölgelerine, arabaların altına koyuyoruz bozulmasınlar diye.

Günde kaç saat çalışıyorsunuz? Paranızı işin sonunda mı yoksa günlük olarak mı alıyorsunuz?
Günlük yevmiye alıyoruz, işçi başına 23 TL. Onun da 2,5 TL’si çavuşundur. Çavuş bizi köyden toplar getirir ama bizimle çalışmaz. Biz sabah 7’de çalışmaya başlıyoruz akşam 7’ye kadar durmadan çalışıyoruz.

soL: Bu kadar zor koşullarda düşük ücretlerle çalışmak zorunda bırakılıyorsunuz. Sizce işsizlik sorunu nerede başlıyor?
Yusuf (25):
Bizim köyde okul yok, ilçede bir tane var o da çok uzak. Ben sadece 9 ay okumuşum. Elim bu işten başka şey tutmaz. Belki devlet okuma şansı verse, köyümüzde bir okul olsaydı bir işim olurdu. Şimdi de durum böyle. Çocukları okula uzaklıktan dolayı gönderemiyoruz. 11–12 yaşına geldiklerinde de bizim gibi mevsimlik işler yapmaya başlıyorlar. Bu hükümetin bir şey değiştireceği yok. Seçim zamanı oy toplamaya geliyorlar. Okul yaptıracağız, elektirik getireceğiz diyorlar oy veriyoruz bir daha uğramıyorlar… Son seçimlerde yine geldiler köye, yeşil kartlılara para vereceğiz dediler, ortada bir şey yok…

Son dönemde etnik köken ayrımının halkın bazı kesimleri tarafından yoğunlaştırılmasıyla, Karadeniz’e Kürt işçilerin alınmayacağı gündeme gelmişti. Siz buna benzer sorunlar yaşadınız mı?
Evet burada bizden korkuyorlar resmen. Çavuş işin başında nüfus cüzdanlarımızı toplayıp emniyete teslim ediyor. İş bitene kadar kimliklerimizi geri alamıyoruz. İş boyunca hapiste sayılırız yani…

Türkiye bir dönüm noktasına geldi. Kısa süre sonra AKP tarafından oluşturulan yeni Anayasa oylanacak. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Artık AKP’ye güvenim kalmadı. Aslında bizim gibilere seçim hakkı bırakmıyorlar, halk cahil, onlar ne dese inanıyoruz. Bizleri neredeyse durmadan çalıştırıp, düşünmemiz için zaman bırakmıyorlar. Ama ben bundan sonra ne AKP’ye oy veririm ne de inanırım.

(soL - Sakarya)