AKP'nin 10 yıllık sağlık yalanları: Halk hapı yuttu!

AKP kurmayları ve Başbakan Erdoğan, miting kürsülerinde "artık hastane kapılarında beklemek yok" diyerek "sağlıkta dönüşüm"ü överken, 10 yıllık AKP iktidarında sağlık parası olanın erişebileceği bir hizmet haline geldi.

Bugün 10. yılını dolduran AKP iktidarı, piyasacı, halk düşmanı ve gerici yüzünü belki de en çok sağlık alanında gösterdi.

Sağlıkta dönüşüm adı verilen reform çalışmalarıyla sağlığın temel bir hak olmaktan çıkarıldığı 10 yıllık AKP iktidar döneminde, sağlık alanı hızla piyasalaştırıldı. Kamu sağlık sektörü Cumhuriyet tarihinde hiç görülmediği ölçüde çökertilerek kâr odaklı özel sağlık sektörü palazlandırıldı.

Sağlık alanındaki toplumsal yıkımın sağlık çalışanları cephesindeki karşılığı, hükümetin piyasacı uygulamalarının ölümcül sonuçlarına tepkilerin ve en önemlisi şiddetin, asıl suçlulara değil de sağlık çalışanlarına yönelik artışı şeklinde gerçekleşti. Sağlık çalışanları bir yandan hükümetin emek düşmanı politikalarının hedefi olurken, bir yandan da saldırılar ve cinayetlerle tanıştı.

AKP'nin sağlığa zararlı olduğunu kanıtlayan bir başka kanıt ise, kâr odaklı piyasacı yönelimin yanı başında zuhur eden gericilik oldu. Halk, hastanelerde imamlarla karşılanırken, bir tedavi yöntemi olarak "hacamat" ile tanıştırıldı...

Yalanlar ve gerçekler
Sağlığın toplumsal ve kamusal niteliğinin bireysel ve piyasacı bir dönüşüme zorlandığı bu 10 yıl boyunca AKP iktidarının temelde yapmaya çalıştığı, toplumsal hafızayı silmekti. Öyle ki, sağlık alanında işlenen tüm suçlara karşın, AKP'nin 12 Haziran 2011 genel seçimleri öncesi kampanyasında en çok öne çıkardığı başlık sağlık alanı oldu. O güne kadar geçen 9 yıllık AKP iktidarında sağlık sisteminde yapılan değişiklikler tam anlamıyla bir yıkım olmasına rağmen "başarı" olarak sunulmaya çalışıldı.

"Size yeni bir seçenek yarattık"
Sağlık alanının toplum yararına örgütlenmesinin her şeyden önce, hastalıkların tedavisi değil, hastalıkların önüne geçilecek bir modelde olması gerektiği, AKP iktidarının toplumsal bilinçte yıkıma uğrattığı en önemli başlık oldu.

Bu nedenle, AKP'nin seçim kampanyasının ilk ve en çok önemsendiği aşikâr olan, "artık herkesin istediği hastanede muayene ve tedavi olabildiği" yönündeki söylemi henüz meselenin ortaya konuş biçimi ile bile sorunlu idi.

Kamu sağlık örgütlenmesinin, kâr odaklı özel sağlık sektörünün pastadan daha çok pay alması lehine çökertilmesi yönündeki adımların bir yansıması olan bu söylem, kamuya yatırım yapılmadığının açık itirafı idi. Özel hastaneler bizzat AKP iktidarı tarafından, "muayene ve tedavi olunmak istenen" yerler olarak belirlendi. Ama "istenilen hastanede muayene ve tedavi"nin yüksek faturaları kabullenme şartıyla olduğu detayı nedense atlanmıştı.

Sağlık sigortalı hastalar eskiden öncelikle devlet ve üniversite hastanelerinde, sevk almak koşuluyla da sözleşmeli özel hastanelerde muayene ve tedavi olabiliyorlardı. AKP iktidarında Sosyal Güvenlik Kurumu'yla sözleşme imzalayan tüm özel sağlık kurumlarında muayene ve tedavi olabilen hastaların tek "küçük" sorunu ise, hastanede işlemleri bitince önlerine konulan "sürpriz" faturalar...

Sağlık sigortası ve parası olmayanlar mı? "Artık herkesin istediği hastanede muayene ve tedavi olabildiği" yönündeki bu propaganda onları içermiyor. Özetle, bir hizmet talep ederken herkesin haddini bilmesi gerekiyor, paranız yoksa bir şeyi istemek, sağlık meselesi olsa bile, AKP iktidarı tarafından hoş karşılanmıyor.

Hastanede yer işgal etmenin önüne geçildi: Hastane yerine cezaevi...
AKP iktidarının en çok övündüğü bir diğer başlık, "hastanelerde rehin kalma ayıbına son verilmesi". Hastaneler muayene ve tedavi faturasını ödeyemeyen hastaları artık rehin almaması AKP'nin bir "başarısı" ise de, yüksek faturaları ödeyemeyen hastalara rehin alma ayıbından kurtulmak için bulunan "senet imzalatma" yolu, hastaların icra memurları ile tanışmasına ve bu yolla da ödeme gerçekleştirilemezse, hastalara cezaevi yolunun görünmesiyle son buluyor. Özetle, tahsilatı özel hastaneler yerine devlet üzerine almış oluyor ve kamusal bir görevi hakkıyla yerine getirmiş oluyor.

