Özerklikte kaynak paylaşımı tehlikesi

Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı Gültan Kışanak, kentte çıkarılan petrolden pay almak istediklerini söyledi. Özerklik tartışması giderek somutlanıyor.Uzmanlara göre model, bölgesel eşitsizlikleri derinleştirir. Yerelleşme, hizmetlerin piyasalaştırılmasını da beraberinde getiriyor.

Yerel seçimler öncesinde, “seçim sonrasında gündeme getirilecek” denilen özerklik tartışmasında en somut açıklamalardan biri, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı Gültan Kışanak'tan geldi. Kışanak, Diyarbakır'da çıkarılan petrolle ilgili belediyede bir grubun çalışması yaptığını, bundan pay almak istediklerini açıkladı.

El Cezire Türk muhabiri Mahmut Bozarslan'a konuşan Kışanak, “Petrolden kesinlikle pay istiyoruz, yereldeki tüm enerji kaynaklarından, yeraltı, yerüstü zenginliklerinden, ekonomik varlıklardan yerelin pay alması lazım” önerisinde bulundu.

‘Biz ürettik ama...’
Bölgede üretilen enerjiden pay alınması konusunda fizibilite çalışması yaptıklarını belirten Kışanak, önerisini “Barajlar yapıldı, sulama kısmı geri plana bırakıldı, asıl enerji üretimi için çalıştırıldı ve enerji batıya yatırım ve sanayileşme olarak gitti. Bize de icra olarak geldi. Biz elektrik ürettiğimiz için suçlu hale geldik. Bütün köyler elektrik borcunu ödeyemedi diye icralık. Biz elektriği ürettik, batıya götürüp sanayileşme ve kalkınma yaptılar, doğuya ceza olarak geri döndü” sözleriyle açıkladı.
İlde çıkarılan petrolle ilgili belediyenin yaptığı çalışmaya dair Kışanak, “Arkadaşlar dosya hazırlığı yapıyorlar. Diyarbakır’da kaç petrol kuyusu var, ne kadar üretim yapılıyor, nereye gidiyor geçmişte ağır çevre faturası vardı, onun durumunu araştırıyoruz” dedi.

‘Biz’ ve ‘Orası’
Gültan Kışanak'ın açıklamalarında, Kürtlerin yoğun yaşadığı illerle ülkenin kalanı arasında kategorik bir sınır çekmesi dikkat çekti. Eşbaşkan, “Petrol ekonominin ana dinamosudur ama oraya enerji gidiyor, bize kirliliği kalıyor” gibi ifadeleriyle bu hissini ortaya koydu.

“Elektrik gidiyor borç kalıyor petrol gidiyor, sularımız kirleniyor. Bunu ne Allah kabul eder, ne kul kabul eder, ne demokrasi kabul eder” diyen Kışanak, petrolden pay isteyip istemedikleri sorusuna “Tabii ki kesinlikle pay istiyoruz, yereldeki tüm enerji kaynaklarından, yeraltı, yerüstü zenginliklerinden, ekonomik varlıklardan yerelin pay alması lazım” yanıtı verdi.

2007’de kabul edildi
Kürt hareketi, 2007 yılından bu yana “demokratik özerklik” talep ediyor.
24 Ekim 2007 tarihinde Diyarbakır'da yapılan Demokratik Toplum Kongresi'nde kabul edilen “Demokratik Özerklik Projesi”, sonradan kapatılan DTP'nin 8 Kasım 2007'deki 2. Olağan Kongresi'nde benimsendi.

9 soyut madde
2007'de 9 maddeyle çerçevesi çizilen proje, şimdiye dek tam olarak somutlanmadı. 9 madde, genel olarak yerel meclislerin güçlendirilmesi tarif ediyordu.
O dönem, maddelerden biri olan “Yerellerin kendi renkleri ve sembolü olsun” koşulu büyük gürültü koparmış, projenin içeriği enine boyuna tartışılamamıştı.

Aslı federasyon
Gültan Kışanak'ın petrol açıklaması, projenin fiile dökülmesi açısından önem taşıyor.
Fakat böyle bir ekonomik modele geçilmesinde uluslararası örnekler, bir kültürel özerklik değil, merkezi hükümetle yerel hükümetin masaya oturarak kaynak ve vergi paylaşımı konusunda anlaşmaya vardıkları federasyon sistemleriyle işliyor. BDP ve KCK, halen projeyi tam olarak soyutlamış değil. Fakat bu dönem Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi'nin, projenin fiile dökülmesi bakımından örnek teşkil edeceği görülüyor.

Örnekler piyasalaşma yarattı
BDP, 2010 yılında “Demokratik Özerklik Projesi”ni kabul ederken, gerekçesini, Avrupa Konseyi'nin “Yerel Yönetimler Özerklik Şartı”na dayandırdı. Özerklik şartı, şimdiye kadar uygulandığı tüm ülkelerde, emekçiler açısından ciddi sorunları beraberinde getirdi.

Bu şartı yalnızca Avrupa Konseyi öne sürmüyor. Avrupa Birliği, Dünya Bankası, IMF, Dünya Ticaret Örgütü, ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı gibi çok sayıda uluslararası kurum, bu modeli destekliyor.

