Politik Hareketliliğin Müzikteki İzdüşümü

KadıköyCaz günleri kapsamında geçtiğimiz hafta başladığımız caz müziğiyle ilgili sohbetimize bu hafta müzisyen ve radyo programcısı Volkan Terzioğlu’yla devam ediyoruz.

Volkan Terzioğlu NHKM çatısı altında 2 yıl devam ettirdiği Caz Atölyesi’nin yanı sıra KadıköyCaz günlerinde biçok defa panelist olarak da yer aldı. Ayrıca yine kendisi de bir özgür caz – doğaçlama müzisyeni olan Terzioğlu, yurtiçinde ve yurtdışında katıldığı özgür caz-doğaçlama festival ve konserleri esnasında sahnedeki müzisyen hallerini sergilediği “Özgür Caz Fotoğrafları”yla da tanınıyor.

soL: Volkan merhaba, senden öncelikle en basit haliyle caz müziğinin neden önemli ve sahip çıkılması gereken bir müzik olduğunu bizlerle paylaşmanı rica edebilir miyim? Yani neden caz dinlemeli, caz dinlemezsek ne olur, caz dinlemek “delikanlılığı bozar” mı?
Ve tabi buna bağlı olarak, caz müziğinin ve kültürünün nasıl ortaya çıktığını paylaşmanı da rica edebilir miyim?

Tek tek cevap vermeye çalışayım. Öncelikle neden caz dinlenilmeli: Kapitalist sistemin yarattığı insanlar, bizler ne kadar karşı çıkarsak çıkalım bir biçimde tüketimin ve sistemin kendisini yeniden üretmek için kitlelere sunduğu tüm aygıtların etkisine maruz kalıyoruz. Caz müziği bu sisteme alet olmayı reddetmek üzere evrilmiş bir müzik türü. "Dinleyicinin afyon olmayı" doğası gereği alt etmiş, sürekli yeni bir şeyler ortaya koyarak dinleyicileri de aktif olarak -en azından- müziğin kendisiyle ilgili düşünce üretmeye yönelten bir müzik olagelmiştir. Düşünce üretimini tetiklemek sanatın en önemli sorumluluklarından değil midir?

Düşünen insan sömürü düzeninin geçerli olduğu bir sistemde sistem tarafından istenmez, hele bir de düşündürten bir insan ise dışlanmaya mahkum olur. Bu doğrultuda değerlendirdiğimiz zaman caz müziği sorumluluk sahibi bir müzik türüdür. Geleceğe bakar, her bir yeni yorumu, hakikaten yeni bir yorum içerir, bir kalıp olarak eskinin tekrarı olmaz. Burada elbette caz müziği derken asansör müziği yapanları kastetmediğimin açık olduğunu düşünüyorum. Çaldıkları parçaların hep eski çalınanların aynısı olarak çalanlar her ne kadar caz müziği kategorisinde tanımlansalar da kitlelere yönelik, tüketimi kolay, "kullan at" gibi "dinle sallan ama o kadar" müzikleri dışarıda tutmamız gerekiyor. Caz müziği diye bizlere sunulan cazımsı müzikleri dinlerken bence şu soruyu sürekli kafamızda tutmamız gerekiyor: "Bu dinlediğim müzik yaratıcı mı, sanatçı bunu yaparken yaratıcılığından ne kadar ödün veriyor?" Bunlara yanıt verebildiğimiz anda neden caz müziğinin dinlenilmesi gerektiği konusunda net argümanlar da üretmiş olacağımızı düşünüyorum.

