Fatih Projesi'nin bu boyutlarını düşünen yok!

Öğrencilere tablet bilgisayar dağıtılmasını öngören Fatih Projesi'ni enine boyuna tartışan yok. Projede pek önemsenmeyen, fakat büyük sorunlara yol açabilecek birçok boyut var. Örneğin uluslararası kurumların bu yöndeki raporlarına rağmen, tabletli eğitimin çocukların sağlığını kötü etkileyebileceğini hesaba katan yok.

Başbakan Tayyip Erdoğan'ın 2010 yılında meydanlarda seçim vaadi olarak duyurduğu, geçtiğimiz gün start alan Fatih Projesi, daha ilk gününde, anlayan anlamayan her kesimde bir heyecan dalgasına yol açtı. Başbakanın "çılgın" projelerinden biri olan Fatih projesi kapsamında öğrencilere dağıtılmaya başlanan tablet bilgisayarlar ve sınıflara konulan etkileşimli tahtaların önemli bir gelişme olduğu söylenildi, az sayıda istisna ses dışında iktidarın en büyük başarılarından biri olarak adlandırıldı. İstisnalar ise genelde, projeyi olumlamakla birlikte "sürdürülebilir" olup olmadığına odaklandı.

Her koşulda iktidarın yanında olanlar bir kenara bırakılacak olursa, genel kabul, bu devasa boyuttaki projenin Türkiye'nin geleceği açısından çok önemli olduğu yönünde idi. Gerçekten öyle mi? AKP'nin giriştiği her işin altında bir çapanoğlu olduğunu görmezden gelebilmek, bir çapanoğlu arama refleksinin ne denli gerekli olduğunu unutmak mümkün mü?

Bu proje AKP'yi ölümsüz yapar mı?
Fatih Projesi, sadece öğrencilere dağıtılacak tablet bilgisayarlardan, 3 yıl içerisinde 620 bin dersliğe sağlanacağı belirtilen projeksiyon cihazı ve "akıllı tahta"lardan oluşmuyor, bir de, tüm okullara internet erişimi için ciddi bir internet ağı altyapısı oluşturulmasını gerektiriyor.

Bu aşamada, altyapıya ayrılacak devasa kaynağın başka amaçlar için kullanılıp kullanılmayacağı, dahası, projenin başlangıç amacının gerçekten sadece eğitim olup olmadığı sorusu akla geliyor.

Soruya verilebilecek neredeyse tek yanıt ise, AKP'nin seçim hilelerine, kömür dağıtmanın ötesinde teknolojik bir yön kazandırmaya çalıştığı, önümüzdeki ilk seçimde elektronik oylama sistemini ülkenin gündemine getirebileceği oluyor. Böylesi büyük bir maddi kaynağın sadece seçimlerde oy kullanma yönteminin değişmesi adına seferber edilmesinin AKP hükümetine getireceği siyasi riskler ortadayken, eğitim amacının arkasına mı saklanıldığı sorusu akla geliyor. Ok bir kez yaydan fırlayınca ve proje kamuoyunda genel kabul görünce, merkezi olarak her tür manipülasyonun yapılabileceği elektronik oylama sistemine geçişe yönelik itirazlar, doğal olarak koşuya AKP'nin birkaç adım gerisinden başlamak anlamına geliyor.

Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer de Fatih Projesi'nin tanıtımını yaptığı bir basın toplantısında, "okulların tamamına geniş bant internetin ulaşmasıyla Türkiye'de elektronik seçim ve sayımın altyapısının oluşacağı"nı belirtmiş ve '"çalışmalar, oylarımızı gidip okullarda elektronik olarak kullanacağız anlamına mı geliyor"' sorusuna "o ayrı bir şey. Yüksek Seçim Kurulu karar verirse biz imkanlarımızı açarız" cevabını vermiş, ama bu gündem nedense basında pek yer bulamamıştı.

