Yunan komünistler stratejilerini anlatıyor

Yunan işçi sınıfı Çarşamba ve Perşembe günleri ülke çapında greve gidiyor. Son iki yılda yirmiyi aşkın genel grev gerçekleştirilen ülkede, Yunanistan Komünist Partisi bu iki yılda aslında “çok şeyin değiştiğini” anlatan bir değerlendirmeyle ortaya koydu.

Yunanistan’da işçi sınıfı teslim olmamakta kararlı… Son iki yıl içerisinde büyük kısmı Yunanistan Komünist Partisi (KKE) ve Tüm İşçilerin Mücadele Cephesi (PAME) öncülüğünde, yirmiyi aşkın genel grev düzenlendi. Düzenlenen kitlesel eylemlerin, işgallerin, sektörel grevlerin, iş bırakma eylemlerinin ise sayısını dahi söylemek güç…

IMF’siyle, AB’siyle emperyalizmin “boyun eğdirmek” için elinden geleni yapmasına, sosyal demokrat PASOK’uyla, "muhafazakar" Yeni Demokrasi’siyle, faşist LAOS’uyla sermaye partilerinin işçi sınıfına karşı el ele vermesine, hatta sarmaş dolaş olmasına rağmen, emekçiler boyun eğmiyor, direniyor dahası mücadelede yeni mevziler kazanmak üzere gücünü ortaya koyuyor.

Ülkemizde ve dünyada yaşanan gelişmeler yakından izlense ve konunun ilerici kamuoyunda ilgi çektiği bilinse de, bu cenahta bile, aradan geçen iki yıl içerisinde Yunanistan’ın neredeyse “arafta” kaldığı yönünde bir izlenimin yerleştiğini söylemek abartı olmaz. Dolayısıyla yarın ve sonraki gün PAME öncülüğünde gerçekleştirilecek 48 saatlik grev de “eskisi kadar” ilgi uyandırmıyor.

Oysa eylemlerde işçi sınıfının siyasi öncülüğünü yapan KKE, aradan geçen iki yılda aslında çok şeyin değiştiğini ortaya koyuyor. Sınıf mücadelesinde, üstelik işçi sınıfının özellikle son yirmi yılda neredeyse yenilgiye alıştığı bir dönemde, ağırlıkların birden bire tersine değişmesini beklemek, çocukluktan çıkmış herkes için açık olmalıydı. Çocuk olmanın kötü bir yanı yok elbette, ancak siyasi aklın çocukluk çağında kalmasına pek de hayırhah bakılmamalı… Bazı çocuk akıllıların şu "Arap Baharı" diye adlandırılan safsatayı gösterip, Yunanistan'da olan biteni küçümsemeye kalktığını bile gördü bu meselenin takipçileri...

KKE Siyasi Bürosu, 19-20 Ekim’de yapılacak grev öncesi gelinen noktada siyasi hedeflerini ve stratejisini anlatan bir açıklama yayımlayarak, çocuk kalmakta ısrar edenleri bir kez daha sarstı.

"Güç dengeleri köklü bir biçimde KKE lehine değişmeli"
KKE Siyasi Büro açıklamasının girişinde böyle söyleniyor ve açıklama bunun gibi bir dizi talebin sıralanmasıyla başlıyor: “Kahrolsun hükümet ve zenginlerin partileri her yerde işçi sınıfı ve halk örgütlerinin ittifakı halk için işçi-halk iktidarında bir çözüm var: AB’den çıkılsın, bütün borçlar iptal edilsin!”

Bu taleplerle başlayan açıklamanın ilk cümlesi de hayli çarpıcı: “Halkın haklarına ve hayatına karşı başlatılan savaş, ki KKE bu savaşı yerinde ve zamanında öngörerek halkı bu konuda uyarmıştır, artık tam manasıyla yürürlüktedir ve tırmanmaktadır. Kaybedilecek zaman yoktur.”

Evet, kaybedilecek zaman gerçekten de yok ve Yunanistan işçi sınıfı geçtiğimiz hafta bu nedenle çok zamanında eylemlere imza attı. Örneğin hükümetin çıkarttığı ve PAME’nin haklı olarak “kelle vergisi” olarak nitelediği vergilerin halka tebliğ edilme aracını, elektrik faturalarını bastırtmadı! PAME’ye bağlı işçiler Elektrik İdaresi’ni, vergi dairelerini ve Maliye Bakanlığı binalarını işgal ettiler. Madem öyle, işte böyle diyerek!

KKE Siyasi Bürosu, stratejisini anlatmaya şöyle devam ediyor:

“Bu barbarca önlemlere engel olabilmek, iktidarı devirebilmek ve halkın zaferini yakınlaştırabilmek için bütün işyerlerinde, sektörlerde ve mahallelerde emekçi-halk hareketi güçlendirilmeli ve şu talepleri savunan bir halk cephesi derhal oluşturulmalıdır:
- Kriz adına ve zenginlerin kârları adına yapılan bütün fedakarlıklara son verilsin,
- Kahrolsun hükümet, kahrolsun sermayeyi ve Avrupa Birliği’ni kurtarmak için halkı feda eden partiler,
- İşçi sınıfı ve halk, bir halk iktidarıyla, AB’den çıkarak ve borçları ödemeyerek ürettiği servetin sahibi olmalı.”