Caz dinlemezsek ne olur? Açıkça söylemekte ve bir o kadar da iddialı olmakta bir sakınca görmüyorum: Bu iş kişinin beğenisi ile ilgilidir. Beğeni, herhangi bir tür müziği dinlemeye yönelen kişi için en temel motif. Beğenmiyorsa kendisine hitap etmiyorsa dinlemeyecek, bu çok doğal. Ama sorunuzu anlıyorum, benzetme kullanarak anlatmaya çalışayım. Kişi bir çok kitabı çok beğenir, dönüp dönüp sürekli onları okursa ve başka hiçbir kitapla ilgilenmezse bir problem var demektir bence. Bazı pop ya da rock parçaları vardır, üç ya da beş dakika sürerler (sürenin bu üç ya da beş dakika olmasının nedenini hiç düşündünüz mü? Radyolarda çalınabilsin, dinleyiciyi sıkmasın, reklama zaman bıraksın, sizce hangisi?), dinleyiciler müziğin hangi saniyesinde hangi notanın çalınacağını hangi vuruşun geldiğini nerede hangi dinamiğinin olduğunu ezbere bilirler, değil mi? Hatta bu bazıpop ya da rock müzisyenleri utanmadan bir de konsere çıkarlar, playback çalarlar, o anda çalarmış gibi yaparak ama arkada birisi teybin "play" tuşuna basar, kitleler de çıldırır, ne kadar güzel bir parça diye, değil mi? İyi de ne işe yarayacak aynı parçayı bin kez dinlersek? Bu başka hiçbir kitaba bakmadan dönüp dönüp aynı birkaç kitabı okumaya benzemiyor mu? Klasik müzikte de aynı durum söz konusu değil mi diyeceksiniz. Klasik müzik her bir yeni seslendirilişinde apayrı bir yorum içerir. Aynı zamanda çok seslidir, her dinlediğinizde yeni bir öğesini algılayabilirsiniz, o yüzden elbette yaratıcı sanat yapıtlarını içermiyor bu söylediklerim. Bununla birlikte müziğin her türü ile ilgilenmiş, bu konuda az buçuk bilgili kişilerin en azından caz ile ilgili ağır konuşmalarını algılayamıyorum. Cazımsılara ilişkin değil lafım. Onları yerden yere çalmakta hiç bir sakınca yok. Ama soruyu yaratıcı müzik olarak caz müziğini dinlemezsek ne olur diye sormakta yarar var. Bunun yanıtını şu şekilde vereyim: caz müziği hiyerarşiyi ortadan kaldırır, ritim tutan ile trompet çalan eşittir aynı zamanda müzisyenlerin o andaki düşünce ve duygulanımlarından yola çıkarak ve o anda hissettiklerini ortaya koyarak doğaçlama yapmalarını sağlar, hatta gerektirir, bu da ciddi bir özgürlük sağlar müzisyene. Bir de dinleyici açısından değerlendirelim: caz müziğinde müzisyen ile dinleyici arasında bir eşitlik vardır, çünkü ortaya çıkan müzik büyük oranda çalındığı anda üretilmiş müziktir. Dinleyici de aktif olarak müziğin üretimine aracılık etmiştir, gözlemcilik yapmış ve oluşumuna en azında düşünsel boyutta eşlik etmiştir. Kimse kimseden üstün değildir.

Bizler tüketimi pompalanan, reklamlarda yıldızlaştırılan insanlara, müzisyenlere özeneceksek, sınıf atlama hayaliyle yanıp tutuşan, nasıl bir sistemde yaşadığını sorgulamayıp, insanın insanı sömürmesini apriori bir görüş olarak benimseyeceksek yaratıcı müziği, caz müziğini dinlemeyelim, varsın olsun.

O yüzden de tam tersi görüşü savunuyorum, iddia ediyorum. "Delikanlılık" caz müziğini dinlememeyi değil, tam tersini gerektirir. İfadeyi değiştiriyorum, "yeni insan"ın oluşumu için caz müziğini dinlememiz gerekiyor.

soL: Caz müziğinde 20'li yıllar ne ifade ediyordu? Bu dönemle 40'lı ve 50'li yıllar kıyaslandığında hem müzikal hem de kültürel yapı anlamında, hangi dinamikleri gözlemlemek mümkün? Duke Ellington, Charlie Parker, Thelonius Monk gibi isimler bu dönemler ve genel olarak caz müziği için ne ifade ediyorlar? Bebop'u kendinden önceki dönemden ayıran şey neydi?

