Meksika'daki vahşet Latin Amerika'yı ve insanlığı tehdit ediyor

Son birkaç yıldır Meksika'da uyuşturucu kartelleri üzerinden bir tür savaş yaşanıyor. Kartellerin kendi aralarında ve Meksika devletine karşı yürüttükleri savaşta her gün onlarca insan vahşice katlediliyor.

Katliamın geçmişinde önemli bir eşik Meksika devlet başkanı Felipe Calderon'un uyuşturucu kartellerine savaş açtığını iddia ettiği 2006 yılının Aralık ayında geçildi. Bu tarihten günümüze dek 23.000'e yakın insan bu savaşta hayatını kaybetti. Bu yüksek sayının yaklaşık 3400'ünü yalnızca 2010 yılı içinde öldürülenler oluşturuyor. Her geçen yıl kayıp sayısı bir önceki yıla göre önemli bir artış gösteriyor. Bir yıl içindeki en yüksek sayıya 2009 yılında ulaşılıyor: 9.635. Meksika hükümeti yetkilileri ısrarla, ölümlerin yüzde 90'ını uyuşturucu trafiği ile bir şekilde ilişkili olanların ya da güvenlik görevlilerinin oluşturduğunu iddia ediyor. Bu iki kesimin birbirine bir ölçüde karışmış olması, yani güvenlik görevlilerinin bir bölümünün uyuşturucu ticaretinin parçası olması gerçek oranı bulmayı zorlaştırıyor.

Ayrıca son dönemde yansıyan haberlerin önemli bir bölümünde sıradan insanların yaşamlarını kaybettikleri görülüyor. Bu, Meksika hükümetinin, durumu bir şekilde daha sorunsuz ve kendisini de başarılı gösterme eğiliminin sonucu olarak görülmeli.

Şiddetten nasibini alan bölgelerin başında Meksika'nın kuzey kesimi, yani ABD ile olan sınır bölgesi geliyor. Tam sınırda bulunan Ciudad Juarez kentinde 2009 yılında yaklaşık 2100 kişi öldürüldü. 2010 yılı içinde ise bugüne değin ölenlerin sayısı yaklaşık 500. Uyuşturucu şiddetine en fazla maruz kalan diğer bölgeler ise Michoacan ve Guerrero eyaletleri.

Uyuşturucu şiddetinin giderek artmakta olmasına ilişkin Meksika hükümetinin yaptığı açıklama kendilerini aklama çabasından öteye gitmiyor. Hükümet, her ne kadar üzücü olsa da şiddetin, hükümetin uyuşturucu ticaretine yönelik sert önlemler almasının sonucu olduğunu iddia ediyor. Önderlikten mahrum kalmış olan kartellerin, giderek küçülen pastadan daha fazla pay alabilmek için birbirlerine vahşice saldırdıklarını belirtiyor.

Ancak gerçek oldukça farklı. Uyuşturucu kartelleri son yıllarda o denli güçlenmiş durumda ki ülkenin bazı bölgelerinde denetimi ellerinde bulunduruyor ve kendi hukuklarını hayata geçiriyorlar. Şiddet ise bu mafya hukukunun sonucu olarak ortaya çıkıyor.

Ayrıca şiddetin artmasında, hükümetin kartellere yönelik olarak 50.000 askeri kullanarak askeri önlemlere girişmesinin de etkisi var. Güçlü çeteler devlete şiddetle karşılık veriyor.

Uyuşturucu mafyasının özellikle polis gücü içinde, en alt düzeyden en üst düzeye kadar yerleşik olduğu yıllardır biliniyor. Çetelerin devlete karşı ciddi bir güç haline gelmesinde bunun etkisi büyük.

Meksika, uyuşturucunun dünyadaki önemli merkezlerinden biri olan Güney Amerika ile, en büyük pazar durumunda olan ABD arasında çok önemli bir noktada yer alıyor. Meksika'daki kartellerin yürüttüğü nakliyat yıllık 13 milyar doları buluyor. Özellikle Kolombiya'daki büyük Calí ve Medellin kartellerinin 1990'lı yıllarda çökmesi ve Karayip ülkelerinden ABD'ye yönelik trafiğin engellenmesi bu işin hacmini son yıllarda çok büyütmüş durumda.

