‘Bu kafayla biz metrobüs hattında daha çok angus kovalarız!’

Gezi direnişinde yaşamını yitiren 6 yurttaşımızın ardından halen süren polis şiddeti, seçim barajı ve doğa alanlarında sürdürülen yıkımlara karşı tepkisini ortaya koymak için tek kişilik protesto yürüyüşü başlatan çevre aktivisti Önder Cırık, yürüşünün üçüncü gününde yaklaşık 110 kilometre yol kat etti.

Yusuf Yavuz

26 Ağustos’ta Büyük Taarruzun başladığı Afyonkarahisar Kocatepe’den yola çıkan ve 9 Eylül tarihinde İzmir’e ulaşmayı hedefleyen aktivist Önder Cırık, yürüyüşünün üçüncü gününde yaklaşık 110 kilometre yol kat ederek Uşak’ın Banaz ilçesine ulaştı. Bu akşam saatlerinde Banaz’dan hareket ederek yürüyüşünü sürdüren Cırık, yarın sabah Uşak’ta olmayı hedeflediğini söyledi. Günde yaklaşık 30 kilometre yol kat eden Cırık, geceleri benzin istasyonlarına yakın alanlarda kamp yaparak geçiriyor.

Takipçilerine içinde yürüdüğü bozkırı anlattı
Afyonkarahisar-İzmir arasında yaklaşık 380 kilometreyi yürüyerek kat edecek olan Cırık, yürüyüşü boyunca gördüğü doğa alanlarına ilişkin tahribatları da sosyal medyadan takipçileriyle paylaşıyor. Üç günlük yürüyüşü boyunca içinden geçtiği coğrafyaya hâkim olan bozkır ekosistemleri hakkında bilgiler aktaran Cırık, Türk’lerin bozkıra bakışına yönelik de çarpıcı ifadelere yer verdi.

İşte Önder Cırık’ın yol notlarından ezberleri bozacak bir bozkır analizi…

(27 Ağustos 2013, 2 gün):
“Saat 10 gibi sıcak çöktü ve tüm gün aşırı sıcak vardı. Yine bir dinlenme tesisinde mola verdim akşama kadar. Ayakkabıları çıkardım, bahçede buz gibi suyla dakikalarca yıkadım. Sol serçe parmak su toplamış. Dün tüm gün Kocatepe'den indiğim için serçe parmak anlaşılan ayakkabının burnunda sıkışmış. İnişlerde bot giymek ve bileği sıkıca bağlamak gerek demek ki. Tüm gün çıplak ayak gezdim. Ayaklar bayram etti. twitter’dan da gün içinde takipçilerime bugün bozkırı anlattım.

Bozkır denilince Türkler ne anlıyor?
Bugün ben size biraz bozkır (step) anlatayım. Hazır içindeyken bozkırın. Önce algıya bakalım bozkır deyince. 5 sene Kars'ta yaşadım. 36 milletten arkadaşım geldi gördü beni. Şimdi farklı bozkır algısına bazı örnekler: Amerikalı’nın bozkırdan anladığı: Sonsuzluk, sınırsızlık, özgürlük. Rus'un bozkırdan anladığı: Muhteşem. Windows desktop gibi, yemyeşil çayır çiçek (Mevsim bahar. Türk'ün bozkırdan anladığı: Abi buralar niye böyle bomboş? Niye bir şey yapmamışlar buraya?

Doğrudan asgari ücrete sigortasız işçi çalıştırıp, işçisiyle Cumaya giden müteahhit kafası. Zaten adı falso. Boz ve kır. Renksiz, cansız. Direk algımız Türkçemizde adını belirlemiş.

Bozkır, dünyada 34 önemli sıcak noktadan biri
Şimdi bu bozkır (step) Nazım'ın dediği gibi bir kısrak başı gibi Orta Asya'dan uzanır, şu an bulunduğum Afyon'a Uşak'a kadar gelir. Bozkır dünyanın 34 önemli biyolojik çeşitlilik sıcak noktasından biri olan İran-Turan Biyolojik Çeşitlilik Sıcak Noktasının bitki örtüsüdür. Orta Asya'dan ülkemize kadar bozkırı görebilirsiniz.

Bozkır ağaçsız, senelik veya birkaç senelik bitkilerle örtülü olan yerlere denir. Tamamen çıplak değildir. O zaman çöl olur zaten. On Binlerin seferinde bile İç Anadolu ağaçsızmış ve bu yüzden adamlar ‘Axyols chora’ (ağaçsız memleket) demişler buralara. MÖ. 190 yılında Galatlara karşı sefere giden Konsül G. Manlius zamanında da buranın adı ‘Axyols chora imiş’. Yani ‘ağaçsız memleket.’

