Türkiye’nin geleceği için bir beton mikseri, taransmikser tabir ediyoruz, bulunmuştur. Sadece dönüyor ve karıştırıyor, Tayyip Erdoğan’a alternatiftir. Fazlası fazladır, gerek yoktur. 

Transmikserin ilk ve son 1 Mayıs’ı

İrfan Cep, şimdi Ümit Özdağ’a yakın bir ülkücü. Dediğine göre aileyi çok yakından tanıyordu, 2019’de Ekrem İmamoğlu seçimi kazanınca bir açıklama yaptı, destek istedi. Ümit Özdağ, “Ekrem İmamoğlu ailesi hakkında en güvenilir kaynaktan, İrfan Cep ülküdaşımdan manidar açıklama” başlığıyla paylaştı bunu, çağrıyı onaylıyordu o da.

Diyor ki ülkücü İrfan Cep; “Ekrem ara kuşak. Amcası ve babası bizim kuşak. (Amcası) Ali Müdafaa, soy adını bizzat Atatürk'ün verdiği şanslı, müstesna bir dedenin torunu. İmamoğlu olarak bilinen aile, kendisini Adana Ziraatta okurken Adana Ülkü Ocaklarında tanıma bahtiyarlığına eriştiğim, Ali'nin ailesi, İstiklal harbinde vatan savunmasında gösterdikleri büyük başarıya yakışır şekilde bizzat Atatürk tarafından soyadı kanunu çerçevesinde ‘Müdafa’ soy adı verilmiş.” Ama nedense aile bu Atatürk’ten miras soyadını beğenmemiş, “İmamoğlu” olarak değiştirmiş... Ailenin sonraki siyasi serüveni de bu soyadı değişimi ile uyum içinde. 

Ülkücü Cep’ten takip ediyoruz; “Aile 1980 öncesi doğrudan doğruya MHP teşkilatında, baba Hasan Müdafa il başkanı. Amca Nafiz, Başbuğ'a bağlı Tarım Reformu Genel Müdürü (şimdi İYİ Parti YİK üyesi). Ali Müdafa Adana ocakta, yurtta ve okulda yöneticilik yapmış çok aktif bir ülkücü ve darbenin ilk üç ayını Adana polis okulunda en ağır şartlarda benimle/bizimle geçirmiş biri. Sonra pek çokları gibi savruluyor ve 90'larda, aile bir kez daha ANAP'ın hareketçi kanadında siyasetle buluşuyor. Hemşericilik bağı ile Mesut Yılmaz destekleniyor.”

Diyor ki İrfan Cep, “yeğenimize, Ali ülküdaşımızın emanetine sahip çıkalım, başarısına saygı duyalım. İstanbul'un hatta Türkiye'nin sevgilisi haline gelmiş bir insana şu-bu da destek oluyormuş diye burun kıvırıp köstek olacağımıza; şundan, bundan çok daha fazla ona biz sahip çıkalım, destek olalım.”

Bu aile tarihi içinde son kuşaktan Ekrem’in özel tarihi de belli oluyor. Kısa süre BBP'ye, ardından, davet üzerine, 2005’te CHP'ye girip önce ilçe başkanı, sonra AKP'li belediyeyi devirip belediye başkanı oluyor.

Burada çok ilginç bir İmamoğlu ailesi tarihi ortayı çıkıyor. Dede Mevlüt Müdefa Demokrat Partili, baba Hasan İmamoğlu ANAP’lı, amca MHP’li, Oğul Ekrem İmamoğlu BBP’li, döne dolaşa CHP’li…

***

Dede Mevlüt Müdafa, 1895 yılında Polathane'nin, şimdi Akçaabat, Caneni, şimdi Cevizli, köyünde dünyaya gelmiş. Polathane veya Pulathane Yunanca “platana”dan, çınar ağacı, bozma. Eskide Rum ve Ermeni nüfusu yüksek ilçelerimizdendir. Caneni veya Cevizli Platana’ya bağlı bir mahalle. Bu “caneni”nin ne anlama geldiğini bilmiyoruz yalnız. Bozarak “can-ili” veya “can-ali” yapma girişimleri var. Ancak “Caneni” adı, 1959 yılında kabul edilen 7267 sayılı kanunla “yabancı kökten geldiği ve iltibasa yol açtığı” gerekçesiyle “Cevizli” olarak değiştirilmiş. Çok sırlı bir tarihimiz var, Caneni, o tarihin sırları arasındadır. 