Caz müziğinden yirmili yıllar ve daha öncesi küçük siyah grupların müzikleriydi. Siyah Amerikalılar tüm o kölecilik düzeninin baskısı altında kendilerini tek ifade aracı olarak, eğlencelerinde, yaslarında bu tür müziği kullandılar. Ekonomi iyiye gittikçe beyazlar dans müziği olarak cazı kullanmaya başladılar, büyük orkestralar oluştu, ama siyahlar bu işten hiçbir zaman emeklerinin karşılıklarını alamadılar.

Üretim araçları, tüm müzikholler, klüpler, plak şirketleri, radyolar, vs. beyazların elindeydi. Kırklı ve ellili yıllarda ise savaşın ekonomik etkisi sayesinde orkestralara para verilmemeye başlandı, orkestralar dağıldı, yeniden küçük gruplara dönüş oldu. Bir yandan da siyahlar ekonomik olarak da etkinliklerini artırmaya çalıştılar. Beyaz müzisyenler de üretim araçlarının sahipleri tarafından pompalanmaya, siyahların az da olsa kazandıkları paralara el koymaya yönelik tavırları ortaya çıkınca ve aynı zamanda da caz müziğinin sanat müziği olarak yalnızca tüketime ve eğlenceye yönelik algısını kırmaya çalışan bazı siyah müzisyenler isyan ederek yeni bir akım ortaya çıkardılar.

Buna bebop diyoruz. Ritmik olarak çok hızlı, daha karmaşık bir armonik ve melodik yapı sunan müzik türü. Charlie Parker, Dizzy Gillespie, Max Roach ve Thelonious Monk bu akımın başını çekenler olarak anılabilir.

Öylesine yetkin bir noktaya erişmişlerdi ki, klüp sahibi tarafından bu müzisyenlere birlikte çalmaları için dayatılan beyaz müzisyenleri sahneden atmak için çaldıkları parçaların armonisini değiştirerek, o müzisyenin çalamamasını sağlayacak yetkinlikten söz ediyorum. Charlie Parker Avrupa Klasik müziğini yakından izlemeye çalışan bir müzisyendi örneğin. Mücadelelerini, yetkinliklerini artırarak ve sergilemeye çalışarak sürdürmüşlerdir. O yüzden belki caz müziğindeki politik duruş ilk bebop müzisyenlerinden gelmiştir.

soL: '50'lerin sonu ve '70'li yıllarda toplumsal arayışlarla paralel olarak caz müziği nasıl bir seyir izledi? Ornette Coleman, John Coltrane gibi isimler bu dönem için ne ifade ediyordu.