Elektronik oylama sisteminin seçim hilelerine ve iktidarda olan partiye ne denli geniş "olanak"lar sunabileceğine yönelik tartışma ve AKP'nin "sürekli iktidar"a doğru koşar adım ilerlediği gerçeği önümüzde duruyor.

Fatih Projesi gerçekten çocuklar ve gençlerin iyiliği için mi?
Soru, neredeyse herkesin üzerinde fikir birliğine vardığı üzere, "evet" diye cevaplanıyor. Gerçekten öyle mi?

Ülkenin kamuoyunu belirleyen mecralarda yazan, konuşan, teknolojiyi yoğun kullanan genç kuşak isimlerin neredeyse tamamının, Başbakan'ın "dindar nesiller yetiştireceğiz" sözünün üzerinden atlayarak bu projeyi "özgürlük"le bir tutmaları ise gerçek anlamda bir çelişkiye işaret ediyor. "Ama tabletlerle daha fazla şey yapabilsinler" diyerek bir tür "yetmez ama evet"çilik yaparak iktidara destek verenler, ülkedeki 18 milyon çocuk ve genç öğrencinin, ülkenin geleceğinin, hem okullarında hem de evlerinde günün büyük bir bölümünde kablosuz internetin zararlı etkilerine, büyüme ve gelişme süreçleri devam ettiği için, bir yetişkinden çok daha fazla karşı karşıya kalacağı gerçeği konusunda söz birliği etmişcesine susuyor.

İnternete erişim amacıyla kablosuz internet özelliği içeren tabletli eğitim çocuklar ve gençler için ciddi bir tehlike oluşturuyor. 6 Mayıs 2011 tarihinde Avrupa Parlamentosu Çevre Komitesi'nin, cep telefonları ve bilgisayarlarda kullanılan kablosuz internet bağlantısının insan sağlığı için risk oluşturabileceği ve okullarda kullanımının yasaklanması gerektiği görüşüne vardığı biliniyor.

Bugün dünyanın hiçbir ülkesinde tüm ilköğretim ve lise öğrencilerini kapsayan tabletli eğitim bulunmadığı gibi, AKP hükümetinin iddia ettiğinin aksine sadece Portekiz, İngiltere, Kore gibi birkaç ülkede ve yine sadece pilot çalışmalar yapılıyor. Teknoloji ve internet altyapısı çok gelişkin olan ve geçtiğimiz gün öğrencilere dağıtılan Samsung marka tabletlerin üretildiği Güney Kore'de bile, 2012 yılında sadece 489 okulda tablet PC'li eğitim hedefleniyor. AKP hükümetinin 40 bin okul hedefinin yalnızca yüzde 1'i!

Ülkenin geleceği çocuk ve gençler, piyasacıların ağızlarını sulandırıyor
AKP iktidarını güzellemek amacıyla ülkenin geleceğini gözden çıkaran medya yetmiyor, bu pastadan pay kapmak için yarışan şirketler de hükümetle lobi faaliyetlerini hızlandırmış görünüyor.

Projenin "ekonomik yararları"nı anlatmakla bitiremeyen hükümet de piyasa aktörlerine para kazandırmak için elinden geleni ardına koymuyor. Geçtiğimiz günlerde basında, milyonlarca öğrenciye dağıtılacak tabletlerle ilgili internet erişimi konusundaki tartışmaların içeriğinin ve GSM operatörlerinin, tabletlerde 3G teknolojisinin kullanılması için AKP hükümetiyle masaya oturduklarının öğrenilmesini sağlayan haberler çıktı. Operatörlerin, projeyi yürüten TÜBİTAK Başkanlığı'ndaki ilgili komisyona bilgi verdiği ve 3G ile ilgili talep ve önerilerini dile getirdiği belirtildi.