“Yerelleşme” olarak tarif edilen sürecin temeli, devletin vatandaşa sağlamakla yükümlü olduğu hizmetlerin yerel yönetimlere devredilmesi. Bunların başında eğitim ve sağlık geliyor. Gültan Kışanak da belediyedeki dönüşümü tarif ederken, “Belediye Meclisi'nin kent parlamentosu işlevini görmesi gerektiğini düşünüyoruz. Komisyonlar kuracağız. Ekonomi, eğitim, sağlık komisyonları gibi” ifadesini kullandı.

Anadilde eğitim talebi devlet tarafından sağlanmadığı için, eğitimin yerelleştirilmesi fikri, Kürt vatandaşlara sıcak geliyor. Öte yandan, yerelleşme beraberinde başka sorunları da getiriyor.

Yerel yönetimler, bu hizmetleri tamamen ücretsiz sağlamayacak ekonomik güce sahip değil. Bu nedenle ya uluslararası kuruluşlardan sürekli borç alınıyor, ya da bu hizmetler piyasaya devredilip paralılaştırılıyor.
Batı kapitalizmi, bu modeli özellikle Doğu Bloku'nun dağılmasının ardından eski sosyalist ülkelerde piyasalaşmayı sağlamak için uyguladı. Model, devletin vatandaşa hizmet verme zorunluluğu kavramını, “yararlanan öder” felsefesiyle açıklanabilecek bir müşterilik ilişkisine dönüştürdü.

Önerinin eşitsizliği artırması olası
Eski Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi danışmanı, akademisyen Tarık Şengül, Kışanak'ın önerisinin bölgesel eşitsizliği artırabileceği değerlendirmesi yapıyor.

ODTÜ Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümünden Doç. Dr. Tarık Şengül, Osman Baydemir'in Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminde Baydemir'e danışmanlık yapmış, Diyarbakır'ı tanıyan ve yerel yönetimler üzerine çalışan bir isim.
Tarık Şengül'e göre, Kışanak'ın önerisinin iki düzeyde değerlendirilmesi gerekiyor. Bunlardan ilki, doğal kaynakların çıkarılması sürecinde çoğu durumda başta çevresel olmak üzere maliyetlerin yerele ödetilmesi, ancak ekonomik getirinin büyük bölümü ya da devlet ya da özel girişimciler aracılığıyla o yerelin dışına çıkarılması.

“Buradan bakınca Kışanak, yerelin böylesi bir sömürüsüne karşı çıkarak vergilendirme ya da pay verme yoluyla yaratılan değerin en azından bir bölümünün yerelde kalmasını talep ediyor.”

Kışanak bu itirazı Diyarbakır üzerinden dile getirse de, Şengül'e göre sorun yalnızca Diyarbakır veya Güneydoğu Anadolu Bölgesi'ne özgü değil. “Türkiye’nin dört bir tarafında, Bergama’dan, Kaz Dağları’na, Yatağan’dan bor yataklarının bulunduğu Kütahya ve Balıkesir’e kadar birçok yerde aynı sorunlar yaşanıyor. Bugün HES’lerin inşa edildiği kırsal yerleşmeler de ölçek küçük olsa da benzer bir durum var.”

Fakat Şengül'e göre önerinin diğer boyutu gözden kaçmamalı: “Soruna daha geniş bir pencereden bölgelerarası eşitsizlik açısından bakarsak böylesi bir yaklaşım, ekonomik rasyonalitesi açısından oldukça sorunlu ve Diyarbakır’ı da olumsuz etkileyecek sonuçlar yaratabilir.
“Bugün üretim başta İstanbul olmak büyük ölçüde gelişmiş bölgelere yoğunlaşmış durumda. Örneğin Kocaeli çevre tahribatının en yıkıcı yaşandığı, kanser vakalarının en yoğun görüldüğü yer. Kocaeli aynı zamanda Türkiye GSMH’ine en fazla katkı yapan yerlerden biri de. Kocaeli bugün başka illere kaynak aktaran bir yer. Yani her yerel birim kendi ürettiği kaynaklar üzerinde böylesi bir talepte bulunursa, Diyarbakır bu bölüşüm mantığından kaybedebilir.”

Şengül'e göre talebin, azgelişmişlik göstergeleri üzerinden eşitleyici yatırım ve vergilendirme politikaları olması lazım. “Mevcut bölgelerarası dengesizliğin sonuçları bu derece eşitsizken, yerel kaynaklar üzerinden hak talebi bu eşitsizliği düzeltici değil bozucu bir etki yapabilir.”

'Açık konuşmalılar'
Tarık Şengül, Gültan Kışanak'ın önerisine dair değerlendirmesini şöyle tamamlıyor: “Kışanak’ın talebinin gerisinde bu tür bir gelir dağılımı kaygısının ötesine geçen siyasi bir iddia ve talepin bulunduğu kanısındayım. Diyarbakır Belediye Başkanı olarak siyasi ve idari bir yetki kullanımının ötesine geçip, ekonomisi, (doğal) kaynakları üzerinde de söz sahibi olmak istiyorsa, bu düşüncenin daha açık ifade edilmesi ve tartışılması gerekir.”