‘Sokağı boşaltın’ kampanyasından provoke olan bir yurttaşın notları

Bana göre Türkiye’de yakın tarihin en büyük provokatörü, bizim diktatördür. Onun her konuşması, her davranışı açık bir provokasyondur Bunu bilerek, farkında olmadan devreye soktuğu provokasyon girişimlerine yanıt vermekte yarar vardır!

Kemal Okuyan

“Oyları bölmeyin, tatava etmeyin” çağrısına “sokağa çıkmayın, provokasyona gelmeyin” kampanyası eşlik etmeye başladı. Hayır, “illa provokasyona geleceğim” diye bir siyaset tarzı olamaz herhalde.

Nedir provokasyon ya da provoke etmek? Provoke etmek, söz ya da davranışınızla, birini ya da bir topluluğu ani, hızlı tepki vermeye, kontrolden çıkarmaya çalışmaktır.

Türleri de var. Dostlarınızı, sizden yana olanları provoke edebilirsiniz. “Camileri yakıyorlar” türünden iddialar böyledir örneğin. Maraş’ta, Çorum’da gerici kitleler bu şekilde insanlıktan çıkıp, katliama yönelmiştir.

Karşınıza aldığınız güçleri hataya zorlamak da bir provokasyon türüdür. Halkı, devrimci güçleri hesapsız, zamansız, hazırlıksız ya da yanlış hareket ettirmek için zemin hazırlandığına çok tanık olunmuştur. Örneğin İsrail Suriye’yi savaşa çekmek için sürekli tacizde bulunmakta, belli bölgeleri bombalamaktadır. Şam yönetimi bir yandan ülkeyi savunamaz duruma düşmemek, bir yandan da emperyalistlere topyekun savaş için fırsat vermemek için son derece özenli davranmakta, yani provokasyona gelmemektedir.

Provokasyonun bir diğer türü, kendi kendini provoke etmek, yani belli bir adım için zemin oluşturmaktır. Tarihte hükümetlerin kendi tarafından aktörleri öldürüp, muhalefete saldırıya geçtiğine defalarca tanık olundu. Hitlercilerin Reicshtag’ı yakıp suçu komünistlere atması ve yaygın tutuklamalara girişmesi de benzer bir provokasyondur.

En büyük provokatör
Bana göre Türkiye’de yakın tarihin en büyük provokatörü, bizim diktatördür. Onun her konuşması, her davranışı açık bir provokasyondur.

Bunu bilerek, isteyerek yaptığı örneklerde dikkatli olmak, kontrolsüz davranışlardan kaçınmak ama farkında olmadan devreye soktuğu provokasyon girişimlerine yanıt vermek, yani provokasyona gelmekte yarar vardır!

Son olarak Berkin’in cenazesinden sonra kalkıştığı iğrenç provokasyon boşa çıkarılmıştır örneğin. Keni taraftarlarını sokağa dökeceğim diye uydurduğu yalanlar da işe yaramamış, halkımız akılla, kararlılıkla üstesinden gelmiştir çirkin hesapların.

Ancak biraz da provoke olmak gerekir. Gezi, Haziran Direnişi, halkın provoke olma hakkını kullandığı muhteşem bir isyandır, “ona karıştın, bunu yasakladın, şuna hakaret ettin, yetti gayrı” yanıtıdır.

Provoke olup, provokasyona gelmemek... Bu bazen gerekir.

Ancak konumuz adlı adınca provokasyon. Yani, birilerini yanlışa düşürmek için hazırlanan tuzak.
Şimdi... Bize ne söyleniyor?

“Diktatör seçimlerde başarısızlığa uğrayacağını biliyor. Bu nedenle karışıklık çıksın, olağanüstü tedbirlerle iktidarını sürdürsün istiyor.”

“Diktatörün bu planını boşa çıkarmak için seçimleri bekleyin, sokağa çıkmayın.”
Bizim de söyleyeceğimiz o kadar çok şey var ki...

Provokasyon edebiyatına karşı...

1. Diktatörün asıl yenilgisi, onu bitiren Haziran Direnişi’dir. Orada sayılar, sandıklar yoktur orada çok büyük bir halk kitlesinin, ülkenin her yanında akılla, kararlılıkla, yaratıcılıkla “boyun eğmem” deyişi vardır.

