8 Mart’ta İstiklal Caddesi’nde yapılan feminist yürüyüşünde ezanın protesto edildiği iddiasıyla başlayan tartışma sürüyor.
Başı sonu olmayan kısa bir videonun iktidara yakın bir gazeteci tarafından sosyal medyadan paylaşılmasının ardından Erdoğan 10 Mart günü Adana mitinginde “Bu ezan ve bayrak düşmanları ile sonuna kadar mücadele edeceğiz" diyerek fitili ateşledi. Aynı günün akşamı bir grup sarıklı, cüppeli gerici İstiklal caddesinde sloganlar atarak, etrafı tehdit ederek yürüyüş yaptı. Ertesi gün pek çok gazete Erdoğan’ın sözlerini manşete taşıyarak çıktı. Kimi köşe yazarları da bu değirmene su taşıdı.
Ancak bu sefer pek de görmeye alışık olmadığımız bir durum ortaya çıktı. Erdoğan’ın sözlerine rağmen iktidara yakın çok sayıda isim ya geri adım atarak sağduyu çağrısı yaptı, ya da böyle bir protestonun hiç olmadığını anladıklarını söyleyerek özür diledi.
Türkiye Gazetesi köşe yazarı Süleyman Özışık önce “O sırada ezan okunuyor ve bu ucubeler, okunan ezanı susturmak için ıslık çalmaya başlıyor” demesine rağmen sonra kendisini düzelterek “Bugünkü yazımdaki ilgili bölümü çıkarıyor ve gerek hakkına girdiğim eylemcilerden, gerekse yanlış bilgi vererek yanılttığım okurlarımdan özür diliyorum” ifadelerini kullandı. İktidara yakın bir başka isim Habertürk yazarı Nihal Bengisu Karaca da twitter hesabından yaptığı açıklamada “Özellikle ezanı hedef alan bir kasıt yoksa bu ithamı sürdürmek yanlış” dedi. Yeni Şafak köşe yazarlarından Fatma Barbarosoğlu da “Kadınlar günü yürüyüşünü, lütfen ezanı protesto ettiler diye etiketlemeyelim. Ezan okunurken protestoya devam etmek ile ezanı protesto etmek aynı şey değil. Olaylara dikkat ile yaklaşalım” ifadelerini kullandı.
Örnekleri artırmak mümkün. Ama asıl dikkat çekici açıklama üst düzey bir parti üyesi olarak AKP İstanbul Milletvekili ve Merkez Karar Yönetim Kurulu Üyesi Mustafa Yeneroğlu’ndan geldi. Yeneroğlu sağduyu çağrısı yaparak şöyle dedi: “Ezanın ıslıklandığı olasılığı ne kadar rahatsız ediciyse, 'ezana uzanan eller kırılsın' sloganıyla şiddet dili kullananlar çok daha ürkütücü. Ezanın bu şekilde korunmaya, hele insanları incitmeye ve kaba kuvvetle korkutmaya ihtiyacı yok”
Bu olağan dışı durumun ardından gözler haliyle Erdoğan’ın konuyu sürdürüp sürdürmeyeceğine çevrildi. Ama Erdoğan geri adım atmadı ve ezan konusundaki açıklamalarına devam etti. Bundan sonra da edeceği anlaşılıyor.
Erdoğan çıtayı böyle yukarı çekmiş, çok yüksek perdeden bir taraflaşma gündemini işaret etmişken kendi çevresinde yer alan isimlerden ve hatta parti yönetimi içinden birilerinin bu söylemin tam tersine açıklamalarda bulunup sağduyu çağrısı yapması pek rastlanır bir durum değil. Hatta bunu Erdoğan’ın tavrını beklemeden yapmaları daha dikkat çekici.
Fatih Tezcan gibi militan “Erdoğancı” ve provokatif çıkışları olan bir isim dahi olayı iktidara dönük bir mühendislik çalışması olarak değerlendirdi. Eski AKP milletvekili ve partinin önemli isimlerinden Metin Külünk de benzer bir açıklama yaparak “Amaç toplumun farklı kesimlerini kutuplaştırmak, ülke içinde iki farklı hat oluşturarak, bu hatların sokaklarda çatışmasını temin etmek, ülkemizi yaşanamaz bir kaosun içine sürükleyip demokrasi dışı yol ve yöntemlere kapı aralamaktır. Lütfen provokasyonlara dikkat” sözlerini sarf etti.
AKP muhalifi bazı isimlerin de Erdoğan’ın yandaş medya tarafından yanıltılmış olabileceğini söylediklerini dikkate alırsak sahiden birleri Erdoğan’ı yanıltılmış, ona tuzak kurmuş olabilir mi?
Bunu bilemeyiz, Erdoğan’ın uzun süredir bu tuzaklara açık bir isim olduğu sır değil.
Ama ülkenin başındaki bir siyasetçiyi, gerçeği çarpıtarak, görüntüleri manipüle ederek kandırmak diye bir şey söz konusu olamaz. Çünkü siyasette gerçekler değil, fayda gözetilir. Hele bu isim Erdoğan'sa hepten böyle. Dolayısıyla Erdoğan’ın orada gerçekten bir protesto olup olmadığıyla ilgilenmediği, bu gündemin kendisine yarar sağlayıp sağlamayacağına dönük bir hesapla hareket ettiği açık.
Bu söylemin işine yarayacağını düşünüyor ki devam ediyor.
Attığı bazı adımların hiç hesaplamadığı sonuçlar doğurması çok muhtemel artık Erdoğan’ın. Bunu kendi cephesindeki isimlerin de daha fazla gördüğü, bir ayağını dışarıda tutma denemesi yaptığı anlaşılıyor.
Erdoğan bu gündem vesilesiyle belki farkında olmadan kendi kutbunu nereye kadar zorlayabileceğini test etmiş oldu. Buradaki manzaradan pek memnun kalmadığını tahmin edebiliriz, iktidar bloğu uzun süredir olmadığı kadar dağınık ve kararsız bir görüntü vermiş oldu.
Diğer taraftan bu tartışmada birbirine benzemeyen, pek yan yana durmayan kesimlerin gösterdiği ortak refleks, siyasetin önümüzdeki dönemini belirleyecek. Bunu da Erdoğan sağlıyor üstelik, farkında olarak ya da olmayarak.