Avcı toplayıcılıktan tarıma geçişin başladığı alan
Bozkırda ağaç olmaz ama çokça tohum tutan yüzlerce bitki türü vardır. Zor koşullarda hayatta kalmak için bir sürü tohumu olmalı bitkilerin. Aha işte tam da bu özelliğinden dolayı insanlar ormanı, dağı bırakıp bozkırlara gelmeye başlamış. Avcılık toplayıcılıktan tarıma geçen insanlık bozkır bitkilerinin tohum tutabildiğini, bu tohumların saklanabildiğini ve ekilebildiğini keşfeder. Ve insanoğlu bu bozkır bitkilerinin tohumlarını seçmeyi, saklamayı ve ekmeyi öğrenir. Aha da ekmeğimizin kaynağı buğday.

ABD’nin buğdayını hastalıktan kurtaran Anadolu buğdayı
Buğdayın atası Anadoluludur. İnsanlık Adıyaman, Diyarbakır yöresinden en iyi tohumları seçe seçe durum buğdayı (Triticum durum) türünü geliştirmiştir. Pas hastalığına dayanıklı bu tür 1960'larda Amerika'ya götürülüp oradaki buğday türleri ile melezlenmiş ve bu buğday türü o yıllarda pas hastalığından kırılan ABD mahsulünü kurtarmıştır.

Bozkırdaki Karaman koyununun atası
Bozkır olur da koyun olmaz mı? Bozkırın yavşan otunu yer koyun hayvanı. Soyu Karaman koyunudur. Atalarımızın Orta Asya'dan getirdiği bir tür ile Mezopotamya'da yaşayan başka bir türün melezidir. Bildiğin Türk-Kürt kırması yani. Ama Tarım ve Hayvancılık Bakanlığına vatandaşlık bağıyla bağlandığından Türk koyunudur Karaman koyunu.

O koyunun 8-10 kilo çeken ve İç Anadolu mutfağında bolca kullanılan kuyruğu var ya, o komple yağdır. Zor bozkır şartlarına alışmak zorunda olan koyun uzun yıllar cinsi bir evrim geçirmiş ve mutasyonla o kuyruk yağ deposu haline gelmiştir. Yaz ve güz bozkırda yavşanları, anızı yer, yokluk içinde geçecek kış için kuyruğunda yağ depolar. Kışın da enerji ihtiyacını oradan karşılar. Kışın kar üstünde kalacak ve koyunları besleyecek yavşan otu çok azdır. O nedenle kuyruktaki yağ şart yani. Yabani koyun türümüz Anadolu yaban koyunu (Ovis orientalis) Konya civarında yine bozkırda yaşar. Sayıları çok az ve Bozdağ'da koruma altındalar şimdi. Koruma dediğimde işte etrafını telle çevirmişiz, içinde takılıyorlar.

Bozkıra düşen kırkikindi yağmuru
Bozkır kurak bir coğrafyadır. Bozkırın yardımına o nedenle kırkikindi yağışları koşar. Dün bir tanesi Afyon'dan çıkarken beni donuma kadar ıslattı mesela. Yazın yağan bu yağmurlar güzün ve kışın yağanlar kadar bozkıra can vermez. Kırkikindiler doğru zamanda yağar çünkü. Kışın kuru ayaz var. Ot, böcek, kuş, yılan, çıyan olmaz bozkırda. Yağsa ne olacak ki? Toprak da soğuk. Tohumlar çimlenmez. İlkbahar, ilkyaz bu yağmurlar yağmazsa bozkırın hali nanay. Kıtlık olur, mahsul yetişmez. Toprak kurur, ekinler yanar, koyunlar aç kalır.

Rusya'dan buğday ithal ediyoruz
Şimdi ben niye anlatıyorum bunları? Çünkü bozkırlarımız da elden gidiyor da ondan. Sulu tarım, plansız ve aşırı otlatma, yeraltı suyunun tüketilmesi. Küresel sermaye ve onun Türkiye'deki ortağı kuru tarım yapmamız gereken yerlerde sulu tarımı teşvik ediyor. Dünya kadar paralara yapılan yatırımlar -tabi veresiye - yapıp barajlar, kanallar yapıyoruz. Alın işte GAP projesi. Mabadımızda patladı resmen. Hani Güneydoğu Anadolu cennet olacaktı? Toprak tuzlandı gitti. Göllerin, nehirlerin kuruyormuş, yeraltı suyun tükeniyormuş, kimin umurunda? Hani Konya buğday ambarıydı? Rusya'dan niye tonla buğday ithal ediyoruz?

İç Anadolu'da Tuz gölü, Seyfe, Sultan sazlığı, Yunak, Eğirdir sazlıkları hep böyle kurudu gitti. Yabani bitki ve hayvanlar da kuruyan göllerle birlikte yok oldu. Kışın su bastığında ‘liman’ kelimesinin hakkını veren Antakya Havalimanının yapıldığı Amik Gölü yatağı kurutulunca yılanboyun diye bir tür kuşumuz da onla beraber gitti.