Peki, Yunanistan’da bazılarının önerdiği ve bizim Başbakan’ın pek sevdiği gibi bir referanduma razı olunabilir mi? KKE bu soruya şöyle yanıt veriyor:

“Şu anda hiçbir referandum kabul edilmemelidir. Bu, her ne gerekçeyle ve hükümet tarafından her ne bahaneyle yapılacak olursa olsun, bir tuzak olacaktır. Hükümetin amacı halkın politikalarını desteklediğini ya da bu politikaları hoşgördüğünü göstermek. Referanduma hayır, seçim yapılsın!”

İyi, ama seçimler yetecek mi? Referandum hükümetin politikalarına toplumsal meşruiyet sağlamak üzere kurduğu bir tuzaksa, seçimlerde hükümetin bir düzen partisinden diğerine geçmesinin aracı olmaz mı? Sonuçta yine düzenin delik deşik olmuş meşruiyetine, kısmen de olsa, yama yapılmış olmayacak mı seçimlerle?

KKE açıklamasında bu sorulara da yanıt veriliyor:

“Halkın seçim yapılması talebinin yine halkın gerçekleştirdiği itaatsizlik eylemleriyle, bu ölümcül vergileri ödemeyi reddetmekle birleştirilmesi zorunludur. (…) Önlemleri durduracak ve karşı saldırıyı yürütecek halk ittifakı işçilerin ve gençlerin kendilerinin tabanda gerçekleştirecekleri eylemlerle, sınıf düşmanı ve müflis siyasal ve sendikal önderlikleri bir kenara atarak gerçekleştirilebilir (…) ”

O halde seçimlere gidilmesi talebi tek başına bir amaç değil, topyekun bir “karşı saldırının”, halkın ve işçi sınıfının saldırısının, bütünsel stratejisinin bir parçası. Bunu şu sözlerle ifade ediyor KKE Siyasi Bürosu: “Bugün savunmacı ve parçalı mücadeleler yeterli değildir. Bu tür mücadelelerle ne geçmişte olduğu gibi kazanımlar elde edilebilir, ne de tekellerin ve onların iktidarının saldırganlığı karşısında bir savunma hattı örülebilir. Hiçbir sektör, hiçbir işçi topluluğu kendi başına kurtarılamaz.”

Ya başka “sol” güçler? Madem böylesine büyük bir karşı saldırıya geçiliyor, onlar da bu mücadelenin bir yerinden tutmaz mı? Onların olası seçimlere, mücadelenin seyrine dair öngörüleri neler?

Sanki karşılıklı sohbet ediyor ve bu sorularımıza da KKE Siyasi Bürosu’nun açıklamasında yanıt buluyoruz:

“Kendilerine ister “ekümenik”, ister “merkez sol”, “yurtsever” ya da “sol” desin, her ne şekilde adlandırırsa adlandırsın, çeşitli hükümetlerin kurulmasıyla halkın yararına bir çözümün bulunabileceğini düşünmek büyük bir tuzaktır. Synaspismos/Syriza gibi güçler tarafından önerilen bu tür hükümetler halka değil, düzene nefes alma şansı tanıyacaktır. (…) Bu tür hükümetlerin [zenginler açısından] yararlı dahi olacağı görülecektir, çünkü onlar halkın bilincinde olumlu yönde, halkın gerçekleri görmesini sağlayacak radikal kopuşların olmasını engelleyebilirler. Yunanistan’da ve AB’de her renkten oportünistin beklentilerinin ya karşılıksız çıktığı ya da sermaye egemenliğinin işine yaradığı görülmüştür. Krizin nedenlerini bulmayı beceremiyorlar bu konuda bir uzlaşmaya varmayı ise hiç beceremiyorlar ve bazı ortak taleplerin ötesinde bir çıkış ve bir iktidar alternatifi oluşturamıyorlar, çünkü siyasi çizgileri kapitalizmin insanileştirilmesi ve AB’nin dönüşümü ile başlayıp bitiyor.”

O halde “karşı saldırı” gücünü işçi sınıfından ve onun emekçi halkla kurduğu “ortak cephe”ye dayanacak başka bir yol yok. Bunu söylüyor KKE Siyasi Bürosu ve az önce eleştirdiği “oportünistlerin” sinirlerini biraz daha bozmak istercesine devam ediyor:

“Halk için doğru olan yurtseverliktir. Yurtseverlik halkın özgürleşmesi, hem yerli hem de yabancı sermayeye karşı halkın ittifakı ve bütün emperyalist örgütlerden çıkmaktır. Yalnızca bir halk iktidarı ve ekonomisi ulusal egemenliği, ülkenin emperyalist planlardan korunmasını halkın çıkarları doğrultusunda güvence altına alabilir.

“İşçi sınıfı ve diğer yoksul halk kesimleri henüz o muazzam güçlerini göstermedi. Onlar henüz son sözlerini söylemedi. Onlar kafalarını kaldırırsa, güçlerine güvenirse, amaçlarının haklılığına inanırsa, ne kadar güçlü olduklarını da görecek, bütün zenginliği üretenlerin kendileri olduğunu anlayacaklar. O zaman iktidarı alabilecek bir güce dönüşecek, kendilerinin efendi oldukları tamamıyla yeni bir toplum ve üretim düzeni yaratabilecekler.”

“Yunanistan’da hep grev oluyor” yabancılaşması yaşayanlar Yunan komünistleri stratejilerini ve siyasi hedeflerini işte böyle açıklıyor ve son iki yılda aslında çok şeyin değiştiğini gösteriyor.

(soL - Dış Haberler)