Akrab’da neler oldu?

Üç gün önce Suriye’deki Akrab köyünde gerçekleştirildiği söylenen Alevi katliamının ardından, suçu Suriye ordusuna yüklemeye çalışan ‘muhalifleri’ yalanlayan gelişmeler yaşanıyor.

11 Aralık günü Suriye’de Hama’ya bağlı Akrab köyünde bir Alevi katliamı yaşandığı bilgisi medyada yer almaya başlamıştı. Dünyada ve Türkiye’de anaakım medya tarafından doğruluğu sorgulanmaksızın, yalnızca “muhaliflere” dayandırılarak yapılan bir örnek haberlerde, “Esad’ın kendi mezhebinden olanları öldürdüğü” propagandasına alet olunmuş ve katliamı Suriye ordusunun gerçekleştirdiği ileri sürülmüştü.

Aslında “muhaliflerin” açıklamalarından bile, ortada eğer bir katliam varsa bunun sorumlusunun Suriye ordusu olduğu iddiasındaki çelişkiler anlaşılabiliyordu. soL’da da yer verilen haberde, Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’nden Rami Abdül Rahman, katliamın “Hula’nın intikamı” olarak görülebileceğini ima ediyordu.

Muhalifler Akrab’da
Konuyla ilgili şüphelerini dile getirenlerden birisi de, Esad yönetimine herhangi bir sempati beslemeyen ve “Öfkeli Arap” bloguyla adından söz ettiren Esad Ebu Halil oldu.

Halil, “bir yoldaş bunu bana gönderdi” dediği bir mesajı yayınladı. Mesajda, muhalefet yanlılarının internetteki Akrab sayfasında yazanlar anlatıldı. Buna göre, kendilerine “Özgür Sünni Ordusu” adını veren silahlı bir grup, Akrab’a saldırarak burayı “dağ maymunlarından” temizleyeceklerini söylüyordu. “Dağ maymunları” bu silahlı çetenin Alevilere verdiği isim. Daha sonra köye saldıran bu çete, köyü ele geçirerek Alevileri katletti.

Halil’e mesaj ileten yoldaşı, muhaliflerin Akrab’da yaşananlarla ilgili peş peşe iki argüman öne sürdüklerinin altını çizdi. Birincisi, Suriye ordusunun köyü bombardımana tutarak Alevileri öldürdüğü teziydi. İkincisi ise, muhaliflerin köyü ele geçirmeleri üzerine bir kısım Alevinin diğer Alevileri öldürmeye başlamasıydı.

Gazeteci Thomson Akrab’da
Esad Ebu Halil’in yoldaşının tanıklığı yeterli olmayabilir zira elde “yoldaş”ın sözlerinden başka bir delil bulunmuyor. Ancak İngiliz Channel 4 televizyonundan Alex Thomson, Akrab köyüne bir ziyaret gerçekleştireren köy sakinlerinin şahitliğine başvurdu.

Bölgede 9 bin Sünni ile 2 bin Alevi’nin yaşadığını kaydeden Thomson, görgü şahitlerinin anlatımının uluslararası medyanın ve “muhalif”lerin anlatımıyla örtüşmediğini belirtti. Thomson, bölge halkının verdiği bilgilere “kesinlikle doğru” denemeyeceğini, ancak bu röportajların Akrab’da yaşananları yerinden anlatan ilk gazetecilik faaliyeti olduğunu da ekledi.

Üç “anahtar önemde” görgü şahidi ile röportaj yaptığını belirten Thomson, köye gidişinin ani olması nedeniyle bu üç kişinin birbirlerinden haberdar olmasının mümkün olmadığını, ayrıca üçüyle de farklı yerlerde röportaj yaptığının altını çizerek başlıyor. Thomson, bu üç şahidin anlatımlarının birbirleriyle neredeyse tamamen uyuştuğunu da ifade ediyor. Thomson, bu üç anlatımın Akrab’dan kaçan Aleviler tarafından da daha sonra doğrulandığını vurguluyor.

Bölge halkının tanıklığı
Thomson’un röportaj yaptığı kişiler sırasıyla şunlar: Hayat Yuseh, Akrab yakınlarında bir yerde saklanıyor, kocası hala köyde. 18 yaşındaki oğlu Ali İbrahim’in ayağı kırılmış ve 12 gün boyunca tedavi görmemiş. Diğeri Ali el-Hosin, 16 yaşında ve saldırının travmasını atlatamamış. Anne ve babası ile ailesinden 23 kişinin hala köyde kısılı kaldığını söylüyor. Son tanık Madlyan Hosin de amcaları ile halalarının hala köyde bulunduğunu, halalarından ikisinin de hamile olduğunu belirtiyor.

