Zengin ve fakir hangi yollarla kaosla başediyor?

Paul K. Piff ve arkadaşları tarafından yapılan bir dizi çalışma toplumsal sınıfların insanların kaos ve rastgelelik algıladıkları zaman seçtikleri korunma stratejilerini belirlediğini gösteriyor.

Karl Marks, varoluşumuzu belirleyen faktörlerin başında içinde yaşadığımız maddi koşulların etkisini belirtirken Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı’nın önsözünde şöyle yazıyor:

“Varlıklarının toplumsal üretiminde insanlar iradelerine tabi olmayan, belirli, zorunlu ilişkiler, yani maddi üretim güçlerinin belirli bir gelişme derecesine denk düşen üretim ilişkileri kurarlar. Bu üretim ilişkilerinin tümü, toplumun ekonomik yapısını, üzerinde hukuki ve siyasi bir üstyapının yükseldiği ve kendisine belirli toplumsal bilinç şekillerinin denk düştüğü somut temeli oluştururlar. Maddi yaşamın üretim tarzı genellikle toplumsal, siyasi ve düşünsel yaşam sürecini koşullandırır. İnsanların varlıklarını belirleyen bilinçleri değil, tersine, insanların bilinçlerini belirleyen onların toplumsal varlığıdır.” (1859)

Marks’ın maddi koşulların etkisi üzerine söylediklerine paralel şekilde, ABD’li bilim insanları Paul K. Piff ve arkadaşları tarafından yapılan bir dizi çalışma toplumsal sınıfların insanların kaos ve rastgelelik algıladıkları zaman seçtikleri korunma stratejilerini belirlediğini gösteriyor. Araştırma sonuçlarına göre göreceli olarak düşük sosyo-ekonomik düzeyden bireyler kaos algıladıklarında topluluklarına yönelirken yüksek sosyo-ekonomik düzeyden bireyler maddi servetlerine öncelik veriyorlar. Yine bu bulgularla tutarlı olarak, kaos karşısında düşük gelir düzeyinden bireyler daha komünal yönelimli stratejiler belirlerken, yüksek gelir düzeyinden bireyler ekonomik kazancı, bağlı oldukları topluluklara tercih ediyorlar.

Kaos algısı ve başetme stratejileri
Güdüsel olarak dünyayı yapılandırılmış ve değişmez olarak görme eğilimindeyiz ve bu durumu bozan herhangi bir gelişmeyi benliğimizin bütünlüğüne bir tehdit olarak algılıyoruz. Araştırmacılar ekonomik belirsizlik, politik istikrarsızlık, aile krizleri ya da fiziksel zayıflama gibi sosyal ya da kişisel gelişmelerin bu tip kaos algısını arttırdığını belirtiyorlar.

Yaşanılan sosyal çevre içinde algılanan kaos, tıpkı bireysel kimlik ve değerler hakkında yaşanan belirsizlikler gibi ciddi bir ruhsal tehdit yaratıyor: Bu algılar düzenli ve yapılandırılmış bir evrende yaşadığımız inancını baltalayarak stress ve kaygı düzeyini tırmandırıyor ve insanların kendilerini düzenleme (İng. self-regulation) ve başetme becerilerini tehlikeye sokuyor. Yine kaos ve belirsizlik algıları bireylerin kendi yaşamları üzerindeki kontrol, planlama ve problem çözme gibi ‘kişisel yeteneklerini’ zayıflatıyor. Bu noktada, çevresel tehdit ve stres etmenlerine karşı, kişilerde belli psikolojik stratejiler tetikleniyor. Böylece insanlar yaşadıkları stresle ve yükselen kaygılarıyla başedebiliyorlar.