"Hasta memnuniyeti" denen şaibeli kriter
Bir ülkenin sağlık hizmetlerinin değerlendirilmesinde uluslararası kabul gören kriterlerden biri olan "hasta memnuniyeti", toplum sağlığı uzmanlarına göre, sağlık sistemini ve sağlık hizmetlerini değerlendirmek açısından en sorunlu olanıdır.

Halkın sağlık hizmetlerinden memnuniyetini sağlayan şeyin, koruyucu sağlık hizmetleri yerine tedavi edici sağlık hizmetlerine, yani hekime, ilaca ve tıbbi teknolojiye ulaşımın kolaylaştırılması ve artırılması olduğu açıktır. Ama, uzmanlar, özellikle piyasacı bir sağlık örgütlenmesinde, halkın sağlık hizmetinden memnun olmasını sağlayan uygulamaların, halk sağlığının genel çıkarları dikkate alındığında, tercih edilmemesi gerekenler olduğu görüşündedir.

Halk daha çok hekim, ilaç ve teknoloji kullandıkça sağlık hizmetinden memnun olur, bunu sağlayan politikacılara minnet duyar. Görünen o ki, AKP iktidarı da bunu keşfetmiş ve bütün bir sağlık politikasını, toplumun bu yanlış yöneliminin üzerine oturtmayı ilk hedeflerinden biri olarak belirlemiştir.

"Hastalıkların tedavisinden önce hastalıkların ortaya çıkmasının önlenmesi" ilkesi gereği koruyucu sağlık hizmetlerine yatırım yapmak, tedavi hizmetlerine yani birilerinin özel hastanelere, pahalı tıbbi tetkiklere kârlı ve ilaçlara yapacağı ödemelere gerek kalmayacağı için, kârlı bir iş olmadığından, AKP iktidarının sağlık alanına yaklaşımı ancak, "hastalanın ki sağlık tekellerine kazandıralım" şeklinde özetlenebilir.

Bunun anlamı çok açık olmakla birlikte, AKP iktidarının bir yandan toplum sağlığının en temel ilkelerini yerle bir ederken bir yandan da toplumun yanlış yönelimlerini beslemesinin rakamsal ifadesi, meseleyi oldukça vurucu bir şekilde açıklamaktadır.

Halk hapı yutarken...
AKP iktidarında toplumsal kaynakların önemli bir bölümü özel sağlık sektörüne ve ilaç harcamalarına kullanıldı. AKP iktidarı Türkiye'yi, sağlık harcamalarının yıllık artış oranı bakımından OECD ülkeleri içinde ikinci sıraya yükseltmeyi "başardı".

Türkiye'de sağlık harcamalarının AKP döneminde anormal bir ivmeyle yükseldiği gözlenirken, 2002 yılında 10 bin 52 dolar olan toplam sağlık harcaması, 2008 yılına gelindiğinde yaklaşık 4,5 kat artmış, 44 bin 364 dolara yükselmiştir (Kaynak: TÜİK-18 Şubat 2011).

Türkiye'de özel hastane sektörü kamu tarafından beslenmektedir. SGK tarafından yapılan tedavi giderlerinin yüzde 31.4'ü özel hastanelere oldu. SGK 2008 verilerine göre, SGK'nın 2008 yılı toplam sağlık harcaması 25 milyon 404 bin TL iken, bunun 10 milyon 717 bin TL'si ilaç harcamasına, 13 milyon 953 bin TL'si ise tedavi giderlerine aktı.

13 milyon 953 bin TL tutarındaki tedavi giderlerinin 7 milyon 325 bin TL'si devlet hastaneleri, 2 milyon 247 bin TL'si üniversite hastaneleri, 4 milyon 381 bin TL'si ise özel hastanelere olmuştur. Bu dağılım oranı, özel hastane sektörünün kamu tarafından semirtildiğinin açık göstergesi oldu.

SGK'nın toplam sağlık harcaması ilerleyen dönemde daha da arttı ve 2008'de 25 milyar 404 milyon TL olan rakam, 2009'da 28 milyar 863 milyon TL'ye, 2010'da ise 32 milyar 80 milyon TL'ye yükseldi.

AKP iktidarının işbaşına geldiği ilk yıl olan 2002'de, kamu ilaç harcamasını 699 milyon kutu ilaç ile devralmıştı. 2010 yılına geldiğimizde, kişilerin kendi ceplerinden ilaçların hariç olduğu bu rakam, 1548 milyon kutu ilaca yükseldi. Bu rakamda 1995 ile 2002 yılları arasında yaşanan artış yüzde 22 iken, AKP'nin iktidarı devraldığı 2002 yılı ile 2010 yılları arasında yaşanan artış yüzde 122 olarak gerçekleşti.

AKP iktidarının 10. yılı başka pek çok önemli başlıkta felakete sebep olurken, sağlık alanında Türkiye halkı, kelimenin mecazi ve gerçek her iki anlamıyla, "hapı yuttu"...

(soL-Haber Merkezi)