Ali Örnek, Suriye'deki 'kimyasal katliam' iddiasının ne anlama geldiğini yazdı

Bugün Suriye'nin başkenti Şam kırsalında, ordunun kullandığı kimyasal silahlar neticesinde yüzlerce insanın öldüğü iddiası yayılmaya başladı. Ancak iddia edilen "katliam"la ilgili çok sayıda çelişki ve şüphe uyanmış durumda.

Ali Örnek - soL

Birleşmiş Milletler'e bağlı kimyasal silah soruşturma ekibi, Suriye yönetiminin onayı üzerine incelemelere başlamak için başkent Şam'da bulunduğu esnada, muhalifler kentin kuzeydoğu kırsalına düşen Cubar, Duma, Zemalka, Kefar Betna ve Ayn Temar'da ordunun kimyasal silah kullandığını iddia ettiler ancak saldırı hakkında farklı açıklamalar yaptılar.

İngiltere merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi'ne göre, saldırıda yaşamını yitirenlerin sayısı 500'e yaklaşıyor. Dış destekli muhalefetin çatı örgütü Suriye Ulusal Koalisyonu (SUK) ise kurban sayısının 1300'ü aştığını iddia ediyor. SUK üyeleri saldırının gece 3'te başladığını ileri sürerken, ABD'de yayımlanan New York Times'a konuşan bir “aktivist” saldırının gece 2'de başladığını iddia ediyor.

Suriye yönetimi ise katliamı farklı kanallardan ve net bir dille yalanladı. Suriye Enformasyon Bakanı Ümran Zubi ve Suriye ordusunun genelkurmayı iddiaların muhaliflerin yalanı olduğunda ısrarcı. Ancak dikkat çeken yorum Suriye devlet televizyonundan geldi. Kanal, muhalifleri BM'nin başlamak üzere olan soruşturmasını rayından çıkarmaya çalışmakla suçladı.

Gözler soruşturmada
Suriye'de kimyasal silah kullanıldığına yönelik iddialar yeni değil. Geçtiğimiz yılın Aralık ayından bu yana militanlar iki kez Şam'da bir kez de Humus'ta ordunun kimyasal silah kullandığını iddia etti. Suriye yönetimi ise aynı süre zarfında Banyas ve Şam kırsalında militanlara ait kimyasal silahların ele geçirildiğini açıkladı. Suriye ayrıca, militanları 19 Mart'ta Halep'e bağlı Han el-Esal'de kimyasal silah kullanmak ve 16'sı asker 31 kişiyi katletmekle suçluyor. Militanlar bu iddiayı yalanlasa da başta müttefikleri tarafından inandırıcı bulunmadılar. Örneğin saldırıdan bir hafta sonra İsrail'de yayımlanan Haaretz gazetesine konuşan üst düzey bir batılı diplomat, Han el Esal'in arkasında militanların olduğuna yönelik iddiaları doğruladı. Rusya da geçtiğimiz ay uzmanları aracılığıyla bölgede yaptığı soruşturmanın sonuçlarını yayımladı ve militanları sarin gazı kullanmakla suçladı.

Han el Esal katliamının ardından Suriye yönetimi BM'ye resmen başvurarak uluslararası bir soruşturma istemişti ancak bu soruşturma İngiltere ve Fransa'nın engeline takıldı. İki ülke, yalnızca Han el Esal'in değil, muhaliflerin de gündeme getirdiği iddiaların soruşturulmasını istedi. Ancak Suriye yönetimi bu iddiaların “Irak senaryosu” hazırlığı olduğunu belirterek karşı çıktı. BM Genel Sekreteri Ban Ki-Mun, 21 Mart'ta soruşturmanın Suriye'nin istediği gibi yapılacağını açıkladı fakat 4 gün sonra İngiltere ve Fransa'nın baskısına boyun eğerek soruşturmanın tüm iddiaları kapsaması gerektiğini söyledi. Suriye yönetimi ise bu tavrın ardından müfettişlere kapılarını kapadı.

Temmuz ayında ise Rusya'nın garantisiyle BM heyeti, Şam ile temasa geçti ve pazar günü soruşturma ekibi Şam'a ulaştı. Militanların saldırısı ise soruşturmanın başlamasından hemen öncesine denk geldi.

