Büyükşehir Kanunu köylülüğü yok edecek

Meclis İçişleri Komisyonu’ndan geçen Büyükşehir Belediyesi Kanun Tasarısı binlerce köyün “mahalle statüsü” ile belediyelere bağlanmasını öngörüyor. Bu konuyu “Anadolu Tarımının 150 Yıllık Öyküsü” kitabının yazarı Nevzat Evrim Önal’a sorduk.

Kamuoyunda Büyükşehir Kanunu Tasarısı olarak bilinen, “Büyükşehir Belediyesi Kanunu le Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” Meclis İçişleri Komisyonu’ndan geçti. Tasarıyla ilgili tartışmalar ise devam ediyor.

Geçtiğimiz günlerde Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu’nun (Çiftçi-Sen) yaptığı bir açıklama konunun çok fazla gündeme gelmeyen başka bir boyutunun altını çizmekteydi. Çiftçi-Sen, Büyükşehir Belediyesi Kanunu Tasarısı’nın bu şekilde yasalaşması halinde binlerce köyün yok olacağını belirtiyor, tasarının köylülüğe çok ağır bir darbe indireceğini vurguluyordu.

Konuyu tarım iktisatı uzmanı ve “Anadolu Tarımının 150 Yıllık Öyküsü” kitabının yazarı Yrd. Doç. Dr. Nevzat Evrim Önal’a sorduk.

Büyükşehir Belediyesi Kanunu Tasarısı hakkında, tasarının yasalaşması halinde tarım ve köylülük üzerinde çok ağır etkiler yaratacağına dair itirazlar var. Bu konudaki görüşleriniz nelerdir?

Öncelikle, dile getirilen endişelerin önemli bir bölümüne katıldığımı belirtmek isterim. Söz konusu tasarının birinci maddesi, toplam 29 ilde bulunan tüm köylerin tüzel kişiliğinin ortadan kaldırılmasını ve bu illerde, kırsal alandaki en ücra yerleşime kadar tüm hizmetlerin büyükşehir belediyesi tarafından götürülmesini öngörüyor. Rakamlarla konuşursak bu, şu anda Türkiye nüfusunun belde ve köy sınırlarında yaşamakta olan 17 milyonluk kesiminin 10 milyonunun, yani yarıdan fazlasının alacağı tüm kamusal hizmetlerin adresinin “ben yaptım oldu” zihniyetiyle, bu insanların yaşadıkları yerden alınarak kimi zaman yüz kilometreye varan mesafelerde bulunan, kimi örneklerde kışın kar yağdığında hiçbir şart altında ulaşılamayan kent merkezlerine taşınması demektir. Dahası, bu illerin arasında, tarımsal üretim açısından Türkiye’nin en yüksek üretim rakamlarına sahip olan Aydın, Muğla, Antalya, Konya gibi iller var. Bu iller, doğal olarak köy ve belde nüfus oranlarının da yüksek olduğu iller.
Küçük ölçekli tarımsal üretim ve bu üretimi yapan, köylü olarak tanımladığımız insanlar, üretime sağlıklı biçimde devam edebilmek için devletten kentsel alanda yaşamakta olan bir vatandaşın beklemeyeceği özel hizmetlere ihtiyaç duyarlar. Örneğin kentte oturan bir vatandaşın evindeki saksıları sulamak için devletten özel bir altyapı desteği alma ihtiyacı yoktur, şebeke suyu onun için yeterlidir. Ancak aynı şeyi tarlasını sulamak için su ihtiyacı duyan bir vatandaş için söylememiz mümkün değildir. Onun tarlasını sulamak için özgün altyapı desteklerine ihtiyacı olacaktır. Benzer şeyler başta ulaşım olmak üzere başka pek çok ihtiyaç için söylenebilir. Bu ihtiyaçlar, mevcut koşullarda köy tüzel kişiliği üzerinden sağlanmaktadır ve bu tüzel kişilikler kalkıp da söz konusu yasa tasarısı çerçevesinde her köy birer mahalleye dönüştüğünde, sağlıklı biçimde sağlanamaz hale gelecektir.