İnsanların kaos tehdidine karşı gösterdikleri tepkiler farklı algısal ya da davranışsal stratejiler olabiliyor. Örneğin farklı alan ve bağlamlarda yapılan araştırmalar, kişisel kontrolün zayıflaması algısının (ki kaos duygusuna karşı direnci de düşürüyor) dış dünyanın düzenli olduğu inancını güçlendirdiğini, kültürel değerlere bağlılığı, hükümetlere desteği ya da batıl inançlara ve komplo teorilerine inanışı arttırdığını gösteriyor. Diğer bir deyişle, kaosa algısına tepki olarak bireyler düzenli bir dünya algısını güçlendirmeye çalışıyorlar ya da düzenli olduğuna inandıkları daha ‘büyük’ güçlere yöneliyorlar.

Araştırmalar, aynı zamanda toplumsal bağlara ya da zenginliğe yaslanmanın da kaos algısına karşı koruyucu işlevleri olduğuna işaret ediyor. Toplum ya da daha doğrusu kişinin ait olduğunu hissettiği topluluk (İng. community) kişilerin karşılıklı destek ve yardımlaşma mekanizmalarıyla bağlı oldukları grupları olarak tanımlanabilir. Herhangi bir tehdit durumunda sosyal desteğe yönelmenin psikolojik ve fizyolojik stresi düşürdüğü, kaygı ile başetmede yardım sağladığı ve hatta fiziksel acıyı azalttığı farklı çalışmalarda gösteriliyor.

Bireysel zenginlik ise arzulanan bireysel hedeflere ulaşmanın bir aracı olarak tanımlanabilir ve kişisel kontrol ve egemenlik duygusunu besleyebilir. Yine yapılan çalışmalar, zenginliğin bir tür bağımsızlık ve kontrol duygusu sağlayarak ve kendinden şüphe etmeyi azaltarak tehdit durumunda psikolojik stres ve fiziksel acıyı azalttığına işaret ediyor.

Toplumsal sınıf kaos tehditine karşı benimsenen stratejileri etkiliyor
Düşük sosyo-ekonomik sınıflardan bireyler kaos algısı ile başetmek için daha komünal stratejilere yönelirken, yüksek sosyo-ekonomik sınıflardan bireyler zenginliğe öncelik veriyor olabilirler mi? Piff ve arkadaşları bu iddiaları araştırmak için ABD’de yaptıkları bir dizi psikolojik deneyin sonuçlarını yayınladılar. Çalışmalarda katılımcıların toplumsal sınıfları iki şekilde kontrol ediliyor: Objektif olarak yıllık hane gelirleri ve subjektif olarak katılımcıların sosyo-ekonomik hiyerarşide kendilerini nerede gördükleri soruluyorlar.

İlk çalışmada katılımcılardan kendi ekonomik durumlarını (iş, prestij, gelir, mülkiyet açısından) düşünmeleri ve gelecekte şimdiki durumlarına göre nasıl bir değişim beklediklerini bildirmeleri isteniyor. Aynı zamanda katılımcıların başkalarına yönelik komünal motivasyonları ölçülüyor, örneğin bir karar alırken başka insanların ihtiyaç ve duygularını ne kadar gözettikleri gibi sorular soruluyor. Yapılan analizler yüksek sosyo-ekonomik düzeye sahip bireylerin gelecekten beklentilerinin, düşük sosyo-ekonomik düzeyden bireylere göre daha az kaotik olduğunu gösteriyor. Ayrıca, kaotik yaşam beklentisi arttıkça düşük sosyo-ekonomik sınıflardan bireyler daha fazla komünal sosyal yönelim sergiliyorlar.

İkinci çalışmada katılımcılar kaotik yaşam algısı ve kontrol olarak iki gruba bölünüyor. Kaotik yaşam algısını tetiklemek için katılımcılara okul ortamında belirsizlik ve kaotik olaylar (derslerin rastgele iptal edilmesi, sürpriz sınavlar gibi) hatırlatılıyor. Bu koşullamadan sonra katılımcıların topluluklarına bağlanma düzeyleri ölçülüyor. Sonuçlar kaotik yaşam algısının olmadığı koşulda toplumsal sınıf ile topluluk bağlanma düzeyi arasında bir ilişki belirtmezken, katılımcıların kaotik yaşam algısının tetiklendiği durumda düşük sosyo-ekonomik sınıflardan bireylerin topluluklarına daha fazla bağlı hale geldiklerini gösteriyor.