Her üçü de, “muhalif”lerin 2 Aralık Pazar günü köye saldırdıklarını söylüyor. Madlyan, saldırganları uzun sakallı olarak tarif ederken, normal Suriyeli gibi giyinmediklerini ve ne dediklerini anlamakta güçlük çektiğini ifade ediyor. Thomson’un sıkıştırmasına rağmen, saldırganların Suriye Arapçası konuşmadıkları konusunda net bir görüşe sahip.

Genç Ali de “muhalif”lerin uzun sakallı olduklarına ve 4 ya da 5 araç vasıtasıyla Hula istikametinden geldiklerine tanıklık ediyor.

Tanıkların üçü de, Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) militanlarının 500 civarında Aleviyi, Ebu İsmail isimli bir işadamının iki katlı ve kırmızı boyalı evinde tuttukları hususunda ısrar ediyorlar. Tanıklar, kadın, erkek, çocuk 500 Alevinin 11 Aralık gününün erken saatlerine kadar 9 gün boyunca bu evde tutulduklarını söylüyorlar. Bu süre zarfında kendilerine neredeyse hiç yemek verilmediğini, annelerin kendi çocuklarının ağlamasını durdurmak için onları tokatladığını söyleyen tanıklar, yağmur yağdığı zaman ellerindeki paçavraları pencereden dışarıya tutarak, bezde oluşan nemi emerek susuzluklarını gidermeye çalıştıklarını anlatıyorlar.

Hayat, “muhalif”lerin herkese, “Biz sizin Hula ve Rastan’dan gelen kardeşleriniziz, sizin İslamcı kardeşleriniziz. Size zarar vermeyeceğiz” dediğini aktarıyor.

Canlı kalkan’ iddiası
Görgü tanıkları, çete mensuplarının kadın ve çocukları ordu bombardımanına karşı “kalkan” olarak olarak kullanmak için Hula’ya götürmek istediklerini ve kalan erkekleri de öldüreceklerine inanıyor.

Tanıklar, pazartesi öğleden sonra 4 sularında emekli bir ordu subayı Hamid Azzudin, imam Şeyh Said Havaş ve şehrin belediye başkanı Haşab’dan oluşan bir delegasyonun pazarlık için gelmesiyle birlikte olayların doruk noktasına çıktığını belirtiyorlar.

Geldikleri zaman delegasyonun gitmesine esirlerin izin vermediğini söyleyen Ali, onlara “Ya buradan erkekler, kadınlar ve çocuklar hep beraber çıkarız, ya da hep birlikte ölürüz” dediklerini aktarıyor. Delegasyon ile “muhalifler” arasındaki görüşmelerin saat 8’e kadar sürdüğü ve bir sonuç alınamadığı iddia ediliyor.

Tam bu noktada, ateş açılmaya başlanıyor. Militanlar evin penceresine doğru ateş ederken, eve “bubi tuzağı kurduklarını” bağırıyorlar. Tanıklar, ateşin gece yarısına doğru kesildiğini, bunun nedeninin de anlaşmaya varılması olduğunu söylüyorlar. Gece vakti ateş aralıklarla devam ederken, 3 araç geliyor ve 70 civarında esiri güvenli bir bölgeye götürüyor.

Ancak dördüncü bir aracın da bir grup esiri toplayarak Hula’ya götürdüğü zannediliyor. “Muhalif” çetenin internette dolaşıma soktuğu 2 yaralı Alevi videosunun da buradan kaynaklandığı belirtiliyor.

'Muhalif' açıklamaların yetersizliği
Tanıklar, kendi isimleriyle birlikte uluslararası bir yayına katılmak istediklerini söylüyorlar. “Muhalif”lerin iddiasının aksine, Thomson “bombalandığı” iddia edilen “esir evi”ni görüntülediklerini ve bu evin sağlam göründüğünü kaydediyor.

Thomson, “muhalifler”in internet sitelerinde ve Youtube videolarında, 2 Aralık’tan sonra herhangi bir yerde “Alevi esirler” olduğu konusunda hiçbir blgi olmadığına da dikkat çekiyor ve bunu tuhaf bulduğunu belirtiyor. Yanı sıra, muhaliflerin olayla ilgili açıklamalarının, hükümetin neden esirler için müzakere yapmaya çalıştığını izah etmediği de Thomson’un altını çizdiği bir nokta.

(soL - Dış Haberler)