Bunun ne gibi sonuçları olur?
Üretimin sürdürülebilmesi için gerekli, olmazsa olmaz ihtiyaçlardan bahsediyoruz. Bu ihtiyaçlar yoksul köylüler tarafından bizzat karşılanamaz, ancak büyük sermaye grupları tarafından pekâlâ karşılanabilir. Tasarının yasalaşması halinde köy statüsünü kaybedecek olan yerlerdeki tarımla uğraşan vatandaşların üretim yapmaya devam etmek için ihtiyaç duydukları hizmetlere daha fazla para ödemek zorunda kalacaklarını öngörebiliriz. Bu da zaten aksamakta olan küçük ölçekli tarımsal üretimin pek çok yerde durması, toprakların da ya boş kalması ya da el değiştirerek büyük ölçekli sermaye tarafından işletilmeye başlaması anlamına gelir. Sonuçta köylü tarlasını sulamak için artezyen kuyusunu kendisi kazamaz, ama büyük ölçekli bir şirket bu masrafa kolaylıkla katlanabilir.

Yani olan sadece küçük ölçekli tarımsal üreticiye mi olur?
Hayır. Bu tasarı, aynı zamanda devletin tarımsal üretime yönelik, zaten yok olmaya yüz tutmuş destekleme faaliyetinin köy idareleri üzerinden sağlanmakta olan önemli bir parçasının daha ortadan kalkması manasına gelecektir. Bu da az önce dediğim gibi ya üretim daralması, ya da üretime daha yüksek maliyetlerle devam edilmesine neden olur ve her iki durumda tarımsal ürünlerin fiyatları artar. Özetle olan sadece köylüye olmayacak, tarımsal ürünlerin tüketicisi olan kentli kitleler de artan ürün fiyatları nedeniyle zarar görecektir.

Görüşmemizin başında eleştirilerin “büyük bölümüne” katıldığınızı söylemiştiniz. Katılmadığınız bölümler neler?
Maalesef bu ülkede bu kanun tasarısına bakıp, buna karşı çıkmak için bula bula tasarının Kürt halkının özerklik talebiyle örtüştüğü ve “ülkeyi eyalet sistemine götüreceği” gerekçesini bulup, sonra da hala solcuyum diye ortada gezinen insanlar var.

16 binden fazla köyün, yani Türkiye’deki tüm köylerin neredeyse yarısının, nüfus açısından ise yarıdan fazlasının bir yasa marifetiyle buharlaştırılmasının bu yerelliklerde yaşayan insanlar üzerinde ne gibi sonuçlar doğuracağı sizin için önemli değil de, sadece merkezi siyaseti ilgilendiren konular gündeminize olsa dahi, bu tasarıya karşı çıkılacak eksen bu olmamalıdır. Olaya ille de merkezi siyaset açısından bakılacaksa, AKP’nin yasa tasarısına idari yapı açısından Osmanlı’ya doğru bir adım daha geri gidiş manasına geldiği için karşı çıkılmalıdır. Osmanlı köylüye hiçbir hizmet götürmez ama verginin neredeyse tümünü köylüden alırdı. Bu yüzden köylü “ekende yok, dikende yok, yemede ortak Osmanlı” derdi. AKP iktidarı işi bir adım öteye götürüp, köylülüğü tamamen ortadan kaldırmaya, tüm tarımsal faaliyeti sermayeye teslim etmeye, üstüne üstlük vatandaşa canının istediği gibi efelenecek bir sürü yeni Gökçek’ler, Topbaş’lar yaratmaya hazırlanıyor. Bir şeye karşı çıkılacaksa önce buna karşı çıkılmalı.

(soL-Haber Merkezi)