Uluslararası tepkiler neyi gösteriyor?
Saldırının ardından Rusya militanların iddialarının gerçek dışı olduğunu iddia etti ve olayın soruşturulmasını istedi. Mart ayında Şam'ın soruşturma talebini engelleyen Fransa ve İngiltere ise hemen BM'ye başvurarak militanların bugün yaşandığı iddia edilen olayı soruşutrulmasını istediler. BM heyetine başkanlık eden ve 2003 yılında Irak'ta kitle imha silahları arayan ekipte de bulunan Ake Sellström bu başvurudan saatler önce “Genel Sekretere başvurulursa soruşturma yaparız” mesajını göndermişti. Ancak heyetten başka bir isim adını açıklamadan Guardian'a konuştu. Bu uzmana göre “Şam yönetimi saldırının olmadığını kanıtlamak istiyorsa, kendilerine izin vermeliydi”... Böylece Suriye diplomatik olarak altettiği İngiltere ve Fransa'nın talebini şimdi kendisine dayatılmış olarak karşısında buldu. Eğer izin vermezse kimyasal silah iddiasının soruşturulmasını istemeyen taraf olarak “fail” olarak adlandırılacak, verirse ise Irak'taki gibi aylarca sürecek dipsiz bir soruşturmanın içine çekilecek...

Sahte bayrak operasyonu?
Çarşamba gecesi Şam'ın kırsalında ne yaşandığı henüz bilinmiyor. Russia Today muhabirleri, bölgede yaşayanların çatışma ve patlama seslerini duyduklarını ancak zehirli gaz iddialarını yalanladıklarını aktardı. Suriye ordusu bir süredir operasyonularını kentin kuzeydoğusundaki Cubar'a yoğunlaştırmıştı. Bu mıntıkanın dün Suriye ordusu tarafından ele geçirildiği iddiaları da ortaya atıldı. soL'a bilgi veren Şam'daki kaynaklar da çatışmaları doğruluyor.

Suriye ordusu Şam'da büyük başarılar elde etti. Militanlara silah dağıtılan Uteybe'nin alınmasının ardından güneybatıda Dereya, güneydoğuda Yermük, kuzeybatıda Kabun'da ilerlemeler kaydetti. Militanların iddialarından yola çıkıldığında ordunun militanları süpürdüğü Şam'da neden kimyasal silah kullandığı sorusu yanıtsız kalıyor. Üstelik, Şam'da ordu birlikleri Suriye'nin geri kalanına göre çok daha iyi teçhizatlandırılmış durumdayken, kimyasal silah gibi aslında askeri açıdan bakıldığında “verimsiz” silahların tercihi yanıtlanması gereken bir diğer soru...

Muhalifler “yoğun bir bombardıman ve kimyasal silahların aynı anda kullanıldığını” iddia ediyorlar. Video paylaşım sitelerine yüklenen görüntülerde ise kurbanlarda yara izi görülmüyor. Ancak dikkat çeken bir diğer nokta ise ölenlerin çoğunun beklenilenin aksine savaşçılar değil çocuklar olması...

Şam kırsalında Suriye ordusunun daha önce kimyasal silah ele geçirildiği düşünüldüğünde, militanların büyük bir sahte bayrak operasyonunu, BM soruşturmasında dikkatleri Han El Esal'den uzaklaştırarak Suriye'yi sonunda dış müdahaleyi meşrulaştıracak dipsiz bir soruşturmanın içine çekmek için organize ettiğini düşünmek hiç de “komplo” sayılmayacak gibi duruyor.

Sarin gazı iddiaları
Nitekim yüklenen videolarda cenazelere dokunan, sarılan ve aynı ortamda bulunan insanlarda hiçbir koruma kıyafeti bulunmuyor. Ancak militanlar hiçbir soruşturma yapılmadan, kullanılan gazın sarin olduğunu iddia ediyordu. Güçlü bir kimyasal olan sarin kurbanların saçlarına ve elbiselerine sineceğinden, bu kişilere dokunmak ölümcül sonuçlar doğurabiliyor. Örneğin Anadolu Ajansı'na konuşan Kocaeli Üniversitesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ümit Biçer'e göre kurbanlara tıbbi eldivenle dokunmak bile oldukça tehlikeli.

