Mecbur Adam

Şehir Tiyatrosu’nda gösterime giren Mecbur Adam oyunu evrim tartışmaları, Kürt Açılımı’nın ardından Alevi açılımı derken kafası karışanların, iktidardaki zihniyetin neden bu başlıklarda doğru bir icraat gerçekleştiremeyeceklerini anlamaları açısından iyi bir fırsat!

Mecbur Adam, Dede Korkut hikâyelerinin en bilenlerinden biri olan Deli Dumrul üzerine kurulmuş bir metne sahip.

Oyun, Dede Korkut ile Azrail’in yaşam, ölüm, varlık, yokluk, inanç, sorgulama kavramları üzerine yaptıkları bir tartışmayla açılıyor.

Azrail, tanrısal buyruk tarafından insanoğluna bildirilmiş ve asla sorgulanamayan “dogma”ları temsil ederken, Dede Korkut insanoğlunun var oluşundan bu yana doğayla kaynaşmasını ve her şeyi doğanın yasalarıyla açıklamayı deneyen, nihayetinde bugünün bilimsel düşünce anlayışını temsil ediyor.

Azrail’e göre ölüm tanrının buyruğuyla gerçekleşirken, Dede Korkut ölümün doğal olduğu, önemli olanın yaşarken yapılanlar olduğu, ölümün bir bitişse de yok oluş olmadığı düşüncesiyle çıkıyor onun karşısına.

Oyun boyunca dogmayla-özgür düşünce, şer’i olanla- Şamanizm’den süzülüp bir kolu tasavvuf ve Alevi-Bektaşi kültürüne de açılan bilimsel düşüncenin çatışması işleniyor.

Oyunun içinde Deli Dumrul, artık kurumuş bir derenin, terk edilmiş bir toprağın üzerinde kurulmuş bir köprüden geçmek isteyenlerden baç alan bir kişi olarak çıkıyor karşımıza bu sefer. Deli Dumrul’da Azrail’le Dede Korkut’nin düşünceleri çatıştırılıyor.

Derenin kuruması, doğanın küsüp insanoğlunu terk etmesi, bezirgânın mal hırsıyla, insanın gözünü döndüren “biriktirme” yarışıyla açıklanıyor.

Oyun baştan sona, kurumsal tartışmaları somut olaylara yedirerek ve kesinlikle sıkıcı olmadan varlık üzerine iki karşıt düşüncenin çatışmasını sergiliyor.

Oyunun önemli bir sıkıntısı, bir iki oyuncu haricinde metinde anlatılanı oyuncuların pek çoğunun kavramamış olduğu gerçeği. Bitse de gitsek havası rahatlıkla seziliyor.

Ragıp Yavuz, okullarda örnek gösterilecek kadar güzel bir Türkçeyle yazmış metni. Shakespeare oyunlarını andıran şiirsel dil, anlayanına büyük bir haz veriyor. Şiirsel dil yapısının oyuncular içinse bir nebze zorluk yarattığı hissediliyor. Yazar önemli bir metnin altına imzasını atmış, sağlam dramatik yapısıyla, mükemmel ve şiirsel diliyle, kör göze parmak yapmadan, kararı seyirciye bırakmayı bilen olgunluğuyla alkışlanmayı hak ediyor gerçekten. Oyun, Deli Dumrul hikâyesini bilenler için de ayrıca sürprizlerle dolu.

Oyunun yönetmeni Erol Keskin, oyunun diyalog ağırlıklı yapısını bozmadan, anlatıyı seyirciye iletebilmek üzerine bir reji kurmuş. Sahnede her şey dengeli, sahne gerisine yerleştirilen müzisyenin çaldığı pek çoğu yerel çalgının yaydığı tını da oyunu oldukça besliyor.

Dede Korkut’u canlandıran Erhan Abir oldukça başarılı bir oyuculuk sergilerken, Dumrul’u oynayan Burak Davutoğlu şiirsel dilin verdiği zorluktan dolayı olsa gerek “mah mih” tabir edilen oyuncu tarzını çok iyi temsil ediyor ve oyunun performansını oldukça aşağıya çekiyor.

Bahsedilen kimi olumsuzluklara rağmen evrim tartışmalarının yeniden gündeme geldiği bugünlerde ikirciklenmeden ve gönül rahatlığıyla izlenebilecek olan oyun seyirciyi zaman zaman güldürmeyi de ihmal etmiyor…

Cansu Fırıncı

Oyun düzeni Şehir Tiyatroları’nın sitesinden ya da basılı programından öğrenilebilir.

Yazan: Ragıp YAVUZ

Yöneten: Erol KESKİN

Sahne Tasarımı: Barış DİNÇEL

Kostüm Tasarımı: Duygu TÜRKEKUL

Müzik - Efekt: Uskan ÇELEBİ

Hareket Tasarım: Yasemin GEZGİN – Çiğdem GÜREL

Işık Tasarımı: Özcan ÇELİK

Yardımcı Yönetmen: Ersin SANVER

Yönetmen Yardımcıları: Berna ADIGÜZEL – Selin TÜRKMEN

OYUNCULAR

Dede Korkut: Erhan ABİR

Azrail: Yeliz GERÇEK

Bezirgân - Taşıyan: Ersin SANVER

Su: Özge BORAK

Dumrul: Burak DAVUTOĞLU

Can – Köle: Ali Mert YAVUZCAN

Dumrul’un Anası: Gül AKELLİ

Duha Koca: Metin ÇOBAN