David Harvey: 'Antikapitalist mücadele kent merkezlerinde örgütlenecek'

Marksist sosyal bilimci ve kentsel coğrafyacı David Harvey dün ODTÜ’de bir konferans verdi. “Kapitalizmin Krizi ve Kentsel Mücadele” başlıklı konferansı yaklaşık 1000 kişi izledi.

Kapitalist kentleşme dinamiklerini anlamak için Marksizm’in temel önermelerine başvurmak gerektiğini söyleyen ve kentlerin ekonomi-politiği üzerine çalışan David Harvey’in geçtiğimiz günlerde İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde verdiği iki konferansın ardından, dün ODTÜ Kültür ve Kongre Merkezi’nde bir konferans daha gerçekleştirildi.

Halen City University of New York’ ta (CUNY) görev yapan David Harvey, özellikle kapitalizmin kentsel mekanı nasıl örgütlediğine ilişkin analizleri ile tanınıyor. Aralarında Sosyal Adalet ve Şehir, Umut Mekanları, Postmodernliğin Durumu, Marx’ın Kapital’i için Kılavuz, Yeni Emperyalizm ve Sermayenin Mekanları olmak üzere birçok kitabı Türkçeleştirilmiş olan David Harvey, kentsel mekan ve kentleşme ile ilgili olguları sermaye birikim süreçleri bağlamında Marksist bir perspektifle okumanın gerekliliğine vurgu yapan bir sosyal bilimci.

“Sermaye, konut politikalarıyla krizlerini aşmaya çalışıyor”
Konuşmasına kapitalizmin krizlerinin kaçınılmazlığına işaret ederek başlayan Harvey, arz ve talep arasındaki dengesizliğin sermayenin krizlerini doğurduğuna işaret ederek, kapitalizmin arz ve talep arasındaki farkın en aza indirilmesi yoluyla krizleri aşmaya çalıştığına dikkat çekti. Kapitalizmin sürdürülebilirliği için sermayenin zaman içinde kendi mekansallığını yaratmaya ihtiyaç duyduğunu belirten Harvey, sermayenin kentsel mekanı halkın ihtiyaçları ve arzuları doğrultusunda değil, kendi çıkarları doğrultusunda biçimlendirdiğini öne sürerek, özellikle kriz dönemlerinde sermaye birikiminin konut politikaları üzerinden sağlandığını dile getirdi.

Harvey’e göre kapitalizm dönemsel krizlerini, borçlandırma ve kredilendirme yoluyla, insanları “konut sahibi olma”ya ve “konutların içini eşyalarla doldurma”ya özendirerek efektif talebin artırılmasıyla aşmaya çalışıyor. Özellikle 1929’daki Büyük Bunalım’ın ve İkinci Dünya Savaşı’nın ardından ABD’de banliyöleşmenin hızla pazarlanmaya başladığını belirten Harvey, 1950’li ve 60’lı yıllarda banliyödeki “Amerikan Rüyası” olarak adlandırılan yaşam tarzını benimseyen halkın borçlandırılması yoluyla yapsatçılığa aktarılan sermayenin güçlendiğini ifade etti. Benzer biçimde, 1990’larda Bill Clinton’un ABD’de yaşayan düşük gelirli kesimi ve göçmenleri konut sahibi olmaya özendirerek konut üretimiyle sermaye birikimini dengelemeye çalıştığını belirten Harvey, 2000'li yıllarda George W. Bush iktidarında bu politikanın patladığını söyledi.

“Yeni bir Büyük Bunalım uzak değil”
Banliyöleşme ve uydu kentlerin artık gözden düştüğünü, ABD’de 2008’den 2010’a dek mortgage piyasasında yaşanan krizlerin “yeniden-kentleşme” ile çözülebildiğini vurgulayan Harvey, kentsel dönüşümün esas olarak soylulaştırma politikalarıyla, “kent merkezlerinin yeniden pazarlanması” şeklinde gerçekleştirildiğini söyledi. Kapitalizmin “büyüme” düsturunun kentleri felakete sürüklediğini belirten Harvey, İstanbul üzerinde çok sayıda inşaat vinci görülmesinin bir tesadüf olmadığına ve bu hızla büyümeye devam ederse kentlerin yaşanılmaz bir hal alacağına işaret etti.

Çin’de ekonomik krizin ardından yaklaşık 13 milyon insanın işsiz kaldığına, ancak kentin hızla kentleşerek konut politikaları ile pazarlandığına ve kısa sürede yaklaşık 24 milyon kişinin yeniden istihdam edildiğine değinen Harvey, Rusya ve Brezilya gibi Latin Amerika ülkelerinde de kapitalizmin gene kentleşme politikaları ve konut piyasasındaki canlanma ile güç topladığını belirtti. Ancak yapsatçılık ile hızla yükselen konut piyasasındaki canlılığın geçici karakteri ve yapı stoğunun fazlalığı ile borç birikimini artırması sebebiyle kapitalizmin yeni krizlere gebe olduğunu ekleyen Harvey, ABD’deki birçok eyalette, Çin’de, Rusya’da veya bazı Latin Amerika ülkelerinde konut piyasasında yaşanabilecek patlamaların evrensel çapta yeni bir büyük bunalıma evrilebileceğine dikkat çekti.

