HDK’nın Karadeniz gezisi

Yavuz Alogan'ın “HDK'nın Karadeniz gezisi” başlıklı yazısı 26 Şubat 2013 Salı tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Yetmişli yıllarda Karadeniz çok farklıydı. Artvin, Hopa, Fatsa gibi pek çok yer devrimcilerin kalesiydi. 12 Mart’a gidilirken 68 kuşağının silahlı mücadeleyi benimseyen kesimi, Batı Karadeniz bölgesini Sierra Maestra gibi görmüştü çünkü bir önceki dönemde her il ve ilçede miting yapmış, halkla kaynaşmıştı. Öncesi de var… 60’lı yıllarda Ordu’nun Perşembe (Vona) ilçesi, TİP’in en fazla oy aldığı yerleşim yeriydi. Bu yüzden, bazı gençlerin “Karadeniz zaten böyledir,” diyerek Mustafa Suphi ve Kayıkçılar Kâhyası Yahya’yı hatırlatmaları çok üzücü. Düzenin bebekten beyaz bereli yaratmasının vebali, 1986’dan beri bölgede etkili olamayan sosyalistlerin üzerinedir.

HDK heyetinin bu geziye çıkma sebebini ve daha sonraki tavır ve demeçlerini ben anlayamadım. “İmralı süreci” nedeniyle bölgedeki aşırı milliyetçilerin aslında AKP’ye yönelmesi gereken öfkesini, neden kendi üzerlerine çektiler? Birinci soru bu…

İkincisi, özellikle Sırrı S. Önder’in olay sırasında ve sonrasında verdiği demeçlerle ve ısrarla CHP il yönetimini suçlayarak, Tayyip Erdoğan’a “anında gole çevrilebilir paslar” vermesinin sebebi nedir? Gerçi ardından, anormal derecede suçladığı Sinop belediye başkanından özür diledi yerel gazeteyi kaybetmişti, durumu kavrayamamıştı vs. Fakat bu arada Tayyip Erdoğan, CHP’yi yine ırkçılıkla suçladı ve “Bunların durumu İçişleri Bakanlığımızda, emniyet, istihbarat kayıtlarında mevcuttur” gibi, yakın geleceği gösteren manidar sözler sarf etti.

Olayın gayet karmaşık planlarla hazırlanmış, dehşet verici bir Gladyo operasyonu olduğunu da sanmıyorum. Türkiye’nin her yerinde ve her durumda lümpen, işsiz, kendini ülkücü ya da alperen diye tanımlayan, futbolcu/biracı bir kitleyi, sıradan bir kışkırtıcı ya da heyecanlı biri harekete geçirebilir, yönlendirip bir yeri taşlatabilir, adam dövdürebilir. Buradan hareketle AKP’nin sürekli canlı tutmaya çalıştığı “derin devlet” argümanlarını güçlendirmenin “özel harp”, “gladyo”, gizli bilmem ne diye ortalığı velveleye vermenin, üstelik bunu “barış pazarlığı”nın en heyecanlı yerinde (Başbakan adaya kimi gönderecek?) yapmanın sebebi nedir?

Şahsen ben, Karadeniz’e “barış ve kardeşlik” anlatmak için giden HDK heyetinin AKP tarafından Sinop olayı öncesinde ve sırasında oyuna getirildiğini düşünüyorum. AKP, Türkiye’nin her yerinde var olan tek siyasi parti olduğunu Kürtlerin Karadeniz’e, milliyetçilerin Sivas’ın ötesine gidemeyeceğini dolayısıyla, herkesin kendisine mahkûm ve mecbur olduğunu dünya çapında kanıtlamaya çalışıyor. Bunu açıkça söylüyor da zaten. Peki, HDK buna niye alet oluyor? Analar ağlamasın, halklar kaynaşsın, diye mi?

BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, “Birebir örtüşmüyoruz ama en yakın olduğumuz parti AKP’dir” dedi. PKK/BDP “İmralı süreci”nde kendisine verilen rolü şimdilik oynamak durumunda olmakla birlikte, AKP’nin gerçek niyetini anlayabilecek ve ona göre taktik tutum alabilecek deneyime fazlasıyla sahiptir. Başbakan’ın aynı anda hem askerlere hem Kürtlere, neredeyse bütün mağdur ve muhalif kesimlere el uzatarak, Anayasa ve mümkünse başkanlık sistemi için bir mutabakat sağlamaya çalıştığı çok belli oluyor. İtiraz edene ya da ilke, program, talep nedir diye sorana, verilecek cevap hazır: “Barış istemiyor musunuz? O halde savaş istiyorsunuz, derin devlete, savaş lobisine hizmet ediyorsunuz.”

Bu siyasi tavrın Anayasa referandumuna kadar süreceği anlaşılıyor. AKP bu kez öncekinden daha da geniş bir “yetmez ama evet” cephesi kurmaya çalışıyor. Ancak birincisinde trajedi olan şey, bu sefer komedi değil, PKK/BDP için hüsran, memleket için de bir dizi felaket olacak gibi görünüyor.