Benim sevdiğim döneme geldik. Ellili yılların sonundan başlayarak ve günümüze kadar uzanan süreç. Özgür caz ve ötesi… Siyahların özgürlük mücadelesinde en verimli dönemdir bu dönem. İkinci savaşın sona ermesiyle ve soğuk savaşın başlamasıyla, beyazların yönettiği ABD göstermelik de olsa Avrupa'ya "özgür ülke" olduğu imajını vermeye çalışmaktadır o dönemde. Siyahlar bu durumun da yarattığı koşullarda mücadele dozlarını giderek artırmış ve oy hakkı elde edene, ırkçılığın resmi tüm uygulamalarda kaldırılmasına dek sürdürmüşlerdir mücadelelerini. Bakın bebop'ın ünlü trompetçilerinden Dizzy Gillespie 1964 yılında başkanlığa adaylığını koymuştur. Irklararası Eşitlik Kongresi miting ve yürüyüşlerinde sloganları atılmış, bayrakları sallanmıştır. Beyaz Ev'in ismini "Blues Ev" olarak değiştireceğini, Duke Ellington'u Genel Sekreter, Miles Davis'i CIA başkanı, Louis Armstrong'u Tarım Bakanı, Thelonious Monk'u Tam Yetkili Devlet Temsilcisi, Max Roach'u Savaş Bakanı (aday hiç savaş yapmama vaadi sunmuş kampanyaları sırasında), Charles Mingus'u Barış Bakanı yapacağını, Ünlü Güney'li ırkçı George Wallace'un vatandaşlığını iptal edeceğini ve Vietnam'a süreceğini, Vietnam savaşını bitireceğini, Çin Halk Cumhuriyetini tanıyacağını (ABD, Çin Halk Cumhuriyeti'ni ancak 1979'da tanımıştır), insan hakları ve eşit iş imkânı için mücadele edeceğini vaad etmiştir. Sağlık ve eğitimin bir hak olduğunu bunun topluma sağlanacağı sözünü vererek klüplerde çalışan tüm caz müzisyenlerinin kamu görevlisi olacağını duyurmuştur. Bakın bu ayrıca da ciddi bir seçim kampanyası olmuş. Chicago'da Kara Panterler ortaya çıkmıştır. Chicago'da ortaya çıkan "Özgür Caz" müziğin gerçek anlamda özgürleşmesini en çok sağlayan öğelerle donanmıştır. Hiyerarşi artık sorgulanamaz hale gelmiş, çalanlar arasındaki eşitlik çok açıkça ortaya serilmiştir. Ornette Coleman, Albert Ayler, Cecil Taylor ve John Coltrane gibi müzisyenler cazdaki doğaçlama mantığını çok daha ileri boyutlara taşımış ve siyahların özgürlük mücadelesine koşut olarak adeta bir silah gibi müziklerini kitlelere yaymaya çalışmışlardı. Ekonomik olarak da bağımsızlıklarını ilan edenler vardır bu dönemde. Örneğin Sun Ra, örneğin Charles Mingus kendi plak şirketlerini kurmuş, beyazlardan ekonomik olarak bağımsız olabileceklerini, sömürülmeden de müziklerini yapabileceklerini ispatlamışlardır.

Özgür Caz akımının, politik hareketliliğin müzikteki izdüşümü olarak okunması, dinlenmesi dolayısıyla önem verilmesi gerektiğini düşünüyorum.

soL: "Cazda kolektif deneyimler" geçen yıl, kadıköyCaz4'ün temasıydı. Ve Hülya Tunçağ'ın, Orhan Kâhyaoğlu'nun, Murat Beşer'in, Genco Arı'nın ve Süha Kurultay'ın konuk olduğu panelde bu çok önemli konuyu biraz "tenha" bir seyirci kitlesine hitaben de olsa konuşma fırsatı bulmuştuk. Bir de SoL okurlarıyla paylaşmak mümkün olabilirse eğer, müzikal yapısının olmazsa olmazlarından biri gibi duran kolektivizmin cazdaki karşılığı konusunda senin düşüncelerin nelerdir?

Caz müziği ilk doğduğu zamandan bu yana, kolektif eylem ve kolektif doğaçlamayı çok yoğun bir biçimde kullanmıştır. Dayanışma, birlikte hareket etme, az önce de anlattığım gibi hiyerarşinin yok olarak, müzisyenler (ve daha da ilerletirsek, üretim sürecine katılım nedeniyle müzisyenle dinleyici) arasında eşitliği ve bu eşitlik içinde yaratım sürecini gerçekleştirenlerin özgürlüğünü doğası gereği içinde barındırmaktadır. Elbette solo çalan müzisyenler yok değil. Ancak caz müziği doğaçlama yapılırken birbirinden etkilenmeyi, dinleyerek dinletmeyi gerektirir. Bu, müziği yaparken var olan durum, bir de üretim öncesi ve sonrası süreçler var. Öncesinde müziği üretmek için üretim araçlarının sahipleriyle "pazarlama ilişkileri"nin kurulması, stüdyoların, kulüplerin organizayonu, vs., sonrasında ise kaydın düzenlenmesi, albümün tasarlanıp basılması, dağıtımı, satışı, vs. var.

Caz müzisyenleri bu ilişkileri ve üretim sürecinin niteliğini artırmak için örgütler kurmuş, gelecek nesillerini eğitme yolunu seçmişlerdir.

Çok teşekkür ederiz Volkan…

Ben çok teşekkür ederim, müzikle ilgili tartışmaya devam edelim bu sayfalarda…