Bozkıra su verince köylü tarıma açar
Bozkıra su verince ne olur? Bizim köylü hemen doğal bozkırları tarıma açar. Ekolojik açıdan tarım aslında bir tür soykırımdır. Çok kültürlü bir alanı monokültüre çevirmektir tarım. Yetiştirmek istediğiniz bitki dışındakileri yolarak (Ethem gibi, Ali İsmail gibi), ilaçlayarak (Gezi parkı direnişçileri gibi) vb. yöntemlerle yok edersiniz. Güncel tabirle söyleyecek olursak Tayyip'in çapulcu, ateyiz, Türk, Kürt, afedersin Rum, Ermeni, tinerci, gay, lezbiyen, CeHaPeli, Alevi, Sisici, Zerdüşt istemeyip, sadece ve sadece altın nesil istemesidir tarım.

Köylü su gelince meraları tarıma açtı mı? Açtı. Koyun, sığır nerede otlayacak şimdi? Börtü böcek kuş sıçan davşan nerede beslenecek? Gitti canım meralar, ovalar, kurtlar, kuşlar. Geriye ne kaldı? Para etmeyince yola dökülen, davara verilen sulu tarım bitkileri, bankaya, komisyoncuya, gübreciye, tohumcuya borç.

Mera yönetimini bilmiyoruz
Orta Asya'yı tüketince adam davarı yaya yaya gelmiş. Davara ot, bir de hüsnü cemali güzel hatun oldukça yürümüş batıya. Bilmeyiz oysa hayvan otlatmayı, mera yönetimini. Doğuda mera yasağı 1 Mayıs'ta biter, ama Mart'ta o hayvan o merada yayılıyordur. Batıda mera yasağı ne zaman bitiyor bilmiyorum. Kış yeni bitmiş, ot çimlensin, büyüsün, kendine gelsin yok. Devlet ceza kesmeye kalktı mı da ceberrut devlet. Ceza kesemez onun için. Kim suçlu? Hep devlet. Biz vatandaş hep mikemmeliz. Korunan alanın anasını ağlatırım, yasak zamanda av da yaparım balık da tutarım hayvan da otlatırım.

O yüzden bu ülkede kanunlar hep kağıt üzerindedir. Çünkü devlet meşruiyetini o otlatma cezasını kesemediği hüloğdan alır. Ondan aldığı için de Ethem'in katili bırak tutuklanmayı, gözaltına bile alınmaz. Yine iyisiyle kötüsüyle bir devlet var da polisin yok etmeye çalıştığını, jandarma kriminal bulur çıkarır ve biz de Ali İsmail Korkmaz'ın katillerini görürüz. Ama devlet meşruiyetini vicdansız hüloğdan aldığı için anca görürüz Ali'nin katledildiğini, fazlası değil. O vali de doktor da görevine devam eder, çocuğa tecavüzden hapis yatıp çıkan adamı 50 arabalık konvoy karşılar ‘Türkiye seninle gurur duyuyor’ nidaları eşliğinde.

Saldım çayıra mevlam kayıra anlayışıyla davar gütmek
Neyse ne diyordum? Ha bizim hüloğlar davar gütmesini bilmez. Kanıtı da ‘saldım çayıra mevlam kayıra’ lafıdır. Koyun inek kafasına göre yayılır, otu çiğner, çok gezer, çok enerji harcar. Hayvancılık, beslediğimiz hayvanlar fit olsun diye yapılmaz. Bir inek 1 km yürüdüğü zaman 0,8 kcal/gr enerji harcar. Oysa merayı yönetsen, önce bir kısmını, sonra diğer kısmını otlatsan hem hayvan az gezer, et tutar, hem de otlatılmayan mera otlatılmadığı sürece kendine gelir, otu gelişir.

Sulu tarım ve kötü hayvancılık uygulamalarıyla bozkırı bitirdik. Başka nasıl köküne kibrit suyu dökeriz? Yeraltı suyunu sondajlayarak. Bozkır zaten az suyla geçinen bir bitki coğrafyası. Sen olan suyu da alır sulu tarımda, mermer ocağında, benzin istasyonunda foşur foşur araba yıkarken kullanırsan bozkır bitkisi üçün birini alır, kurur, rüzgâr erozyon yapar, bozkır olur sana çöl.

Bu kafayla...
Bozkırın olayı işte böyle. Bu kafayla biz daha çok tohum, gübre kartellerine domalır, metrobüs hattında angus kovalarız. Bozkırla ilgili gastronomik not: Bozkırda otlayan koyunun etinden en şahane yemekler Konya'da yenir. Böyle bol yağlı pilavlı. Yanında koyun yoğurdundan tuzlu ayranla. Haberiniz olsun.”

Önder Cırık- twitter.com/ondercirik