Devrimci gençler sonradan dönüyor mu?

Öğrenci eylemlerinin ardından, yandaşlar “Zaten bunlar gençlik heyecanıyla bunu yapıyorlar, yakında yollarından dönerler” demişti. Arşivlerden çıkarılan bir haber, Türkiye’de devrimci gençlerin hikayelerinin çok farklı seyrettiğini ortaya koyuyor.

Sabah gazetesinin çapsız yazarı Emre Aköz, geçen hafta parasız eğitim isteyen öğrencilere küfretmek için yazdığı yazısında protestocu öğrencilere şu soruyu yöneltmişti: “Bu protestocu öğrencilerin 10 yıl sonraki hallerini çok merak ediyorum. Sosyalistlik oynadıkları için, kapitalizmin göbeğinde sermayeye karşılar ya… Bakalım 10 yıl sonra nerelerde olacaklar?”

Elbette her ülke gibi Türkiye’de de özellikle 12 Eylül sonrasında solcular arasından çok sayıda dönek çıktı. Ancak Türkiye’de, doğru bildiklerinin uğruna mücadele eden ve fedakârlık gösteren çok sayıda insan olduğu da bilinir.

İşte haftalık mizah dergisi Uykusuz’dan tanınan Barış Uygur’un Habervesaire’de çıkan haberi, böyle bir hikayeyi ortaya koydu.

Milliyet gazetesinin arşivini karıştıran Uygur, 21 Eylül 1991 tarihli gazetenin başsayfasında bir kutu-haber gördü. Haberde, yakında düzenlenecek olan genel seçimlerle ilgili görüşlerine başvuran 4 öğrenci, “Bize göre parti yok” diyordu.

Uygur habere bakarken, yanındaki Uğur Gürsoy “Şimdi ne yapıyordur acaba bunlar?” diye sordu.

Emre Aköz ve diğer yandaşların sorusunu da hatırlayarak, Uygur söz konusu haberdeki kişilere ulaşmaya çalıştı.

İlk ulaştıkları kişi, 1991’deki haberde “Partiler arasında fark yok” diyen Erdem Kocabaş oldu. Kocabaş, okulunu bitirmiş, ihtisasına devam etmişti. Şimdi de bir bilişim şirketinde çalışıyor, hayatını kazanıyordu.

Sonrasını, Uygur şöyle anlatıyor: “Dört öğrenciden ikincisi, Edebiyat Fakültesi Öğrenci Derneği’nden Neslihan Uslu’ydu. “Hiçbiri öğrenci sorunlarını bilmiyor” şeklinde, bugün de altına hemen her öğrencinin imzasını atacağı bir görüş belirten Uslu’yu aradığımızda, yüzümüzdeki tebessüm ansızın donuverdi.

Neslihan Uslu, iddialara göre 90’ların ikinci yarısında gözaltına alınmış ancak kendisinin gözaltına alındığı resmi makamlarca inkâr edilmişti. Yürüyüş dergisinde yer alan haberde, eski bir kontrgerilla elemanı, Neslihan Uslu’nun da aralarında bulunduğu dört kişinin işkence yapıldıktan sonra kolları bacakları kırılarak bir tekneye koyulduğu ve teknenin de Seferihisar açıklarında batırıldığı iddia ediliyordu.

Haberdeki üçüncü öğrenci Soner Gül’dü. Milliyet gazetesine seçimle ilgili “Sorun çok-çözemeye niyetleri yok” şeklinde beyanat verdikten çok değil yedi ay sonra, 5 Mayıs 1992’de kayboldu. Adını arattığımda karşıma Cumartesi Anneleri’yle ilgili haberler çıktı. Ve onlardan birinde, Soner Gül’ün hikâyesi anlatılıyordu. Kaybolan Soner Gül’ün ağabeyi, kardeşini kendi kişisel ilişkileriyle aramış, önce Bayrampaşa polis karakoluna sonra da siyasi şubeye götürüldüğünü öğrenmişti ama yetkililer Soner Gül’ü gözaltına aldıklarını inkâr ettiler. Soner Gül hâlâ kayıp.

Son öğrenci Kazım Gülbağ, İstanbul Yüksek Öğrenim Öğrenci Derneği’ndendi ve “Düzen partilerine oy yok” demişti teyp kendisine uzatıldığında. İsminin bir kez daha gazete sayfalarında yer alması için aradan on yıl geçecekti. 19 Aralık’ta Türkiye’deki 20 cezaevine birden yapılan ve 30 tutuklunun ölümüyle sonuçlanan “Hayata Dönüş” operasyonunu protesto etmek için Nisan 2001’de kendisini yakmıştı Gülbağ.

Yukarıda isimlerini saydığım dört üniversite öğrencisi, bir zamanlar seslerini duyurmak için dernek çalışmalarına katılmışlar, hayatlarını şekillendiren politikalara karşı belli bir tavır almışlar. Nasılını nedenini ayrıca incelemek gerekir ve yirmi yıl sonrasından benim bu konuda bir yargıda bulunmam hayli abes kaçacaktır ama öylesine açılan bir gazete sayfasında, kendisinden görüş alınan dört öğrenciden üçünün doğal olmayan yollarla hayatını kaybetmiş ya da halen kayıp olması sanırım üzerinde durmaya yeterince değer bir durum.

Rastgele açılan bir gazete sayfasından okura haykıran dört devrimci gencin 20 yıl sonradan bakılan hayatları, Özal’dan beri ülkenin demokratikleştiğini savunan liberalleri utandırır mı bilinmez… Belki de “İyi ya, AKP döneminde bunlar ortadan kalktı” diyecekler. Oysa son haftalarda öğrencilerin maruz kaldığı şiddet, bunun pek de böyle olmadığını gösterdi.

12 Eylül’den bu yana, solcu gençlere düşman iktidarlar yönetiyor Türkiye’yi. Solcu gençler ise hiç tükenmiyor tüm baskılara rağmen...