Toruna göre ailenin kökleri Köprübaşı'na dayanıyor. Bilmedikleri bir dönemde Sürmene'nin Küneşara veya Göneşara, şimdi Köprübaşı’dır, beldesinden Caneni köyüne göç etmişler. Dede ve üç kardeşi askere alınmış, üç kardeş de dönememiş, en çelimsizi Mevlüt sağ dönmeyi başarmış. Bugünkü Şehreminini ona borçluyuz. 

Borçluyuz derken espri yapmıyorum. Torunun anlattığına göre savaş zaferle sonuçlanınca askerler İzmir'den deniz yoluyla İstanbul'a getirilmiş. O zaman İstanbul işgal altında, gemiler askerleri şimdi Beylikdüzü ilçesi sınırları içinde kalan Haramidere yakınlarında bırakmış. Yani Beylikdüzü’ne ilk çıkarma torun tarafından değil dede tarafından. Dede Karadeniz’e dönmeyi beklerken buraya yerleşmeye karar vermiş, torun da dedenin hayalini gerçekleştirmiş. 

Torun her ne kadar Mevlüt Müdafa projesi olduğunu söylese de onun bir Abdullah Gül projesi olduğuna inananlar var. İddia o ki, adını Kemal Kılıçdaroğlu’nun kulağına ilk Abdullah Gül fısıldadı. Projeye göre İmamoğlu İstanbul’u alacak, Abdullah Gül de “çatı adayı” olarak Tayyip Erdoğan’ın koltuğuna oturacaktı. 

Ekrem Müdafa İmamoğlu’nun tarihinde iki boşluk var. Bunlardan biri Koç Ailesi ile dostluk ilişkisinin nasıl geliştiği. İkincisi ise her siyasi yola giren bu pragmatik kişiliğin neden AKP’nin kapısını çalmadığı. Bazı tanıklıklar var. Bunlardan birine göre 2002 seçimlerinden sonra AKP’ye girmenin yollarını aradı. Bu amaçla Beylikdüzü ve civarındaki AKP’li belediye başkanlarına maddi destekler verdi. 2009'da, üstelik CHP ilçe başkanı kimliğini taşırken, AKP’den Beylikdüzü Belediye Başkanlığı için şansını denedi. Olmayınca CHP ile devam etti. Son çare CHP’lisidir!

***

Hızlı yükselişinin nedeni siyasi dehası falan değil. Arkasında alelade bir inşaat şirketi var. İmamoğlu İnşaat’ın tarihi 1950’de ailenin Trabzon’da kereste işine girmesiyle başlıyor. 1970’de inşaat malzemeleri satmaya başlıyorlar. Gerçek inşaat faaliyeti 1980’den sonra; Yalova ve İstanbul’da müteahhitlik işine atılıyorlar. 1990’lı yıllarda Akçaabat köfte ile deniyorlar şanslarını. Ama asıl servetlerini Beylikdüzü’nde giriştikleri site inşaatları ile ediniyorlar. Arada “Moodcity” ve “Midpoint” gibi büyük inşaat projeleri de var. Bu sayede çok para kazanmış aile, zengin olmuş. 

Şu diplomasızlık halini hatırlatmayı seviyoruz ya, onunkinde de karanlık noktalar var. Kıbrıs’taki merdiven altı üniversiteden İstanbul Üniversitesi’ni geçmeyi nasıl başardığı bilinmiyor. İddialara göre bu geçişe aracılık eden kişi ANAP’ın kurucularından ve eski Meclis başkanlarından Necmettin Karaduman. Karaduman’ın aile ile akraba olduğunu iddia eden de var ama yakın olduklarında şüphe yok. Karaduman nikah şahitliğini yapacak kadar yakın Ekrem İmamoğlu’na. 

Tabii bu tarihin hiçbir yerinde solculuk yok. Baktım, bir tek bizim Zakarya Mildanoğlu ile dostluklarını bulabildim. Zakarya Mildanoğlu Ermeni kökenli TKP’lilerdendir, mimardır. İmamoğlu’nun anlattıklarına göre Trabzon’u Ekrem Müdafa’ya o öğretmiştir. Biliyoruz, derya içre olup deryayı bilmezler. Yanlış anlamaya mahal vermesin, tanışmalarında herhangi bir TKP etkisi veya esintisi yoktur. Tanışmalarının sebebi inşaat işleridir ve İmamoğlu tarihinde inşaattan veya betondan başka bir şey bulamıyoruz. Türkiye’nin geleceği için bir beton mikseri, taransmikser tabir ediyoruz, bulunmuştur. Sadece dönüyor ve karıştırıyor, Tayyip Erdoğan’a alternatiftir. Fazlası fazladır, gerek yoktur. 