2. Diktatörün seçimde geriletilmesi önemlidir. Ancak diktatörü seçim dahil olmak üzere, geriletecek olan, halkın örgütlü gücünün artışıdır. Halkı dışarıda bırakan yöntemlerin etkisinin sınırlı olduğu görülmektedir. Yasal ya da yasadışı (ki Türkiye’de bunun ne önemi kalmıştır, herkes dinlenmektedir) ses ve görüntü kayıtlarının bütün vehametine karşın seçim sonuçlarına ilişkin belirsizlik sürmektedir. İş diktatörgillerin yatak odasına gelmiş dayanmıştır.

3. Bugün kasetler çıkmasaydı, Meclis içi muhalefetin seçim stratejisi ne olacaktı? Bir başarı mümkün müydü?

4. Meclis’teki üç parti de Haziran kitlesine “nereden çıktı bu şimdi” ile “tamam tadında bırakın” arası bir yaklaşım göstermiştir. Oysa diktatörün ipini çeken de, bugün ABD’sinden Avrupası’na, TÜSAİD’ından Cemaati’ne bütün egemenlere “buraya kadar” dedirten de halkımızın sokağa yansıyan aklıdır. Bu aklı nedeniyle büyük güçler kaybeden diktatörü kendi haline bırakmaya karar vermiştir.

5. Halkımızın Haziran’da bu işi bitirememesinin nedeni, örgütsüzlüğü ve devrimci bir program etrafında toplanmamış oluşudur. Ancak Haziran bu anlamda da etkili bir başlangıç, hatta sıçramadır.

6. Sermaye sınıfı, bir yandan diktatörden kurtulmak isterken, bir yandan da halkın ayağa kalkışını kesintiye uğratmak, onun enerjisini sistem içi çözümlere akıtmak için psikolojik savaşı yoğunlaştırmıştır.

7. Bugün diktatöre karşı “kaset” ve “tape”lere bel bağlayanların sayısındaki yükseliş, Haziran ruhunda yarattıkları tahribatın kanıtıdır.

8. Şimdi çok rahat yazabiliriz: Haziran’da sokaktaki halkı kontrol etmek, onu kendilerine bağlamak için yaptıkları girişimlerden istedikleri sonucu alamadılar. Örgütlü sol bu oyunu bozdu. Turkuaz kızıla galabe çalamadı. Örgütsüzlüğe rağmen.

9. “Sokağı boşaltın” demeleri, şu anda dahi, sokağın nabzını elde tutamamalarının sonucudur. Ve şöyle de okunmalıdır: Sokağı da bize bırakın!

10. Türkiye seçimlere gidiyor. Her tarafta mitingler yapılıyor. Son tahlilde mitingler de “sokak”tır. Diktatörün konuştuğu yerlerde protesto edilmesi de, gece yapılan tencere-tava eylemleri de, Berkin’in cenazesi de... “Sokağı boşaltın”, düzenin diktatör sonrası Türkiye tasarımına uymayanlara yapılan çağrıdır.

11. Provokasyon CHP ya da MHP mitinginde de yapılabilir. 1977’de kontrgerilla Ecevit’e ateş açmadı mı? Dahası provokasyon sokaklar boşken bile yapılabilir, hatta daha kolay yapılır.

12. “Sokağa çıkmayın” yerine “meşruiyet çizgisini terk etmeyin”, “aptalca işler yapmayın”, “provokasyona gelmeyin” denebilir, bu başka bir şeydir. Ama “provokasyon ihtimali var, evinizde oturun” denmez. Bunu zaten diktatör diyor.

13. “Diktatör sokağa dökülmenizi istiyor” lafı Haziran Direnişi’ne, halka, hepimize hakarettir. İnsanlarımız sokağa dökülmeseydi, o kasetler, o tapeler şimdi masum insanları güç duruma düşürmek için yayınlanıyor olacaktı.

14. Haziran Direnişi’ni, “tatlı bir hatıra”ya döndürmelerine ya da “bir defaya mahsus” balans ayarı olarak göstermelerine izin verilmemelidir. Direniş kendini tekrar edemez. Ancak “çocuklar esas oğlan sahne aldı, siz kenara çekilin bakalım”a bizim de sözümüz olur: Tatava etmeyin!