ABD'li bir kimyasal silah uzmanı ise New York Times gazetesine kurbanların gösterdiği semptomların hardal gazı veya sarin kullanılmadığına işaret olduğunu söyledi. Ona göre, saldırıda güçlü bir gazın zayıflatılmış hali kullanılmış olabilir.

Saldırıda sarin gazının kullanılmış olması bile tek başına hiçbir şeyi ispatlamıyor. Mayıs ayında hatırlanacağı üzere, BM Suriye Bağımsız Soruşturma Müfettişi Carla Del Ponte, militanları “sarin gazı kullanmakla” suçlamıştı. Aynı günlerde Adana'da El Nusra militanlarının kaldığı eve yapılan baskında da polis ekipleri sarin gazı bulmuştu. Ocak ayında İstanbul'da Anadolu Ajansı'na konuşan Özgür Suriye Ordusu'nun siyasi danışmanı Bessam Dade ellerinde kimyasal silah olduğunu ve gerekirse kullanmaktan çekinmeyeceklerini belirtmişti.

ABD'nin tutumu tehlikeli
Washington yönetimi de Suriye'yi kimyasal silah kullanmakla suçlayanlardan ancak ABD Savunma Bakanı Chuck Hagel'in iki ay önce yaptığı suçlama batı basını tarafından bile ciddiye alınmış değil. Nitekim ABD kimyasal silah iddialarını “kimlerden ve nasıl elde edildiği bilinmeyen” örnekler üzerinde yapılan araştırmalara dayandırdı. 2003 yılında da Irak “kitle imha silahları” gerekçesiyle işgal edildiğinde ABD'nin kanıtı “Curveball” adlı bir muhalifti. Bütün senaryo Curveball'ın sunduğu örneklere dayandırılmıştı. Ancak daha sonra Curveball yalan söylediğini ve olayı çarpıttığını itiraf etmişti.

ABD Başkanı Barack Obama'nın Mart ayında yaptığı açıklama ise oldukça tehlikeli bir içeriğe sahip. Han el Esal'in ardından konuşan Obama “Suriye'de kimyasal silah kullanımından yönetim sorumlu tutulacaktır” diyerek failin kim olduğunu önemsizleştirmiş oldu. Nitekim başından beri ABD yönetimi Suriye'ye müdahale seçeneklerini yalnızca ordunun kimyasal silah kullanmasına dayandırmıyor. Örneğin ABD açısından “radikal” grupların bu silahların kontrolünü ele geçirmesi de bir müdahale nedeni. Aynı açıklama İsrail tarafından da yapılmış durumda.

BM soruşturması ise bu noktada vahim bir handikapa sahip. Belirtmek gerekiyor ki, soruşturmayı “müfettişler” değil “denetleyiciler” idare ediyor. Bu soruşturma ekibinin yalnızca bu silahların kullanılıp kullanılmadığını denetleyecekleri, kimin kullandığı ile ilgilenmeyecekleri anlamına geliyor.

Ürdün sonrası
Son saldırıdan hemen önce dikkat çeken bir diğer gelişme ise ABD Genelkurmay Başkanı Martin Dempsey'in Ürdün ve İsrail'e yaptığı ziyaret oldu. Dempsey'in ziyaretinde gündemin ne olduğu henüz netlik kazanmadı ancak İsrail istihbaratına yakın DEBKAfile'a göre, ABD Genelkurmay başkanı bu iki ülkeyi Suriye'nin güney kenti Dera'da oluşturulacak bir uçuşa yasak bölgenin son hazırlıklarını tamamlamak için ziyaret etti. DEBKAfile ayrıca ABD'nin Şam kırsalına kadar uzanan bölgeye tampon bölge kurmak istediğini iddia etti. Bu iddiaların altını doldurabilecek deliller ise mevcut. ABD'nin Ürdün'de konuşlandırılmış savaş uçakları ve hava savunma sistemleri bulunuyor. Ayrıca son gelen iddialara göre uçuşa yasak bölge için oluşturulmuş bir askeri merkez de Ürdün'de faaliyetlerine başladı. Bu merkezde 300 kişi bulunduğu belirtiliyor.

Bütün bu olgular alt alta dizildiğinde, Şam kırsalındaki kimyasal saldırı iddiasının gerçek yüzü ne olursa olsun faturayı Suriye'nin ödeyeceği ortaya çıkıyor.