Üçüncü çalışmada benzer şekilde bir grup katılımcının kaos algısı tetiklenirken diğer grupta olumsuz duygular yaratılıyor. Bu uyarmanın ardından katılımcıların bir topluluk oluşturma istek ve motivasyonları ölçülüyor. Bunun için katılımcılara bir topluluk oluşturmak için bir grup öğrenci ile birlikte gönüllü olarak çalışmak isteyip istemedikleri soruluyor. Yapılan analizler olumsuz duygu yaratılan durumda toplumsal sınıflar ile topluluk oluşturma motivasyonu arasında bir bağlantı göstermiyor. Ancak kaos algısı yaratıldığı durumda, kaos duygusunun düşük sosyo-ekonomik bireylerin topluluk oluşturma motivasyonlarını arttırdığı gözleniyor.

Diğer bir çalışmada ise araştırmacılar aynı yöntemle kaos algılandığı durumda katılımcıların kişisel zenginliklerine yönelimlerini inceliyor. Daha önceki çalışmalarla tutarlı bir şekilde sonuçlar kaos algısının tetiklendiği koşulda yüksek sosyo-ekonomik sınıflardan bireylerin kişisel zenginliklerine yaptıkları vurgunun arttığını gösteriyor. Sonuçlar kaotik yaşam olaylarında yüksek sosyo-ekonomik düzeye sahip kişilerde, zenginliğin en kolay ulaşılabilir, en belirgin ve en çok tercih edilen başetme yolu olduğunu ortaya koyuyor.

Piff ve arkadaşları son olarak katılımcıları daha iyi gelir ve olanaklara sahip bir iş (maddi kazanç) ve içinde yer aldıkları toplulukları (komünal yönelim) arasında tercih yapmaları gereken bir koşula zorluyor. Aynı zamanda katılımcılardan yaptıkları tercihin sebebini belirtmeleri isteniyor. Öncelikle kaos algılandığı durumda kişisel kazancı arttırma eğilimi toplumsal sınıflardan bağımsız olarak ortaya çıkıyor. Ancak sonuçlar yüksek sosyo-ekonomik düzeyden bireylerin, kaos algıladıkları durumda maddi kazancı bağlı oldukları topluluklara tercih ettiklerini gösteriyor. Düşük sosyo-ekonomik düzeyden bireyler ise, tam tersine, bağlı oldukları topluluklarla temaslarını koparma konusunda daha fazla endişe dile getiriyor. Analizler yüksek sosyo-ekonomik düzeyden bireylerin kaos algılandığı durumda düşük sosyo-ekonomik düzeyden bireylere göre kişisel kazançları komünal yönelimlerden daha fazla tercih ettiğini gösteriyor.

Genel olarak, Piff ve arkadaşlarının yaptığı çalışmalar bireylerin içinde bulundukları toplumsal sınıfların, tehdit algısı karşısında kullandıkları stratejileri ve tercih ettikleri başetme yollarını belirlediğini gösteriyor. Diğer bir deyişle bireylerin maddi koşulları yaşam olayları karşısında yöneldikleri tutumları belirliyor. Düşük sosyo-ekonomik düzeyden bireyler tehdit algısı karşında daha çok komünal yönelimler gösterirken yüksek sosyo-ekonomik düzeyden bireyler zenginliklerine ve kişisel kazançlarına yöneliyorlar. Sınıfların tarih sahnesinde hareketlerini anlamaya ve öngörmeye çalışırken, bu farklı ruhsal eğilimlerin etkilerini hesaba katmak da anlamlı olabilir.

BilimsoL ekibinden İlker Dalğar hazırladı.
facebook.com/BilimsoL
twitter.com/BilimsoL

İlgili makale:
Piff, P. K., Stancato, D. M., Martinez, A. G., Kraus, M. W., & Keltner, D. (2012). Class, chaos, and the construction of community. Journal of Personality and Social Psychology, 103, 949-962.