***

1 Mayıs’ta Özgür Özel’le birlikte, tabii kameralar eşliğinde, belediye binasından Saraçhane meydanına doğru ilerlerken İmamoğlu’nun suratında bütün bu tarihin izleri seziliyordu. Bırakın alanda öne çıkmayı, orada bulunmayı bile sindirememiş bir haldeydi. Siyasi kültüründe 1 Mayıs veya işçi sınıfı yoktur. Alana dönerek girdi ve alandan dönerek çıktı gitti. CHP’nin gayri resmi lideri, belediye bahçesinde topladığı emekçileri polislerin önüne atıp sıvıştı. 1 Mayıs sona erdiğinde alanda toplanmaya çağırdıklarının üzerinden beton mikseri geçmiş gibiydi. 

Özgür Özel’i ciddiye almamamızın sebebi bir tür Abdullah Gül reenkarnasyonu olmasından. Fiil ehliyeti yoktur. CHP’yi o değil bu beton mikseri düşürdü ve günü gelene kadar idare etsin diye idaresini Özgür Özel’e bıraktı. Çok acıklı bir haldedir. İşçilerin gaza boğulduğu 1 Mayıs’ın ertesi günü AKP genel merkezine koştu, yakasını ilikleyip nev zuhur sultanın huzuruna çıktı, aile fotoğraf verdi, bir buçuk saat sohbet etti. Ne konuştuklarını kimse bilmiyor. Bildiğimiz şu; İmamoğlu-Özel CHP’si Erdoğan AKP’sinden sonra halkımıza karşı düzenlenmiş en büyük komplolardan biridir.

***

Güya 1 Mayıs’ta bir “düzenleme komitesi” vardı. Belediye bahçesine çektikleri ses aracına birkaç eleman konuşlanmıştı. “Hişt TKP, sağa ilerle”, “Sol Parti yaklaş biraz” diye komutlar yağdırıyordu içlerinden biri alandaki guruplara. Arada sözlerini yalap şap hatırladığı şiirler okuyordu içlerinden biri. Sabahın dokuzundan öğlenin on ikisine kadar “kitleye” tek sözü düzenleme komitesinin İstanbul Valisi ile istişare içinde olduğu ve az sonra yanıt alınacağı yönündeydi. Sabrı tükenen guruplar polis barikatına doğru ilerlemeye başladığında telaşlandı, şiir okumayı bırakıp, “o tarafa ilerlemeyelim, sabit duralım” diye yeni emirler yağdırmaya başladı. Ve barikata tazyik başlayınca komite temsilcileri dahil herkes ortalıktan kayboldu. 

Biliyoruz artık DİSK veya KESK diye bir şey yoktur, CHP veya Dem Parti vardır. Ve bunların bütün organizasyonları AKP ile pazarlık üzerinedir. Herkesi belediye önündeki kuşatılmış alanda topladılar. Hatta Beşiktaş yönünde toplanma çağrılarını da engellediler ki “birlik beraberlik” olsun. Her Taksimli 1 Mayıs’ta Şişli yönündeki merkezinden yürüyüşe geçen DİSK bile bu sefer İBB önünü tercih etmişti. Belli ki alanda toplananların CHP’siz ve Dem’siz o barikatı aşma ihtimalinin sıfır olduğu herkesin malumuydu ve plan buydu. 

2024 1 Mayıs’ı sola karşı düzenlenmiş en büyük operasyonla anılacak, biliyorum. Şöyle söyleyeyim, o gün CHP ve çevresi tarafından belediye önüne sıkıştırılanları polis istese ezerdi. Teşebbüs etmedi, ezme işini Ekrem’e ve Özgür’e havale etti. 

***

Kemal Okuyan, “sol, CHP ve HDP engelini aşmadan gerçek bir sol muhalefet yaratamaz” demişti seçimlerden önce. 1 Mayıs’tan sonra daha ilerideyiz. Sol, CHP ve Dem Parti engelini aşmadan 1 Mayıs bile kutlayamaz artık. Mikserlerle yürünecek yol kalmamıştır ama mikserlere karşı yürüyerek başlayabiliriz. 

Mikser karıştırdı gitti. Biz ise yeni başlangıçtayız. 2025 1 Mayıs’ı 1 Mayıs’ın kurtuluşu olacaktır!