Haberlere göre, Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı, tabletlerde 3G kullanımını onaylıyor ama Milli Eğitim Bakanlığı 3G kullanımına "sıcak bakmıyor". Milli Eğitim Bakanlığı'nın 3G kullanımının insan sağlığı üzerindeki zararlı etkilerinin değil, öğrencilerin 3G'li tabletleriyle "farklı sitelere" de girebileceği endişesi taşıdığı anlaşılıyor. "Öğrenciler sürekli internette olacağı için pedagojik gelişimlerinin olumsuz etkileneceği" yönündeki "ek" ise Milli Eğitim Bakanlığı'nın zevahiri kurtarmasına yetmiyor. GSM şirketlerinin de bu konuda, BTK'nın güvenli internet uygulamasını örnek vererek, bir ara yüz çalışması ile bu sorunun ortadan kalkacağını söyledikleri biliniyor.

Dünya Sağlık Örgütü'ne (WHO) bağlı Uluslararası Kanser Araştırmaları Merkezi'nin (IARC) 31 Mayıs 2011 tarihinde, cep telefonu (ve dolayısıyla 3G) kullanımının beyin tümörünü tetikleyecek riskleri artırma olasılığı bulunduğunu açıkladığı biliniyor. FATİH Projesi kapsamında 3G sektörü ihya edilirse ortalama 40-50 kişilik sınıflarda kullanılacak 3G'nin oluşturacağı elektromanyetik etkinin önümüzdeki yıllarda neye mal olacağının hesabını kimsenin veremeyeceği aşikar.

Ülkenin Sağlık Bakanı mı? Susuyor!

Türk Telekom muamması
Halihazırda 37 bin okulda Türk Telekom tarafından sağlanmış ADSL bağlantımız bulunuyor ama Fatih Projesi kapsamında önümüzdeki 3 yıl içerisinde 620 bin sınıfın da birbirine bağlanması, ayrıca geri kalan 5 bin okula da fiber bağlantısı gerekiyor.

Bu devasa internet ağı altyapısının büyük olasılıkla Türk Telekom tarafından sağlanacağı düşünülürse, o cephede de neler döndüğüne bakmak farz oluyor.

Türk Telekom medyada en son, "Katar Emiri'nin satın almak için girişimlerde bulunması"yla haber oldu. "Tesadüf" denemeyecek kadar kuşku uyandıran bu söylenti, Katar Emiri'nin Oger'in sahip olduğu yüzde 55'lik çoğunluk hissesini satın almak istediğinin Oger tarafından yalanlanmasıyla duruldu ama Başbakan'ı sık sık ziyaret eden Katar Emiri'nin gerçekte, Hazine Müsteşarlığı'nın elindeki yüzde 30'luk devlet hissesi ile mi ilgilendiği sorusunu akla getirdi. Öyleyse, bir kamu varlığı daha, bu kez eğitim projesi olarak sunulan Fatih'in kanatları altında peşkeş çekilecek, bir taşla çok kuş vurulacak demek oluyor. Fatih Projesi'nin bir de, hükümetin ekonomi yönetiminin "Arap sermayesine Türkiye'ye çekiyoruz" söyleminin ne türden bir "başarı" anlamına geldiğinin somut bir örneği olup olmayacağını zaman gösterecek.

Ülkenin geleceği çocuk ve gençler gericilikle tanışıyor
En sona bıraktığımız ama ifşa etmeye devam edeceğimiz bir başlık da, ülkenin zaten gericileştirilmiş eğitiminin Fatih Projesi ile ulaşacağı boyut. Ülkenin geleceği olan çocuk ve gençlerinin, Fatih Projesi'nin asıl kapsamı konusunda şimdiye dek dile getirdiklerimiz uğruna gözden çıkarıldığı ortadayken, gericileşmenin sadece yan ve katlanılabilir bir "ek" fayda olmadığını hatırlatmak gerekiyor.

"Dindar nesiller yetiştireceğiz" diyen bir Başbakan'ın bu "çılgın" projesinin içini gerici içerikle doldurmak için Milli Eğitim Bakanlığı ve Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı son hızla çalışmalarını sürdürürken, bu konuda AKP'ye hizmet etmek için hazırda bekleyenlerin de kimler olduğunu, bilumum telif hakkı ile gönendirileceklerini tahmin etmek zor değil.

(soL-Haber Merkezi)