“Kamusal mekan politik amaçlarla özgürleşmeli”
Sermaye egemenliği altında kamusal mekanın politik amaçlarla kullanılmasının mümkün olmadığını ifade eden Harvey, kentte kamusal mekanın bugün “sözde kentsel demokrasi” adı altında tanımlandığını söyledi. Kamusal mekanın nasıl kullanılacağının sermaye tarafından belirlendiğini, ancak toplumsal mücadeleler için kentlilerin toplanabilecekleri kamusal mekanlara ihtiyaç duyulduğunu söyleyen Harvey, bu alanların kentin farklı kesimlerinden gelen emekçilerin kentsel mücadele alanlarına dönüştürülmesi gerektiğini vurguladı.

“Taşımacılık sektörü devrimci bir potansiyel barındırıyor”
Kentlerin günümüzde taşımacılık sektöründen, hizmet sektörüne varan bir çeşitlilikte yoğun olarak işçi sınıfını barındırdığını söyleyen Harvey, özellikle taşımacılık sektörünün antikapitalist mücadelede önemli bir potansiyel taşıdığını belirtti. Harvey, kent merkezlerinde çalışan ulaşım emekçilerinden, kentler arası taşımacılık yapan kamyon ve tır şoförlerine dek yoğun bir emekçi kesimin azımsanmayacak miktarda artı-değer ürettiğine, dolayısıyla ulaşım emekçilerinin örgütlenmesinin antikapitalist mücadelede büyük değer taşıdığına dikkat çekti. Ulaşım sektöründe yaşanacak büyük grevlerin kapitalizmin kentsel mekanında ciddi krizlere sebep olabileceğini ekleyen Harvey’in sözleri, THY emekçilerinin günler süren grevi sonucu birçok uçağın kaldırılmamasıyla THY’nin yüzleşmek zorunda kaldığı sıkıntıyı hatırlattı.

“Antikapitalist mücadele kentlerde gerçekleşecek”
Harvey, sermayenin konut politikaları üzerinden yaşam tarzını belirlediğini ve dönüştürdüğünü, dolayısıyla kriz dönemlerinde yükselen borç birikiminin yarattığı tahribatın “Konut sahipleri greve gitmez!” politikasıyla aşıldığını söyleyerek, büyük ABD kentlerinde sendikalılaştırılan beyaz işçi sınıfının konut alımında borçlandırılmalarıyla olduğu kadar, yaşam tarzlarının dönüştürülmesiyle de grev tehdidinin ortadan kaldırıldığını ifade etti. Harvey buna ek olarak, kentteki politik hareketlerin banliyöleşme ile parçalandığına dikkat çekti.

Ancak alternatif ve eşitlikçi bir kentsel mekanın kapitalizmin reddiyle gerçekleştirilebileceğini dile getiren Harvey, kent merkezlerinin taşıdığı örgütlenme ve mücadele potansiyeline değindi. Sermaye egemenliği altında kamusal mekanın eşitlikçi ve özgürleştirici olamayacağını, ancak kentsel mekanın kentte gündelik yaşamı üreten işçi sınıfı tarafından örgütlü olarak bir direnç alanı haline getirilmesiyle antikapitalist mücadelenin mümkün olduğunu vurgulayan Harvey, antikapitalist bir düzeni ve alternatif bir kenti inşa etmenin yolunun örgütlenmekten geçtiğine işaret etti. Harvey, küçük ölçekli kentsel mücadelelerin büyüme potansiyeline vurgu yaparak, önemli olanın mücadelenin kendi hegemonyasını sağlaması olduğunu vurguladı.

“Akademi, sermaye egemenliği altında özgür değil”
Son olarak, neoliberal politikalar sonucu özelleştirilen üniversitelerin akademik özgürlüğünün sorgulanır olduğuna işaret eden Harvey, akademinin sermaye ile ilişkisi bağlamında sorunlu bir yapısı olduğunu dile getirdi. ABD’de üniversitelerin özel şirketlerden aldıkları paralarla ayakta kalmaya çalıştıklarını söyleyen Harvey, paralı olması sebebiyle üniversitede kendi derslerini dinleyecek öğrenci bulma sıkıntısı çektiğinden yakınarak, üniversitelerin sermaye tarafından elinin kolunun bağlı olduğunu ifade etti. Yaklaşık bir saat süren konuşmasının ardından, David Harvey’in kendisine yöneltilen soruları yanıtlamasıyla konferans tamamlandı.

(soL - Ankara)