Ülkede 7 büyük uyuşturucu karteli ve 24 büyük uyuşturucu baronu bulunuyor. Karteller daha çok, bulundukları bölgenin adıyla anılıyor.

Kartellerin büyümesinin, Meksika'daki kapitalist düzenin çürümüşlük düzeyi ile de son derece doğrudan ilişkisi bulunuyor. Örneğin, önemli çetelerden biri olan Los Zetas (Zetalar) Meksika ordusunun “seçkin” özel kuvvetlerinin eski üyelerinden oluşuyor. ABD'nin desteklediği kontrgerilla faaliyetleri dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi, bu ülkede de uyuşturucu ticaretinde önemli işlev üstleniyor.

Meksika, Latin Amerika ülkeleri içerisinde ABD ile yakınlığı en fazla olanların başında geliyor. ABD, komşusu Meksika'nın yönetimlerini yıllardır denetleyebiliyor. Ancak 2006 yılında yapılan başkanlık seçimlerinde ABD'nin hoşuna gitmeyecek olan bir sonuç elde edilmesine çok yaklaşılmıştı. Latin Amerika'da esen sol rüzgarların bu ülkeye yansıması ile birlikte, iktidardaki sağcı Ulusal Hareket Partisi'nin karşısına güçlü bir solcu aday çıkmıştı: Demokratik Devrim Partisi'nin adayı Andrés Manuel López Obrador. (Demokratik Devrim Partisi, 1989'da, aralarında Meksika Komünist Partisi'nin de bulunduğu solcu partiler tarafından kurulmuştu.) Obrador'un çok hareketli kampanyası Meksika'da Zapatistlerin ardından son yılların ikinci ciddi sol dalgasını ortaya çıkardı. Ancak çok şaibeli bir seçimin sonucunda, iktidardaki Ulusal Hareket Partisi'nin adayı olan Felipe Calderon galip geldi. Demokratik Devrim Partisi sonucu tanımayacağını açıklayarak çeşitli hukuki ve siyasi girişimlerde bulunduysa da iktidar değişmedi.
Seçimlerden kısa bir süre sonra Calderon'un “uyuşturucu karşıtı savaşı” başladı.

Başkan Calderon'un 2006'da yoğunlaştırdığı uyuşturucu karşıtı mücadele aslında ABD'nin Latin Amerika genelinde yürüttüğü uyuşturucu karşıtı mücadelenin bir parçasını oluşturuyor. Doğal olarak ABD emperyalizminin “mücadele”den kastı ve uygulamaları, uyuşturucu ticaretini engellemeye yönelik değil, daha çok düzenlemeye, regüle etmeye yönelik adımları içeriyor. Ayrıca başta Bolivya ve Venezuela olmak üzere, ABD ekseninden uzaklaşan ülkelerde ABD kaynaklı uyuşturucu karşıtı mücadele, bu ülkeler üzerinde ABD denetimini yeniden sağlamak için bir araç olarak kullanılmaya çalışılıyor. Başta Kolombiya olmak üzere ABD ekseninde hareket eden ülkelerde ise bu denetimin doğrudan aracı işlevini görüyor.

Latin Amerika'daki, geçmişte ABD'ye yakın olmuş bazı siyasetçiler de dahil olmak üzere çeşitli kesimlerden, ABD'nin bu siyasetine itirazlar yükseliyor. Örneğin Latin Amerika Uyuşturucu ve Demokrasi Komisyonu'nun yöneticileri olan eski Brezilya devlet başkanı Cardoso, eski Meksika devlet başkanı Zedillo ve eski Kolombiya devlet başkanı Gaviria ABD'nin uyuşturucu karşıtı mücadelesinin Latin Amerika'yı diplere sürüklediğini, bu savaşın kaybedilmiş bir savaş olduğunu belirtiyorlar.

ABD, uyuşturucu meselesini, kıta üzerindeki denetiminin bir aracı olarak kullanmaya devam ettikçe ne Meksika'da ne de diğer ülkelerde yaşanan uyuşturucu bağlantılı sorunların sonu gelmeyecek. Meksika, devlet yapısındaki çürümüşlüğün ve pazarın çok büyük olmasının etkisi ile bu meselenin insanlık dışı boyutlarda büyük bir vahşetle yaşandığı uç bir örnek. Sorunun çözümüne Meksika kapitalizmi devam ettikçe ulaşılması da olanaksız görünüyor.

Murat Akad